Kemal CAN
2019 yılını tamamlıyoruz. En azından Gazete Duvar yazılarım açısından öyle. Önümüzdeki çarşamba günü 2020’nin ilk yazısını yazmış olacağım. Yani kapanan yıl ve gelecek yıla devreden gündem hakkında yazmak için bugün gayet uygun. Ayrıca 2019’u bitirip 2020’ye girilecek olunması, 21. yüzyılın beşte birlik kısmının bitmesi demek. Yüzyılın ilk çeyreğinin neredeyse tamamlanmak üzere olduğunu söylemek mümkün. Yeni yıl neler getirecek bahsine girmeden, geçirmiş olduğumuz yirmi yılın hem dünya hem Türkiye için çok önemli gelişmelerin, çarpıcı ve sarsıcı süreçlerin yaşandığı bir dönem olduğunu hatırlamak iyi olur. Hem dünyada hem Türkiye’de, bazıları iyice olgunlaşmış, bazıları aniden zuhur etmiş hadiseler, yirmi yılda peş peşe sahne aldı. Dünyada ve Türkiye’de hemen her alanda, bildik dengeleri epey değiştiren ve çoğu hala “yeni dengesini” bulamamış gelişmelerin içinde, etkisinde kaldık. Ekonomiden dış politikaya, kültürden bilime kadar her alanda resmin netleşmesi şöyle dursun, olası yön konusunda bile bir mutabakat yakalamak zorlaştı.
Geçen yüzyılın (20. yüzyıl) ilk çeyreği -içine bir dünya savaşının da sığdırıldığı- çok önemli değişimlerin olduğu ve sarsıcı krizleri hazırlayan dinamiklerin mayalandığı yıllardı. Büyük ekonomik buhranı ve büyük savaşı hazırlayan güvenilmez ve kestirilemez bir iklim hüküm sürüyordu. Bu topraklar da, bir devrin kapanıp, yeni bir devletin doğuşuna tanıklık edecek kendi tarihinin en hareketli toplumsal, siyasal sürecini yaşıyordu. Her şey idrak zorlukları yaratacak biçimde aşırı hızlandırılarak gerçekleşiyordu ama olanı biteni anlamadaki zorluğun tek nedeni hız değildi. Birbirine tamamen zıt dinamikler aynı anda, aynı yerde ve benzer şiddetlerde ortaya çıkabiliyor, sonra sanki hiç olmamış gibi birden değişiyorlardı. Dengesiz ilkbahar havası gibi, ansızın bambaşka rüzgarlar esiveriyordu. Sanki şimdi de benzer bir durum var. Derdim, umutlu yeni yıl dileklerinin arasına bozguncu korku hikayesi sızdırmak değil. Sadece, bu yıl biterken iki on yıllık ve hayli yüklü bir sürecin toplam bakiyesini görmenin de bazı ilhamlar verebileceğini hatırlatmak istedim.
Geçen yüzyılın başında olduğu gibi hem dünyada hem Türkiye’de, içinde yaşanırken peşinden getirdiği veya olgunlaştırdığı krizlerin -ve belki de önemli paradigma değişikliklerinin- tam olarak algılanamadığı ve yönünün (sonuçlarının) kestirilemediği bir sürecin içindeyiz. Bu dönemin genel karakterini, gerilemekte, zorlanmakta olanların ve asıl olarak halen hakim durumdakilerin direnme performansları belirledi, belirliyor. Bir tür gitmekte olanların gitmeme çabalarını izledik, gelenden bir haber alamadık. Küreselleşmenin, tıkanan birikim modelinin, tek kutuplu olacağı iddia edilen yeni dünya düzeninin akut veya süreklileşmiş krizleri ile hakimiyetleri ve çözüm yetenekleri zayıflayanların durumlarını sürdürme çabaları, çatışma zeminini belirliyor. Türkiye’de de bu dönemin hikayesini, kendini mevcudun sürdürülme reçetesi olarak sunan AKP’nin iktidarının pratiği biçimledi. Erdoğan iktidarı, kurduğu ittifaklar, derinleştirdiği çatışmalar, pragmatik hamleler ve bazıları şaşırtıcı manevralarla -rejim değişikliği iddialarına muhatap olma pahasına- “düzenin” devamına ve o devamda kendi pozisyonunu korumaya odaklandı.
Siyasi tablo açısından kapanan dönemi, 2000’lerin ilk yirmi yılı olarak genişletince, üzerine konuşulacak ana konu AKP’nin ve Erdoğan’ın hikayesi oluyor. Ancak meseleyi bu kadar genişletmesek, sadece 2019 yılıyla sınırlandırsak da, yine mevcut siyasi iktidarın kendini devam ettirme performansının belirleyiciliğini görüyoruz. İktidar penceresinden yıla bakınca şu duraklar dikkat çekiyor: Önce ittifaksız girileceği söylenen seçimin, ağır bir mecburiyet halinde yenilenen ittifakla karşılanması. Artık sadece iktidarın devamını ifade ettiğinin saklanmasına bile gerek duyulmayan “beka söyleminin” ana strateji haline gelmesi. Dış politikadan ekonomiye kadar her alanda iktidarın her hamlesinin devlet (ve beka) meselesi olması. İktidarın en önemli meşruiyet zemini olan sandığın, seçim yenileme ve kayyım hamleleriyle tahrip edilmesi. Alınan sonuçlardan ders çıkartmak ve bazı düzeltmeler yapmak yerine inat ve zorlama siyasetiyle “sürdürülebilirliğe” abanılması. Otoriter yöntemlerin, keyfiliğin ve çatışma siyasetinin artarak devam edeceğinin güçlü işaretlerinin verilmesi.
“Nasıl bir siyasi bakiye söz konusu ve önümüzdeki dönemi biçimleyecek ana dinamikler neler olacak?” Bu soruların cevabına ister son yirmi yıl, ister biten bir yıl üzerinden bakılsın, pencere hep iktidarın kendini devam ettirebilme olanaklarına açılıyor. Kanal İstanbul tartışması da yeni kurulacak partiler meselesi de, gündem belirleme atakları da gündemden çekilme gayretleri de bu pencereden görülmeye çalışılıyor. Suriye’ye harekat veya Libya’ya asker gönderilmesi, santrallerin bacalarına filtre takılması, mahkemelerin verdikleri kararlar ya da asgari ücret, buradan anlamlandırılmaya çalışılıyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemin nasıl bir gündemle açılacağı veya aktarılan gündemin nasıl devam edeceğinin cevabı, iktidarın geliştireceği “baş etme” stratejilerini kestirmeye odaklı. Siyasi tablonun asli belirleyicisinin iktidar olmasında belki tuhaf bir şey yok ama sadece devleti değil siyaseti de bu kadar kolay kendine tabi kılmasında biraz sorun var. Bu açıdan 2019, geçtiğimiz daha uzun bir döneme de damgasını vuran siyasi sürecin bir özeti gibi aslında.
2019’a hem ittifak pratiği hem hikâye kurma yeteneği açısından saklayamadığı zafiyetlerle başlayan iktidar, gündem kuramadığı ve yanlış stratejiye mahkum kaldığı seçimden önemli bir yenilgi alarak çıktı. Aslında bir anlamda yıllardır asıl gösteri haline getirdiği sahne performansını bir kez daha kabul ettiremediği için kaybetti. Yılın ikinci yarısına ise -sanılanın ve bir grup iddianın aksine- bu durumla yüzleşme (tamir) yerine gündemden kaçarak başladı. Ancak kayyım hamlesi, Suriye harekatı (Libya) ve son olarak Kanal İstanbul hamlesiyle yeniden gündem kurma denemeleriyle yılı tamamlıyor. Ekonomiden dış politikaya kadar çeşitli alanlarda 2019’da zirve yapan sorun başlıkları yanında, iktidarın “beka mücadelesinin” de yeni yıla devredileceği çok açık. Ancak siyasi gündemin tek belirleyicisinin yeniden iktidar olup olmaması, diğer aktörlerin tutumuna bağlı. Dünyada daha yavaş ama Türkiye’de biraz daha belirginleşmiş görünen trend, zayıflayan muktedirlerin direnme performanslarına artık daha az izleyici bulabilmeleri. Muhalefetin ve sahneye giren yeni aktörlerin, iktidarın gösterisini tazelememesi bu açıdan çok önemli.
Yazarlar
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025