Cemil ERTEM

Üretimi vurduk, Riba’yı taçlandırdık… Bir kez daha…
21.01.2015
1922

 Şu sıralar Merkez Bankası tartışmasını tayin edici ve anahtar tartışma olarak görüyorum. Öncelikle Türkiye (Cumhuriyet) Merkez Bankası’nın dünkü faiz kararının reel ekonomi açısından bir şey ifade etmediğini,  finansallaşma-riba- ekonomisi çevrelerinin de Merkez Bankası'nın bu kararından sonra oldukça rahatladığını söyleyebiliriz. Zaten Para Politikası Kurulu’nun kararından sonra, TL dolar karşısında güçlenmeye başladı. Ayrıca Merkez Bankası oldukça aktif bir para politikası aracı olan “koridor”un üst ve alt bandına dokunmadı ve sıkı para politikası çerçevesini devam ettirdi. Bu, çok açık olarak; “ben bildiğim yolda devam edeceğim, benim için önemli olan finansal istikrar-yani finansal kazancın ve borca dayalı ekonominin istikrarı-“ demiş oldu.

Böylece Merkez Bankası’nın “göstermelik” olarak politika faizini 50 baz puan indirmesi, reel ekonominin dişinin kovuğuna gitmeyecek. Yani piyasadaki likidite, reel alanlara daha kolay ve daha ucuz olarak intikal etmeyecek. Zaten bunun işaretlerini görüyoruz, ticari kredilerle çok önemli düşüşler var. Sanayi işletmeleri yüksek faiz ve zor bulunur para yüzünden yenilenme yatırımlarını yapamıyorlar. Sonuçta Türkiye (Cumhuriyet) Merkez Bankası reel ekonomiyi vuruyor.

 

20. yüzyılın kurumları

Böyle geçiş dönemlerinde, bir önceki dönemin araçları ve anlayışı ile donatılmış kurumların, kendi dinamikleriyle, önceki dönemi aşma becerileri yoksa, bu kurumlar dönemin gerisinde kalırlar. İşte TCMB’sının durumu aynen budur; TCMB, piyasanın bile gerisinde kalıyor, bocalıyor ve o’nun çok ötesinde olan siyaset kurumundan sopa yiyor. TCMB’sının yediği dayak azdır; daha fazla sopa yemesi ve üzerinden 20. yüzyılın çürümekte olan yeni “sömürgeci” iktisat ideolojisini atması gerekir.

Yani bunu, siz halıyı döverek üzerindeki tozları çıkarma işlemine benzetebilirsiniz. Ama bilirsiniz halıyı ne kadar sopalarsanız sopalayın, bu işlem halının üzerindeki görünür tozu alır, derinlere işlemiş zararlı mikro organizmaları yok edemezsiniz. İşte şimdi, siyaset kurumunun merkez bankasını halıyı sopalar gibi sopalaması gereklidir ama yeterli değildir.

 

TCMB 'bağımlıdır'

Çünkü bizim merkez bankamız ne yazik ki, “bağımlı” bir merkez bankasıdır. Seksenli yılların ortalarından başlayan “neoliberal dönem” gelişmiş ülkelerde sermaye birikim rejimini devlete dayalı olmaktan çıkarıyor ve küresel tekellere yönlendiriyordu. Bu, sermaye birikim biçimi, gelişmekte olan ülkelerde, Washington Uzlaşısı’na dayalı borca ve ithalata dayalı yeni sömürgeci ekonomi olarak biçimlendirildi.

Bu ekonomi modeli, sanayileşmeyi rafa kaldırılıyor, sanayi için önemli dışşallık-alt yapı- oluşturacak tüm kamu yatırımlarını durduruyor, devleti yalnız silah alımı ve güvenlik için çelikleştiriyor ve tümüyle Batı’nın bürokratik aparatı yapıyordu. Bu çerçevede, bütün gelişmekte olan ülkelerde, ekonomi; düzenleyeci ve denetleyeci kurumlar, kamu ekonomisi yönetimi, Hazine, Merkez Bankası,  Washington Consensus çerçevesinde bürokratik işleyiş ve ideolojik  olarak Londra, Washington ve New-York’daki ekonomik ve siyasi merkezlere bağlandı. Tabii bu paradigmanın ideolojisi-bilimi(!)- de oluşturuldu.

Keynesci devletçi teoriye, klasik iktisat teorisinin mutlaklaştırılmış ve neo-liberalizmle deforme edilmiş hali boca edildi ve bunlar finansal cambazlık deneyimleriyle birleştirildi.

 

Devlet kurumlarımız tabela değildir, milletindir…

Şimdilerde bu bulamacı biz iktisat ve  güncel finans teorileri diye dinliyor, okuyoruz. İşte ekonomi kanalı diye bildiğiniz kanallar bugün sabahtan akşama bu saçmalığı size anlatıyor. Size her kim çıkıp “ekonominin gerçekleri” ( ya da ekonominin rasyonalitesi)  diye bir “şey” den bahsediyorsa o en büyük yalancıdır; tersleyin, hele “ekonominin gerçekleri” dedikten sonra, aynı cümlenin içinde, “makro ihtiyati tedbirler” kalıbı geçiyorsa bunu diyeni yanınızdan kesinlikle kovun.

2001 krizinden sonra ABD’den uçakla getirilen ve Ankara’da kaldığı otelodasından bakanlık yapan şahıs, şu sıralar Türkiye’ye geldiğinde bir medya patronunun yatında kalıyor ve 2001 Güçlü Ekonomiye(!) Geçiş Programı’nın babası olarak sık sık PPK’nun metinlerindeki “ekonominin gerçekleri”, “sıkı para politikası duruşu”, “makro ihtiyati tedbirler” kalıplarını verdiği söyleşilerde kullanıyor.

Ortodoks IMF Reçetesi kılığındaki bu sömürge valisi karikatürlerinden ne zaman kurtulacağız diye hiç bana sormayın.

 Bu sizin elinizde…

Bakın bütün bu gerçekleri anlatacak bir ekonomi kanalı bile yok Türkiye’nin; TRT Kürdi’yi açma cesaretini  gösteren ve çok büyük bir adım atan TRT bile bu çarpık ve yeni sömürgeci ekonomi ideolojisi aşmak için elini kaldırıp bir TRT-Ekonomi kanalı kurmuyor. Çünkü hepimiz gibi, TRT’de ekonomide söyleneceklerin zaten söylenmekte olduğunu ve bu alanın teknik bir alan olduğunu sanıyor.

Ekonomi öncelikle sosyal bir bilimdir ve bütün sosyal bilimler gibi merkezi insandır. (olmalıdır) Sonra ekonomi, siyasetin yoğunlaşmamış halidir. Ekonominin yoğunlaşmış hali olan siyaseti halkın çıkarları doğrultusunda yapmazsanız ve ekonomiyi siyasetten ayrı teknik bir alan olarak görürseniz, kendinizi-ülkenizi- siyasetin yoğunlaşmış hali olan haramilerin savaşının içinde bulursunuz. Bunun için ekonomi bir mühendislik işi-hele toplum mühendisliği- değildir ve mühendis kafasıyla, eğitimiyle yapılmaz.

Sonuçta; bizim merkez bankamızın adı; Türkiye 'Cumhuriyet' Merkez Bankasıdır; ‘i’ eki almaz; yani cumhur’un, halkın-milletin- kendisidir o…

 Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nı tabela olmaktan çıkartalım. Bu, bütün devlet kurumlarımız için de geçerlidir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar