Ahmet ALTAN
Başlığı görünce doğrusu bu konuda ne söyleyeceğimi bilmediğimi fark ettim… Böyle bir sığınak bilmiyordum… Böyle bir sığınakla ilgili düşünmemiştim… Ünlü bir yazar olan babam da bana gençliğimde bir sığınaktan hiç söz etmemişti.
Uzun uzun düşündüm, nedir bu sığınak diye…
Sanırım öyle bir sığınak yok.
Bir yazar bir yere sığınmaz.
Yazarın yazıdan başka sığınacak bir yeri yoktur… Ki yazı da aslında savaş meydanıdır yazar için.
Sığınmak zorunda olduğu yer, en çok mücadele etmek zorunda olduğu yerdir.
Bu savaş meydanındaki rakipleri güçlü rakiplerdir: Ölüm, hayat, zaman, gerçeklik… Bir yazar nereye dönse bunlarla karşılaşır, bu rakiplerden kaçabileceği, gidebileceği bir yer yoktur.
Hayatı anlamaya, ölümü aşmaya, her an kendisinden bir şey alıp götürerek kendisini aşağılayan zamanın elinden yeni sayfalar kopartıp zamanı yenmeye ve gerçeğin ne olduğunu göstermeye uğraşır.
İnsanlar binlerce yıldır, hayatın, ölümün, zamanın ve gerçeğin ne olduğunu anlamaya uğraşıyorlar.
Edebiyatı bunun için bulduklarını sanıyorum.
Edebiyatın “gerçeğin taklidi” olduğunu söyleyenler var.
Doğrusu ben öyle düşünmüyorum.
Edebiyat, parçalanmış gerçeklerden yola çıkarak yeni ve saf gerçeği yaratmaktır.
Hayat size gerçeği parçalar halinde verir… Gördüğünüz, yaşadığınız, duyduğunuz, hissettiğiniz gerçekler, asıl büyük gerçeğin hepsi değildir.
İnsanlar, yaşarken gerçekleri saklar çünkü, enerjilerinin çoğunu gerçekleri saklamak için harcar.
Bütünüyle tanıdığınızı düşündüğünüz bir insan var mı çevrenizde?
En yakınınızın bile sizden gizli düşünceleri, istekleri, zaafları bulunur.
Devletler, şirketler, kuruluşlar, size bazı gerçekleri söylerken asıl gerçekleri sizden saklarlar.
Gerçekler, delikli bir kartonun arkasına saklanmıştır, siz sadece deliklerden görünenleri görür, bunların gerçek olduğunu kabul eder ama içgüdülerinizle de bundan kuşku duyarsınız.
Edebiyat, gerçeği taklit etmez, edebiyat o saklanan gerçeği ortaya çıkarır, yeniden kurgular ve size anlatır.
En yakınınızın bile sizden sakladığı duygular vardır ama sizin o en yakınınızı bir roman kahramanı yapıp anlatmaya başladığımızda, onun en gizli duygularını, kuytulara saklanmış arzularını, utanarak sakladığı zaaflarını, güçsüzlüklerini görürsünüz.
Gerçek, edebiyatın satırlarında ortaya çıkar.
Ayrıca, kendi gizlediklerinizi de romanlarda, hikâyelerde bulursunuz.
Sizin söyleyemedikleriniz o satırlarda söylenir.
Bunun, insan ruhu için iyileştirici bir yanı vardır… Gizlemeye uğraştığınız hastalıklarınızın, zaaflarınızın, utanç verici arzularınızın, güçsüzlüklerinizin sadece size ait olmadığını, insanlığın ortak hastalığından kendi payınıza düşeni, kendinize benzeyen insanlarla birlikte gizlice yaşadığınızı görürsünüz… Hastalıklardaki ve zaaflardaki ortaklık, insanlığın belki de en iyileştirici ortaklığıdır. İnsanlara yalnız olmadıklarını söyler.
Yazarların mücadele ederek, dövüşerek sığındığı sığınak, okurların bir anlamda gerçeği görerek iyileştikleri bir sığınaktır.
Okurların, gerçeği bulduklarını düşündükleri kitapların yazarlarına duyduğu beğeninin arkasında saklı olan minnet duygusunun nedeni de budur bence.
Hayatta göremediğiniz gerçeği, edebiyatta görürsünüz.
Hayatın içinde gerçek parçalanır.
Edebiyatın içinde gerçek bütünleşir.
Bununla uğraşmak, gerçekleri bulmak, onları en lezzetli ve anlaşılır biçimde romana aktarmak, bir yazarın en önemli sığınağıdır…
Bir yazar bunu becerebildiğine inandığında mutlu olur.
Ama bu inanç ve mutluluk otuz saniyeden fazla sürmez… Çünkü hemen arkasından “acaba yeterince iyi anlatamadım mı” sorusu gelir ve yazarı sığınağında yeni sorunlarla başbaşa bırakır.
Yazarların sığınağı olan edebiyat, zaman karşısında da muhteşem bir güce sahiptir.
Her ne kadar bilim adamları “kütlenizi sıfırlayarak” zaman için dolaşabileceğinizi söylese de siz sıfır olmayan kitlenizle sürekli ileri doğru akanın zamanın zavallı bir esiri olursunuz… Bir saman çöpü gibi zamanın içinde sürüklenirsiniz.
Ne herhangi bir ânın içinde durmanız, ne geri dönmeniz mümkündür.
Ama bir yazar, tek bir ânı bile sayfalarca anlatabilir, bir ânı uzatabilir, genişletebilir, içine büyük gerçekleri yerleştirebilir.
Ayrıca, edebiyat, zamanın içinde keyfince dolaşır… İstersem geleceğe, istersem geçmişe gidebilir, bu ikisini de aynı paragrafın içinde yapabilirim.
Yaşarken, zaman yazarın efendisidir, yazarken yazar zamanın efendisidir.
Edebiyatı, yazar için bir sığınak yapan en önemli nedenlerden biri de budur sanırım.
Hayatla edebiyatın kavgası ise her zaman edebiyatın zaferiyle biter.
Hayat, epeyce çirkin ve gereksiz ayrıntıyla doludur… Parlak ve önemli anları, binlerce önemsiz ve sönük anla kuşatılmıştır.
Yazar, bu gereksiz anları hayatın içinden ayıklayıp çıkartır…
Yazarın başarısı da burada saklıdır… Neyin yazılması gerektiğini herkes bilir ama neyin yazılmaması gerektiğini sadece yazarlar bilir.
Hayatın tozunu toprağını silkeler, onu bütün duyguları ve gerçekleriyle yeni baştan yaratır.
Tanrı’nın, aldırmazlığı ve tembelliği yüzünden yaşadığımız birçok gereksiz ânı, yazarın çalışkanlığı hayatın içinden temizler.
Bir anlamda, Tanrı’ya nasıl bir hayat yaratması gerektiğini biz gösteririz.
Bir yazarın yarattığı hayat, Tanrı’nın yarattığından çok daha anlamlı ve doludur… Tanrı’ya tanınan boş ve manasız anlar yaratma lüksü, yazara tanınmamıştır… Bizim Tanrı kadar çok vaktimiz yoktur çünkü.
Ayrıca bizim yarattığımız kahramanlar her zaman Tanrı’nın yarattığı kahramanlardan daha uzun yaşar.
Tanrı bu konuda asla bir yazarla yarışamaz.
Tanrı’nın yarattığı en muhteşem karakterler bile yüz yıl yaşayamaz.
Ama bir yazarın yarattığı kahramanlar yüzlerce, binlerce yıl yaşayabilir.
Tanrı’nın yarattığı Shakespeare sadece 52 yıl yaşayabildi ama Shakespeare’in yarattığı Hamlet dört yüz yıldır yaşıyor… Daha da yaşayacak.
İnsanın Tanrı’yı geçtiği yerdir edebiyat.
Onun için parlak ve çileli bir sığınaktır.
Çünkü, Tanrı bu yenilgisinin acısını yazarlardan çıkartır… Onu acılarla, kuşkularla, vicdan azaplarıyla dolu bir çarmıha gerer.
Shakespeare, Tanrı’nın yarattığı kahramanlardan daha uzun yaşayacak kahramanlar yarattı ama onların o kadar uzun yaşayabileceklerini kendisi yaşrken hiç bilemedi.
Hiçbir yazar, kahramanının ne kadar yaşayabileceğini, zamana dayanıp dayanamayacağını bilemez… Hep bunun kuşkusuyla yaşar.
Bu parlak sığınağın dikenli köşeleridir bunlar… Yazarların anlatmaktan ve konuşmaktan hoşlanmadıkları dikenlerdir bunlar.
En büyük rakiplerimizden biri olan ölüme gelince.
Ölüm yazarı yok eder… Ama iyi bir yazarın yazdıklarını yok edemez.
Buradaki savaşı da iyi bir yazar her zaman ölüme ve Tanrı’ya karşı kazanır.
Bu savaşı kazanırız ama ölümün ne olduğunu bilemeyiz.
Ne olduğunuzu anlatamadığımız tek şey de belki budur.
Ama hepiniz nasıl olsa bunu kesin ve keskin bir şekilde öğreneceksiniz.
Ben, bunu öğrenmek için acele etmemenizi öneririm.
Hayatı ve gerçekleri bizden öğrenseniz de ölümü size Tanrı nasılsa öğretecek.
Biraz sabretmeniz yeter.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları








































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.05.2020
21.01.2020
6.02.2019
28.11.2019
23.11.2019
11.11.2019
21.03.2020
25.09.2018
19.09.2018
26.08.2018