Akdoğan Özkan
Sunuş
Rusya ile Çin'i tehdit olarak algıladığını tarihinde ilk kez olarak sonuç bildirgesine dolaylı da olsa not düşen, Brüksel'deki NATO 2021 Zirvesi sonrasında dünya barıştan galiba bir adım daha uzaklaşmış oldu. Bir İttifak için belki küçük ama insanlık için büyük bir adımla. Karadeniz'de bulunan bir İngiliz savaş gemisinin geçen hafta Kırım yakınlarındaki Rusya karasularından geçerek yaptığı tacize, Rus jetlerinin uyarı ateşi ile cevap vermesi, NATO zirvesinde mutabık kalınan o uzaklaşmanın sahadaki ilk işaret fişeklerinden biri oldu, sanıyorum. Bilmem, ileride devlet adamlarımız, tarihe "2021-2022 senelerinin III. Dünya Savaşı'nın işaretleri ile dolu olduğu, Türkiye'den de görülmüştür" şeklinde bir not düşecekler mi! Gelecekte neler olur, onu bilemeyiz ama, zamanında bir Türkiye Cumhurbaşkanı'nın "1937-1938 senelerinin, II. Cihan Harbi'nin işaretleri ile dolu olduğu, Türkiye'den de görülmüştür," şeklinde bir cümle kurduğunu biliyoruz.
Cümle 1947 yılında bir belge ile kayıtlara geçmiş. Üç çeyrek asırlık bu çok önemli belgeyi T24 okurları için tarihin tozlu raflarından indirerek bugün burada yer verelim istiyorum. Belge ile, Türkiye Cumhuriyeti devletinin o tarihlerdeki zirvesinin II. Dünya Savaşı yıllarına dış politika perspektifinden bakışını bütünlüklü bir şekilde görmemiz, büyük güçler ve komşularıyla ilişkilerini hangi kaygı ve saiklerle nasıl yönettiğini daha iyi kavramamız mümkün. Bu sayede Yeni Soğuk Savaşı idrak ettiğimizin söylendiği şu dönemde Türkiye olarak kendi tarihimizden geleceğe dönük dersler çıkarabiliriz, geçmişi ve bugünü biraz daha iyi tartışabiliriz sanıyorum.
Belge dediğim aslında İsmet İnönü'nün bundan tam 74 yıl önce, "Encyclopedia of Britannica" için kendi imzasıyla kaleme aldığı bir makale. Türkiye Cumhuriyeti ikinci Cumhurbaşkanı'nın ülkemizin 1937-1946 yılları arasında izlediği dış politikayı ayrıntılandırdığı bu makale, Şikago Üniversitesi Yayınları'nca 1947 yılı Mart ayında "10 Eventful Years" (Hadiselerle Dolu 10 Yıl) başlığıyla basılmış olan 4 ciltlik "Encyclopedia of Britannica" eserinde(*) kendisine İngilizce olarak yer bulmuş.
Söz konusu eserin yayınlanmasından altı ay sonra, Anadolu Ajansı makalenin Türkçesini neşretmiş ve Cumhuriyet gazetesi de 15 Eylül 1947 tarihli nüshasında bu metni yayımlamış. (Denildiğine göre, makale aynı gün Ulus gazetesinde de yer almış.) Ben makaleyi "İsmet İnönü'nün İngilizce bir ansiklopedide intişar eden mühim makalesi" anonsuyla ve "Türkiye'de Son On Sene İçindeki Siyasi Olaylar" başlığıyla yer veren Cumhuriyet gazetesinden(**) okudum.
Yazı, Türkiye'nin "Müttefikler(inin) davasına" II. Dünya Savaşı'nda yaptığı "hizmetlere" odaklanan bir perspektif göz önünde bulundurularak kaleme alınmış. Ancak Ankara'nın kendisini bir oldubittinin içinde bulabileceği koşullara doğru ilerlemekten, ülkeyi bedelleri çok yüksek olabilecek bir savaşa sokmaktan kaçınmak için nasıl aktif bir siyaset izlediğini göstermesi bakımından özellikle önemli. Bir ülkenin yanı başında cereyan eden bir savaşa dahil olmamasının, pasif bir tutum almakla, bir şey yapmayıp gelişmeleri izlemekle mümkün olduğu zannedilebilir. Oysa, bu çoğu kez böyle değildir. Nüfusunuza ve ekonominize ölümcül darbeler indirebilecek bir savaşa girmemek için, çoğu kez aktif -hatta proaktif- bir çaba içinde olmanız ve de "arkadan ittirenlerin" oyunlarını boşa çıkaracak ön alma çabaları yürütmeniz gerekebilir. Türkiye'nin bu karanının ardında belki moral ya da etik sebepler yatmıyor ama, devletin zirvesinin o tarihlerde "müttefiklerinin davasına hizmet" işini abartmama kararlılığı, birileri falanca coğrafyalara daha rahat geçebilsin diye yüzbinlerce insanını feda edeceği bir köprü görevi görmekten kaçınması çok değerli.
Ne mutlu bize ki, tarihin o kritik kavşağında devletin direksiyonunda kendisini dev aynasında görmeyerek ülkenin tam olarak ne halde olduğunu doğru takdir edenler, başkalarının misyonları için feda edilecek insanımız ya da harcanacak kuruşumuz bulunmadığına inananlar varmış.
Gelgelelim, İnönü'nün aşağıda yer verdiğimiz bu makalesi altını çizdiğim tüm önemine karşın, çok yakın bir tarihe kadar Türkiye'de II. Dünya Savaşı ile ilgili yayınlanan neredeyse hiçbir kitap, makale ve bilimsel tezde yer almamış. Araştırmacı Mehmet Arif Demirer'in, 2015 tarihli bir yayınında(***) altını çizdiği bu durum elbette "ciddi bir eksiklik."
Makalenin Türkçesini T24 kanalıyla yeniden yayımlamak, Türk dış politikası çalışanları ile meraklı okurların, önemli bir tarihi belgeye daha kolay erişerek dönemi daha iyi değerlendirmelerini mümkün kılacağı gibi, büyük tarihi dönemeçlerde barışın neden pasif bir tutum değil aktif bir eylemlilik gerektirdiğini daha iyi görmemizi, bölgesel ihtilaflarda tüm tarafların rezervlerini önemsememizin ne denli kritik olduğunu daha iyi anlamamızı da sağlayacaktır.
Şimdi sizleri, bazı minik tadilatlar dışında aslına sadık kalarak -en başında yer alan ve I. Dünya Savaşı sonrası ile 1937'ye kadar geçen kısımlarını hariç tutarak- aşağıda yer verdiğim bu makaleyle baş başa bırakıyorum.
(*) "10 Eventful Years, 1937-1946," Editör: Walter Yust, 4 cilt, Encyclopedia Britannica, Şikago Üniversitesi Yayınları, Mart 1947.
(**) Cumhuriyet gazetesi, Yıl 24, sayı: 8292, s. 1 ve 4, 15 Eylül 1947, İstanbul.
(***) "İkinci Dünya Savaşı ve Sonrasında Türkiye," Mehmet Arif Demirer, Türkiye Barolar Birliği Yayınları: 301, Kasım 2015, Ankara.
İsmet İnönü'nün "Encyclopedia of Britannica" için kendi imzasıyla kaleme aldığı makale,
1947 yılı Mart ayında "10 Eventful Years" (Hadiselerle Dolu 10 Yıl) başlığıyla basılmış olan
4 ciltlik eserde kendisine İngilizce olarak yer buldu.
* * *
İsmet İnönü'nün İngilizce bir ansiklopedide intişar eden mühim makalesi:
Türkiye'de Son On Sene İçindeki Siyasi Olaylar
İsmet İnönü
(Cumhuriyet gazetesi, 15 Eylül 1947, s. 1 ve 4.)
(...)
İç politikada büyük hadise
1937-1938 senelerinin iç hayata taalluk eden en mühim tarihi hadisesi, Cumhurbaşkanı Atatürk'ün 10 Kasım 1938'de ölmesidir. İstiklal Harbi'nin eşsiz kahramanı ve büyük reformlar devrinin idealist ve cesaretli kılavuzu, Türk milletinin yürekten minnetleriyle ağırlanmıştır. Medeni milletler, eski dostları ve düşmanları ayrılmaksızın, Atatürk'e kadirşinaslığın hürmetini göstererek Türkleri müftehir etmişlerdir. Atatürk'ten sonra, Türk devletinin siyasi ve sosyal alanda nasıl bir gelişme göstereceği, dünyanın merak ettiği bir şeydi. Türk milleti Cumhuriyette istikrarı ispat etmiştir.
Dış politika
Türkiye Cumhuriyeti'nin dış politikası, bütün komşularla ciddi ve kalbi olarak iyi geçinmeye müstenit, samimi bir barış siyasetine dayanmakta idi. Yunanlılarla 500 senelik bir mücadele, iki tarafın yürekten arzusu ile terk edilmiş ve onun yerine dostluk ve müşterek emniyet dileği hâkim olmuştu.
Arap ülkeleriyle, İran ile iyi komşuluk havası vücut bulduğu gibi, Bulgaristan'la da diğer Balkan devletlerinden farklı olarak, Türkiye'nin arası nispetle en iyi ve normal sayılırdı.
Büyük devletlerle münasebat
1937 senelerine doğru, Türkiye'nin büyük devletlerle münasebeti şu şekilde hülasa olunabilir.
Sovyetlerle iyi dostluk münasebetleri devam ediyordu.
İngiltere ile İstiklal Harbi'nin düşmanlığından eser kalmamış, iki memleket arasında yakın bir dostluk, göze çarpacak surette teessüs etmişti.
Fransa ile tek ihtilaf mevzuu olan Hatay meselesinin adalet yolunda inkişafı üzerine, Türkiye ve Fransa arasındaki münasebetler iyileşmeye yüz tutmuştu.
İtalya ile Türkiye Cumhuriyeti'nin münasebetleri dalgalı idi. İki tarafta da, karşılıklı ziyaretler ve dostluk jestleri vakit vakit görülürdü. Fakat faşist idaresinin genişleme politikası ve çalımlı nutukları, Türkleri ciddi olarak şüphelendiriyordu. Habeşistan seferi esnasında, Türklerin Milletler Cemiyeti kararına uyarak müeyyidelere katılması ve Akdeniz emniyeti için İngiltere ile açıktan açığa görüş ve tedbir birliğine gitmesi; Türkiye ve İtalya'nın durumlarını, birbirine karşı zıt ve emniyetsiz bir hale getirmişti.
Türkiye'nin Almanya ile münasebetleri, 1937'ye kadar, daha ziyade ekonomikti. 1929'dan beri tesirleri devam eden büyük ekonomik krizin neticesi olarak, Türkiye de dış ticaretini güdümlü bir istikamete sokmuş ve döviz müşkülatı, Almanya ile alışverişe, kendisini mecbur etmişti. Bu sebeple, Almanya ile ticaret, Türkiye için ehemmiyetli bir mevki tutuyordu.
Birleşik Amerika, Türkiye Cumhuriyeti'nin inkişafını ve reformlarını sempatiyle takip etmiştir. Cumhuriyetin başından beri, Türkiye'de Amerika'yı temsil eden bütün büyük elçiler, Türkleri yeni hayatlarında açık bir suretle takdir ve teşvik etmişlerdir. Türkler, Amiral [Mark Lambert] Bristol, Mr. [Joseph] Grew ve General [Charles H.] Sherrill adlarını anmaktan zevk duyarlar.
Kolektif barış çalışmaları
Türkler kolektif emniyet için, Milletler Cemiyeti'nde çok hevesle çalışmışlardır. Kendi etraflarında kolektif emniyeti sağlayacak teşekkülleri kolaylaştırmışlardır.
1934'te Romanya, Yunanistan ve Yugoslavya ile beraber, Balkan Paktı'nı kurmuşlardır. Balkan Paktı'nın asıl maksadı, bu dört devletin iç hudutlarında emniyeti sağlamak ve zamanla Bulgaristan'ı dost olarak, içine almaya çalışmak, mümkün olmazsa, Bulgaristan'ın bir karışıklık çıkarmasına mahal vermemekti. Fakat, Balkan devletlerinin dış hudutlarındaki büyük devletlerle münasebetlerinde, Bulgaristan'la bir ihtilaf çıkmadıkça, kimseye bir taahhüt yüklemiyordu. Hatta, İtalya'ya karşı Yunanistan, Rusya'ya karşı Türkiye, ayrıca rezerv koymuşlardı. Hele, Balkan Paktı devletlerinden birinin Almanya ve İtalya ile yalnız başına muharebeye tutuşması halinde, diğer akitlere bir külfet vermiyordu.
Sadabad Paktı
Orta Doğu'daki siyasi tertipler arasında, Sadabad Paktı'nı da zikredebiliriz. Türkiye, İran, Irak ve Afganistan bu pakta dahildi. Dostluk; iyi münasebetler ve bunların icabı olarak siyasi ve içtimai sahalarda birbirine yardım ve yakınlık, pakttan bekleniyordu. Fakat, otomatik işleyecek bir askeri taahhüt bu paktta yoktu.
Montrö Sözleşmesi
Türkiye Cumhuriyeti için mühim bir siyasi hadise, 1936 Montrö antlaşmasının akdolunmasıdır.
Lozan antlaşması ile Türkiye'ye yüklenmiş olan Boğazlar rejimi, Montrö ile tadil olunmuştur. Lozan antlaşmasında, Boğazlar gayrı-askeri idi ve harp gemileri için geçit, en kuvvetli Karadeniz devletinin tonajı nispetinde olmak şartıyla, Akdeniz devletlerine açık bulunuyordu. Bunu, Sovyetler tasdik etmemişlerdi. Sovyetlerin de müzakeresine katılarak imza ve tasdik ettikleri Montrö Sözleşmesi'nde ise, Boğazların tahkim ve müdafaası hakkı Türklere tanınmıştır. Ticaret gemilerine tam serbestlik tanınmış, harp gemileri için barış zamanında Karadeniz'de kıyısı olan devletlerin gemileri, tonaj tahdidi olmaksızın serbest gireceklerdir. Diğer devletler, kaideten 30,000 tondan yukarı mecmu tonajda gemi geçirmeyeceklerdir. Harp zamanında, Türkiye muharip değilse, muharip devletlerin gemileri geçemez. Türkiye muharip ise, veya kendisini yakın bir harp tehdidi altında sayarsa, harp gemilerinin geçirilip geçirilmemesi, Türk hükümetinin ihtiyarına bırakılmıştır.
Montrö Sözleşmesi'ne bir lahika (2 numaralı) eklenmişti. Bunda, 1936 tarihli Londra Deniz Antlaşması esasları, hemen aynen kabul edilmiştir. Yani, hangi tonajda ve hangi evsafta gemilerin harp gemisi veya muavin gemi sayılacağı tarif ediliyordu.
II. Cihan Harbi esnasında, bu tariflerin kafi olmadığı sabit olmuştur.
1937-1938 senelerinin, II. Cihan Harbi'nin işaretleri ile dolu olduğu, Türkiye'den de görülmüştür.
Türkiye hem Sovyetlerle, hem İngilizlerle iyi münasebette bulunmaya ehemmiyet veriyordu. Türkiye Cumhuriyeti'ni memnun eden bir nokta da, İngilizlerle Ruslar arasında, bu senelerde iyi münasebetlerin inkişaf etmesiydi. Birbirine zıt iki dost arasında kalmak tatsızlığından, Türkiye sakınıyordu. Bu bakımdan siyasi durum, 1938 Münih Anlaşmasından sonra, endişeli görünmeye başladı. Fakat Mihver devletlerine karşı gerek Sovyetlerin ve gerek İngiltere ile Fransa'nın durumlarında esaslı bir fark olmayacağını, Türkiye zannediyordu.
II. Cihan Harbi başlarken
1939 İlkbaharı, Türkiye'de ve Balkan memleketlerinde büyük heyecana sebep oldu. Almanya, Çekoslovakya'yı ve İtalya Arnavutluk'u işgal etmişlerdi. İngiltere Almanya'ya inanmaktan ümidini keserek, Avrupa'nın doğusunda saldırıya maruz kalan küçük devletlere, tek taraflı olarak garanti veriyordu. Ancak, Polonya'dan başka kendisine garanti verilmiş olan hiçbir devlet, mukabele etmiyordu. Hatta, bazı küçük devletler garantileri de kabul etmemişlerdi.
Bu esnada, Türkiye Cumhuriyeti ile İngiltere ve Fransa arasında karşılıklı garanti beyannameleri müzakere edilmeye başlandı. Bu beyannameler, imza edenlerin birbirine karşı vaziyetlerini bütün dünya önünde tayin ediyor ve bunların ittifak antlaşmalarıyla ikmal edileceğini tasrih ediyordu. Türkler beyanname müzakeresi açılır açılmaz, Sovyetlerle de bu müzakerelerde işbirliği yapmak lüzumunu; ilk anda ileri sürdüler. İngilizlerle Fransızların, Ruslarla da işbirliği yapmak niyetinde olduklarına mutmain oldular.
Rus-Alman paktı
Türklerle İngilizler arasındaki beyanname 12 Mayıs 1939 tarihinde ve Fransızlar arasında 23 Haziran 1939 tarihinde imza edilmiştir. Sıkı çalışma ile, süratle meydana gelen bu beyannamelerden sonra, ittifak antlaşması hazırlığı, nispetle, yavaş yürümüş ve uzun sürmüştür. Bu arada, İngiliz ve Fransız heyetleri Moskova'ya giderek, Ruslarla müzakereye başlamış bulunuyorlardı.
Türkiye, Sovyetlerle İngilizler ve Fransızlar arasındaki 1939 müzakeresinin içyüzünü bilmiyordu. Fakat müspet bir neticeye varılacağına çok kuvvetle ümitli idi. Almanya ve İtalya, Türklerin; İngilizlerle ve Fransızlarla bir beyanname ile bağlanmasını büyük hiddetle karşıladılar. Türklere, radyolarda ve gazetelerde ağır tehditler ve ithamlar yapıldı. Bu hava içinde, Moskova'da cereyan eden İngiliz -Fransız -Sovyet müzakerelerinin neticesi bekleniyordu. Günün birinde, müzakerenin kesildiği ilan olundu. Sovyet Rusya ile Almanya arasında bir pakt imza edildiği öğrenildi.
1 Eylül'de Polonya harbi başladığı zaman, Türkiye Cumhuriyeti, Sovyetlerle İngilizler arasında işbirliği ve siyaset birliği için beslediği şiddetli arzunun tam tersini görmek gibi bir hayal kırıklığı içinde bulundu.
1939 Eylül'ünde Polonya seferi devam ederken, Türkiye ile İngiltere ve Fransa arasında ittifak antlaşması müzakeresi yeniden başladı ve süratle ilerledi. Projeye göre de, İngiltere ve Fransa, Türkiye'nin tayin olunan bir nispette silahlandırılmasını ve Türkiye'nin Sovyetlerle silahlı bir ihtilafa sürüklenmemesini şart olarak kabul ediyorlardı.
Ruslarla müzakere
Bu esnada Sovyetler, Türklerle bir ittifak antlaşması akdedilmek üzere, Türkiye Hariciye Vekilini Moskova'ya çağırdılar. Türkiye Hariciye Vekili, İngiliz ve Fransızlarla müzakeresi tekemmül eden projeden Sovyetleri haberdar etti ve muhtemel Sovyet antlaşmasına, İngiliz ve Fransızlar için bir rezerv isteyeceğini söyledi. Bundan sonra, İngiliz ve Fransızlarla hazırlığı bitmiş antlaşmayı imza etmeden, Moskova'ya gidip; Sovyetlerle görüşeceğini ve dostluğuna ehemmiyet verdiği iki tarafla münasebetini korumak için, acele emrivakilerden sakınmak istediğini İngiliz ve Fransızlara söyledi.
Hariciye Vekili Moskova'ya 25 Eylül'de gitmiş ve 17 Ekim'de ayrılmıştır. İlk müzakereler müspet cereyan etmiş ve Sovyetler, Türklerle bir ittifak antlaşması yapmak için İngilizlerle hazırlanan projede bir-iki tadilat istemişlerdir. Türkiye bu tadilatı, İngiliz ve Fransızlardan istedi. Uzun müzakerelerden sonra, İngiliz ve Fransızlar, bu tadilatı kabul ettiler.
Türk – İngiliz -Fransız antlaşması
Şu hâlde, Sovyetlerle bir antlaşma yapmak için lazım olan şartların tamamlanmış olduğunu, Türkler zannettiler. Tam bu anda Sovyetler, Montrö antlaşmasının hükümlerinde, Sovyetler lehine bir anlaşma ileri sürdüler ve bundan başka antlaşmaya Almanya için bir rezerv koymak istediler ve bunlar kabul olunduktan sonra, daha bir-iki noktada görüşüleceğini bildirdiler. Büsbütün yeni ve beklenmedik bu vaziyet karşısında, Türkiye ile Sovyetler arasında ittifak antlaşması müzakeresi kesildi ve Hariciye Vekili [Şükrü] Saracoğlu Moskova'dan ayrıldı.
19 Ekim 1939'da Türk – İngiliz – Fransız antlaşması, Ankara'da imza edildi. Bu antlaşmanın imzasından Sovyetlerin memnun olmadığı, resmi demeçlerden anlaşılıyordu.
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Türkiye'nin de Almanya'ya karşı savaşa girmesini ısrarla isteyen
ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt ve İngiltere Başbakanı Winston Churchill ile
4-7 Aralık 1943 tarihleri arasında Kahire'de görüşmüştü.
1940 senesi
Bu sene, Fransa'nın harpten çekildiğini ve İngiltere'nin yalnız başına adaları müdafaa ettiğini herkes bilir. Bu sene Romanya ilk taksime uğramış ve Almanya'ya kapılarını açmıştır. Suriye'de Vichy hükümeti otoritesini muhafaza etmiş, yani Türkiye'nin müttefiki olan İngiltere'ye karşı cephe almıştır. Keza, Irak'ta Raşid Ali hareketi baş göstermiştir.
Türkiye bu suretle, yalnız olarak Suriye ve Irak hudutlarından çevrilmiş bulunuyordu. Türkiye Cumhuriyeti için en mühim hadise de, Almanya'nın Türkiye aleyhinde en tehditli siyasi taarruza geçmesidir. Fransa'nın işgali esnasında, Almanların eline vesikalar geçmiş ve bunlara göre, İngiliz ve Fransızların, Ruslar aleyhine bazı tasavvurlarına, Türklerin taraftar oldukları ilan olunmuştu. Alman - Sovyet anlaşması gereğince, Rusya'dan Almanya'ya gönderilen maddelerden, İngiliz ve Fransızlar memnun değillerdi. İngiliz ve Fransızlarla Türklerin müttefik bulunmasından, Sovyetler memnuniyetsizliklerini saklamıyorlardı. Almanlar, Fransız vesikalarını neşrederlerken, gergin ve sinirli siyasi hava içinde, Ruslarla Türklerin arasında bir silahlı ihtilaf çıkarmaya yürekten çalışıyorlardı. Yahut Türkler yalnız kalmış oldukları için, bir Sovyet tecavüzüne karşı Romanya gibi, kendilerine yaklaşacağını tahmin ediyorlardı. Türkler, hadiseleri sükûnetle aldılar. Neşrolunan vesikaların kıymetli olmadığını ve Sovyetlere karşı dürüst politikalarını, Türkler Moskova'ya anlatmaya çalıştılar. Hadiselere intizar ederken, Almanya'nın umduğu gibi, kendisine yaklaşmak istidadını asla göstermediler. Aksine, İtalya'nın Ekim 1940'ta Yunanistan'a taarruzu üzerine, vaziyetlerini daha ziyade kararlı ve cesaretli olarak ilan ettiler.
Türkiye Cumhurbaşkanı, 1 Kasım 1940'ta, Büyük Millet Meclisi'nde verdiği nutukta, İngiltere için şunu söyledi: "İngiltere'nin zor şartlar içinde kahramanca bir mevcudiyet harbi içinde bulunduğu bir zamanda, onunla ittifak bağlarımızın sağlam ve sarsılmaz olduğunu söylemek benim için bir borçtur."
1941-1942 seneleri
1941 İlkbaharı, Almanya'nın Balkanlara inmesi, Yunanistan ve Yugoslavya'yı işgal etmesiyle geçti. Bu suretle, Almanya ve İtalya karadan ve denizden Türkiye hududunu sarmış bulunuyorlardı. Almanya gerek Suriye'ye ve gerek Irak'a Türkiye içinden ve üzerinden yardım vasıtaları göndermek için çok çalıştı. Her vesileyle müzakerelerin ve teşebbüslerin arkası kesilmiyor çok ısrarlı oluyordu. Türkiye 1941 Nisan'ında bütün ordusunu seferber etmiş olarak, Trakya'da ve İzmir kıyılarında bulunduruyordu. Balkan devletlerinden sonra, kendi sırasını azimle bekliyordu. Meriç nehri üzerindeki köprüleri atmış ve Trakya'daki kıtalarını müdafaa hatlarına çekmişti. Bu askeri durum içinde Alman taleplerini reddediyordu.
Romanya'nın işgalinden sonra, bir aralık durgun bir şekil almış gibi görünen Sovyet -Alman münasebetleri, 1941 kışında tekrar sıcak manzara göstermeye başladı. İki memleketin devlet adamları mülakatlar yapıyor ve bu mülakatlardan sonra, hususiyle Türkler aleyhinde birçok havadis yayılıyordu.
Her şey Türkiye aleyhinde
1941 Şubat ve Mart'ında, Sovyetlerle Bulgaristan arasındaki münasebetler de gösterişli idi. Bazı Sovyet siyasilerinin Bulgaristan'a memuren gitmeleri üzerine, Bulgaristan'da Türkler aleyhine havadisler yayılıyordu. Hulasa, her şey, Türkiye aleyhinde bir taarruz hazırlığı işaretleriyle doluydu. İngilizler, Irak'ta, Suriye'de uğraşıyorlardı ve muvaffak oluyorlardı.
Bu esnada, Almanlar Türklere taarruz etmeyeceklerini ve bir dostluk antlaşması teklifini bildirdiler. Türkler geniş hükümlerle istedikleri bu antlaşmayı, İngiltere ile ittifak antlaşmasının hükümleri mahfuz kalmak şartıyla yapabileceklerini söylediler. Almanlar bu şartı kabul etti. Anlaşılıyordu ki, Almanlar, Türklere taarruzu, münasip görecekleri zamana tehir etmişlerdi ve Türkler de zaman kazanmayı kendi emniyetleri ve müttefiklerine yardım bakımından zaruri saymışlardı.
Alman ordularının Rusya'ya karşı uzun taarruzları ve Afrika'da, Mısır'a karşı hücumlarıyla geçen bu senelerde, Türkiye, Almanlara yol vermemek vazifesini ifa ediyordu. Bir taraftan, Montrö Sözleşmesinin bekçisi olarak, Akdeniz'den İtalyan donanmasını Karadeniz'e geçirmiyor, diğer taraftan, denizden ve karadan bir baskına karşı bütün kuvvetleriyle hudutları bekliyordu. Sovyetler ve İngilizler, Alman tecavüzlerine karşı savaşırken, Arap memleketlerinde, İran'da kendi aralarında emniyetle münasebette bulunuyorlar ve bütün kuvvetlerini dış cephede düşmana karşı kullanıyorlardı.
1941 sonunda, Amerika tecavüze uğrayarak harbe girdikten sonra, üç büyük Müttefik, Türkiye'nin vaziyetiyle alakadar olmaya başladılar. Türkiye'nin durumundan Büyük Müttefikler memnundular.
Amerika Cumhurbaşkanı, 4 Aralık 1941'de Türkiye'nin savunması Amerika'nın savunmasına bağlı olduğundan, Ödünç Verme ve Kiralama Yasası'na dayanarak ona destek vereceğini ilan etti ve 1942 Ocak ayının 19'uncu günü Sovyet hükümeti Ankara'daki büyükelçisi vasıtasıyla Türkiye hükümetine, durumundan dolayı memnuniyetlerini ve sadece tarafsızlığına karşı mükafatlandırılması kanaatinde bulunduğunu tebliğ ediyordu.
1942 yılının sonu
Mihver devletleri, 1941 ve 1942'de Türkiye'ye karşı fikirlerini birleştirememişlerdi.
İtalya bütün felaketlerinin sebebini, Türkiye'nin çiğnenip Arabistan'a karadan girilmemesinde buluyordu. Japonya, Türkiye üzerinde tecavüze geçilerek, Hint Denizi'ne inilmesini şiddetle arzu ediyor ve geçirilecek zamanların telafi edilemeyeceğini söylüyordu. Elalemeyn [Savaşı] günlerinde, Türkiye'ye bir ültimatom verilmesinin ciddi olarak düşünüldüğü anlaşılmıştır. Bütün bu tasavvurlar bir noktaya dayanıyordu: Türkiye'yi zorla ve büyük kuvvetle geçmek lazımdı. Bu imkânı bulmaya da henüz müsait zaman gelmemişti.
Türkiye Cumhuriyeti, harbin dördüncü senesinde, yalnız kendi mali kaynaklarıyla kendi memleketini türlü ihtimallere karşı korumaya çalışırken, Amerika, İngiltere ve Sovyetlere memnunluklarını söyletecek hizmetleri ifa etmiş oluyordu.
Almanlar, Elalemeyn'den ve Stalingrad'dan geri dönmüşlerdi. Amerikalılar Afrika'ya çıkmıştı. (Kasım 1942).
1942 bu suretle bitti.
1943-1944 seneleri
1943 başında, Mr. Churchill Adana'ya geldiği vakit, Türklerin vaziyetini takdir ettiğini bildiriyordu. Kazablanka'dan Mr. Roosevelt'in de vekaletini alarak gelmişti. Türklere istedikleri, alabildikleri kadar harp silahı verecekti. Türkler Almanlara yolu kapamıştı. Türklerin vaziyetini çok iyi anladığını söylüyordu. Türklerin silahlandırılması için, büyük bir program süratle yapılacak ve hemen tatbike konulacaktı. Harbin bundan sonraki cereyanında, Türkler harbe girmek zamanının tayinine kendileri karar verecekti.
II. Cihan Harbi'nde, Türkiye'nin Müttefikler davasına yapabileceği en büyük hizmet 1943 başında temin edilmişti. Bütün Avrupa'ya hâkim olan Almanlar ve İtalyanlar Orta Doğu'ya girememişlerdi. Bu hal, harbin siyasi ve askeri neticeleri üzerine başlı başına bir tesir yapan unsurlar arasındadır. Türkler, 1939, 1940, 1941, 1942 senesi sonuna, yani Stalingrad ve Elalemeyn muharebeleri kazanılıncaya kadar ve kuzey Afrika, Birleşik Amerika ve İngiltere tarafından işgal olununcaya kadar, Orta Doğu yolunu kapalı tutmaya muvaffak olmuşlardır.
Kahire mülakatı
1943 senesi, Müttefiklerin Akdeniz'de ve Rus ovalarında ileri hareketleriyle geçti. Büyük devletlerin liderleri sık görüştüler. Her görüşmede Türklerden bahis olunuyordu. 1943 sonunda, Türkiye Cumhuriyeti'nin harbe davet olunmasını, Tahran'da görüştüler ve bunu Türklere haber verdiler. Türkiye Cumhurbaşkanı Kahire'ye davet olundu ve orada Mr. Roosevelt ve Mr. Churchill ile bu meseleyi konuştu.
Türkiye, 1943'te kararlaştırılan silahlandırma işinin tatbik edilmemiş olduğunu gösterdi. Bununla beraber eski programda ısrar etmeyerek, harbe girmeyi esas itibarıyla kabul ediyor, Almanlarla Bulgarların müşterek hücum ihtimaline karşı, 2-3 ay zarfında mümkün olan asgari vasıtalarla teçhiz olunmasını ve hareket ve işbirliği tarzının kararlaştırılmasını istiyordu.
Bir İngiliz askeri heyeti, Ankara'da bu meseleyi uzun uzun görüştü. İngilizler Türklerin muhtaç oldukları malzemeyi veremiyorlardı. Türkler de İngilizlerin vermek istediklerini kâfi bulamıyorlardı.
Harbe davet olunan Türkiye ile konuşma tarzı da talihsiz idi. Türkiye'nin harbe girmesi konusu Tahran'da görüşülmüş, hatta yazılmış fakat ne görüşülüp ne yazıldığı söylenmiyordu.
1944 Şubat'ında Ankara müzakeresi neticesiz kaldı ve Türkiye aleyhinde basın polemiği başladı. Geçen beş sene unutulmuştu.

28 Kasım-1 Aralık 1943 tarihleri arasında SSCB'nin Tahran Büyükelçiliği'nde gerçekleşen
Tahran Konferansı’na katılan Müttefik liderler
Joseph Stalin, Franklin D. Roosevelt ve Winston Churchill.
Almanlarla münasebetin kesilmesi
1944 Ağustos'unda İngilizler ve Amerikalılar, Almanya ile siyasi ve iktisadi münasebetlerin kesilmesini, Türkiye'den talep ettiler. Türkiye münasebetleri kesti, hatta harbe derhal girmek temayülünü gösterdi. İngilizler harbe girmek için, birinci adımın atılmış olduğunu ve zamanı gelince bunu da isteyeceklerini bildirdiler. Anlaşılan, bu esnada Türkiye'nin harbe girmesi, İngilizler, Amerikalılar ve Ruslar arasında ihtilaflı bir mesele idi.
1945 Şubat'ında, İngiltere ve Amerika'nın teklifi üzerine Türkiye Almanya ve Japonya'ya harp ilan etti. Türkiye, Birleşmiş Milletler'e aza oldu ve San Francisco Konferansı'na davet edildi.
1945-1946 seneleri
Bu senelerde, Türkiye Cumhuriyeti'nin en mühim meselesi, Sovyetler ile münasebetleri olmuştur. Türkiye ile Sovyet Rusya arasında 1925'ten beri mevcut olan dostluk ve saldırmazlık paktının yenilenmeyeceği, 1945 Mart'ında Türkiye'ye bildirilmiştir. Kasım 1945'te sona erecek olan bu antlaşmanın, yeni şartlara uymadığını ve esaslı surette iyileştirilmesi icap ettiğini, Sovyet hükümeti bildirdi. Türkler, esaslı surette iyileştirilmiş yeni bir antlaşma yapılmasını kabul ettiklerini, cevapta söylediler. Yeni şartların ne olduğu, uzun müddet meçhul kaldı ve nihayet, 1945 haziranında, yeni şartlar hakkında alınan ilk malumat, Türkler için büyük bir hayal kırıklığı oldu.
Sinir harbi
Bu esnada, Türkiye aleyhinde radyo ve gazetelerde devamlı sinir harbi açıldı. 1945 Mayıs ve Haziran'ında, Türklerin Cihan Harbi içindeki hizmetlerinden, fedakarlıklarından hiçbir şey hatırlanmıyordu. Türkler bu haksız propaganda devrini sabırla geçirmeye çalıştılar. 1945 yazında Potsdam'da üç büyük devlet Montrö antlaşmasının değiştirilmesi için Türklerle görüşmeye karar verdiler. İngiltere ve Amerika fikirlerini söylediler. Bu fikirlerde Montrö antlaşmasının tayin ettiği usul içinde bir görüşme ve tadil arzusu meydana çıkıyordu.
Boğazlar hakkında Rus notaları
Sovyetler, 7 Ağustos 1946 tarihinde bir nota vererek fikirlerini söylediler. Onlar esaslı fark olarak, Boğazlar rejiminin yalnız Karadeniz devletleri arasında görüşülmesini ve Boğazların Türkler ve Ruslar tarafından müşterek olarak müdafaa olunmasını teklif ettiler. İkinci bir nota ile bu teklifi teyit ettiler. Türkiye, bu talepleri kabul etmedi. Montrö Sözleşmesinin tayin ettiği prosedürle, hükümlerinin değiştirilmesi tezini müdafaa etti.
Sovyet Rusya ile Türkiye arasındaki münasebetler bu durumdadır. Gelecek inkişafların sulh ve adalet içinde Birleşmiş Milletler prensipleri içinde zuhura gelmesi ümit olunur. 1945'ten beri Avrupa'da ve Orta Doğu'da geçen hadiseler, Türkiye'nin BM içinde, insanlığın hayrına olarak, bir emniyet ve istikrar unsuru olduğunu göstermiştir. İngiliz milleti, Türkiye'nin geçmişte hizmetini ve iyi dostluk rabıtalarını daha iyi kavramış görünüyor. Amerika'nın, Türkiye'nin dürüst siyasetine itimadı da yenilenmiş ve artmıştır. Türkiye, barışa gelecekte ciddi hizmetler yapabileceğine inanmaktadır.
Türkiye'nin içeride gelişmesi
II. Cihan Harbi'nde Türkiye, mali ve ekonomik bakımdan çok ıstırap çekti. Kendi sosyal hayatını ilerletmek için ciddi gayretler gösterdi. İlköğretimden başlayarak kültürün her sahasında tesisler yaptı ve büyük programlar tatbike koydu. Toprak reformuna cesaretle girişti. Siyasi hayatında tek dereceli genel oy hakkını kabul etti ve Türkiye'de siyasi partiler faaliyete geçti.
Türkiye, çalışma hayatını düzenlemek ve teşkilatlandırmak için ciddi reformlara girişmiştir. Şimdiye kadar her nevi sosyal sigortalar için mühim kanunlar çıkarmış ve işçiler, batı demokrasileri modelinde teşkilat yoluna girmişlerdir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.06.2025
9.06.2025
2.06.2025
26.05.2025
19.05.2025
12.05.2025
5.05.2025
28.04.2025
21.04.2025
14.04.2025