Cemil ERTEM

Bir ülke nasıl zorla krize sürüklenir
19.06.2011
2513

Bu hafta, ekonomide ve siyasette bizim yarınımızı etkileyecek gelişmeler oldu. Siyasi alanda seçim sonuçları tabii ki çok önemli gelişmelere yol açacak. Örneğin Türkiye’nin ana muhalefet partisi fiili olarak BDP olabilir. Bu çok önemli...
Türkiye, Yunanistan ve Suriye’deki gelişmeleri hem kendisi için hem de bölge halkları için bir demokrasi ve refah fırsatına çevirebilir.

Ancak biz ekonomik olandan başlayalım. Çünkü ekonomide bu hafta olanlar küçük esnaftan, emekliye oradan müteahhide kadar çok geniş bir kesimi ilgilendiriyor.

Biliyorsunuz Türkiye ekonomisinin, hep anlatılan, söylenen dertlerinden birisi şu ‘cari açık’ sorunu. Cari açık tanım gereği, finanse edilmiş bir dengeyi anlatır. Önemli olan bundan sonra ‘sorunu’ nasıl çözeceğimizdir. Ya da sorunu çözerken kullandığımız yöntemin başımıza ne çoraplar ördüğüdür.

İşte cari açığı, hepimizin bildiği bir bakkal dükkanı bütçesi ya da bir aile bütçesi hesabı çerçevesinde ele alırsak bu ‘hesabı’ çok daha farklı yaparız. Örneğin, aile bütçemiz açık verdiği zaman ne yaparız; borçlanırız ya da geçmişe dönük tasarruflarımızı kullanarak cari ayı dengede kapatırız. Ama borçlanırken nereye borçlandığınız ve nasıl borçlandığınız önemlidir tabii. Siz aile bütçenizi dengelemek için gidip ödeyemeyeceğiniz bir faiz oranından borçlanırsanız ve bunun vadesi ile gelecek gelirlerinizin vadesini ayarlayamazsınız batarsınız. Aile bütçesi açık verdiği zaman yapacağız en akıllıca ‘iş’ gelirlerinizle borç vadenizi üst üste getirecek şekilde ve enflasyon oranına yakın düşüklükte bir faiz oranından borçlanmak olmalıdır. Bakın şimdi Türkiye, şu sıralar, tam da bunu yapıyor. Yani kamu borçlanma gereği düştüğü için, mümkün olduğunca uzun vadeli ve düşük faiz oranından borçlanıp denge sağlıyor. Üstelik özel sektör de bankalar aracılığıyla dışarıya borçlanırken vadelere dikkat ediyor ve bankalar, özel sektöre pek karşılığı olmayan borç vermiyor. Örneğin Merkez Bankası verilerine göre, bankalarca kullandırılan brüt kredilerin yüzde 25’i bireysel krediler. Bankalar, örneğin istihdamın önemli bir kısmını tutan tekstil sektörüne toplam brüt kredilerin yüzde 3.8’i kadar; en yoğun katma değer üreten metal ana sanayi ve işlenmiş metal sanayine yüzde 4, ‘patlayacak ne yapıyorsunuz’ denilen inşaat sektörüne yüzde 6 kredi kullandırmış.

Şimdi cari açık patlayacak ekonomiyi -neredeyse- polisiye önlemlerle soğutalım diyenler bu gerçeği göz ardı ediyor. Siz bugün küçük esnafın, KOBİ’lerin ve inşaat sektörünün döngüsünün büyük bölümünü sağlayan bu kredi akışını, birden bire piyasa dışı önlemlerle keserseniz cari açık kaynaklı değil ama iç talep yetersizliğine bağlı ciddi bir krizle karşı karşıya kalırsınız. Burada yapılacak ‘şey’ bankaların kredi hacmini düşürmek değil, tam aksine, reel alanlara -artırarak- kaydırmak olmalıdır.

Cari açık değil; ‘soğutma’ önlemleri krize yol açacak!

Özel sektörün yurtdışından sağladığı krediler, karşılığı olan ve uzun vadeli kredilerdir ve bu krediler, nisan ayı sonunda, yılın ilk çeyreğine kıyasla, ancak yüzde 2.9 artmıştır. 126 milyar doları bulan bu kredi hacmi orta vadenin üzerinde, uygun faizli ve karşılığı olan kredilerdir.

Türkiye’yi zorla krize götürüp yeniden yüksek faize mahkûm etmek isteyen ve bunun için de cari açığı bahane eden bir ‘lobi’ var. Türkiye’nin cari açığı, zaten otomobil ithalatından, tüketici kredilerinin yarattığı iç talepten, konut alımlarından oluşmuyor. Burada cari açığı oluşturan iki ana kalem var; enerji ve ara mali ithali. Enerji konusunda yapacak bir şey yok; ama ara malı ithalini siz iç talebi ortadan kaldırarak önleyemezsiniz. Bunu yaparsanız zaten zor ayakta olan ve ana sanayiye ara malı üreten KOBİ’leri de yok ederek cari açığı gerçek anlamda bir iç kriz çerçevesinde patlatırsınız. Şimdi bakıyorum, ‘ekonomiyi soğutma’ uydurmacası altında, bazı düzenleme ve denetleme kurumu başkanları da bu yurtdışındaki faiz lobisinin rüzgârına kapılıp demeçler veriyorlar. ‘Böyle yaparsanız’, örneğin ‘konut alımlarında yüzde 40 peşinat şartı’ getirirseniz koca bir sektörü altı ayda batırdığınız gibi, reel bir içsel krizin ilk hazırlığını yaparsınız ve bu kriz öyle 2001 krizine de benzemez.

ACI KAYIP: Arkadaşım, dostum İbrahim Çeşmecioğlu’nu kaybettik. Naaşı bugün toprağa veriliyor. O’nu ve onun iyilik, arkadaşlık taşan yüreğinin sıcaklığını hep hatırlayacağım. Sevenlerine, eşi Kader’e ve oğlu Devin’e sabır ve başsağlığı dilerim... 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar