Pelin CENGİZ
Gezi Parkı direnişiyle ilgili olarak geçen hafta itibariyle iktidar kanadından daha yüksek sesle dillendirilen ve kamuoyunda tartışmaya açılan referandum/plebisit meselesi, kimilerine göre hükümete geri adım attıran demokratik bir kazanım. Gezi Parkı ve onun gibi dayatılmış pek çok projeye sadece yapılmak istenen “inşaat projeleri” olarak bakarsanız, referandum seçeneğinin iyi bir seçenek olduğu kolaycılığına kapılmaktan öteye gidemezsiniz. İlkesel olarak çevre tahribatı yaratan dev projelere, nükleere, termik santrallere, HES’lere, ÇED muafiyetine karşı çıkan kimi kesimlerin, referandum teklifine, “Gezi Parkı, park olarak kalmalıdır” demek yerine koşar adım “hodri meydan” demesini de yadırgayanlardanım.
Türkiye’nin hâlihazırda hukuki zemininin elverişsiz olduğunu bir kenara koyarsak, iktidar mensuplarının ifadelerinden anladığımız kadarıyla, Gezi Parkı ile ilgili önce hukuki süreç beklenecek, mahkemenin kararının ardından plebisite başvurulacak. Hukuki sürecin sonucunun bekleneceğinin bahşedilmesinin bize demokratlık gibi sunulduğu bir dönemde, referandumun, taktiksel olarak gündeme getirildiğini düşündürtüyor.
Referandum veya plebisit tartışması bir yana, benim açımdan bugünlerin en meşru sorusu, “Türkiye neden Aarhus Sözleşmesi’ne taraf değil” sorusudur. Aarhus Sözleşmesi nedir diyecek olursanız, şöyle özetlemek mümkün: 25 Haziran 1998 tarihinde Danimarka’nın Aarhus kentinde Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu tarafından imzaya açılan ve 30 Ekim 2001 tarihinde yürürlüğe giren Aarhus Sözleşmesi (Uzun adıyla Çevresel Konularda Bilgiye Erişim, Çevresel Karar Verme Sürecine Halkın Katılımı ve Yargıya Başvuru Sözleşmesi) ele aldığı konular bakımından uluslararası çevre hukukunun gelişiminde yeni bir dönemi temsil ediyor. Aarhus Sözleşmesi, herkesin sağlıklı ve refah içinde bir çevre ortamında yaşama hakkını korumak amacıyla, çevresel konularda halkın bilgilendirilmesi, karar mekanizmalarına halkın katılımını ve yargıya başvurulabilmesi ile ilgili konuları içeriyor. Çevresel bilgilere erişim hakkı, çevresel kararların alınma sürecine katılım hakkı ve çevre ile ilgili konularda yargıya ve idari birimlere başvuru hakkı, çevresel sorunlara halkın katılımının sağlanmasına yönelik en önemli araçlar olarak sayılıyor.
İşte, Aarhus Sözleşmesi tüm bu konulara yönelik düzenlemeler getirmesi açısından çok önemli. Sözleşmeye çoğu Avrupa ülkesi olmak üzere 40’ın üzerinde ülke imza atmış. Tahmin edeceğiniz üzere, dört bir yanında çevre ihlallerinin sürdüğü, mahkemelere taşınmış yüzlerce davanın bulunduğu Türkiye’nin bu sözleşmeye dahil olmak gibi ne bir niyeti ne de girişimi var. Aarhus Sözleşmesi, her şeyden önce, yapılması planlanan herhangi bir projeyle ilgili pek çok konuda bilgi edinmeyi kolaylaştırıyor. Eğer, projeye halkın büyük bir bölümü karşı çıkarsa ya da projenin çevre tahribatı yaratacağına ilişkin endişeler varsa, projenin hayata geçirilmesi de zora giriyor. Aynı zamanda sözleşme yerel halk oylamalarının da önünü açıyor. Bu, hem halkın katılımının sağlanması hem de halkın ne dediğinin ciddiye alınması açısından dikkat çekici bir husus. Türkiye, Aarhus’a imza atmış olsaydı, yerel bazda halk sandığa giderek, projeler için oyunu atar, istenmeyen yatırımlar da böylece çöpe atılırdı. Ancak, yöre halklarının ne düşündüğünün bir önemi olmadığını madenlerden, HES’lerden, nükleer ve termik santrallerden gayet iyi biliyoruz.
Bu noktada sorulması ve sorgulanması gereken nokta şudur: Türkiye’de, ihtilaflı projelerle ilgili çözüm konusunda etkin rol oynayabilecek, halkın taleplerini hukuk desteği ile güçlendirecek Aarhus Sözleşmesi gibi bir mekanizma neden yok? Bugün Türkiye’de referanduma muhatap olacak tek mesele Gezi Parkı ile ilgili değil, enerji ve kalkınma projeleri başta olmak üzere halkın muhalefetine rağmen yapılmak istenen pek çok proje mevcut. Fakat, bu tür bağlayıcılık getirecek anlaşmalar, inşaat odaklı kalkınma yatırımları için tehdit olarak kabul edildiğinden doğanın kalkınmaya feda edilmesine göz yumuluyor.
Demokrasi adına kalıcı çözümler peşindeysek, önce Aarhus Sözleşmesi’nin imzalanmasını talep etmek, ardından ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) süreçlerinin doğru şekilde işletilmesini sağlamak gerekiyor. Halkın katılımını sağlayan ve demokratik açılımlar sunan Aarhus Sözleşmesi’ni imza atarsınız, sonra Gezi Parkı ile ilgili referandumu konuşuruz. Bu tür uluslararası sözleşmelere imza attığınızda, hem her taşın altında dış mihrak aramaktan kurtulur, hem de sorumlu olduğunuz halka karşı samimiyetinizi gösterirsiniz. Fena mı?
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.03.2025
29.12.2024
14.10.2024
27.09.2024
23.08.2024
26.07.2024
21.05.2024
13.02.2023
10.02.2023
15.11.2022