Alper GÖRMÜŞ
Araştırmalarını iktidarın özellikle önemsediği Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Direktörü Hasan Basri Yalçın’a göre, PKK’ya karşı mücadele ve Türkiye-Suriye sınırının PYD-YPG güçlerinden arındırılması için yürütülen operasyonlar silsilesinde bir sıralama hatası yapıldı. Yalçın, geçtiğimiz cuma (9 Mart) CNNTürk’ün öğle haberleri kuşağında, doğru sıralamanın şöyle olması gerektiğini dile getirdi: Fırat’ın doğusu, Kandil, Menbiç, Afrin.
Türkiye’nin yapmayı planladığı ve ilan ettiği askeri harekâtlar zincirinin Fırat’ın doğusundan başlaması gerektiği fikrini daha önce hiç duymamıştık. Fakat, Afrin’i önce Münbiç’in ardından da Fırat’ın doğusunun izlememesi durumunda bu ilk hamlenin hiçbir işe yaramayacağına dair çok sayıda beyandan haberdarız; bunlar özellikle milliyetçi-ulusalcı siyasi çevreler tarafından dile getiriliyor.
Bu söylediğimden, sanki iktidarın eğilimi bu yönde değilmiş de milliyetçi-ulusalcı çevreler iktidarı böyle davranmaya zorluyormuş gibi bir anlam çıkmasın; tam tersine, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere iktidar, ‘Fırat’ın doğusu da dahil, Irak sınırına kadar’ hedefini, projenin fikrî yaratıcısının ve esas sahibinin kendisi olduğunu kayda geçirmek ister gibi sürekli olarak tekrarlıyor.
Erdoğan bu konuda en son geçtiğimiz cuma (9 Mart) Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Siyaset Akademisi'nin açılış töreninden sonra konuştu ve şöyle dedi:
"Suriye'deki mesele herhangi bir kesimin kendi hakkını, hukukunu koruma çabası değildir. Amaç bölgemizin bağrına kanatılacak bir hançer saplamaktır. Bu hançeri tutan el de, ondan fayda sağlayacak olan da bellidir. Kimse bizden böyle bir hançerin saplanmasına rıza göstermemizi beklemesin. Şu anda hedef Afrin. Afrin merkez kuşatıldı, her an girebiliriz. Bugün Afrin'deyiz, yarın Münbiç'te olacağız. Ertesi gün Fırat'ın doğusunun Irak sınırına kadar teröristlerden temizlenmesini sağlayacağız.”
‘Denize ulaşımı engelleme’ hedefinden, ‘sınırın tamamı’ hedefine...
Tam bu noktada, Erdoğan’ın en son üç gün önce tekrarladığı maksimalist hedefin başlangıçta var olmadığını hatırlamakta ve hedef büyütmenin nedenleri üzerinde düşünmekte fayda var.
Şimdi hep beraber unutmuş görünüyoruz ama, hatırlayalım ki başlangıçta hedef, Suriye’nin kuzeyinde oluşmuş bulunan ‘Kürt koridoru’nun Akdeniz’e ulaşımını engellemek olarak çizilmişti ve bundan ibaretti. Bu hedefe ulaşmak için Fırat Kalkanı’nın Münbiç ve Afrin’i de kapsayacak şekilde genişletilmesi yeterli olacaktı. Hedefin bu şekilde ifade edildiği zamanlarda Erdoğan dahil hiçbir devlet yetkilisinden askeri harekâtın ‘Fırat’ın doğusu’ da dahil bütün Kuzey Suriye’yi kapsaması gerektiğine dair bir analiz duymamıştık. Talep, Fırat’ın batısındaki PYD-YPG güçlerinin Fırat’ın doğusuna çekilmeleri ve ABD’nin bunu sağlamasıyla sınırlıydı.
Sonra neler oldu, devlet içinde ne tür değerlendirmeler yapıldı, bunları tam olarak bilemiyoruz. Fakat bildiğimiz bir şey var, o da ‘Akdeniz’e erişimin engellenmesi’ gibi taktik bir hedefin zaman içinde ‘PYD-YPG güçlerinin Türkiye-Suriye sınırının tamamından arındırılması’ gibi stratejik bir hedefe dönüştürülmüş olması...
Biri ‘hegemon’, öbürü ‘stratejik orta büyüklükte’ devlet
İşte tam bu noktada ‘Fırat’ın doğusu’nun süper güç ABD’nin de stratejik hedeflerinden biri olduğu gerçeğiyle ve bu gerçek üzerinden şu kaçınılmaz soruyla karşı karşıya kalıyoruz: Bir bölgesel güç, bir süper güçle strateji tokuşturabilir mi?
Baskın Oran, ‘hegemon devlet’lerle (ki ona göre ABD böyle bir devlettir) ‘stratejik orta büyüklükte devlet’ler (ki ona göre Türkiye böyle bir devlettir) arasındaki ilişkiyi analiz ederken şöyle diyor:
“Stratejik OBD, evrensel etki yapacak kuvveti olmayan, hegemon gücün çok önemli saydığı konularda onun dayattığına karşı çıkamayan, ama kendisi için çok yaşamsal saydığı kimi bölgesel sorunlarda hegemon gücün kararlarını etkileyebilen, jeostratejik konumdaki devlettir. (...) Stratejik OBD’ler, eğer stratejik bir bölgede olmamak ve büyük devletler/hegemon devlet tarafından onaylanmak koşuluyla arazi bile ilhak edebilirler ve başları fazla ağrımayabilir.”
Bu ölçüyle baktığımızda, Afrin hatta Münbiç ‘ilhak (bile) edilebilir’ kategorisinde yer alırken, Fırat’ın doğusu kesinlikle dışında yer alıyor.
Baskın Oran’ın analizine göre öyle ama, Türkiye tarafından gelen sesler, her şeyin, hatta ABD ile çatışmanın bile göze alındığını hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde gösteriyor.
Peki, başta Erdoğan’ınkiler olmak üzere bu sözlerin iç politikada işlev görmek üzere üretilmiş retorikten ibaret olduğu ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri atlatıldıktan sonra kullanımdan kaldırılacağı gibi bir ihtimalden söz edilebilir mi?
Retorik mi, strateji mi?
Siyasi iktidar, ‘beka sorunu’ olarak nitelediği, üstelik iç ve dış kamuoyu önünde sürekli tekrar ederek kendini bağladığı askeri ve siyasi bir hedeften vazgeçmenin bedelini hesaplamamış olamaz. Bu bedel, iktidarın ‘geri basma’ hamlesini yönetme becerisine bağlı olarak ağır prestij kaybından ağır bir seçim yenilgisine kadar geniş bir yelpazede tezahür edebilir.
İşte bundan dolayı ben, ‘Fırat’ın doğusu dahil, bütün Kuzey Suriye sınırı’ hedefinin iç politika temelli basit bir retorikten ibaret olmadığını, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kararlaştırdığı ciddi bir stratejik hedef olduğunu düşünüyorum.
Zaten, ‘Kürt koridorunun Akdeniz’e ulaşmasını engelleme’ hedefinin ‘Kuzey Suriye’de Türkiye’ye komşu bir Kürt siyasi oluşumuna izin vermeme’ biçiminde revize edilmesinden sonra, Afrin ve hatta Münbiç’le yetinmek kendi içinde büyük bir tutarsızlık barındırırdı. Öyle ya: Afrin ve Mümbiç’le yetinmeniz durumunda sınırda bir ‘Kürt siyasi oluşumu’ ihtimali yine baki kalıyor, tek fark ortak sınırın 915 km değil de 600 km olması... İkisi arasında hemen hemen hiçbir fark yok!
Türkiye neden Afrin’den başladı?
Son zamanlarda iktidara yakın televizyon ve gazetelerde, ABD’nin PYD-YPG güçlerini kullanarak ve tahkim ederek savaşı uzatmak, böylece Türkiye’yi yormak gibi bir taktik kullandığını savunan çok sayıda yorumla karşılaştım. Görüşlerine sık sık baş vurulan ‘terör uzmanları’ da öyle düşünüyor.
Bu yorumlar geçerliyse, Türkiye’nin stratejik hedefini gerçekleştirmek için bu hedefin en önemli parçasına (Fırat’ın doğusu), henüz yorulmadan müdahale etmesi çok daha akılcı olurdu.
Müdahaleye Afrin’den başlamak şayet bir hataysa, bunun, a) Türkiye’nin kendi değerlendirmeleriyle ya da değerlendirme zaaflarıyla ilgisinin olabileceği gibi, b) Türkiye’nin böyle davranmaya yönlendirilmiş olmasıyla da ilgisi olabilir.
Birinci şık üzerinde düşünürken akla önce, Türkiye’nin Fırat’ın doğusunu öncelemesi durumunda daha başlangıçta ABD ile çatışmak zorunda kalacağını hesap ettiği için bundan uzak durmuş olabileceği geliyor.
Bir başka neden, Önce Afrin’de ardından Münbiç’te sergilenecek kesin bir kararlılığın, iş Fırat’ın doğusuna geldiğinde ABD’ye geri adım attıracağına dair inanç olabilir.
Türkiye, Afrin’den başlamaya yönlendirilmiş olabilir mi?
Türkiye’nin, stratejik hedefini gerçekleştirmeye Afrin’den başlamasının bir nedeni de böyle davranmaya yönlendirilmesi olabilir mi?
Ben, baştan beri böyle bir kuşku taşıyorum. Bu kuşkumun gerekçelerini, Afrin’e müdahale henüz gerçekleşmeden önce kaleme aldığım ABD’nin Afrin’deki muğlaklığı inşallah Kuveyt’tekiyle aynı soydan değildir (Serbestiyet, 22 Ocak 2018) başlıklı yazıyla, İki süper gücün Afrin’deki ‘yeşil ışık’ları hakkında spekülasyon (Serbestiyet, 22 Şubat 2018) başlıklı yazımda uzun uzun anlatmıştım.
İsteyenler dönüp o yazıları yeniden okuyabilir. Ben burada ikinci yazının ana fikri diyebileceğim bir paragrafı alıntılamakla yetiniyorum:
“Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) bir ay kadar önce Afrin’e girişinin Rusya ve ABD’nin kerhen verdikleri onayla mümkün olabildiği hususunda ortak bir kanaat vardı. Fakat son günlerde yaşanan bir dizi askeri ve diplomatik gelişme, ‘kerhen onay’ın bir perde olabileceğini, iki süper gücün aslında Türkiye’ye kabul ettirmek istedikleri sonuçları almak üzere Türkiye’yi Afrin’e girmesi hususunda el altından teşvik etmiş olabileceklerini düşündürtüyor. Geçen haftaki gelişmeler, bu sonuçların Rusya açısından Türkiye’yi Esad rejimiyle doğrudan görüşmeye zorlamak, ABD açısından ise ‘Fırat’ın doğusu’nu garantilemek olabileceğini akla getiriyor.”
Süper güçle strateji tokuşturmak...
Hiçbir hegemon devlet, stratejik saydığı bir bölgede kendisiyle yetki paylaşacak bir bölgesel güç istemez. ABD’nin pozisyonundan bunu açık bir biçimde görebiliyoruz. Rusya ise şimdilik Türkiye’nin ‘ortağı’ olduğu için ve bu ortaklık rakibi süper gücü zayıflattığı için sanki Türkiye’nin böyle bir güce ulaşmasını arzular gibi görünse de bunun aldatıcı bir pozisyon olduğu çok açık.
Bitirirken durumu şöyle hülasa edebiliriz: Türkiye’nin Kuzey Suriye’ye dair (Fırat’ın doğusu dahil) tahayyülü bir retorik değil, gerçek bir strateji. Fakat aynı yerde bir süper gücün de (ABD) stratejisi var ve bir bölgesel gücün, varsaydığı bir tarihsel fırsatı kullanarak bir süper güçle strateji tokuşturup tokuşturamayacağını önümüzdeki aylarda anlayacağız.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025