Akdoğan Özkan
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK), Suriye ile Irak'a asker gönderme yetkisinin iki yıl uzatılmasını öngören Cumhurbaşkanlığı tezkeresiyle birlikte, Suriye’nin kuzeyinde yeni bir operasyon yapılıp yapılmayacağı, yapılması halinde bunun bölgedeki hangi nokta(lar)da gerçekleştirileceği, dikkatlerini Orta Doğu’ya çevirmiş siyasi gözlemcilerin şu aralar cevabını en çok merak ettikleri soruların başında geliyor.
Tezkere akabinde Ankara’dan, “her türlü mücadeleyi vermeye kararlıyız” şeklinde mesajlar geldiyse de, saha gerçekleri olası bir TSK askeri operasyonu için daha önce olmadığı kadar karmaşık. Dolayısıyla, “nereye, ne zaman ve nasıl bir operasyon yapılır,” gibi soruları, en başa “neden” sorusunu da koyarak değerlendirmek ve bu şekilde yanıt aramak şart.
Önce neden Ankara Suriye’nin kuzeyinde askeri bir operasyona ihtiyaç duyuyor, biraz geriye giderek ona bakalım:
Ankara Suriye’de hangi hedeflerine ulaştı?
Hatırlayacağımız gibi, Ankara 2021 yılına Suriye sahasında üç temel “askeri operasyon” gerçekleştirmiş ve vekil güçlerinin desteğiyle Fırat’ın doğusuna da uzanarak hatırı sayılır büyüklükte bir bölgeyi kontrol altında tutabilmiş bir aktör olarak girmişti. Ankara’nın ajandasında artık sadece bu harekâtlarda eksik kalan, erişemediği hedefleri gerçekleştirmek olabilirdi. Tabii her şeyden önce, ortada çok net ve Ankara açısından sevindirici bir gerçeklik vardı: Türkiye, Suriye ile arasındaki 911 km’lik sınır hattının güneyinde, Suriye Demokratik Birlik Partisi (PYD)tarafından tek taraflı olarak ilan edilmiş özerk yapılanmayı 2016 yılı ağustos ayından başlayarak gerçekleştirdiği askeri operasyonlarla epeyce dağıtmıştı. YPG/YPJ ve SDG’nin askeri desteğiyle ve Washington’un himayesinde oluşturulmuş üç kantonlu (Cezire, Kobani ve Afrin) yapıyı dağıtırken Fırat’ın doğusuna da sarkan Ankara, ABD askerlerini daha doğuya çekilmeye de zorlamıştı. Ankara’nın “terörist” olarak gördüğü söz konusu örgütler, ABD askerlerinin belli bölgelerden çekilmesiyle Washington tarafından yalnız bırakıldıkları hissine de kapılmışlardı.
Ancak TSK’nın, kendilerini 2017 yılı Haziran ayından bu yana “Suriye Milli Ordusu” (SMO) olarak adlandıran, eski “Özgür Suriye Ordusu” (ÖSO) gruplarıyla birlikte yürüttüğü harekatlarda, kimi hedeflere ulaşılamamış, ülkenin kuzeyindeki kritik öneme sahip kimi yerleşim ve “kavşaklar” Ankara’nın denetim sahasına dahil edilememişti.
Ulaşılamayan hedefler ne anlama geliyor?
Peki Türkiye’nin gerçekleştirdiği üç askeri operasyona rağmen erişemediği bu hedefler ne derece önemli?
Bir kere genel hatlarıyla bakıldığında, YPG ve SDG gibi örgütler üç kantonlu yapının dağıtılmasına rağmen, bugün hala Tel Rıfat’tan (Suriye hükümeti denetimindeki toprakları da kullanarak) Menbiç’e; oradan Kobani’ye; Kobani’den de -Ayn İssa üzerinden Sünni Arap aşiretlerinin yoğun olduğu- Rakka ve Deyrizor’a; Tel Temir üzerinden de Haseke’ye uzanma imkanına sahipler.
Her birinin özgül önemlerine bakınca başka hususlar da göze çarpıyor:
Menbiç: Amerikalılar Ankara’nın Fırat Kalkanı Harekâtı (24 Ağustos 2016-29 Mart 2017) sırasında Fırat Nehri üzerindeki geçitleri kontrol eden bir bölgede bulunan Menbiç’e ulaşmasına engel olmuşlardı. Ülkenin en önemli enerji kaynaklarından biri olan Teşrin Barajı’nın 30 km batısında yer alan Menbiç, Fırat’ın doğusundaki Kürtlerin batısı ile lojistik destek ve savaşçı bağlantılarını sürdürebilmeleri açısından da kritik bir işleve sahip.
Tel Rıfat: TSK ve desteklediği güçler, Zeytin Dalı Harekâtı (20 Ocak 2018-24 Mart 2018) ile, PKK’nın uzantısı olarak gördükleri YPG’nin Akdeniz’e yakın bir coğrafyada hakimiyet oluşturmasının önüne geçmişti ama -Moskova yeşil ışık yakmaya yanaşmadığı için- stratejik Tel Rıfat ilçesi Ankara’nın denetim sahasına katılamamıştı. YPG bu harekât ile birlikte belki Afrin’i boşaltmıştı ama bu kez Türkiye sınırına 18 kilometre mesafedeki Tel Rıfat ilçesi ile çevre köylere çekilmişti. Azez ile TSK denetimindeki diğer bölgelere Tel Rıfat’tan istedikleri zaman saldırı düzenleyebilir bir konuma gelmişti. Örgüt, ayrıca Şam Yönetimi’nin denetimindeki toprakları köprü olarak kullanarak buradan doğudaki Menbiç ile Kobani (Ayn el-Arap) bölgesine uzanan ikmal hatlarını ayakta tutabiliyordu.
Ayn İssa ve Tel Temir : Ankara Barış Pınarı Harekâtı (9 – 17 Ekim 2019) ile Tel Abyad’ın batısından Resulayn’ın doğusuna kadar yaklaşık 150 km’lik bir güzergâh üzerinde, kabaca 30 km. derinlik de sağlayarak bir “güvenli bölge” oluşturmuştu. Gelgelelim ABD ile Rusya’nın 2019 Ekim’inde Ankara’ya yaptırdıkları frenaj sonucu, bu “güvenli bölgenin” güneyinden geçen uluslararası karayolunun (M4) denetimi de sağlanamamıştı. Fırat Nehri’nin batısındaki Halep ve Menbiç’ten doğudaki Kamışlı’ya kadar uzanan bu stratejik karayolu çok önemliydi. M4’ü kontrol edemeyince, “Barış Pınarı” bölgesinin güneybatı ucunda yer alan Ayn İssa ile güneydoğu ucunda yer alan Tel Temir kasabaları hakimiyet alanı dışında kalıyordu. Her iki kasaba stratejik açıdan çok önemli kavşaklardı. Ayn İssa, Kobani’yi hem Rakka muhafazasına (iline) hem de petrol kuyularınca zengin olan Deyrizor muhafazasına bağlıyordu. Benzer şekilde, Tel Temir de yine Kobani’yi Suriye’nin Haseke muhafazasına, oradaki petrol kuyularına ve tabii dolaylı olarak PKK’nın etkin olduğu Irak’ın kuzeyindeki Sincar’a ulaştıran bir kavşak noktası olarak işlev görebiliyordu.
Ankara bölgeden ne zaman çekilecek?
Bir kere şurası açık bir gerçeklik ki, Türkiye yüksek güvenlik bürokrasisi, bu “eksik kalan” hedeflere büyük ölçüde ulaşıp sınırın güneyindeki demografik yapıya arzu ettiği mühendislik (!) “dokunuşlarını” da yapmadan ve son olarak bölgenin uzun vadeli statüsüne yönelik konularda Moskova ve Şam ile mutabık kalmadan askeri varlığını Suriye’den çekmek, savaşını sonlandırmak niyetinde değil. Yani Ankara’nın zirvesinden bakıldığında, bugün mesele, Şam ile diplomatik ilişkileri yeniden kurma, öpüşüp barışma gibi bir noktada olmaktan hala çok uzak. Ankara, “SDG'nin mali kaynaklarının güçlenmesinin önüne geçilecekse M4 yakınlarındaki bu iki kavşak denetim altına alınmalı ve ayrıca TSK denetimi altındaki bölgeler birbirine bağlanmalı” diye düşündü hep.
Zamana oynanan 2020 ve 2021
Ancak son harekâtta TSK’ya yaptırılan frenaj sert ve etkili oldu. Ankara o tarihten bu yana olası bir yeni harekât için bir yeşil ışık, bir açık kapı göremedi. Rusya, Türk hükümetine, İdlib bahsinde yarım bıraktığı “ev ödevlerini” hatırlatıp durdu. Ankara daha kendi hedeflerinin tamamına uzanamamış ve kendisini tam “güven içinde” hissedememiş olduğu için, İdlib’de Rusya’ya taahhüdünü verdiği ödevleri deyim yerindeyse “salladı” ve Moskova karşısında zamana oynamayı tercih etti. Gözlem noktalarının bazılarından söz verdiği üzere çekildiyse de, başka yerlerde yenilerini kuruyor, sayılarını artırıyor, bölgeye yığınağını sürdürüyordu. Zira İdlib Ankara için sadece İdlib değildi. Cihatçıların ve Suriye Yönetimi’ne karşı direnişin son kalesi olan, İdlib Halep’ten Lazkiye ve Akdeniz’e uzanan yolların üzerinde bulunduğundan Moskova ve Şam için çok büyük önem taşıyordu. İdlib, burada çok güçlü bir askeri yığınağa sahip olan Ankara için ise, diğer bölgelerdeki kazanımlarını büyütebilecek potansiyelleri barındırıyordu. İdlib’deki askeri varlığını sonlandırmış bir Ankara, Tel Rıfat’ta ve/veya Fırat’ın doğusunda belirli hedeflere erişebilecek bir harekatın yeşil ışığının alınması müzakerelerinde kozsuz, güçsüz kalırdı.
Tabii Ankara sadece Moskova’ya karşı değil Washington’a karşı da zamana oynuyordu. Afganistan’dan askerlerini çekmiş olan Beyaz Saray’ın yakın bir zamanda sırayı Suriye’ye de getireceğini hesaplıyor, Amerikan askerlerinin bölgeden tamamen çekilmesi akabinde özellikle Resulayn’ın doğusunda daha etkin olabileceğini planlıyor, “güvenli bölgesini” Kamışlı ve Malikiye’ye uzatabilmenin mümkün olacağını umuyordu. Ankara’nın baskısıyla Suriye’den kısmi asker çeken Amerikalar, SDG’nin ülkenin doğusundaki petrol kuyu ve tesislerini kontrol edebilir bir konumda olmalarını sağlamak için birliklerini buralara yönlendirmişlerdi. 2021 itibarıyla ABD’nin 19’u Haseke’de, 10’u ise Deyrizor bölgesinde olmak üzere bölgede hala 33 askeri üssü/gözlem noktasına sahip olduğu görülüyor. Ankara, zamana oynar, Amerikalılar bu üsleri boşaltırsa, Washington’un himayesiyle güçlenmiş örgütlerin iyice izole edilebileceğini düşünüyordu.
Ankara Suriye’de zamana oynarken, özellikle 2020 ve 2021’de ağırlığı Irak’ın kuzeyindeki operasyonlara verdi. TSK, Suriye ve Türkiye sınırına yakınlığıyla "stratejik" bir konumda da olan ve PKK’nin Suriye’deki uzantısıyla bağının kesilmesi için hayati önem taşıyan Sincar'a bir askeri operasyon düzenleyemedi belki. Ama PKK’nın Türkiye’deki militanlarıyla Irak üzerinden yıllardır kurduğu bağın kesilmesini sağlayacak pek çok noktaya yerleşti Kuzey Irak’ta. Gara ile Kandil’de PKK’nın üs olarak kullandığı bölgeler ile toplanma ve sığınak alanlarını yok etti. Bir başka deyişle, TSK, örgütü Türkiye-Irak sınırından büyük ölçüde uzaklaştırdı.
Zaman doluyor
Ancak oynanacak zamanın bir limiti olduğunu hatırlatan birden fazla faktör bulunuyor artık.
İdlib’deki ev ödevinin hala tamamlanmadığını Ankara’ya hatırlatan Moskova, onun vekil güçlerini sınırımıza çok yakın noktalarda vurarak “benim sabrım artık taşıyor” mesajı veriyor.
Bir yandan da, Washington’un Ankara’nın bu zamana oynama çabasını gördüğü ve ona göre hesap yaptığı anlaşılıyor. Amerikalı kaynakların El Cezire’ye verdiği bilgilere bakılırsa, Afganistan’dan askerlerini tamamen çeken ABD’nin resmi rakamlara göre 900 personel bulundurduğu Suriye’den -son zamanlarda yapılan tüm spekülasyonlara rağmen- yakın bir zaman zarfında asker çekmeyecek. Amerikalılar, ya “önce Türkler çekilsin” diye bekliyor ya da çekilecekleri noktaları (Türklere değil) Ruslara teslim etmenin şartlarını hazırlamaya, müzakereye etmeye çalışıyorlar.
Öte yandan, Türkiye olası bir (erken) seçimin menziline giriyor. Kamuoyu yoklamalarında ciddi puan yitirdiği ve muhalefetin arkasına düşmüş olduğu görünen iktidar, milliyetçi kanadı birleştirerek puanlarını yukarıya çekmeyi sağlayacağını umduğu yeni bir sınır-ötesi “zafere” ihtiyaç duyuyor.
TSK Suriye’de hangi noktalara girecek?
Daralan zamanın seyri içinde, Ankara’nın tam şu noktada ne planladığı önem kazanıyor. Suriye ve Irak'a asker gönderme yetkisini uzatan ve bölgeye yönelik yığınağını artırdığı gözlenen Ankara, Suriye’nin kuzeyine yönelik bir operasyonu gerçekten yapacak mı? Yapmayacaksa bu “gürültü” niye? Yapacaksa, hedefte nereler, daha önce “eksik kaldığını” belirttiğimiz hangi noktalar var?
Ankara’nın Suriye’de Rusya ve/veya ABD “yeşil ışık” yakmadan bir operasyon yapma ihtimali oldukça zayıf. Türkiye bugüne dek bölgeye yönelik operasyonlarını ya Rusya’nın ya da ABD’nin olurunu alarak gerçekleştirdi. Dolayısıyla, Ankara yeni bir harekata kalkışacaksa, ABD ve Rusya ile yürütegeldiği diyalog ve müzakereler hangi hedefe uzanmasına el verirse, oraya yapacaktır.
Ancak gelinen noktada Ankara, Moskova ve/veya Washington ile bu konularda bir anlaşma zemini bulmuş, yani kendisine bir “yeşil ışık” yakılmış değil. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) 76. Dönem Genel Kurulu’na katılmak ve Türkevi’nin açılışını gerçekleştirmek için Eylül ayında gittiği New York'ta ABD Başkanı Joe Biden ile görüşerek bazı konularda pozitif sinyaller almayı ummuş, arada muhtemelen olası bir Suriye operasyonuna da dolaylı da olsa bir yeşil ışık yakılabileceğini ümit etmişti. Ancak o görüşme gerçekleşemedi bile. 29 Eylül’deki Erdoğan-Putin görüşmesinden de olası bir TSK operasyonu için bir “yeşil ışık” yakıldığına dair haber almadık. Dışişleri’nden gelen haberlere bakılırsa, Ankara bu temeldeki temaslarını muhtemelen sürdürüyor.
Ankara’nın ABD’den muradı
Bir kere, Rusya’nın olası bir TSK operasyonuna böyle bir operasyon ABD askerlerinin bölgeden daha fazla çekilmesine yol açacaksa yeşil ışık yakmasının mümkün olacağını sanıyoruz. Moskova daha önce de böyle ümitler taşımıştı. Ancak ABD -yukarıda da belirttiğimiz gibi- anlaşılan pek çekilmeyi düşünmüyor. Hatta TSK’nın bölgeye herhangi bir müdahalesine de kategorik olarak karşıymış gibi duruyor.
Bu durumda Ankara’nın ABD’nin gözlem noktalarının bulunduğu Suriye’nin doğusundaki bölgelerde bir harekata kalkışmasını olası göremiyoruz. Ancak Ankara, askerî harekâtı gündemde tutarak, bir yandan da görüşmelerini sürdürdüğü Washington’a “senden istediğimiz 40 adet F-16V savaş uçağı ile Türk Hava Kuvvetleri envanterinde bulunan F-16’ların modernizasyonu için ihtiyaç duyduğumuz 80 adet modernizasyon kitini bize ver, Suriye’nin doğusunda müttefikin (SDG) için yeni bir sıkıntı yaratmayalım” mesajı veriyor olabilir. Bir başka deyişle, Ankara, askeri operasyonu gündemde tutmakla, F16’lar ile ilgili taleplerine Washington’dan onay almayı hedefliyor da olabilir.
Ankara’nın Moskova’dan muradı
Rusya’ya gelince… Bir kere önce şunu unutmamak gerekiyor: Türkiye, Rusya ve İran'ın garantörleri olduğu Suriye konulu Astana (Nursultan) görüşmelerinde yeni toplantı muhtemelen Aralık ayı ortalarında gerçekleştirilecek. Dolayısıyla, Ankara’nın o görüşmelere kadar sahadaki kazanımlarını yoğunlaştırarak Rusya’nın karşısında biraz daha güçlü konumlanmak istemesi doğal.
Şimdi gelelim sahanın gerçeklerine… Tel Rıfat’tan Tel Temir’e kadar olan hattı elinde tutan Ruslar, M4 karayolunun herhangi bir noktasında kalıcı bir TSK varlığını kesinlikle istemiyor. Bu da Ayn İssa’dan Tel Temir’e kadar olan bölgede bir operasyon imkânının çok zor olduğu anlamına geliyor. Bir kere Moskova her şeyden önce, Ankara’dan “ev ödevini” yerine getirmesini, yani “terörist grupları” İdlib’de M4 karayolunun güneyinden ve Zaviye Dağı bölgesinden (Cebel Zaviye) çıkarmasını, Eriha’yı boşaltmalarını bekliyor. “Önce altına imza attığın bu taahhüdünü yerine getir. Bunu yapmadan benden yeni bir operasyona ‘yeşil ışık’ bekleme,” diyor. Dolayısıyla Türkiye İdlib’deki sözlerini yerine getirmeden Rusya’dan olumlu bir sinyal alacak gibi görünmüyor.
Ayn İssa’dan Tel Temir’e kadar olan bölgede bir operasyonun çok zor olması nedeniyle harekât için olası hedefler olarak geriye Tel Rıfat, Menbiç ve Kobani’nin kaldığı düşünülebilir. Türkiye bölgenin kilidi konumunda sayılabilecek Tel Rıfat'ı alarak hem kendisine yönelik güvenlik tehdidini daha güneye ötelemek hem de Azez'de yaşayan 100 binin üzerindeki Tel Rıfatlı mültecinin evlerine dönmesini sağlamak istiyor. Bunları biliyoruz. Ancak burada Rus üsleri bulunuyor ve bölgede Rus Askeri Polisi devriye görevi yapıyor.
Bu şartlarda Ankara’nın Ruslar ve müttefikleriyle buralarda silahlı bir ihtilafa girmek gibi bir lüksü olamaz. Peki o noktaları savaşmadan çembere alması, yani kuşatması mümkün müdür? Belki! Cihatçı grupları İdlib’de M4 karayolunun güneyinden ve Zaviye Dağı bölgesinden (Cebel Zaviye) çıkarması, kendi askerlerini çekmesi karşılığında Tel Rıfat için yeşil ışık alınabilir mi? Belki!
Ancak Tel Rıfat’ın güneyinde Suriyeli Şiilerin yaşadığı Nubbul ve Zehra ilçeleri olduğu için bu bölgenin güneyden de İran yanlısı Şii milisler tarafından çevrilmiş durumda olduğunu unutmayalım. Ruslar Şii müttefiklerini de üzmek istemeyecektir.
Bu arada, Rusların Menbiç’ten de vazgeçmek gibi bir niyetleri olmadığı, şehrin batısında yeni bir üs kurma hazırlıkları içinde oldukları haberlerinin geldiğini de hatırlatalım.
Dolayısıyla saydığımız yerler arasında bir operasyon için nispeten olanaklı nokta olarak Kobani görünebilir. Bölge genelinde 83 askeri istasyonu olan ve Kamışlı’daki havaalanını genişleterek bir üs haline getirme çabası içinde olan Rusya’nın Kobani civarında sadece 1 askeri gözlem noktası olduğu dikkate çekiyor.
Ankara M4 karayoluna inmeden Cerablus’dan Tel Abyad’a bir hat çekmek, yani Fırat’ın doğusundaki TSK güçleriyle batısındaki güçleri birbirine bağlamak, bu arada da Rus üssünü de güneyden çevrelemek isteyebilir. Kobani’nin merkezine girmeden, şehre giden yolları farklı istikametlerden denetim altına almaya dönük bir harekât planlayabilir. Ancak Rusların böyle bir hamleye hava kuvvetleriyle sert bir karşılık vermemesi için Ankara’nın büyük olasılıkla, İdlib’deki “ödevlerini” yaptığını ya da yapmaya başladığını göstermesi gerekecektir. Ruslarla şartları fazla zorlamanın bedelini geçmişte ödedi Ankara. Ayrıca, şunu unutmayalım ki, Rusların Kobani’nin güneyindeki -daha önce Amerikalılar tarafından kullanılan- Sarin askeri havaalanını da genişletme çabası içinde olduğu yerel kaynaklarca aktarılan haberler arasında.
Tabii şu da bir gerçek ki, Moskova’nın Suriye Hükümeti ile PYD/SDG arasındaki görüş farklılıklarının ortadan kaldırılmasına dönük, yani Amerikalıların bölgeden ayrılmaları sonrasında Kürt grupların hamiliğini üstlenmeye dönük yoğun bir çabası var. Dolayısıyla Ruslar, Türkiye’ye kendilerini Kürt grupları “hizaya getirme” hedefine yaklaştırmaları ölçüsünde sınırlı bir “yeşil ışık” yakmak da isteyebilir.
Her durumda asli hedef
Her durumda, Ankara’nın tezkereyi 2 yıllığına aldığını ve bir (veya daha fazla) operasyonu zorunlu görüyorsa zamanlamasını buna göre yapacağını, konunun sadece Kasım 2021’in gündemi olmakla sınırlı kalmayacağını hatırlayalım. Türkiye olası bir askerî harekâtı hangi noktalara dönük olarak gerçekleştirirse gerçekleştirsin, her durumda asli hedefi SDG denetimi altındaki bölgeleri olabildiğince birbirinden tecrit edip bağlantılarını koparmak ve/veya TSK’nın ve TSK destekli milis güçlerinin denetimi altındaki bölgeleri birbirine yaklaştırmak, mümkünse bağlamak olacaktır. Ancak tabii Ankara, Ruslarla başka bir diyalog yürütürken, Amerikalılarla da hedefini, “40 adet F-16 Blok 70’lerin siparişi” ve “80 adet F-16 modernizasyon kiti” siparişine onay alabilmek şeklinde koymayı tercih edebilir.
Suriye Savaşı uzadıkça bölge halkları arasına giren mesafe ve düşmanlığın çözülmesi de güçleşiyor. Etnik farklılıklar bölgeyi kana boğan bölgesel ve küresel güçlerin katkısıyla daha kalın duvarlarla tahkim ediliyor. Biri diğerinin buğday mahsulünü yakan, diğeri öbürünün petrolünü çalan, öbürü de bir başkasının malına, mülküne ve evine, arazisine çöken halkların bir zamanlar varolduğu söylenen bir arada yaşama iradesini diriltmek zorlaşıyor. Umalım ki, bölgedeki hâkim savaş iradesi bundan böyle yerini tüm tarafların güçlendirmek için çalışacakları bir barış iradesine en kısa zamanda bırakıyor olsun!
twitter: @akdoganozkan
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.06.2025
9.06.2025
2.06.2025
26.05.2025
19.05.2025
12.05.2025
5.05.2025
28.04.2025
21.04.2025
14.04.2025