Akdoğan Özkan
Ukrayna’daki savaş bize bir yandan da dünyanın her an nükleer bir felakete sürüklenme ihtimalinin sanıldığı kadar düşük olmadığını göstermiş oldu. Tabii Türkiye olarak bizim de bu ihtimalin göbeğine çok yakın bir coğrafyada yerleşik olduğumuzu da... Dünya 24 Şubat’ta başlayan savaşın seyri içinde nükleer bir felakete yürüme ihtimalini bertaraf edebilecek mi, bilmiyoruz. Ama en son ne zaman bir nükleer savaş felaketinin eşiğine geldiğimizi hatırlayarak, o krizin nasıl aşıldığını anlamaya çalışarak bir takım dersler çıkarabiliriz. Zira 60 yıl önce yaşanan son büyük kriz, hem Türkiye’nin bugünü için hem de Ukrayna meselesine farklı bir okuma yapabilmek için son derece hayati bir takım dersler barındırıyor!
Aslında dünyayı 1962 yılında bir nükleer savaşın eşiğine getiren “Füze Krizi”nin temeli, NATO’nun 1954’te kabul ettiği “topyekûn misilleme” doktrinine dayanıyordu. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles tarafından ilk kez telaffuz edilen bu ittifak stratejisi, dünyanın herhangi bir yerinde belirebilecek konvansiyonel bir saldırganlığa Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ya da Çin’deki hedefleri nükleer silahlarla da vurarak karşılık verebilmeyi temel alıyordu. 2016’da bu köşede kaleme aldığım bir yazımda da hatırlatarak dikkati çektiğim üzere, ABD yönetiminin NATO’ya teklif ettiği bu strateji önerisine İttifak üyelerinin büyük bir bölümü onay vermişti. Onaylar kâğıt üzerinde verilmişti ama teşkilat üyesi ülkelerin büyük bölümü SSCB’yi vurabilecek nükleer silahların kendi topraklarında konuşlanmasından ve tabii doğal olarak bir anda Sovyetler Birliği’nin açık hedefi haline gelmekten yana değildi. Sonuçta, nükleer füzelerin topraklarına yerleştirilmesine izin vererek böyle bir riski üstlenmeyi kabul eden 3 ülke oldu: İngiltere, İtalya ve Türkiye.
Ekonomi zora girince
Türkiye’de, iktidara geldikten 2 yıl sonra ülkeyi NATO’ya üye yapan Adnan Menderes Başbakan idi. Demokrat Parti iktidarında uygulanan liberalizasyon politikalarının sonucu olarak dış ticaret dengesi önemli ölçüde bozulan ve bir ekonomik krizin pençesine düşen Türkiye, 1958’de çareyi TL’sini devalüe etmekte, KİT ürünlerine zam yapmakta ve yine KİT’lerin finansmanına sınırlama getirerek kamu harcamalarını kısacak bir “istikrar kararları” yürürlüğe koymakta bulmuştu. 1959 sonbaharına gelindiğinde hükûmet uyguladığı programın krize çare olmadığını ve iktisadi parametrelerdeki bozulmayı tersine çeviremediğini üzülerek görmüştü. Adnan Menderes, Türkiye ekonomisinin toparlanabilmesi için ABD’den 500-600 milyon dolarlık yardım alabilmeyi umuyordu. Menderes, bu umutla 5 Ekim 1959 tarihinde beraberinde Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve de Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun ile birlikte ünlü ABD seyahatine çıkar. Hedef Washington’da Başkan Dwight Eisenhower ile görüşebilmek ve onu böyle bir destek verme konusunda ikna etmektir. Ayrıntılarını daha önce yine T24’te aktardığım üzere, Beyaz Saray’da Eisenhower’ın kapısını bu ümitlerle çalan Menderes, gazeteci Cihat Baban’ın “sadece 7 dakika sürdüğünü” savunduğu görüşmeden ve 10 günlük ABD ziyaretinden eli boş ayrılacaktır.
16 Ekim’de hayal kırıklığıyla yurda dönen Adnan Menderes hükûmeti, 25 Ekim 1959’da Amerikalılarla Paris’te bir ikili anlaşma imzalar. Ayrıntıları Türk kamuoyundan o dönemde gizlenen bu anlaşmayla, nükleer başlıklı 15 Jupiter (SM-78) füzesinin Türk topraklarına yerleştirilmesine izin verilir. “Teknik İşbirliği” adı altında anılan anlaşma uyarınca, söz konusu füzeler hem barış hem savaş zamanlarında NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Komutanlığı’nın (SACEUR) emrine amade kılınmaktadır.
Bir diğer deyişle, Türk topraklarındaki o silahların ve “düğmelerinin” sahibi NATO’dur. TBMM’nin onayına dahi ihtiyaç duyulmadan, hatta varlığı kamuoyuna bile yansıtılmayan füzeler 1960 yılı sonuna kadar Türkiye’ye getirilip yerleştirilir. SSCB ile doğrudan savaşa girmek gibi bir stratejisi olmayan Washington yönetiminin, NATO’nun yukarıda bahsettiğim doktrininin hayata geçirilmesi sayesinde tercihi, hasmına komşu olan bir “kanat” ülkesinin topraklarında geçecek sınırlı bir savaş stratejisinden yana olmuştu.
Ancak bölgede ezici bir nükleer üstünlüğe sahip Sovyetler Birliği için Türk topraklarındaki -hele de sıvı yakıta ihtiyaç duyan ve bazı ateşleme sorunları olduğu söylenen- bu 15 nükleer başlıklı füze, caydırıcı olmaktan çok tahrik edici bir özellik taşıyordu. Zaten füzelerin menzili Sovyetlerin en önemli askeri merkezlerinin vurulması olasılığını ihtimal dışı bırakıyordu. Yine de NATO sonuçta Sovyetlerdeki bazı hedeflerin bir düğmeye basılmasıyla haritadan silinmesini mümkün kılacak silahlarını ona komşu olan ülkeye, Türkiye’ye yerleştirmişti. Bu, Ankara için Sovyetler Birliği ile gerilimli bir döneme girmek anlamına gelmekteydi.
Bir Amerikan uçağı düşüyor
Bu arada, füzeler Türkiye’ye yerleştirilmeden bir süre önce, 1960 yılı mayıs ayında çok ilginç bir şey oldu ve Ural Dağları’nın doğusundaki Yekaterinburg (ya da 1924-1991 yıllarındaki adıyla Sverdlovsk) yakınlarında bir Amerikan U-2 casus uçağı Sovyetler Birliği tarafından düşürüldü. Kısa süre içinde uçağın Sovyetler Birliği’ndeki askeri hedeflerin haritalarını çıkarmak üzere bu ülke semalarında keşif yapmakta olduğu anlaşıldı. Düşürülen uçağın İncirlik’teki Amerikan üssünden havalandığı da ortaya çıkınca SBKP Genel Sekreteri Nikita Kruşçov, komşusunun topraklarında casusluk yapılmasına izin verdiğini düşündüğü Türkiye’ye karşı açık bir tehdit niteliği taşıyan sözler sarf etti. Türkiye, kendisini nükleer bir felaketin eşiğine doğru adım adım ilerletebilme potansiyeli taşıyan bir krizin içinde bulmuştu.
Kısa sürede uluslararası bir nitelik kazanan U-2casus uçağı skandalı Türk Dışişleri Bakanlığı’nın “düşük profil” sergilemesinin de katkısıyla bir şekilde bertaraf edilecekti. Ancak Türkiye topraklarındaki nükleer başlıklı füzelere yönelik hazırlıklar gizli kapaklı bir şekilde de olsa devam etmekteydi. 1962 Temmuzuna geldiğimizde, artık Amerikan Jupiter füzeleri kullanılabilir hale gelmiş, silah sistemlerini kullanacak Türk askeri personeli de eğitimlerini tamamlamıştı. Ankara ile bir ihtilafı daha yeni yaşamış Sovyetler Birliği bu gelişmeden haberdar olunca Ankara-Moskova ilişkilerinin iyice gerileceği tatsız bir dönem başlar.
Denkleme Küba’nın da dâhil oluşu
Aynı yılın sonbahar aylarında patlak veren yeni bir gelişme, krize farklı bir boyut kazandırır. 14 Ekim 1962 tarihinde Küba semalarında uçan bir U-2 casus uçağı, Sovyetler Birliği’nin Küba’ya Jupiter benzeri orta menzilli SS4 füze rampaları konuşlandırmış olduğunu saptamıştır. 22 Ekim’de konuya ilişkin bir açıklama yapan Başkan John F. Kennedy’nin verdiği bilgilere bakılırsa, SSCB Küba’ya Panama Kanalı’nın yanı sıra başkent Washington’u da vurabilecek, 1000 mili aşkın menzile sahip nükleer başlıklı balistik füzeler yerleştirmiştir. ABD’nin bu gelişmeye tepkisi sert olur. Amerikan donanmasına ait savaş gemileri kısa süre içinde Küba’yı ablukaya alır. Hedef, bu füzelere ateşleme sistemleri taşıyabilecek Sovyet gemilerinin Küba limanlarına yanaşmasını önlemektir.
Kennedy’nin Küba karasularına girecek Sovyet gemilerinin batırılacağını ilan etmesi ABD ile SSCB arasındaki gerginliğin tırmanmasına yol açar. Türk halkı topraklarında nükleer başlıklı Jupiter füzeleri olduğunu Küba’daki SS4 füze rampalarının varlığı ortaya çıkınca haberdar olacaktır. Türkiye, Ankara hükûmetinin, TBMM’de açıkça görüşmeden, parlamentonun onayını alma ihtiyacı dahi duymadan ülke topraklarına yerleştirme izni verdiği füzelerle ilgili olarak uluslararası bir krizin içine çekiliyordu. Tıpkı Küba gibi Türkiye’nin de kaderi artık iki büyük nükleer gücün dudaklarının arasında idi. Uluslararası kamuoyu, Sovyetler Birliği ile ABD’nin Küba ve Türkiye üzerinden nükleer bir savaşa hazırlandıkları ihtimalini ciddiye almaya başlamıştı.
Sovyetler Birliği’nin Ankara temsilcisi Nikita Rijov, 25 Ekim’de Türk Dışişleri Bakanı Cemal Erkin ile yaptığı görüşmede, Jupiter füzelerinin bir an önce Türkiye toprakları dışına çıkarılmasını istedi. Moskova, Küba’daki füzeleri ancak Jupiterlerin Türkiye’den çekilmesi karşılığında sökmeyi kabul ediyordu. Kennedy buna ilk başta karşı çıktı. Sovyet önerisini kabul etseler, geri adım atmış olacak ve füze yerleştirdikleri ülkeler nezdindeki saygınlıkları zedelenecekti. Öneriyi kabul etmemeleri durumunda ise sıcak bir çatışmanın içine çekilmeleri kaçınılmaz olabilirdi. Amerikalılar ciddi bir açmazın içindeydi.
Meseleyi biraz daha komplike hale getiren, bu kez Başbakan İsmet İnönü liderliğindeki Türk hükûmetinin füzelerin çekilmesinden yana olmadığını ortaya koymasıydı. Nükleer başlıklı füzeler Türk topraklarından giderse kendisini güvenilmez görebilecek komşusu karşısında daha güvensiz hissedeceği anlaşılan Ankara, sistemlerin (sökülmesinin) hiçbir biçimde pazarlık konusu yapılmaması yolundaki görüşünü Washington yönetimine iletti. Washington, Moskova ile krizi yatıştırmaya yönelik bir pazarlığa belki hazırdı ama bu kez de Ankara’nın “kraldan çok kralcı” pozisyonu işleri zora sokuyordu.
27 Ekim’de Kruşçov, Kennedy’ye bir mektup göndererek Jupiter füzelerinin Türkiye’den sökülmesini istedi. SSCB’nin komşusunu işgal etme niyetinde olmadığını söyleyen Sovyet lider, ABD’den de aynı güvenceyi kendilerine Küba için vermesi gerektiğini dile getiriyordu. Washington yönetiminin bu yeni gelişme karşısında takınacağı tutum çok önemliydi. Zira bu halat çekme “oyununda” bir adım sonrası, diplomasi lisanının tamamen bir kenara bırakılıp nükleer silahların diliyle konuşmak olabilirdi. Ve o lisan bir kez konuşuldu mu, en çok da Türkiye ile Küba’yı yakardı.
Krizi çözen hamle
Kennedy zor durumda kalmıştı. ABD yönetiminin Şahinler kanadı tansiyonun dinmesinden yana değildi. Hava Kuvvetleri Komutanı General Curtis Le May’e kalsa, Küba'daki füze mevzileri ivedilikle bombalanmalıydı. Kennedy’nin danışmanlarındaki hâkim görüş ise farklıydı. Onlar, Küba'nın vurulması halinde, Sovyetlerin buna mukabil Türkiye’yi bombalayabileceğini düşünüyordu. SSCB Türkiye’yi bombalamasa bile, Türkiye'deki Jupiter füzelerinin kaldırılmasını istemekle yetinmeyip, nükleer başlık taşıyabilen 100 uçağı ile 20 bin Amerikan askerinin Türkiye’den derhal çekilmesini ve tüm ABD üslerinin kapatılmasını ısrarla talep edebilirdi. Başkan Kennedy böyle bir olasılığı göze alamazdı.
Krizin nasıl çözülebildiğini ve Türkiye’nin nasıl bir riskin kıyısından döndüğünü bizler olaydan 35 yıl sonra Ernest May ile Philip Zelikow’un kaleme aldıkları ve füze krizinin perde arkasını aktaran “The Kennedy Tapes: Inside the White House during the Cuban Missile Crisis” (1997) başlıklı kitaptan ayrıntılı bir biçimde öğrendik. Kitapta yer alan ifadelere göre, Washington’un Moskova ile krizde bir taviz vermemesi durumunda, Türkiye’nin olası bir SSCB misillemesinin kurbanı olması kaçınılmazdı.
Washington’daki şahin kanattan yükselen savaş çığlıklarını dizginleyebilecek tek kişi bizzat ABD Başkanı John F. Kennedy idi. Krizi çözecek gizli bir plan geliştiren başkan, kardeşi ve Adalet Bakanı Robert Kennedy’den SSCB’nin Washington Büyükelçisi Anatoli Dobrinin ile kamuoyundan gizli bir görüşme yapmasını istedi. Görüşmede Beyaz Saray Kremlin’e, Türkiye'deki Jupiterlerin sökülmesi karşılığında Küba'daki füzelerin kaldırılmasını önerecekti. Ancak Beyaz Saray’ın bir talebi vardı: ABD’nin bu girişimi gizli tutulacak, hatta bu yöndeki öneri sanki SSCB’den gelmiş ama ABD tarafından reddedilmiş gibi davranılacaktı. Pratikte ise aynen uygulanacaktı. Kennedy’nin bunu yapmaktaki amacı, uzlaşma sonrası belirebilecek “ABD yakın müttefiki Türkiye'yi sattı” şeklindeki olası yorumları önlemekti.
Diplomasi bazen ustaca esneklik yapabilme sanatıydı. Plan aynen bu şekilde ve başarıyla uygulandı. Kriz 13 gün sonra sona erdiğinde her iki taraf da rahat bir nefes alıyordu. İlerleyen günlerde, Sovyetler Birliği Küba’daki 42 füzesini sökerek ülkeden çekti. ABD donanması ise 20 Kasım’da Küba sularından ayrıldı. Savaşın kıyısından dönülmüştü.
İki güç aralarında anlaşırsa
Türk Dışişleri, iki küresel güç arasındaki pazarlığın bu şekilde yürüdüğünü elbette bilmiyordu. Amerikalılar 23 Ocak 1963’te Türkiye’ye Jupiterlerin sökülmesi karşılığında Polaris denizaltılarının yerleştirilmesini önerdi. Ankara öneriyi kabul etti. Kriz sırasında Başbakan olan İsmet İnönü, olaydan 8 yıl sonra, “Amerikalılar bize Jupiterlerin demode oldukları için çekileceğini söylediler” şeklinde bir açıklama yapacaktı.
Füzelerin sökülmesi, kaderi iki süper gücün iki dudağı arasında şekillenen Küba’nın bir miktar gururunu incitmişti. Ancak Küba için hayati önem taşıyan temel soru, devrimin yaşayıp yaşamayacağı iken mesele füzelerin varlığına indirgenmiş ve kriz füzelerin sökülmesiyle sonuçlansa da, devrim krizden varlığını devam ettirerek çıkmıştı.
Abluka ise artık ticari, ekonomik ve finansal ambargo şeklinde varlığını sürdürecekti. Küba Devrimi o tarihten sonra ABD’nin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne tümüyle aykırı olan ekonomik ablukası altında yaşayacaktı. Söz konusu ekonomik abluka, 11 Nisan 2015’te bu ülkeyi ve dönemin Devlet Başkanı Raul Castro’yu ziyaret eden ABD Başkanı Barack Obama döneminde bir miktar gevşetilse de, bugün halen sürüyor.
Abluka devam ediyor olsa da, tüm dünya için o tarihte belki daha önemli olan gerçek şuydu: 1962’deki Füze Krizi’nde Başkan Kennedy sorumlu ve “cesur” davranmayı bilmiş, tırmananı gerilimin dünyayı nükleer bir savaşa sürüklemesine engel olacak “gizli” bir planı uygulamıştı. Tarih bazen iki büyük güç aralarında nasıl anlaşırsa öyle yürüyordu. İster Küba, ister Türkiye, istersen Ukrayna ol, bu güçlere kendini ne kadar yakın hissedersen hisset, bu gerçek değişmeyebiliyordu.
60 yıl sonra elbette başka bir dünya, başka uluslararası ilişkiler, başka koşullar söz konusu. Ancak o yaşananlar nükleer bir felaketi de arkasından getirebilecek krizlerden zamanında kaçınmada herkes için önemli dersler barındırıyor mu? Bugün Ukrayna’da olup bitenler bir zamanlar Batı ile ilişkilerinde desteğe mahkûm kalmış ve (Kore’de) 890 evladını yitireceği bir savaşa yazılmakla sadakatini kanıtlayarak NATO’ya girebilmiş bir “abisinin” deneyimleri üzerinden de okunamaz mı? Böyle okununca bir şeyleri daha kolay öngörmek de mümkün olmaz mı?
Ve ayrıca, Türkiye’yi böyle bir krizin içine çekmeye yönelik hamlelerin yoğunlaştığı şöyle bir dönemde, geçmişten çıkarılacak dersler bizim bugünümüz için de çok önemli değil mi?
Geçenlerde Yunan Dışişleri Bakanı Yardımcısı Varvitsiotis, Batı’ya Ankara’ya baskı yapmalarını isteyeceklerini söyleyerek, “Türkiye olmadan, Rus ekonomisine arzu edildiği kadar güçlü bir darbe vurulamayacak,” dedi. Bu ifadenin bizim için tam Türkçesi şudur aslında: “Bu savaş sayesinde Türkiye ekonomisinin tabutuna sağlam bir çivi çakma ihtimali belirmiştir.”
Hem o çiviyi kendimizden uzakta tutmanın hem de küresel ölçekte nükleer bir felaketin önünü almanın yolu, her kademede ve aktif bir biçimde ulusaşırı bir barış siyasetinin aktif savunucusu olmaktan geçmiyor mu? Birileri bunu anlamamakta hâlâ diretiyor. Tarihten bu kadar ders yetmez mi? Bunu anlamak için bir 60 yılı daha mı feda etmek gerekiyor?
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.07.2025
21.07.2025
14.07.2025
7.07.2025
30.06.2025
23.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
2.06.2025
26.05.2025