Kemal CAN
Bahçeli’nin “el uzatmasını” başlangıç sayarsak, süreçte bir buçuk ay geride kaldı. Bu haftanın gelişmeleri, hareketliliğin devam ettiğini ve hızının da pek düşmeyeceğini gösteriyor. Bahçeli’nin -muhalefet medyasının çok ilgi gösterdiği- sembolik mesajları, bu kez “vakit tamam” videoları ile geldi: “Yalnız kalsak da yoldan dönmeyiz”, “terörden kurtulmak istiyorsan”, “Beka ve refah istiyorsan”, “Bin yıllık kardeşliğin devamı” için, “vakit tamam”. Bahçeli grup toplantısında, çerçevenin etrafını örmeye devam etti ve olayı “Turan ülküsüne” kadar taşıdı. “Erdoğan’la görüş ayrılığınız mı var?” diye soran gazeteciyi de azarladı. Esenyurt ile başlayan CHP belediyeleri cenderesinin artarak devam edeceği sinyali verildi. Bunlara ek olarak -daha önce de gündeme gelen- DEM belediyelerine kayyım sağanağı başlayacağı haberleri çıktı. Bu hengamede, yine içeride ne konuşulduğunu bilmediğimiz bir buluşma gerçekleşti. (3 Ekim’den bu yana -en azından ilanen ve baş başa- görüşmemiş olan Erdoğan ve Bahçeli, külliyede bir araya geldi) Görüşme öncesinde Erdoğan, görüşmeyle eş zamanlı olarak danışmanı Uçum, “yüksek uyum” mesajları verdi. Bu arada Öcalan’la İmralı’da yeni bir görüşme izni çıkacağı haberleri sızdırıldı. CHP, yine “iktidarda çatlak” üzerine konuşmaya başladı. DEM’de de güncel ihtiyaçlar ile bölge konjonktürü öncelikleri konusunda iktidarın ayrıştığı yorumları yapıldığını öğrendik. Gerekçeler ve gidişat penceresinden “vakit tamam” denilen başlıklara bakalım.
Bahçeli, DEM sıralarına elini uzattığında, Erdoğan’ın “bölgesel ve küresel tehlikeler karşısında iç cephenin sağlam tutulması” sözünden ilham aldığını söylemişti. İma edilen, dış -bölgesel- dinamiklerdi. Daha sonraki günlerde, iktidar medyasının sopalı yorumcularının -pozitif anlam yükleyerek- “devlet aklı” anlatmaları da bu yüzdendi. Ancak iş, “Öcalan gelsin DEM Grubunda konuşsun” çıtasına yükselince işler karıştı. Çeşitli spekülasyonlara neden olan bir sürü tartışma çıktı ve konu daha çok iç dinamikler etrafında tartışılmaya başlandı. “At pazarlığı” kabalığındaki yorumlarla, “kritik eşik” hüsnü kuruntusu aynı anda devreye girdi. Bahçeli ve Erdoğan’ın, gerekçe, öncelikler ve izlenecek yol konusundaki pozisyonlarını hala tam olarak bilemiyoruz. Sert hamlelerle ilerleyen bir mücadele mi izliyoruz yoksa müthiş bir aktörlük performansı mı söz konusu, belirsiz? Konuşan tek taraf olarak Bahçeli’nin -her grup konuşmasında- ördüğü anlatıyı takip edince, bir siluet beliriyor. Bölgesel gelişmeler ve küresel trend, önemli riskler ve belki de beklenmedik fırsatlar yaratmaya aday. Bahçeli’nin hamlesinin fonuna yerleştirdiği tarihsel perspektif ve varılacak hedefle ilgili tasavvuru da, böyle bir ima -en azından meşruiyet kaynağını- içeriyor. Ancak çıkışın yarattığı -hiç de hesap edilmemiş gibi durmayan- eş zamanlı sonuçlar, iç dinamiklerde kısa dönemli basit taktik hamleler gibi durmuyor. Yani, hem içeride hem dışarıda, pek çok başlıkta “vakit tamam” diye düşünüyor veya düşünülmesini öneriyor olabilir.
Önceki “çözüm süreci” sırasında da, bölgesel dinamiklerin asıl belirleyici olduğu, sık başvurulan argümanlar arasındaydı. Özellikle Kürt siyaseti çevresinde, 2010 Arap Baharı ve 2011 Suriye’deki gelişmelerin, bu açılımı zorunlu kıldığı çok konuşulmuştu. Açıkçası o sürecin, “çözümle” alakasız ve kendi iddiası açısından başarısız olsa da, önemli aktörlerin ciddi yeni pozisyonlar kazanmasına neden olduğunu kabul etmek gerekir. Süreç aktifken de masa devrildiğinde de, hem iç dinamiklerde hem bölge dengelerinde kalıcı değişikler oldu. (Türkiye’nin Suriye ve Irak’ta yerleşik hale gelmesine varan artçı süreçler başladı) Kürt meselesi sadece “uluslararasılaşmadı”, Türkiye siyasetinin de en çok istismar edilen merkezi değişken haline geldi. Şimdi, bölge dengeleri ve iç dinamikler açısından, bu merkezi rolün tazelenmesi, galiba yeniden tarifinin gerektiğini düşünenler -iki tarafta da- az değil. Bahçeli’nin “şok önerisinin” -geçen haftaki yazıda daha ayrıntılı biçimde açıkladığım- kısa özeti: “PKK silah, DEM de siyaseti bıraksın”. Bahçeli, “Kürt kardeşleriyle” ilişkiyi, “eskiden olduğu gibi” tesis ederken, yeni bir stabilizasyonla dışarıda tehdit olmaktan ve içeride de “sorun” olarak konuşulmaktan çıkarmak istiyor. Kürt sorunu demeden Kürt realitesinin kabulünü ve “ortak çıkar” parantezine alınması böyle mümkün görüyor. Bahçeli, riskler ya da fırsatlarla paketlenmiş tarifi için, kimseyi iknaya çalışmadan, kuvvetle ittirerek “vakit tamam” diyor.
Herkes, bu iktidarın tek önceliğinin, iktidarda kalmak olduğunda hemfikir. Bahçeli, bunu yıllardır “Beka gereği” olarak zaten anlatıyor. İktidarda kalma stratejisinde, muhalefetin tanzimi, hep çok belirleyici unsur hatta büyük ölçüde bunun üzerine kuruldu. Kısaca, “kendi tarafını toparlayamıyorsan, karşı tarafı dağıt” yöntemi. İktidarın muhalefet içine elini sokup karıştırma kabiliyetini ve sonuçlarını defalarca gördük. Ancak, 2024’de bağımsız hareket etme istidadı gösteren -özellikle daha önce kendisine oy vermiş- seçmenin tavrı, iktidar için çok rahatsız ediciydi. Tıkanmış mühendisliğin ve fazla kullanılmış enstrümanların yeni durum için tazelenmesi, siyasi alanın -mümkünse kalıcı olarak- baştan düzenlenmesi gerekiyor. İlk etapta, inisiyatif zafiyetinin ve moral sarsıntının atlatılması, hiç olmazsa akut krizin kontrolü gerekiyordu. Normalleşme ve “MHP’nin çıkardığı engel” tartışmaları, bu ihtiyacı hakkıyla karşıladı. Sonraki aşama, 2015’te yine bir Bahçeli hamlesiyle oluşan (Aslında 2001’deki dönemin başlatıcısı da Bahçeli’ydi) ve iktidarın on yılını kurtaran siyasi tasarımın yeni versiyonunu hazır etmekti. Korkulu rüya görmeyecekleri etraflı bir alan ve yol temizliği, taktik hamlelerin kolay işleyeceği ve “bozmayı” kalıcılaştıracak yeni bir vasat. Ayrıca karşı tarafı tedirgin etmeden hatta özgüven rehaveti içinde kıvama getirmek ve alan tanzimi için “vakit tamam” olabilirdi.
Yapılan bütün araştırmalar – İttifak tabanındaki toplam küçülmeye rağmen- AKP ve MHP seçmen profillerinin -hiç olmadığı kadar- benzeşmeye başladığını gösteriyor. Gündelik olaylara verilen reaksiyonlar, mevcut durum algısı ve gelecek tahayyülü konusunda, şaşırtıcı yakınlaşmalar hatta keskinleşmeler var. Başlangıçta, çatıda kurulan ve kurumsal aktörlerin ayrı ayrı kontrol ettiği aritmetik toplamdan alınacak netice yeterliydi. Hatta bunun yaratacağı mutlak çoğunluğa güvenerek, -yine Bahçeli hamlesiyle ve kendisine mecburiyeti artıracak- “başkanlık sistemi” çivisi çakıldı. Ancak bugün, aritmetik toplamın çoğunluk garantisi içermediği ve geçici provokasyonlarla muhalefet “bozmanın” sonsuz bir imkan olmadığı görülüyor. Diğer yandan, küçülürken sert bir çekirdeğe doğru toparlanan taban, -eskiden de denenmiş- ideolojik sentez ilhamı veriyor. Bu ilhamda, yine geçen haftaki yazıda değindiğim gibi, -özellikle Bahçeli’nin dile getirdiği- CHP’nin yeni konumlandırılışı kritik. Kürt siyasi hareketi için tarif edilecek oyun sahası da önemli. Fakat hala ciddiye alınabilir bir Kürt oyuna sahip ve birazını geri kazanabileceğine inanan Erdoğan’ın aritmetiği ile, Bahçeli’nin (ideolojik simbiyoz) hesabı farklı önceliklere dayanıyor. Ayrıca, Cumhur İttifakı’nın destek temininden tek başına sorumlu hale gelen Erdoğan’ın sırtındaki yumurta küfesi daha büyük. Ne ahenkle işleyen bir iş bölümü ne de farklı yönlere çeken inatlar var ama hem eski için hem yeni için “vakit tamam”.
Cumhur İttifakı -iktidarda kalma konusundaki uyuma rağmen – kuruluşundan itibaren, daima denge ve ağırlık mücadelesi yaşadı. Üstelik normal siyasi süreçlere açık ve bir hukuksal çerçeveye bağlı olmadığı için bu mücadele, atipik ve sert yöntemler ya da dolaylı araçlarla yürütülüyor. Erdoğan, iktidarda kalmanın diyeti olarak, güç ve sınır paylaşımına ve ideolojik benzeşmeye yıllar önce razı olmuştu. Bu rıza, mesela ekonomide daha özerk (koalisyonun başka unsurlarının rekabetine sahne olan) hareket imkanı sağlarken, “Beka Davası” ile özetlenen güvenlik politikaları ve genel siyasi alanda daha sınırlı manevra alanına sahip. Genişletme veya dirsek gösterme girişimlerinde ise gerilim, beklenmedik hızla yükseliyor. Normalleşme sürecindeki “git CHP ile ortak ol” resti, AYM konusunda doz farkı, şimdi etki ajanlığı yasasındaki zıt yaklaşımlar, en yakın örnekler. Elbette, son on yılın rotasını çizen, Beka Davası’nın üzerine oturduğu ve seçim stratejilerinin göbeğindeki Kürt meselesi, bundan azade olamaz. Çeşitli tartışmalara ve spekülasyonlara neden olan fark iddialarının da, basit bir rol paylaşımının saklanması için uydurulmuş “oyun” olma ihtimali epey düşük. (Eğer öyleyse, “iyi polis rolünü” iyi giymiş ve sahte öfke gösterileri yapan bir özel yeteneği izliyoruz demek) Oysa 2024 seçimi sonrasında, AKP’nin MHP’yle sorunlu kanadının muştuladığı “arayışların” ve her meselede aslanlara atılacak günah keçisi olarak gösterilmeye kalıcı cevap için “vakit tamam” denmesi ihtimali çok daha yüksek.
Toparlarsak; küresel dinamikler ve bölge dengelerinde ortaya çıkan risk ve fırsatlar; Kürt meselesinin, hem iç hem dış zeminde stabilizasyonu; muhalefetiyle, aktörleriyle siyasi alanın yeniden tanzimi; tıpkı 2015’te olduğu gibi uzunca bir dönemi sürükleyebilecek toplumsal, siyasal ve belki de hukuki vasatın temini; iktidar ittifakının ağırlık merkezinin ve mecburiyet ilişkisinin yeniden tanımlanması. Bu beş başlığın, sürecin hem gerekçesinde hem de gidişatında nasıl bir ağırlığa sahip olduğunu ve bundan sonrasını nasıl etkileyeceğini bilmiyoruz. Yaklaşım, öncelik, yöntem ve patronaj farklarını, her başlıktaki pozisyonunu da. Bazılarının diğerlerini teşvik etmesi veya zorunlu kılması söz konudur. Belki de birbirini dengelemeleri öngörülmüş olabilir. Karar kronolojisinde, bazısı başlatıcı, bazısı mesnet olarak kullanılmıştır. Birlikte düşünülmüş ya da ayrı ayrı ele alınmış olması da mümkün. Benim fikrim, dış dinamiklerin ilk hareket ve mesnet için elverişli olduğundan öne çıkarıldığı ama Türkiye’nin son çeyrek yüzyılını net sınırlarla çizen dönemlerde olduğu gibi bir dönem eşiği hevesinin önemli motivasyon olduğu yolunda. Kalın harflerle altını çizerek söylemeliyim ki, bu süreç, mükemmelen planlanmış ve bütün adımları tıkır tıkır işleyen bir mekanik değil elbette. Elimizdeki verilerle, basit bir taktik hamle için fazla yüksek, hızlı ve karışık olan bu sürecin derdini, Bahçeli’nin çizdiği çerçeveden görünenlerle tartışıyoruz. Elbette gösterilmek istendiği kadarını görerek.
Bir başka önemli soru, bu niyet demetini kim tasarladı? Birçok kişinin şıp diye anladığı -öyleyse ne işe yarayacak sorusu boşta ama neyse- basit taktik bir oyun değilse, bu akılları ve hamleleri kim buluyor veya hazırlıyor? İktidar çevrelerinde bile açıktan itişmelere yol açan, muhalefette uzlaşmaz yorum farklarına neden olan gürültülü bir tartışma bu. Sürecin sözel çıkışlarını Bahçeli yapıyor, Erdoğan ya peşinden gelerek ya da suskun kalarak katılıyor veya mesafe koyuyor. Açıklamaların aralarına yerleştirilmiş imalar, sembolik göndermeler kafa karıştırıyor. Tecridin gevşetilmesi, kayyım atağı veya sınır ötesi operasyon gibi somut hamlelerin ise Erdoğan’ın tensip ve talimatına bağlı olduğu varsayılıyor. Bu hamlelere yüklenmiş mesajların adresleri ve hedefi konusunda da tartışmalar devam ediyor. Bence, öncelik, yöntem ve gerekçeler bakımından rezervleri olmakla birlikte, iktidarın siyasi kanatlarının (tepelerinin) ve bir kısım devlet bürokrasisinin haberdar ve kısmi mutabakat içinde olması kuvvetle muhtemel. Hatta bazı adımlar, haberdar olmamızdan önceye dayanıyor. Muhtemelen Erdoğan, kendisini iyi hissettiği, yavaş bir al-ver planına daha yatkındı ve bu durum onun önceliklerine daha uygundu. Bahçeli’yi razı etmiş havasını da tercih ederdi. Bahçeli, yüksek çıkışla, tayin edici inisiyatif aldı. Mehmet Uçum’un “devlet inisiyatifi” olarak tarif ettiği bu inisiyatifin, yol açmak, yol kesmek veya yol değiştirmek seçeneklerinden hangisiyle ilişkili olduğunu da henüz bilmiyoruz. Bahçeli’nin iktidara mecburiyetlerine de vurgu yapılıyor ama Erdoğan’ın iktidar bağımlılığı kimseyle kıyaslanamaz. Bahçeli’nin çıkışının -tıpkı 2015’teki gibi- siyasi intihar olacağı iddialarını zayıflatmak için, atılan ipi odasına asması, iki grup toplantısı ve dört video yetti. Ortada, gizemli bir durum, bilgelik ve keramet de yok. Ancak 2001 ve 2015’teki tasarımların sahibi de belirsiz ama Bahçeli’nin açılıştaki tayin edici rolünü ve devamının nasıl geldiğini akılda tutmak lazım.
Yazarlar
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025