Hadi ULUENGİN

Milli içki
1.05.2013
2853

 MİLLİ içki olur mu?

Aslına bakarsanız, olmaz! Olmaz ama oluyor işte...

Olmaz, çünkü sıvısı ve katısıyla her türlü midevî kültür zamana ve mekâna yayılır.

Coğrafya, iklim ve inanç gibi bin bir faktörle harmanlanır. Uzun bir süreçte oluşur.

Dolayısıyla da insanlık tarihi açısından bir hiç olan ulus-devletlerle sınırlandırılamaz.

***

ÖRNEĞİN, bizim Yeniçerilerin kul aşı Macarların başyemeği gulaşa dönüşmüştür.

Hollanda’yla Belçika arasında hudut var diye de birincisinde jenever, ikincisinde ise peket adıyla tüketilen likörün ne formülü, ne damıtımı değişmiştir.

Zira lezzetler gümrük kapılarından geçerken vizeli pasaport mühürletmezler.

Nitekim de Marc Bloch ve Fernand Braudel Ortaçağ Avrupa’sındaki içki eksenini çok kaba hatlarla çizerler. Bağ- tarla; yani üzüm- tahıl; yani şarap- bira ayırımı yaparlar.

Çin de öyledir. Sarı Irmak’ın kuzeyi buğday, güneyi ise pirinç kültürünü üretmiştir.

Dolayısıyla aslında hemen hiçbir yerde bir “milli içki” ve “milli yemek” yoktur.

En kabadayısı, ulus-devletin mahalli, içtimai ve kavmi taamları “millileştirmesinden” söz edilebilir ki, zaten de bunun için girizgâhı “olmaz ama eh oluyor işte” diye yaptım

***

İMDİİ, bu açıdan baktığımız takdirde hiç şüphe yok ki bizim milli içkimiz rakıdır!

Haddim olmayarak da Başbakan’ı hemen düzelteyim. Ayran bir içki değil içecektir!

Fakat doğru, Arapçada ter anlamına gelen arak kelimesinden Türkçeye uyarlanan ve Ortadoğu’da hâlen de aynı adla tüketilen rakının kökeni büyük ihtimalle Cebel-i Lübnan’dır.

Artı, İspanyolların chinchon’u, Fransızların pastis’i, Yunanlıların uzo’su, İtalyanların sambuca’sı falan, anason rayihalı alkoller bütün Akdeniz havzasında ibadullahtır.

Fakat unutmayalım ki yukarıdaki arak daha 17. asırda tüm İmparatorluğa yayılmıştı.

Zaten Fuzuli’nin “...arâkı meclis-i içre bâde” dizesindeki arâk’a dikkatinizi çekerim.

Dolayısıyla da rakı yukarıdaki tarihlerden itibaren, “milli” demesek bile en azından “emperyal içki”olarak bizim kimliğimizde yer etmiş oldu. Seyyah tanıklıkları da ortadadır.

Üstelik Sırpçada rakiya, Arnavutçada raki, Boşnakça ve Bulgarca rakija diyen bütün eski Rumeli’miz, tabii ki Türkçeden deforme olmuş bu terimlerle içkiyi biraz milli addediyor.

O hâlde müsaade buyurun da varislerin dahi sahiplendiği şu rakı imbiğini, sürahisini ve kadehini her gittiği yere taşımış esas miras sahibinin haydi haydi “milli” mülkü olsun!

***

TAHMİN ettiğiniz gibi bu yazıyı Başbakan’ın çok gereksiz bir “milli içki” tartışması başlatmasından dolayı yazıyorum. Durup dururken bunu ortaya atmakla ortam yine bulandı.

Hayat tarzlarına müdahale edildiği; en azından edilmek istendiği; her hâlükarda da, daha şimdiden bazı taşra şehirlerinde uygulamaya konduğu gibi “liberal davranışların” kamusal alandan dışlanacağı yönündeki haklı kaygılar biraz daha pekişti.

Dolayısıyla da şu sonsuz önemli barış sürecinde her zamankinden daha geniş ve yoğun bir asgari müşterekler ortamında birleşmek gerekirken, çelişkiler yok yere tekrardan zıtlaştı.

Tamam, fi tarihinde lakır lukur, yaşlanmaya başladıktan sonra ise lâf olsun kabilinden içen birisi olmama ve kalmama rağmen tabii ki alkolü savunmuyorum. İnsaf ve aha neler!           Fakat terbiyesine riayet edildiği takdirde içki illâ öcü değildir. Sosyal işlev de üstlenir.

Kaldı ki, yukarıda dediğim gibi, Başbakan’ın kendi muhafazakâr kimliğini Amerikan Protestanlarını andıran bir katılıkla dışavurması, o kimliği tüm topluma dayatmak istediği yönündeki endişeleri pekiştiriyor ve onu potansiyel dostlarından da uzaklaştırıyor.

Eh, madem rakının “milli içkimiz” olduğu konusunda ısrarlıyım, o hâlde bari Necip Mirkelemoğlu’nun bir dörtlüğüyle bitireyim ki neyi kastettiğim daha iyi anlaşılabilsin.


“Adabı, erkânı var
Zamanı, mekânı var
Kimin ki izanı var,
Ona şifadır rakı”


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar