Akdoğan Özkan
Suriye savaşının önemli aktörlerinden biri olan El Nusra [Nusret] Cephesi örgütü, son günlerde Sedat Peker'in "Türkiye'den silah ve mühimmat aldığı" iddialarıyla yeniden gündeme oturdu. Örgütün dün El Kaide'ye biat etmiş bir figür olduğu ve küresel cihat peşinde koştuğu düşünülen lideri, büyük bir tesadüfle bugünlerde "biz ABD ve Batı için bir tehdit değiliz" şeklinde yaptığı açıklamalarla Batı başkentlerinde de gündem oluyor. Gelgelelim, asıl adı Ahmed Hüseyin el Şarâ olan ancak yer aldığı örgütlerde Ebu Muhammed el Cevlâni kod adını kullandığı için hep bu isimle anılagelmiş El Nusra liderinin adını biz Türkiye'de ağırlıklı olarak "Colani" şeklinde yazıyoruz. Üstelik, aslı Cevlâni iken ve bu ismin bizim dilimizde de bir karşılığı varken.
Ebu Muhammed el Cevlâni
Colani mi Cevlâni mi?
Aslında bazı özel isimleri Türkçede ifade ederken böyle zaaflara düşmemiz gayet doğal ve bunu yapmayanımız belki de yok. Kim bilir bu tür hataları özellikle Suriye'nin kasaba ve köyleriyle ilgili olarak ben kaç kez yapmışımdır! Hatta, Colani konusunda bile en az bir kere yaptığımı biliyorum. Ama bu yanılgı bir dil hatası olmanın ötesinde kanımca başka bir şeye, toplumsal bir zafiyetimize sembolik düzeyde de olsa işaret ettiği için önemli. Yoksa mevzu dilden dile aktarmalarda düşülen basit bir zafiyet ile sınırlı olsaydı bu kadar önemsemezdim.
Şimdi son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim. Şöyle düşünüyorum:
Colani ile Cevlâni arasındaki fark, bugün Orta Doğu'nun tarihsel seyri içinde yaşanan sorunların kaynağını göstermesi açısından, bölgenin politik radikalleşmesinde Filistin meselesinin payını ortaya koyması ve gözlerimizi ve dilimizi onca yıl neye kapattığımıza dikkat çekmesi bakımından bile tek başına çok önemli olabilir.
Bir diğer deyişle, adamın isminin telaffuzunda yaptığımız yanılgı bizlerin Orta Doğu'da 100 yıldır yaşanan mücadelelerdeki tarihsel seyri, değişimi, sürekliliği ve radikalleşmeyi (onaylamamızı değil ama) anlamamızı engelleyen belki kendi küçük ama önemi büyük olduğunu düşündüğüm, sembol nitelikli bir yanılgı. Ve her şeyden önemlisi, o coğrafyadaki meselelere toplum olarak uzaklığımızı açık ediyor.
Önce, nedir Colani ile Cevlâni arasındaki bu fark ve El Nusra lideri neden Cevlâni'dir, Colani değil, ona değinelim. Sonra İsrail - Filistin meselesinin bahsettiğim farkla ilgisi nedir, ona bakar, ardından bu meselenin Cevlâni'nin yılların içindeki radikalleşmesinin seyriyle bağlantısını görmeye çalışırız.
Evet, eski El Nusra yapılanmasının ve onun bugün Heyet Tahriru'ş Şam (HTŞ) olarak anılan uzantısının liderinin adı Ebu Muhammed el Colani değil, Ebu Muhammed el Cevlâni, dedik… Doğru! Peki bu niye önemli?
Çünkü, el Nusra örgütünün bugünkü uzantısı olan HTŞ örgütünün liderliğini yapan Cevlâni'nin ailesinin kökleri Suriye'nin İsrail işgali altında tuttuğu "Hadbetü'l-Cevlân" isimli bölgesine dayanıyor. Yani aslına bakılırsa bizim (Arapça "nasr" kelimesinden türetilmiş olan) "Nusret" olarak yazıp okumamızın daha doğru olacağı "Nusra" (Allah'ın yardımı) isimli örgütün liderinin adı, "Cevlânlı Ebu Muhammed" anlamına gelen Ebu Muhammed el Cevlâni.
Yoksa Golan Tepeleri, bizim Cevlân Yaylaları mı?
Peki neresidir bu "Hadbetü'l-Cevlân," şimdi ona gelelim… Arapça kökenli olmakla birlikte Osmanlı Türkçesinde de kendisine yer bulmuş Cevlân ya da Cevelân sözcüğü, "dolaşmak, gidip gelmek, gezip dolaşmak" anlamına gelmekte. Hadbet ise, "yayla; yüksek ve geniş plato" anlamına geliyor. Bir diğer deyişle, "Hadbetü'l-Cevlân" ile "Mesirelik Yaylalar" ya da "Yaylak" gibi bir bölge kastediliyor. Peki biz niye bilmiyoruz bu "Hadbetü'l-Cevlân" bölgesini? Biliyoruz aslında, biliyoruz da biz onu "Hadbetü'l-Cevlân" olarak değil, "Golan Tepeleri" olarak biliyoruz.
Evet, İsrail'in 1967'den beri işgal altında tuttuğu ve 1981'de tek taraflı olarak ilhak ettiği, bizim çok uzun zamandır "Golan Tepeleri" olarak isimlendirdiğimiz bölgenin hem Osmanlı dönemindeki hem de günümüz yerel halkı nezdindeki adı "Hadbetü'l-Cevlân." Başka bir ifadeyle "Cevlân/ Cevelân Tepeleri/Yaylaları." Araplar bu bölgeye "Hadbetü'l-Cevlân" (???????? ????????????) dışında "Murtefiatu'l Cevlân" (????????????? ????????????) da diyorlar. Oradaki "Murtefia" sözcüğü de iyi bildiğimiz "irtifa" kökünden geliyor ve tahmin edilebileceği gibi "yüksek bölge/yayla" anlamında kullanılıyor.
Zaten 16. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar Osmanlı toprakları içindeki Suriye vilayetine bağlı olan bu bölgedeki nahiyelere Osmanlı kayıtlarında "Cevlân-ı Garbi" ya "Cevlân-ı Şarki" demişiz.
İşin özü, bizim bugün "Golan Tepeleri" dediğimiz yerin bölge sakinleri tarafından kullanılan adı "Cevlân Yaylaları."
Peki bu çok önemli mi? Elbette nereden baktığımızla bağlantılı olarak önemli ya da değil, diyebilirsiniz. Ama bu "farkın" bizi meselenin Filistin Meselesi boyutuna götürdüğünü görmemiz lazım…
Bunun için önce soralım: Peki biz neden bu bölgeye bugün Golan ya da Golan Tepeleri diyoruz?
Çünkü, bölgenin yerlisi olan Arapların "Cevlân" olarak adlandırdığı bölgeye kolonizasyon döneminde gelen Grekler, Gaulanitis (Γαυλαν?τι) demiş, daha sonra Romalılar da bu şekilde benimsemiş, bu arada bölgeyle tarihsel bağları bulunduğunu savunan Yahudiler de buraya Eski Ahit'teki (Yasa'nın Tekrarı 4: 43) ifadelerden hareketle, yani Musa'nın Şeria Irmağı'nın doğusundaki üç kentten bahsederken kullandığı "Başan'daki Golan" tanımlamasından yola çıkarak, İbranice'de Ramat HaGolan (??? ?????) ya da sade şekliyle Golan demişler de ondan.
Bir diğer deyişle, biz "Cevlân" ile tarihsel bağlarımızı, yerel halkın diliyle olan paydaşlığımızı ve kayıtlardaki isimlendirmemizi unutup, orayı 1967'den bu yana işgal altında tutan gücün isimlendirmesiyle anmayı tercih etmişiz ve ediyoruz.
E, Cevlân'a Golan deyince, Cevlânlı anlamına gelen Cevlâni'ye de - İsrail işgali altındaki Golan bölgesinin Batı dillerindeki karşılığı olan sözcüğün ilk harfinin "C" ya da "J" olarak telaffuz edilmesinden hareketle- "Colani" ya da "Culani," kimi yerde de "Julani" demişiz.
Yani bizim Cevlâni dilimizde 100 yıl sonra olmuş, Julani.
Neyse ki, daha "Julyani" diyenimiz olmadı, sanıyorum.
Peki bizim "Cevlân Yaylaları"nı "Golan Tepeleri" olarak yazışımız ve telaffuz edişimizde, 1967 tarihli işgalin ardından Arap ülkelerinin İsrail ile diplomatik ilişkileri kesme çağrısını reddedişimizin, Filistin meselesinde o davayı sahipleniyormuşuz gibi yapıp, göstermelik heyheylenmelerle hep iç kamuoyuna oynamamızın payı var mıdır?
Çok da ileri gitmeyelim, muhtemelen yoktur. Öyle olsaydı pek çok Arap ülkesi o bölgeye, aynı sebeple bizim gibi, zaman içinde "Golan Tepeleri" diyebilirdi, çünkü. Yine de bu tarihsel hakikatin acılığını gördükten sonra belki üzerinde düşünmeye değer bir soru olarak da bir kenarda tutulabilir!
Üzerinde düşünmeye değer bir diğer husus da, Suriye'de hükümete karşı savaşan bu silahlı örgütlerin içerdikleri şiddetin ve siyasal radikalizm boyutlarının Filistin meselesiyle ilgisi, o sorundan ne ölçüde beslendikleri. (Tabii bunu söylerken, yanlış anlaşılmasın, bu örgütlerin Filistin davasının yılmaz savunucuları olarak bugün bu noktada olduklarını iddia ediyor ya da ikisi arasında doğrudan bir paralellik kuruyor değilim. NATO'dan Körfez monarşilerine pek çok bölgesel ve küresel aktörün bu yapıları teşvik edip nasıl silahlandırdıklarını, bunun sonucunda bu örgütlerin kendi mezheplerinden/düşüncelerinden olmayanlara karşı Suriye'de nasıl katliamlar gerçekleştirdiklerini vs. gayet iyi biliyoruz. Ben sadece bu örgütlerin radikalleştikleri Orta Doğu ikliminde, "1919 Balfour Deklarasyonu" sonrasında Filistin meselesinin aldığı şeklin ve zulmün bir türlü def edilip sorunun çözüme kavuşturulamayışının tarihsel payı olduğunu unutmamak gerektiğini söylüyorum.)
Cevlânlı dedenin Şam'a göçü
Evet, Cevlâni'nin köklerinin kod adında içkin yaylalara dayandığını söyledik. HTŞ liderinin kendi ifadelerinden, dedesi gibi babasının da "Golan Tepeleri"nde doğduğunu öğreniyoruz. Ailesinin izlerini biraz daha sürdüğümüzde, karşımıza Filistin meselesinin 20. yüzyılda aldığı şeklin ve yerleşimci kolonyalizmin 1948 sonrasında büyüttüğü sorunların çözüme kavuşturulamayışı, bölgenin gördüğü savaşlar, zulüm, göçler ve yıkımlar çıkıyor.
Zira Cevlâni ailesi, "Altı Gün Savaşı" olarak adlandırılan 1967'deki Arap -İsrail Savaşı sonrasındaki İsrail işgalini müteakip Cevlân'dan ayrılarak kuzeye, 60 km mesafedeki başkent Şam'a göç ediyor. 1946 doğumlu baba bir Arap milliyetçisi ve sıkı bir Cemal Abdül Nasır hayranı. Suriye ile Mısır arasında 1 Şubat 1958'de ilan edilen ve her iki ülkedeki referandumlarda onaylanarak yürürlüğe giren siyasi birleşme sonucu kurulan "Birleşik Arap Cumhuriyeti" bölgedeki birçok Arap gibi Cevlâni ailesini de heyecanlandırıyor.
Birleşik Arap Cumhuriyeti, Suriye'deki 1961 tarihli askeri darbeyi müteakip son bulduysa da Mısır bu adı 2 Eylül 1971'e değin korudu. O nedenle, "Arap birliği" pratikte bir daha hiç gerçekleşmemiş bile olsa geniş bir coğrafyada ses getirmeyi uzun yıllar sürdürdü. Bu arada, 1961'deki Baas darbesi sırasında öğrenci olan Baba Cevlâni, katıldığı protesto gösterileri nedeniyle hayatında ilk olarak cezaeviyle tanışıyor. Serbest kalınca Ürdün'e geçiyor, bu kez de orada içeri alınıyor. Derken gün geliyor Irak hududuna bırakılarak kapı dışarı/sınır dışı ediliyor.
Baba'nın Bağdat ve Riyad seferleri
Baba Cevlâni Bağdat'ta öğrenimine devam edip iktisat ve siyaset eğitimi alırken 1967'de Altı Gün Savaşı gerçekleşiyor. Golan Tepeleri'nin işgali ile bu kez Irak'tan Ürdün'e geçen baba Cevlâni orada Filistinli fedailerin (gerillalarla) saflarına katılarak ilk silahlı eğitimleri alıyor. Daha sonra Bağdat'a dönerek eğitimini tamamlayan baba 1971'de yeniden Şam'a döndüğünde üçüncü kez cezaevine giriyor. İçerden çıktıktan bir süre sonra, petrol konusundaki mesleki uzmanlığı sayesinde Suudi Arabistan'a giderek 10 yıl süreyle Petrol Bakanlığı'nda çalışıyor.
Cevlâni ve İntifada
Ebu Muhammed el Cevlâni, 1982'de o babanın oğlu olarak Suudi Arabistan'ın Riyad kentinde dünyaya geliyor. Cevlâni okul çağına geldiğinde aile yeniden Suriye'ye dönüyor ve geleceğin Suriye el Kaide'si liderinin çocukluğu ve gençliği Şam'ın El Mezze bölgesinde geçiyor. Mezze, İsrail işgalleri ile vatanlarından kovulan Filistinlilerin 1957'de Suriye'ye geçip mülteci çadırları kondurarak yerleştirdikleri, orijinali iki kilometrekareden ibaret olan Yarmük Kampı'na sadece 10 km mesafede. Bir başka deyişle, Cevlâni Filistinlilerin dramına yakından tanıklık ederek ve bundan etkilenerek büyüyor. [Filistinlilerin "Muhayyim el Yarmük" (Yarmük Kampı) olarak adlandırdığı o bölgede bugün artık o mülteci çadırları ya da bir çadır-kamp falan yok. Yarmük, günümüzde daracık sokakları dip dibe evleriyle yoğun Filistinli mülteci yerleşimine maruz kalmış bir meskûn mahal. Dolayısıyla, Arap coğrafyasının birçok yerinde olduğu gibi, Filistinli mülteciler Şam ve çevresinde de toplumsal yaşamın önemli bir bileşeni.]
Her ne kadar Cevlâni'nin düşünsel gelişiminde babasının fikirlerinin payı olsa da, babası gibi o da Nasır'ı kırsal kesimdeki yoksulların feodalizme bayrak açışlarının bir sembolü olarak görse de, kendi ifadesiyle, onu en çok etkileyen tarihi olayların başında, Filistinlilerin İsrail işgaline karşı bayrak açtıkları İntifada (Ayaklanma) geliyor.
Filistinlilerin Aralık 1987'de başlattıkları ve 1993 Oslo Anlaşması'na kadar sürdürdükleri 1. İntifada (Ayaklanma) ve o anlaşmanın sonuçlarının yarattığı hayal kırıklığı ile giriştikleri 2. İntifada (2000-2005) dönemleri birçok Arap gencini olduğu gibi Cevlâni'yi de "ne yapmalı" sorusu üzerinde düşünmeye iten dönemler oluyor. Bu süre zarfında aradığı cevapları İslam dini içinde bulan Cevlâni beş vakit namaz kılmaya da başlıyor.
2003 Irak İşgali
ABD'nin 2003'teki Irak işgali sırasında 21 yaşında olan Cevlâni bu ülkeye giderek ABD işgaline karşı savaşmak üzere el Kaide saflarına geçiyor. Cevlâni'nin radikalleşme süreci bu tarihle birlikte hızlanıyor, O coğrafyadaki Sünniler arasında yoğun bir şekilde görülen bu radikalleşmenin hızlanmasının sebeplerinden biri, Irak'ın "Camiler Kenti" olarak bilinen Felluce'nin Amerikan askerlerinin büyük zulmüne uğramasıydı. ABD ordusunun Kasım 2004 tarihli hava saldırıları ve topçu ateşi ile yakılıp yıkılan bu Irak kenti, o tarihlerde Tevhid ve Cihad örgütünün lideri olarak ortaya çıkan Ürdünlü Ebu Musab el Zerkavi'nin liderliğinde işgale karşı büyük büyük bir direnişe de sahne oldu. Irak el Kaide'sinin kurucusu olarak bilinen Zerkavi savaşı bütün dehşetiyle şehrin içine taşımış, direniş sokak sokak, ev ev yaşanmaya başlamıştı. Çoğunluğu Sünni Müslüman olan Felluce'de ABD'yi kanlı bir savaşa çeken Zerkavi, yerel halkın ABD nefretini derinleştirmeyi başardı. Zaten Amerikan birlikleri de adeta aynı amaca hizmet etmek için yarışıyordu. ABD'nin 2004'te Irak'ta öldürdüğü her dört kişiden en az biri Felluce'de yaşamını yitirecekti.
"Fallujah: Shocking and Awful" ya da "Caught in the Crossfire" gibi yapımlar Amerikalıların bu şehirde o dönem estirdikleri zulmü olağanüstü detaylarıyla aktaran önemli belgeseller. Zaten IŞİD'in bağımsız İslam Devleti'ni (3 Ocak 2014'te) Körfez Savaşı'nda en büyük Amerikan şiddetine maruz kalmış ve Irak'ın acılarının sembolü olmuş Felluce'de ilan etmesi bir tesadüf değildir.
Aslında ABD önderliğindeki Koalisyon güçleri Felluce kentini "ülkeyi Saddam'dan kurtarmak (!) için" yok etmişlerdi. Ancak uyguladıkları orantısız şiddet ve bombardımanlarıyla asıl yok ettikleri belki de düşmanlarının yüreklerindeki son insani duygu kırıntıları oldu.
Bucca Kampı Yılları
Sonrasını hızlıca özetlersek… Zerkavi'nin, 2004 sonlarında örgütünü Usame Bin Ladin'in El Kaide'siyle birleştirmesi… Zerkavi'nin 2006 yılında bir Amerikan hava saldırısında hayatını kaybetmesi akabinde Cevlâni'nin Irak'tan ayrılıp Lübnan'a geçmesi ve burada bir başka Sünni cihatçı örgüt olan - 1991'de Ürdün'de kurulup 1999'da Afganistan'a geçmiş- Cundu'l Şam örgütü ile bağlantı kurması ve onlara lojistik destek vermesi…Ve yeniden Irak'a geçtiğinde yakalanıp Bucca Kampı'nda esir edilmesi…
Gerçekten de, Cevlâni'nin kaderini değiştiren en önemli gelişmelerden biri, Amerikalılar tarafından yakalanarak işgale karşı savaşmış on binlerce kişi gibi ABD'nin bu ülkedeki en büyük cezaevi olan Basra vilayetinin Um Kasr ilçesindeki Bucca Kampı'ndaki esaret hayatı olmuştur. Batılıların "kitle imha silahları" yalanı, Irak işgali ve ABD'nin Felluce'deki kirli savaşını atlayarak "terörün doğduğu cezaevi" olarak nitelendirdiği bu kamp, Baas aparatı iktidarında ABD'ye karşı mücadelelerinde başarılı olamamış Iraklı direniş kadrosunun Sünni unsurlarının Selefi ideoloji temelinde iyice radikalleştiği bir yer haline gelir.
Amerikalıların kampı boşalttıkları 2009'dan bir yıl önce serbest bırakılan Cevlâni, daha sonra Ebu Bekir el Bağdadi ile birlikte hareket eder ve bir süre sonra da IŞİD'in Ninova Vilayeti Emirliğine getirilir.
2011'deki protesto gösterilerinin ardından Suriye'ye geçen Cevlâni, 2012 yılında "El Kaide içindeki yenilikçi akım" olarak nitelenen El Nusra'yı, yani "S?am Halkını Korumak için Nusret [Yardım] Cephesi"ni kurar.
IŞİD'in Suriye kolu gibi örgütlenen ve ilk zamanlar Katar tarafından desteklenen örgüt 2012 Aralık ayında ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından "terörist örgüt" olarak ilan edilir.
İdlib'e geçiş
Derken Nusra'yı destekleyenler ile IŞİD'i (ve Bağdadi'yi) destekleyenler arasında ihtilafların doruğa çıkması… Bağdadi'nin El Nusra Cephesi'ni lağvedip IŞİD'e katılmaya çağırdığı örgüt lideri Cevlâni'nin bu çağrıyı reddetmesi…. Bölünme ve dünün kardeşlerinin düşman haline geçip çatışmaya başlaması… El Nusra'nın bu çatışmalarda bir süre sonra bazı üslerini, silah depolarını ve maddi kaynaklarını yitirmesiyle birlikte karargâhını Deyrizor'dan İdlib'e taşıması... Küresel cihat yerine yerel mücadeleye odaklanarak İdlib'in yanı sıra Hama'nın kuzeyinde, Halep'in batısında ve Doğu Guta gibi bölgelerde büyümesi…
2016 yılında örgütün adını "Şam'ın Fethi Cephesi" olarak değiştirip El Kaide'ye biatı bıraktığını ilan etmesi, 2017'de ise adını bir kez daha ve bu kez "Heyet Tahriru'ş Şam" olarak değiştirmesi… İdlib'deki askeri hakimiyetini 2019'dan sonra TSK'nın Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı harekatları ile birlikte Ankara ile paylaşmak zorunda kalması… Cevlâni'nin bölgedeki rakip Selefi yapılanmaların liderlerinin ortadan kaldırılmasını sağlamak için Amerikalılar ile istihbarat paylaştıkları iddiaları… Derken Batılı ülkelerin gözünde meşruiyet ve makbuliyet arayışlarını yoğunlaştırmaları, "biz ABD için kesinlikle tehdit değiliz," mesajları…
Ardından organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in Türkiye'nin Suriye'ye TIR'larla gönderdiği askeri silah ve mühimmatın Bayırbucak Türkmenlerine değil, bir dönem El Kaide'nin Suriye kolu olarak faaliyet göstermiş Nusret (el Nusra) Cephesi'ne gittiğini iddia etti. Böylece epeydir gündemden düşmüş görünen bu selefi cihatçı yapılanma medyada yeniden mercek altına alınmaya başlandı. Son olarak Cevlâni'nin ilk kez olarak Amerikalı bir yayın kuruluşunun (PBS) Emmy ödüllü gazeteci ve belgesel yapımcısı Martin Smith'e verdiği röportaj uluslararası basın yayın organlarında kapsamlı bir biçimde yer aldı.
Böylelikle örgütün faaliyetleri yeniden Türkiye'nin ve dünyanın gündemine taşınmış oldu; yerli ve yabancı pek çok medya organında pek çok yazar ve uzman "el Nusra Cephesi nedir, ne değildir?" benzeri sorulara yanıtlar aradılar.
Dünya ile farkımız
BİZ: Tabii bizim dünyadan epey temel bir farkımız var. Türkiye'de bizler şöyle bir dönemde, hele de "silahlar gitti, gitmedi" gibi dar bir çerçeve üzerinden gündeme gelen bir örgüt ne derece sağlıklı tartışılabilirse o kadar tartışabiliyoruz. Bu tip tartışmalar Türkiye'de sağlıklı bir şekilde ne ölçüde ilerletilebilirse o ölçüde ilerletebiliyoruz. Zaten, dinlemeyi, anlamaya çalışmayı ve tartışmalara yeni bir şeyler katmayı çok uzun süredir önemsemediğimiz bir ülke burası. Konu bir de bu tip radikal yapılanmalar olunca taraflar çoğu kez kendi ezberlerini tekrar etmekle yetiniyor. Bir taraf, meseleye "velev ki El Kaideciyiz" olarak okunabilecek açıklamalarla yaklaşırken, öbür taraf, "Aman tanrım Türkiye vahşi bir şiddet örgütüne yardım mı etmiş, nasıl olur" diye şaşırıyor ve sızlanıyor.
Tartışmanın odağında görünen eski bir Dışişleri Bakanı, bir Başbakan da, "vallahi de onlara gitmedi silahlar, şunlara gitti" mealinde laflar edince, tam olarak neyi hangi değerler üzerinden tartıştığımız, nereye varmak istediğimiz anlaşılamıyor. Sadece bir gündem maddesini daha bol lakırdıyla tartışırmış gibi yapıp tüketip geçiyoruz.
ONLAR: Oysa, El Kaide'ye zamanında biat etmiş yapıları "terörist örgüt" olarak nitelemiş olan Batılı ülkeler, Suriye'yi istikrarsızlaştırmada "kullanışlı" olduklarını zaman içinde kanıtlamış bu örgüte şu sıralar teveccüh gösterip, adeta bir "El Kaide açılımı" yaşamanın eşiğine gelmiş durumdalar.
"Bizde" ve "onlarda" hal böyleyken, içerdeki tartışmalarla nereye varabileceğimiz biraz daha bulanık bir hal alıyor. Hele de Amerikalılar El Nusra'nın bugünkü uzantısına "laciler giydirip" bir ehlileştirme çabası ve cilalama gayreti içine girince, bu bulanıklık biraz daha kesif hale geliyor.
Neden şaşırtıcı değil?
Tabii bizim önemli konuları tartışır gibi yapıp tüketmelerimiz çok şaşırtıcı değil. Bunun önemli bir nedeni de, Orta Doğu'nun bizim neredeyse 100 yıl boyunca şöyle bir dönüp de "neler oluyor orada acaba" diye baktığımız bir coğrafya olamayışı. "Oradaki meseleler hangi tarihsel sorunların bakiyesi, biz o bakiyeye zamanında nasıl katkılar sunduk acaba," diye pek düşünmeyişimiz. Şimdi o coğrafyaya, ciddi bir faz farkıyla ve bir yandan mezhepçi gözlüklerle, bir yandan da "Osmanlıyı sırtından hançerleyen Araplar" kiniyle bakınca, biraz da ucuz "emperyalizm" ezberleriyle coşunca, gördüklerimizi belirli bir tarihsel perspektife oturtmamız çok mümkün olamıyor. Zaten laik/dindar, laikçi/dinci gibi kırılmalar yaşamış ülkede her mahalle nereye baksa orada kendi ezberlerinin sağlamasını görmek istiyor. Sonra bir bakmışız, iki mahalle ayrı yollardan gidip farkına varamadan ırkçılık paydasında buluşuvermiş.
Suriye meselesine bakışımız çok uzun süre böyle ezberler üzerinden olunca, maalesef o coğrafyadaki insanların nasıl olup da bu 100 yıllık tarihsel dilimde böylesi bir siyasal radikalleşme sürecinden geçtiklerini, bu şiddet sarmalına nasıl ulaştıklarını kavramamız pek mümkün olamadı. Savaşı ve savaşanları bu bağlam içinde bir yere oturtmadık.
Ama benim bu yazıdaki niyetim, Suriye özelinde de olsa, bu sorulara cevaplar verme çabasına girişmek değildi. Bölgede 10 yıla yayılan zaman dilimi içindeki gelişmeleri belirli bir tarihsel perspektifin içinden okuyarak, bu dediğimi yapan hem de iyi bir arka plan sunarak gayet iyi yapan Fehim Taştekin gibi, Alptekin Dursunoğlu gibi uzmanlar var. Zaman zaman bu savaş çerçevesinde cepheyi ve selefi örgütleri anlama çabamıza katkıda bulunan kimi gazetecilerin iyi röportajlarına ve kıymetli makalelerine de denk geliyoruz.
Sonuç (1): Radikalleşmeyi anlayamamak
Dolayısıyla ben yukarıda sadece kamuoyunda El Nusra Cephesi üzerinden yürüyen tartışmalarda sergilenen kimi yanılgılarımıza işaret etmekle yetinmek istedim. Orta Doğu'da 100 yıldır yaşanan mücadelelerdeki tarihsel seyri, değişimi, sürekliliği ve radikalleşmeyi (onaylamamızı değil ama) anlamamızı engelleyen belki "bir insan için küçük ama insanlığımız için büyük" olduğunu düşündüğüm, sembol nitelikli yanılgılar bunlar. Ve her şeyden önemlisi, o coğrafyalardaki meselelere uzaklığımızı açık ediyor.
2015 yılından beri Suriye'de askeri operasyonlar gerçekleştiren bir ülke olarak bizler meseleyi çoğunlukla Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı "tehditler" ve "güvenlik kaygıları" üzerinden okumaya şartlandığımız için de sanki "artık ordaymışız" gibi hissediyoruz. Öyle olunca bu uzaklık iyice görülmez oluyor, görülse de sanki çok önemsenmiyor. Ama en azından bu yazı vesilesiyle altına çizelim ve El Nusra'yı konuşmadan önce Ortadoğu'ya yönelik 100 yıllık ilgisizliğimizin yol açtığı kimi yanılgıları bertaraf edip bölgenin bulandığı şiddet ve radikalleşme sürecinde hangi aktörlerin ve dinamiklerin payının olduğunu anlamaya çalışmalıyız, bunu düşünelim istedim.
Sonuç (2): El Nusra'yı sorularla konuşmak
Sedat Peker'in ifşa ve iddialarıyla yeniden gündeme gelen el Nusra tartışmasını sadece "Türkiye'nin verdiği silahlar Nusra'ya gitti mi gitmedi mi" gibi bir noktadan sürdürmek, geç ve eksik olmayacak, bu konudaki kavrayışımızı da ilerletmeyecektir. O yüzden El Nusra'yı konuşacaksak, Suriye'deki Hıristiyan ve Alevi köylerinde gerçekleştirdiği katliamları da unutmamalıyız.
Ama iğneyi kendimize batırarak… Hatta, ilk sormamız gereken sorulardan biri şudur: Yayladığı Sınır Kapısı'ndaki asker ve görevlileri 21 Mart 2014 günü sabahı kim, nasıl bir emir vererek bulundukları noktadan çekmiştir de, bir kısmı el Nusra üyesi olduğu ileri sürülen binlerce Selefi cihatçının buradan 4 km mesafedeki, Türkiye'ye en ufak bir tehdidi olmayan bir Ermeni kasabası olan Keseb'e geçip bölgeyi işgal ettiği ve kiliseleri yağmaladığı anlatılır olmuştur?
1915'te Türkiye'de ailelerini kaybeden ya da kıyımdan kaçıp güç bela Suriye'ye göç etmek zorunda kalan bir neslin torunlarını oradan da sürmeye kim, neden ve nasıl karar vermiştir, kimler birilerine "temizlik" yaptırmaya kalkmıştır?
TBMM Dışişleri Komisyonu üyesi Mehmet Al Ediboğlu'nun bölgedeki gözlemlerine dayanarak, "en az 5 ayrı noktadan aynı anda binlerce silahlı terörist Türkiye topraklarından sınırı geçerek saldırıyı başlattı" şeklinde konuşmasının ardında hangi gelişmeler yaşanmıştır?
Kim emir vermiştir de, Türkiye topraklarını bu Selefi yapıların silahlı militanlarına kullandırmış, kim bunu yaparak "asker-i İslâm'a" nusret (!) verdiğini düşünmüştür? Saldırının hazırlığı ve planlanmasında kimler nasıl rol oynamıştır?
Nusra'ya tek bir silah dahi gitmemiş bile olsa, bunları konuşabilmeli, bu sorulara cevaplar alabilmeliyiz. Aslolan, ilkin Ortadoğu coğrafyasına 100 yıllık ilgisizliğimizin yanılgılarını silmek, 1915'ten başlayıp 2015'e kadar olanlara bakmak ve sonra 2014'ten, 2015'ten sonra yaşananları iyi hatırlamaktır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.06.2025
9.06.2025
2.06.2025
26.05.2025
19.05.2025
12.05.2025
5.05.2025
28.04.2025
21.04.2025
14.04.2025