M.Şükrü HANİOĞLU
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi, 2. Daire tarafından 2013 sonunda verilen kararı onaylayarak, "1915'te Ermeni soykırımı olmadığı"nı söyleyen Doğu Perinçek'i cezalandıran İsviçre'nin, İnsan Hakları Avrupa Konvansiyonu'nun "ifade hürriyeti"ni düzenleyen 10. maddesini ihlâl ettiğine karar verdi.
Büyük Daire onayı da 2. Daire kararı gibi karmaşık ve çelişkili tezlere dayanmakta, tarihle ilgili ne tür yorumların "nefret suçu" oluşturacağı konusunda muğlak bir yaklaşım ortaya koymakta ve Yahudi Soykırımı (Holocaust)'ı "ifade hürriyeti" tartışması dışında bir kategori haline sokmaktadır.
Bir yargıcın karara kısmen katılıp kısmen karşı çıktığı, diğer yedisinin muhalefet şerhi koyduğu, bunlardan dördünün bir ek muhalefet şerhi daha kaleme aldığı göz önüne alınırsa konu üzerinde hukukçular arasında da fikir birliği yoktur. Ancak dağınık görüntüsüne karşılık Büyük Daire kararının değişik konularda "inkârcılık"ı yasaklayan "hâtıra yasaları"nın neşir ve bilhassa uygulanması alanında çığır açacağı şüphesizdir.
Büyük Daire kararı, 2007'de İspanya Anayasa Mahkemesi'nin "inkârcılığın yalnızca dile getirilmesinin doğrudan şiddete teşvik olarak yorumlanamayacağı"na hükmetmesi, 2011'de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nun "tarihî olaylara ilişkin görüşlerin açıklamasını yasaklayan kanunların, devletlerin İnsan Hakları Sözleşmesi'nden doğan yükümlülükleriyle bağdaştırılmasının mümkün olmadığı" yorumunu yapması ve bir yıl sonra Fransız Anayasa Mahkemesi'nin "yasayla tanınmış soykırımın varlığının inkârını suç sayan" kanunu ifade ve araştırma özgürlüklerine aykırı bulması ile beraber okunduğunda ağırlık kazanan bir eğilimi yansıtmaktadır.
Bu ise tarihçiler ve ifade özgürlüğü savunucuları tarafından "hâtıra yasaları" adı verilen düzenlemeler hakkında dile getirilen sakıncaların "hukuk" tarafından gecikmeli de olsa paylaşıldığını göstermektedir.
Hâtıra yasaları ve "tarih"
Fransa'da 1990'da, Nürnberg Mahkemesi'nin tanımladığı anlamda "insanlığa karşı işlenen suçları" inkâr etmeyi suç haline getiren Gayssot Kanunu ile başlayan süreç, 1932 Ukrayna Kıtlığı (Holodomor)'dan Romanların marûz kaldığı muamelelere uzanan değişik tarihî olayları kapsayan konularda karşı görüş ileri sürülmesini yasaklayan çok sayıda "hâtıra yasası"nın kabûlü ile devam etmiştir. Avrupa toplumlarının başını çektiği diğer ülkeler de değişik "hâtıra yasaları" neşretmişler ve tarihçiler ile ifade özgürlüğü savunucuları uzun süre bu düzenlemeler konusunda sessiz kalmışlardır.
Bu tutumun benimsenmesinde ana akım tarih yazımı yaklaşımında görülen değişim de önemli rol oynamıştır. Yirminci yüzyılın ortalarına doğru "seçkinler" yerine "ortalama" insanlar üzerine yoğunlaşma eğilimi gösteren ana akım tarih yazımı, daha sonra geçmişi "muzafferler"in değil "ezilenlerin" zaviyesinden inşa etmenin daha anlamlı olacağını kabullenmiştir.
Dolayısıyla "ezilenler"in seslerinin duyulmasını sağlayacağı düşünülen "hâtıra yasaları" tarih yazımında egemen olan yeni yaklaşımla da örtüşmüştür. Ancak "seslerini duyuramamış olanlara bu imkânı sağlama" düşüncesinin yasakçılıkla tahkim edilmesi, tarihî yargılara "ezilenleri koruma" adına res judicata zırhı giydirilmesi nedeniyle ifade özgürlüğüne yönelik ciddî bir tehdidi de gündeme getirmiştir. Buna karşılık siyasal partiler söz konusu yasaları alan genişletme aracı olarak görmüşler, ana akım tarihçilik ise onların yasakçı boyutunu "siyaseten doğru" söylemi benimseme adına gözardı etmeyi tercih etmiştir.
Bu yasalar esir ticareti üzerine kaleme aldığı kitabı önemli ödüller kazanan Olivier Pétré-Grenouilleau'nun 2001'de çıkarılan Taubira Kanunu'na muhalefet nedeniyle yargılanması örneğinde görüldüğü gibi hukukun ifade özgürlüğü ve tarih yazımına ciddî müdahalelerde bulunmasını tetiklemiştir.
Tarihi ezilenlerin gözünden yazmayı hedefleyen söz konusu "hâtıra yasaları"nın bir "ifade özgürlüğü" sorunu haline geldiğini gören "Liberté pour l'Histoire (Tarihe Özgürlük)" benzeri örgütlenmeler bunlara itiraz etmişlerdir. Temel eleştirileri önde gelen Fransız tarihçiler tarafından kaleme alınarak 2005 sonunda yayınlanan bildiriden aktaracak olursak: "Tarihçi güncel olayların kölesi değildir... O güncel hassasiyetleri geçmiş olaylara tatbik etmez. Tarih hafıza değildir... Tarih hafızayı dikkate alır; ama ona indirgenemez. Tarih yasal bir konu değildir."
Alınacak dersler
Büyük Daire onayının 1915'te Osmanlı Ermenilerinin yaşadığı trajedi ile ilişkilendirilmesi anlamlı değildir. Söz konusu karar, hangi tezin "1915'te ne olduğunu" daha anlamlı biçimde yansıttığı ya da "doğru" olduğunu tartışmamaktadır.
Karar, tarihî olaylar hakkında görüş beyan etmenin nefret suçu sınırı aşılmadığı müddetçe yasaklanamayacağını vurgulayarak "ifade özgürlükleri" konusunda daha geniş sınırların çizilmesi gerekliliğini vurgulamıştır. Büyük Daire onayı "Ermenilerin emperyalist güçlerin âleti olduğu" söyleminin "onların katliama uğrama ya da yokedilmeyi hakettikleri" benzeri vurgular taşımaması nedeniyle, ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesinin uygun olacağının altını çizmiştir.
Bu nedenle karardan "tezimizin zaferi" benzeri bir sonuç yerine iki önemli neticenin çıkarılması anlamlıdır. Bunlardan birincisi toplumumuzda 1915'te ne olduğu tartışılırken, Büyük Daire'nin "o ifadeler kullanılsaydı cezaî uygulama meşruiyet kazanırdı" meâlindeki yorumunun önemini kavramaktır. Türkiye'de konu ele alınırken böylesi ifadeler sıklıkla istimâl edilmekte ama bunlar herhangi bir yaptırımla karşılaşmamaktadır.
Daha da önemli olan ise mahkemenin "hâtıra yasaları"nın ifade özgürlüğü alanında oluşturduğu sorunların altını çizmesidir. Türkiye 1951'de kabûl edilerek "Atatürk'ün hâtırasına hakaret"i cezalandıran kanun ile "hâtıra yasaları" alanında pek çok ülkeden önce eyleme geçmiştir. Bu yasanın belirli dönemlerdeki yorumlanma biçimleri "ifade özgürlüğü" sınırları ile tarihte ne olduğu konusunda farklı görüşler ortaya koyabilme serbestisini zorlamıştır. Benzer şekilde TCK'nın 301. maddesi de belirli zaman aralıklarında tarihin tüm gelişmelerini tekil yorumlara indirgeyerek ve onlara res judicatazırhı kuşatan bir "hâtıra yasası" biçiminde yorumlanmış ve böylece "ifade özgürlüğü" üzerinde sallanan bir Demokles kılıcı haline sokulmuştur.
Dolayısıyla Büyük Daire kararının "tezimiz"e katkısını tartışmak yerine aslî mesajının anlaşılması ondan ifade özgürlüğü alanında önemli dersler çıkarabilmemizi mümkün kılabilir.
Yazarlar
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.11.2018
12.11.2018
5.01.2018
29.10.2018
22.10.2018
15.10.2018
24.09.2018
16.09.2018