Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
Travmanın arka planı
25.10.2012
3845

 Dindar kesimde yaşanan özgüven yükselmesine zemin sağlayan küresel post modern dönem, laik kesimde tam aksi yönde bir etki yaratmış gözüküyor.

Hiçbir zaman modernliğin gereğini kavrayamamış, onun relativist ayağını içselleştirememiş, sonuçta bireyselleşmeyi kişisel farklılaşma ve fırsatçılık boyutuna indirgemiş olan geniş bir kitle, modernliğin eleştirisini kendi güç kaybı olarak okudu ve bunda epeyce haklıydı da. Çünkü bu eleştiri demokrat zihniyetin içinden yapılmaktaydı ve Türkiye’deki laik kesimin bu zihniyetle herhangi bir kültürel bağı yoktu. Nitekim 1990 sonrasında laik kesimde bir ayrışma başladı ve bugün kendisini ‘demokrat’ olarak tanımlamaya eğilimli bir azınlık grup, sistemin içinden ve aynı zamanda egemen sosyolojik kültürü hedefe koyarak muhalefet yapar hale geldi. Diğer yandan küreselleşmenin getirdiği sosyal hareketlilik, laik kesimin kültürel hegemonyası altındaki kamusal alanın geçişken hale gelmesine neden olmaktaydı. Böylece daha önce ‘temiz’ kalmış olan kamusal alanın, ‘ikincil’ kültürel grupların sızması sonucu adım adım ‘kirlenmesi’, laik kesimin savunmaya çekilmesi, kendi hayat tarzını korumayı temel alan bir direnç tavrı sergilemesiyle sonuçlandı. Daha kritik olan gelişme ise laik kesimin içinden gelen demokratların, bu süreçte ‘ötekilerin’ haklarını savunmaları ve laik kesimdeki direnci entelektüel açıdan da yıpratarak gayrı meşru hale getirmesi oldu.

Bütün bunlar son yirmi yıl içinde laik kesimin genelinde bir özgüven kaybı yarattı. CHP’nin performansı bu özgüven daralmasını destekledi. Nihayette beğenseler de beğenmeseler de, kendilerini kültürel olarak laik kesimde gören herkes CHP’ye mahkûm oldu ve bu parti Türkiye’nin meseleleri karşısında gerçekten de çok aciz kaldı. Kısaca söylemek gerekirse siyaset laik kesimin avuçları arasından kayıp gitti ve bu kitle cumhuriyet tarihi boyunca belki de ilk kez kendisini edilgen bir takipçi, hatta bir seyirci olarak buldu. Bu durumun hazmedilmesi kolay değildi… AKP’nin ilk döneminde askerin operasyon hazırlıklarına paralel olarak direnç yükselirken, sonrasında bir uyum ve uzlaşma arayışının da yeşermesine tanık olundu. Diğer bir deyişle AKP’nin ilk dönem reformcu, sonrasında ‘tutucu’ olarak görülen yönetimi madalyonun bir yüzüdür. Diğer yüzünde ise laik kesimin ve onunla birlikte egemen kültürel kodları sahiplenenlerin davranış biçimi yatıyor. İktidarın reformculuğu sadece bazı doğrulara sahip olmalarından değil, ‘hayatta kalma’ mücadelesinin de gereğiydi. Sonraki dönem ise hem hayatta kalınacağını garantileyen, hem de gelecekteki direncin yetersizliğine inanan bir iktidarın özgüven genişlemesini yansıtıyor. AKP hâlâ Türkiye’yi demokrasi yönünde dönüştürmeyi hedefliyor ama onların demokrasi algısı demokrat zihniyet içinde değil, ataerkil anlayış içinde şekilleniyor.

Bunda da garip bir şey yok… Doğrusu hiçbir zaman demokratlığın içinden bakmamış olan laik kesimin içinden gelip, kamusal alana bile sokulmamaya çalışılmış bir kesimden demokrat yönetim beklemek garip bir psikolojiyi yansıtıyor. Bu tespit AKP’ye yöneltilen eleştirilerin yanlış olduğu anlamına gelmiyor. Demokrat bir bakış açısıyla bakıldığında iktidarın büyük bir savrulma yaşadığı ama övgü alma ihtiyacından da kurtulamadığı görülüyor. Bu durum hem demokratikleşmenin durmasını, hem de bunu idrak etmektense, gerilimi kişilik meselesi yapmaya hevesli bir iktidarı ima ediyor.

Hükümetin müdanasızlığı bugün bir çekim alanı oluşturmakta ve laik kesimin kalemleri AKP eleştirisini temel konu haline getirmiş durumdalar. Ancak bu eleştirilerin fazla bir hükmü yok… İktidarın farklı bir yöne gitmesi veya ‘toparlanması’ İslami kesimden gelecek talep ve uyarılara bağlı. Dolayısıyla eğer AKP’nin tutumunda bir değişiklik isteniyorsa, önce İslami kesimin etkilenmesi, onların kulaklarına hitap edilmesi gerekiyor. Ve bu da AKP’yi ‘anlamayı’, en azından mesafeli ve serinkanlı durmayı şart kılıyor… Aksi halde AKP eleştirisi giderek iktidarla aynı ruh halini ve egoyu paylaşma anlamını taşıyabiliyor ki bu da eleştirinin doğru olan içeriğini boşa çıkarıyor.

Laik kesimdeki özgüven daralması AKP’yi bizzat bu âlemde de büyüttü ve tek referans haline getirdi. Oysa siyaset sadece AKP ile ve onun etrafında dönmüyor. Çünkü bu partinin aldığı tutumların çoğu ilkesel olmayıp, değişen durumlara verilen taktiksel tepkileri ifade etmekte. O nedenle siyasi açıdan olmasa da kültürel bağlamda ‘laik’ olan kalemlerin, örneğin CHP’yi adam etme çabası çıkaracaklarına AKP’ye adam olmadığını hatırlatma gayretleri, bir süre sonra sadece kendilerini anlatan bir psikolojik uğraşa dönüşüyor.

Demokratlar AKP’yi demokrat olduğu için desteklemedi... Kendileri demokrat oldukları için, ülkeyi bu yönde götürme şansı daha çok olan partinin arkasında durdular. Eğer iktidar bu yönde gitmiyorsa o desteği geri çekerler ve eğer varsa başka bir partiyi desteklerler. Ama işin bam teli de tam burası… Bu AKP’ye rağmen demokrasi yönünde gidebilecek, kalıcı sorunları çözmeye niyetli, daha umut verici bir parti yok. Yaşanan travmanın nedeni de bu... 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar