Kemal CAN
İktidar cephesindeki bu tanıdık seri, muhalefet cephesinde de bildik tökezlemeler, kendini tekrar eden tıkanmalar ve verimsiz taktik aklın ötesine bir türlü geçemeyen çabalarla tamamlanıyor. Aylardır, iktidarın yerel yönetim tarzına karşı, kendi farklarını gösteren bir ortak çerçeve geliştiremeyen muhalefetin, gündeme sadece ittifak kulisleriyle giriyor olması da aynılık hissini besliyor.
Yerel seçim yaklaşırken, yıllardır tekrar eden siyasi ritüeller, yine bildik sırayla sahneye gelmeye başladı: Belirginleşen sorunlara ilişkin dikkati dağıtacak enformasyon çıkışları; Kutuplaştırma atmosferinin tahkim edilmesi; Muhalefet çevrelerine dönük yoğun baskı, yıldırma atakları; Dış politika için deneme sahnesine dönüşen Suriye’de yeni hamleler veya hamle vaatleri. Ekonomi elitlerinin (örneğin TÜSİAD) mahcup biçimde de olsa şikayetlerini artırdığı bir ortamda, ekonomi bakanının güçlenen ekonomiden, iyiye giden göstergelerden bahsetmesi. 5 buçuk yıl sonra Gezi soruşturmasının yeniden açılması, birbiri ardına verilen ve dozu artırılan mahkumiyet kararlarıyla yoğunlaşan kuşatma. Bahçeli tarafından yapılan “sarı yelek giymeye niyet edenler çıplak yatmaya hazır olmalı” tehdidi. Hız kesmeyen soruşturmaların, Sözcü Gazetesi ve Fox TV’ye kadar genişletilmesi. Erdoğan tarafından önümüzdeki günlerde Fırat’ın doğusuna dönük operasyon yapılacağının söylenmesi.
İktidar cephesindeki bu tanıdık seri, muhalefet cephesinde de bildik tökezlemeler, kendini tekrar eden tıkanmalar ve verimsiz taktik aklın ötesine bir türlü geçemeyen çabalarla tamamlanıyor. Aylardır, iktidarın yerel yönetim tarzına karşı, kendi farklarını gösteren bir ortak çerçeve geliştiremeyen muhalefetin, gündeme sadece ittifak kulisleriyle giriyor olması da aynılık hissini besliyor. Üstelik, muhalefetin ittifak kulisleri, büyük ölçüde iktidara yakın medya tarafından ve beceriksizlik vurgusu belirgin şekilde haberleştirildiği için muhalefet cephesinde bir canlılığa değil bıkkınlığa neden oluyor. Alışkanlıklar, alıştırılmışlıklar, hatta bağımlılıkların durumun devamını isteyenler için avantaj, durumu değiştirme iddiasındakiler için dezavantaj yaratmasında şaşırtıcı bir taraf yok. Seçime doğru her şeyin aynı görünüyor olması, seçimden sonra da her şeyin aynı kalması ihtimalini favori yapıyor, hele siyasi aktörler dışında değişimi zorlayan güçlü bir dinamik ortada yoksa.
Bütün dünyada ciddi bir siyasi krizle yüz yüze kalan liberal demokrasinin temel iddiası, seçmenlerin pragmatik tercihleri ve çoğulcu temsile açılan kamuoyu aracılığıyla bir rasyonel siyaset vasatının kendiliğinden oluşacağıydı. İdeolojiler öldü, sınıflar bitti, sağ-sol kalmadı, hatta tarihin sonu geldi gibi slogan sözlerin arkasında hep bu iddia vardı. Liberal demokrasi çevresinin sosyal demokrat kanadı da, merkez sağ kanadı da “makul ortalamanın” rasyonel tercihlerine ve ona cevap verebildiklerinde alacakları sonuca fazlasıyla güveniyorlardı. Sorun, “makul ortalamaya” uygun cevabı üretmek ve uygun aktörü bulmak olarak konuluyordu. Hatta bu makul ortalama arayışı, kendi farklarını açıklamaya yetmeyecek kadar geniş bir benzerlik (aynılık) yaratmıştı. Fransa’da Macron’un kazandığı seçim zaferi, Tony Blair’den sonra merkez solun hayli sağa yaslanarak “makul ortalamayı” yeniden kazanmasının yeni örneği olarak sunulmuştu. Liberal demokrasinin eski siyasetin köhnemiş yapılar (partiler) ve yetersiz liderlerden kaynaklanan tıkanıklığını açan ve hakim ekonomik modelin desteğini tazeleyecek bir formül alarak gösterildi.
Bugün Fransa’da yaşanan Sarı Yelekliler eylemi, hem Macron’u yaratan siyasi koşulların hem de şimdi Macron’un arkasındaki desteği yok eden atmosferin basit pragmatik siyasi reflekslerle açıklanmasını güçleştiriyor. Bu yüzden de, bu eylemin kaynakları, nasıl bir şekil alacağı ve nasıl etkiler yaratacağı hakkında, dolayısıyla da nasıl ilişkilendirilmesi gerektiği konusunda hala çok farklı yaklaşımlar mevcut. Ancak, liberal demokrasinin güvencesi olabileceğine inanılan “makul ortalama” veya radikal değişiklikleri tehlike olarak sunan merkez siyaset dilinin çok kuvvetli bir korunak üretemediğini gösterdiği çok açık. Sağ popülist dalganın yükselişinde de, açıklayıcı bir unsur olarak kullanılan “dışarıda bırakılmışlar” meselesinin önemi de bir kez daha ortaya çıkıyor. Siyasi tercihleri, çıkar ve beklentileri, sınıfsal ve kültürel özellikleri örtüşmeyen amorf kalabalıklardan zorlama endişe ortaklıkları yaratmak, çok sağlam bir politik zemin sunmuyor. Endişe ve korku üzerine kurulu “torba kimliklere” dayanan daha otoriter versiyonlar, sağ popülist formüller biraz daha dayanıklı görünse de, bu güvenilmez taban dinamiği onlar için de geçerli. Sadece kendi karşısında yer alanları da amorf hale dönüştürebildikleri için biraz daha avantajlılar.
Siyasetin sığlaşması veya siyasi alanın daralması açısından en önemli meselelerden biri, pragmatizmin sadece mevcut koşullara dayanılarak kışkırtılması, bir gelecek vizyonu açılamaması. Yani, kalabalıklara çıkarlarına halel geldiğinin veya çıkarlarının nerede olduğunun bugün elde olanlar, yakın geçmişte kaybedilenler veya gelmekte olan yakın tehlikeler üzerinden anlatılması. Bu esas tercihlerden arındırılmış (uzaklaştırılmış) ve çok daraltılmış çıkar tarifinin, kısa dönemli refleksleri beslediği, kolay sonuç alabildiği, hatta siyasi aktörleri bu beklentilere göre biçimlenmeye zorladığı haller görülüyor. Fransa’da yaşananlar sırasında, sağ ve sol uç partilerin hem Sarı Yeleklilerle ilişki kurmakta, hem de söylemlerini ayrıştırmada zorlanmaları da bu yüzden. Sağ popülizmin ve karşısındaki çare olarak düşünülen sol popülizmin hem kullandığı hem de kendisinin de içine girdiği bir tuzak bu. Siyaseti gündelik çıkarlar alanına daraltmanın bir başka sonucu ise, Türkiye’de yaşandığı gibi daha farklı kurgulanan bir pragmatizm karşısındaki çaresizlik olarak ortaya çıkıyor.
Türkiye’de muhalefet partileri (en azından bir kısmı), 24 Haziran öncesinde ekonomik kriz riskinin, şimdi de ekonomik krizin seçmende pragmatik bir reaksiyon üreteceğine ilişkin bir inanç taşıdı, taşıyor ve buna güvenmekten vazgeçmek istemiyor. Aslında bu inancın çok mesnetsiz olduğu da söylenemez. Türkiye’de genel olarak ve özel olarak da AKP iktidarı döneminde de özellikle büyüme ve işsizlik rakamları ile iktidarın oy desteği arasında bir ilişki olduğu biliniyor. Bunun en tipik örneği 2008 krizinin ardından gelen 2009 yerel seçim sonuçları. Fakat, Türkiye’nin son beş yılda içine girdiği politik atmosferle, iktidarın siyasal tabanının “çıkar” ve aidiyet algısını epey başkalaştırdığını görmek gerekir. Ayrıca, yazının başında değinilen “aynı hava” -dolayısıyla aynı sonuç- hali ve çemberin dışında kalmanın maliyetleri konusunda yükselen tehditler de son derece önemli. Oluşan yeni şartlar veya kötüleşen koşullar nedeniyle çıkarlarına halel geldiğini düşünecek seçmenin rasyonelliğine güvenmek artık biraz daha zor. Çünkü, dünyadaki benzer örneklerde olduğu gibi, iktidarın gündelik basit çıkarları karşılayabilecek/ezebilecek endişe üretme kapasitesi hala çok yüksek.
Yazarlar
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025