Enver SEZGİN

Kürdistan adı
20.08.2013
2404

 Geçen yıl kasım ayında Yunus ve Elif Toprak çifti dünyaya bir kız çocuğu getirirler.

Baba Yunus Toprak Hilvan Nüfus Müdürlüğü’ne giderek çocuğunu “Kürdistan” adıyla kayıt ettirir.

Ancak Nüfus Müdürlüğü ailenin peşini bırakmaz.

Yetkililer Kürdistan isminin yanlışlıkla yazıldığını ve bunun değiştirilmesi gerektiğini bildirirler.

Baba bunu kabul etmez.

Bunun üzerine Hilvan Nüfus Müdürlüğü, Hilvan Cumhuriyet Savcılığı’na anne ve baba hakkında suç duyurusunda bulunur.

Bir süre sonra Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açılır. Mahkeme çocuğa yeni bir isim bulmuştur. Adını “Helin” koyar.

Anne ve baba bu isme razı olmaz ve Yargıtay’a başvurur.

Yargıtay başvuruyu yerinde bularak, ailenin çocuğuna istediği ismi koyabileceği yönünde karar verir.

Bölgenin hâli malum; bu olayın bir benzeri de geçen hafta Diyarbakır’da ortaya çıkmasın mı...


Komeleya Tevgera Ciwanên Kurdistanê
 (Kürdistan Gençlik Hareketi Derneği) adında bir dernek kurulur.

Derneğin yöneticileri kuruluşu bir basın toplantısı ile duyururlar.

Derneğin bulunduğu adrese bir de tabela asarlar.

Polisler derneğe gelerek tabelanın indirilmesi için girişimde bulunurlar.

Valilik “derneğin ambleminde bulunan güneş figürünün Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin kullandığı bayrakla benzerlik gösterdiği” gerekçesi ile soruşturma açılmasını ister.

Bunun üzerine Cumhuriyet Savcılığı inceleme başlatır.

Bu incelemenin nasıl sonuçlanacağı çok önemlidir.

Kürdistan alerjisi yeni değil elbette.

Hatırlayalım.

Irak’ta Kürdistan Federasyonu oluşmaya başladığında Türkiye’de fırtınalar kopartıldı. Türkiye’nin “kırmızıçizgileri” sıralandı.

Sonuç ortada.

Bugün Türkiye’nin yanı başında bir “Kürdistan” var.

Buna rağmen “alerji ”devam ediyor.

Üstelik bütün bunlar “Barış ve Çözüm Süreci’ni” yaşadığımız bir dönemde meydana geliyor.

Oysa Türkiye bu engelleri çoktan aşmalıydı.

Sıraladığımız bu ve benzeri örnekler çözüm sürecinde hangi aşamaya geldiğimizi çok açık bir biçimde göstermektedir.

Demokratikleşme.”

Özellikle ifade özgürlüğünün sınırlarının genişletilmesinin tam zamanıdır.

Ne yazık ki hükümet bulunduğumuz yere uygun olarak atılması gereken demokratik adımları henüz atmış değil.

Epey bir süre çözüm sürecinin kaç numaralı aşamasına geldiğimizi konuşup durduk. Bu manasız tartışmaları geride bırakmalıyız.

Hangi aşamada olursak olalım. Atılması gereken demokratik adımlar, yapılması gereken reformlar var.

Ve bunlar yapılmadan toplumun rahata kavuşamayacağı açıktır.

Bir başka tartışma ise PKK’nin silahlı güçlerinin kaçta kaçının sınır dışına çıktığı meselesidir.

Sınır dışına çıkışların çok önemli olduğunu görüyoruz.

Ancak unutmamalıyız ki nihai amaç bu güçlerin sınır dışına çıkmaları değil, ellerinde silah olmadan evlerine dönmeleridir.

Bu olanağı sağlayabilecek miyiz?

Mesele budur.

Başbakan Tayyip Erdoğan defalarca “silahları bıraksınlar, gelip siyaset yapsınlar” anlamına gelebilecek ifadeler kullanmıştır.

Ancak hangi koşullarda?

Var olan koşulları iyileştirmeden, ifade özgürlüğünün sınırlarını genişletmeden bu mümkün olabilir mi?

Üç yıl önce doğum yerim olan Kurtalan’a gitmiştim.

Kurtalan Belediyesi ilçenin eski isminden yola çıkarak çöp konteynırlarının üstüne Kürtçe Misric Belediyesi (Şaredariya Misricê) yazısı yazdırmıştı.

Bunun üzerine Sulh Ceza Mahkemesi hemen bir toplatma kararı alır ve “sakıncalı” konteynırları bir depoya kapattırır.

Yarın polisler sözünü ettiğimiz derneğin tabelasını yerinden söküp bir yerlerde çürümeye terk edebilirler. Bu mümkündür.

Ancak böyle yaparak gerçeği değiştiremezler.

Yıllarca bu ülkede “Kürt” sözcüğü yasaktı. Sırf bu nedenle pek çok insan hakkında davalar açıldı. Cezalar verildi.

Bugün “Kürt” demek serbest.

Kürdistan” demek sakıncalı.

Ne zamana kadar?

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar