Alper GÖRMÜŞ
T24'teki son yazımda (“Muhafazakârlar da gazete değil 'mücadele bülteni' istiyor”) aşırı kutuplaşmış toplumlarda gazeteci sorumluluğu ve ahlâkı bahsine girmiş fakat sonunu getirememiştim; o nedenle, bu yazı bir önceki yazıyla birlikte mütalaa edilmeli. (Aslına bakarsanız, “Taksim Dayanışması'na çıplak sorular”dan bu yana kaleme aldığım bütün yazılar, “aşırı kutuplaşmış toplumlarda gazetecilik” tartışması çerçevesinde de okunabilir.)
Son yazının, bu yazıya gönderme ve özet niteliğindeki giriş paragrafıyla başlayalım:
“Kutuplaşmış toplumlarda, kutuplardan her biri sadece yekdiğerini zayıflatacak 'hakikat'lerle ve 'kuşku'larla ilgilidir. 'Bizim taraf'ın canını sıkma istidadı taşıyan hakikatler ya da kuşkular yaygınlaşmamalıdır! Kol kırılsa bile 'yen'in içinde kalmalıdır!
“Eğer gazeteciler kendilerini bu toplumsal ruh halinin yarattığı akıntıya bırakırlar, akıntıya karşı koyma cesaretini gösteremezlerse... O zaman ürettikleri şey 'gazete' değil 'mücadele bülteni' olacaktır.”
Amerikalı okurlar – Türkiyeli okurlar...
Türkiye'den Medya Derneği ile ABD merkezli uluslararası gazetecilik kuruluşu International Center for Journalists (ICFJ) 2011 yılının Ocak ayında İstanbul'da “Dijital Çağda Etik: Zorluklar ve Fırsatlar” başlıklı üç günlük bir atölye çalışması düzenlemişti.
Atölye, 2010'un yaz aylarında internet üzerinden sürdürülen, 50 kadar gazetecinin katıldığı altı haftalık yoğun, tartışmalı bir eğitim döneminin finalini oluşturuyordu. Altı haftalık kursun eğitimcileri Indiana Üniversitesi’nden gazetecilik profesörü Sherry Ricchiardi ile bendim. Ocak 2011'deki atölye çalışmasında USA Today’in eski yöneticilerinden Frank Folwell da aramıza katılmıştı.
Kurs metinleri ve örnek haberler ICFJ tarafından hazırlanmıştı... Ağustos-Eylül 2010’daki altı haftalık kursun ilk dersinin ilk metni “Etik Neden Önemlidir” başlığını taşıyordu ve ilk cümlesi şöyleydi:
“Okurları ve izleyicileri, bir hikâyeyi tek taraflı anlattığımıza ya da yanlış anlattığımıza inanmalarından daha fazla öfkelendiren bir şey yoktur...”
Ders metninde, böyle durumlarda okurların gazetecilere mutlaka tepki gösterdiği ve hesap sorduğu hatırlatılıyor, gazetecilerin bu türden tepkilere maruz kalmamaları için uymaları gereken etik ilkeler sıralanıyordu...
Ders metinlerini hazırlayan Amerikalı gazetecilerin, kamuoylarının her durumda “iyigazetecilik” istediğine ve bunu yapmayan gazetecileri cezalandırdığına dair varsayımlarını bir yandan anlıyor, bir yandan da hayli naif buluyordum...
Anlıyordum, çünkü kamuoyunun “iyi gazetecilik” istediğine dair bir varsayımı sorgulamak, aynı kamuoyunun iyi bir hayatı arzuladığı varsayımını sorgulamak gibi bir şeydi Amerikalı gazetecilerin gözünde... Eh, bu da onlara “akıl dışı” görünüyordu haliyle...
Öte yandan onları “naif” de buluyordum, çünkü varsayımlarını genelleştirirken, bizimki türünden aşırı kutuplaşmış toplumları gözardı ettiklerinin farkında değillerdi...
Türkiye’de “gazetecilik etiği”ni tartışacaksak, işin bu yanını da tartışmamız gerektiğini düşündüğüm için, atölyeyi açış konuşmamı bu rezerve ayırdım. Söylediklerim özetle şöyleydi:
“Burada okurlar bazı etik ihlallerine sinirlenmezler”
“Ben bu ilk söz alışımda gazetecilik etiğinin evrensel algılanışından ziyade Türkiye’deki algılanışından ve özel durumundan söz etmek istiyorum. Bunları anlatmak ihtiyacını hissediyorum, çünkü tartışmalarımızı hangi özel koşullarda yapıyoruz, bilmemiz gerektiği kanaatindeyim.
“Anlatacaklarım bilhassa misafirlerimiz için şoke edici olabilir... Özeti şudur: Türkiye’de kamuoyu ne yazık ki gazetecileri gazetecilik etiğine bağlı kalmada cesaretlendirecek bir rol oynamıyor.
“Şimdi izninizle bu durumun nereden kaynaklandığını izah etmeye çalışacağım...
“'Okurları ve izleyicileri, bir hikâyeyi tek taraflı anlattığımıza ya da yanlış anladığımıza inanmalarından daha fazla öfkelendiren bir şey yoktur...'”
“Bu, tabii çok doğru bir saptama. Fakat bazı durumlarda okurlar hakikati değil kafasında kurguladığı hakikati duymak ister. Mesela savaşlarda durum böyledir. Meşhur söz: 'Savaşta ilk kaybedilen şey gazeteciliktir...'”
“Vietnam Savaşı henüz sarpa sarmamışken ABD’de yapılan bir araştırmada okurlara şu soru sorulmuş: Bazı ABD’li askerler düşman safına geçse, gazetecilerin bunu haberleştirmesini mi yoksa gizlemesini mi istersiniz? Çoğunluk, 'gizlemesini' cevabını vermiş bu soruya.
“Neredeyse savaş koşullarındaymışçasına cepheleşmiş, aşırı ölçüde kutuplaşmış ülkelerde de benzer bir sonuç çıkar ortaya... Bu ülkelerde kamuoyu, artık kendini hangi kutba yakın hissediyorsa, hakikati değil yüreğini soğutan haberleri görmek ister. 'Karşı tarafın işine gelen' haberleri görmek istemez.”
Soylu bir gazetecilik tavrı: Falkland Savaşı'nda BBC
Amerikalı meslektaşlarım, Vietnam Savaşı örneğini verene kadar söylediklerimden pek bir şey anlamamışlardı... Fakat o örnekten sonra durum değişti, anlatmak istediğim şeyi anlamaya başladılar... Sadece, Türkiye'deki kutuplaşmanın, savaş sırasında Amerikalıların ve Vietnamlıların karşılıklı duygularına yakın bir duygu üretmiş olabileceğini kavrayamıyorlardı...
Amerikalı meslektaşlar, velev ki öyle olsa bile, bunun, gazetecilerin hakikat arayıcısı rollerini terk etmelerini meşrulaştırmayacağını savundular ve Amerikalı gazetecilerin Vietnam Savaşı'nda hiç de fena olmayan bir sınav verdiklerini hatırlattılar...
Ben de onlara haklı olduklarını söyledim ve çok daha soylu bir gazetecilik tavrının örneği olarak BBC'nin Falkland Savaşı'ndaki (1982) tutumunu zikrettim...
(BBC, İngiltere ile Arjantin arasındaki savaşı “bizim askerlerimiz”le “onların askerleri” arasındaki bir savaş olarak değil, “İngiliz askerleri” ile “Arjantin askerleri” arasındaki bir savaş olarak haberleştirmişti... BBC Genel Müdürü, savaşta evladını kaybetmiş İngiliz anneleriyle Arjantinli annelere eşit söz hakkı vermelerine gelen eleştirileri, “BBC'nin gözünde evladını kaybetmiş bir İngiliz anneyle, evladını kaybetmiş bir Arjantinli anne arasında hiçbir fark yoktur” diye savuşturmuştu.)
Aşırı kutuplaşmış toplumlarda gazeteci sorumluluğu
Sanmayın ki Amerikan kamuoyu Vietnam Savaşı'nda, İngiliz kamuoyu da Falkland Savaşı'nda sadece gerçeğin peşinde koşan bir gazetecilikten yana tavır koyuyorlardı... Hayır, onlar da ağırlıklı olarak, tıpkı şimdi Türkiye'de olduğu gibi, varsın gerçeği yansıtmasın, “yüreklerini soğutan” bir gazetecilik istiyorlardı...
Amerikalı ve İngiliz gazeteciler, “vatan hainliği” suçlamasını da içeren bu kamuoyu baskısına rağmen, sadece gerçeğe karşı sorumlu olduklarını söyleyen meslek etiklerine uygun bir biçimde davrandılar.
Bu gazetecilik tavrına, kamuoyunun savaş cepheleri biçiminde kutuplaştığı ve kutupların“başlarım meslek etiğine, sen bana duymak istediğimi ver” dediği bizim gibi ülkelerde çok daha fazla ihtiyaç duyarız.
Peki, Türkiye’de gazetecilerin, gazeteciliğe “her zamankinden fazla ihtiyaç duyduğumuz” bu dönemde gazeteci gibi davrandıklarını söyleyebilir miyiz?
Ben bu soruya ne yazık ki istisnalar dışında “maalesef” cevabını veriyorum...
Maalesef, gördüğümüz, bunun tam tersidir.
Önceki yazının sonunda söylediğim gibi, bu durum elbette gazetecilerin “okurlarımız öyle istiyor, onların arzularını yerine getiriyoruz” limanına sığınmalarını haklı kılmaz...
Ya da iki buçuk yıl önceki önceki atölye çalışmasında söylediğim gibi:
“Durum böyle diye biz gazeteciler hakikatin bütün veçhelerini doğruluk ve dürüstlükle yansıtmak sorumluluğundan kaçınamayız. Kamuoyu akıntısına karşı da kürek çekmek zorundayız ve okurlarımız hoşlanmasa da böyle yapmak zorundayız.”
Biz gazeteciler böyle yaparsak, inatla böyle yaparsak zamanla okurların da “yürek soğutan” bir gazeteciliğin yerine “gerçeğin peşindeki” bir gazeteciliğin hepimiz için daha iyi sonuçlar vereceğini anlamalarını umabiliriz.
Okurlar ceza kesmedikçe...
Elbette bu deli gömleğinden sıyrılmamızda okurlara da bir rol düşüyor... Ben şahsen, hayati önemdeki bir haberi kendi gazetesinde görmediğinde; ya da düpedüz manipülatif bir haberle karşılaştığında, hakarete uğramış insanların ruh haliyle gazetesini protesto eden okurlar ortaya çıkmadıkça, gazeteciliğimizde ciddi değişikliklerin meydana gelebileceğine inanmıyorum.
Nasıl ki hukukta “cezasızlık”ın hâkim olduğu koşullarda suç tekrar ediliyor, aynı şey bizim mesleğimiz için de geçerli. Her ihlal, onu yapan gazetenin, gazetecinin yanına kâr kaldığı sürece o ihlalden kaçınmak için neden çaba gösterilsin ki?
Okurların “cezalandırıcı” olarak devreye girmediği sürece mesleğimizin deontolojisinde anlamlı değişiklikleri gerçekleştiremeyeceğiz.
Kutaplaşmanın yarattığı ahlaki problemler
Aşırı kutuplaşmanın gazeteciler arasında yol açtığı ahlâki bozulmanın vechelerinden birini de, “kutup değiştirme”lere karşı gösterilen (gösterilmeyen) tepkileri izleyerek anlayabiliriz...
Böyle durumlarda, kutup değiştiren kişinin bir önceki pozisyonunda yapıp ettikleri derhal unutuluyor... Tavrın samimiyetsizliğine inanılsa da, “hazır bizim tarafa geçmiş, eskileri kurcalamayalım şimdi” duygusu ağır basıyor ve bu da kınanması, ayıplanması gereken bir hareketin, tam tersine, ödüllendirilmesi sonucunu doğuruyor.
Geçenlerde Ömer Faruk Gergerlioğlu T24'te “Kutuplaşmanın ruhsal zararları”nı yazmıştı...
Çok haklıydı... Kutuplaşma birçok şeyi olumsuz yönde etkiliyor, ahlaki bozulmalara yol açıyor... Ve biz, gazetecisiyle de kamuoyuyla da bu süreçte hiç iyi bir sınav vermiyoruz.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları













































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025