Hasan CEMAL
Bugün köşemi bir meslektaşıma, gazeteci İnan Kızılkaya’ya bırakıyorum.
2016’nın sonbaharını duruşma faslıyla geçirmiştim. Sabahın köründe hücreden alınıp bekleme odasına kapatılıyordum. Saatlerce sandalyeler üzerinde uyukluyordum. Kasten beni erken hücreden çıkarıp, “jandarmayı bekliyoruz” diye de itirazımı geçiştiriyorlardı.
İlk duruşmalara hücreden çıkarılıp jandarmaya teslim edilene kadar geçen sürede gardiyanlar ısrarla cezaevi kimlik kartını taşımamı istiyordu. Oysa bir kağıt parçasıyla beni kodlayan devlet, özgürlüğümü elimden alması yetmiyormuş gibi bir de bunu belgeleyen kağıt parçasını da boynuma asmamı dayatıyordu.
Hani sevgilisinin her anını karabasana çeviren kontrol manyağı erkekler vardır. Hiçbir şekilde karşısındakinin cevabıyla tatmin olamayan ve sürekli aldatılacağını düşünen müzmin erk budalası tarzını andırıyordu cezaevi uygulamaları. Galiba iktidar hep böyle pençelerini köşeye sıkıştırdığı canlı üzerinde denemeye kendini ayarlıyordu.
Her an kayıt altında
Askerlerin gözü önünde, “Sen teröristsin, gazeteci değilsin” diyerek hedef haline getiriliyordum. Bu da yetmiyormuş gibi ellerim kelepçeli şekilde ring aracına bindirildiğimde adli tutuklar ile aynı bölüme kasten alınıyordum.
Darbenin yarattığı hınç ortamıyla galeyana gelen/getirilen adli tutuklularca, “Fetöcü ise bize verin” diye de psikolojik saldırıya tabi bırakılıyordum. Kapalı ring bölümünde bile kamera ile gözetleniyordunuz.
Hücrenin havalandırmasındaki kamerayı saymıyorum bile. Kazara kıçınızı kaşımanızın durumunda bile seyredildiğini bilmeniz rahatsız ediciydi.
Her anınızın kayıt altına alınmanız tüylerinizi diken diken ediyordu. Bir gözün üzerinizde olması ayıp bir şey yapmaya teşne davranışlarınız olduğunu peşinen kabul edip, kendinize çeki düzen vermeyi benimsetmeye zorluyordu.
Mektuplar, dilekçeler
Duruşmalarda yüksek sesle yaşanılanları dile getirmem işe yaramıştı. Darbeyi püskürttüğünü söyleyenler, halklar tarihinin bütün kötülük envanterini toplum üzerine boca ederken cezaevlerindekileri de ‘kobay’ olarak gördüklerinden ‘mahpus'un da başına geleni itirazsız kabul etmesini istiyordu.
Yaşadıklarımı ve hak gasplarını anlattığım İnfaz Hakimliği, Cezaevi Savcılığı, hatta Adalet Adalet Bakanlığı’na yazdığım mektup ve dilekçelerden ya cevap alamıyordum ya da durumu aklayan gerekçeler üretilip bir sürü yasal prosedürden bahsediliyordu.
2. Müdür açıklaması
Mahkemeye götürülmediğim duruşma için yazdığım dilekçeyi dikkate alan cezaevi 2. Müdürü lütfedip beni odasında kabul etti. Mahkemeden gelmeyen eksik bir evrak nedeniyle bu durumun yaşandığını söyledi.
Söylediklerine kendisi de inanmadığından kravatıyla oynayarak, “Neyse ki sizin açınızdan bir mağduriyet yaşanmamış” dediğinde hayret ettim.
Pişkinlikle, bürokrasi arasında un ufak olan bir insanın düştüğü hale acıdım sadece. Öyle ki Ocak ayı başında tutuklanan gazetenin imtiyaz sahibi Kemal Sancılı, Urfa’dan Silivri’ye getirildi ama 9. Kısma verilmedi.
Sosyete mekanı
Kemal'in bütün girişimleri cevapsız kaldı. Tahliye olmadan kısa bir süre önce koridorda başgardiyan ile ayaküstü konuşmamızda, “Zannetme ki her şey bizim elimizde” dediğinde 9 Nolu’nun üzerinde neden drone uçtuğunu bir daha düşündüm.
Avukatım haklıydı, “Sosyete mekanındasın işte! Tadını çıkar” diyordu.
Darbeden sonra omzu bol pırpırlı generalleri, valileri, emniyet müdürlerini içtimaa çeken gardiyanların haleti ruhiyesini anlıyordum. Egoları tavan yapmıştı. Zorla ayakta sayım vermemiz için iki ay boyunca sürekli gerginlik yaşadık.
Sayımlar
Çoğu zaman 20’ye yakın gardiyan sabah ve akşam sayımlarında içeriye girer, pis pis bakışlarla bizi göz hapsine almaya çalışır, “ayağa kalkın” komutunu kabul etmeyince üst perdeden, “Siz kimsiniz, neden ayağa kalkmıyorsunuz?” derlerdi.
Gözlerini bize dikip bakışlarıyla ezmeye çalışırlardı. Göz temasından özellikle kaçınırdık. Korkuyla baş etmenin en iyi yolu belki de başına gelebilecek her kötülüğün farkında olarak, istediğinizi yapabilirsiniz ama ben de öyle kolay kolay teslim olmama tutunmaktı.
İlk başlarda kendilerinden emin tarzda dayattıkları bu uygulama karşısında şerbetli olduğumuz ortaya çıkınca tutumları kendiliğinden sönümlendi. Buyruklarına uymayacağımız noktasında kararlı olduğumuzu gördükçe, mahallenin üçüncü sınıf kof kabadayı edasıyla öfleye pöfleye hücreden çıkar oldular.
Çıplak arama
Bitişik hücredeki devrimci Kürt tutsaklar ile bu durumu paylaştığımızda, önerileri tartışmaya girmeden sakin kalarak tepkimizi koymamız yönündeydi.
Zana ile ortak tavrımız karşısında bir süre sonra çözülen memurlardan biri, “Bu kadar insan içeriye giriyor bari biraz saygıdan kıpırdanın arkadaşlar” diyen sesi de emir kipinden ricaya dönmüştü. Oysa toprak sahada top oynasak ya da aynı muhitte yaşasak tavırları nasıl olurdu acaba!
Hele içlerindeki renkli gözlü gardiyan tiksindiriciydi. Cezaevine girişte ne olduğunu anlamadan apar topar sokulduğumuz daracık bölümde dayatılan çıplak aramayı hatırlatıyordu.
Bu uygulamanın işkence olduğunu söylediğimde, elleriyle taciz ederek üstümü çıkarması sahnesi gözümde canlanıyordu. İşini şevkle yapan bir insanı kim ayıplayabilirdi! İnsanın gayri meşru ilişkilere kendini nasıl ikna ettiğini anlama isteği de beyhude bir çaba gibi geliyordu. Onun zaviyesinden meseleye bakmayı deneme girişimi de mazoşist bir yönelimdi…
Üst arama
Avukat ya da aile görüşüne hücreden çıkarken, koridoru dönerken, görüş kabini bölümüne girerken ve kabine varmadan tacize varan üst araması olurdu. Bedeninizde bir başkasının elini hissetmenin tiksindiriciliği yetmezmiş gibi, itirazınızı da duymamış gibi davranılıyordu.
Görüşten çıkarken de birkaç sefer yine aynı muameleye tabi tutuluyordunuz. Koridorda ilerken sağınızda, solunuzda, önünüzde ve arkanızda birer gardiyan olurdu.
İçlerinden birinin komutuyla, “dur, bekle, hızlan, duvar dibinden yürü vb.” askeri bir düzene uyum sağlama seansları uygulanıyordu.
Ayakkabı çıkarma
Hele bir de ayakkabı çıkarma tam bir ezaya dönüşüyordu. Yine hücreden çıkarken ve girerken; görüş kabinine girip çıkarken birkaç sefer ayakkabılarınızı çıkardıktan sonra eğilip yerden almanız ve kameranın göreceği şekilde ters çevirdikten sonra ayağınıza giymeniz isteniyordu.
Çıkardıktan sonra diğer aşamaları yapmayıp beklemeniz gardiyanları da sinirlendiriyordu. Bazen birkaç saniyelik sinir harbinde kararlı olduğunuzu gördüklerinde sessizce geçiştiriyorlardı. “Diğerleri yapıyor siz niye itiraz ediyorsunuz?” sorusunda ‘diğerleri’nden kastedilen darbeden tutuklananlardı.
Bir gazetecinin cezaevi serencamı
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Boraİhtiyatlı İyimserlik 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımının toplumsal meşruiyeti nasıl artar? 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.03.2025
28.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
28.11.2024
12.11.2024
24.10.2024
27.08.2024
20.04.2024
9.04.2024