Sezin ÖNEY

Sezin ÖNEY
Sezin ÖNEY
Tüm Yazıları
Kıvılcım
25.05.2012
3522

 Bugün, sadece “güzel” bir şey yazmak istiyorum. Kimseyi eleştirmeden, politikanın çarklarına takılmadan; umut, neşe ve heyecan dolu, kıpır kıpır bir şeyden bahsetmek...


Kıvılcım
Anadolu Ateşi Dans Topluluğu’nun, tamamen çocuklardan oluşan dans grubu. En küçüğü dört, en büyüğü 12 yaşında, 80 çocuktan oluşuyor.

20 mayısta Ankara’daki gösterilerinin, daha en başında, gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Ara dışında, sonuna kadar da durmadı; sonuçta Kıvılcım, hayatta ayakta alkışladığım nadir gösterilerden biri oldu.

Halk oyunlarının gücü, yıllardan, yüzyıllardan süzülerek gelen coşkularından kaynaklanıyor. Zaman üstü, zaman ötesi bir yanları var.

Kıvılcım’ın dansçıları, o kadar pürneşe, o kadar pür heyecan, o kadar da emekle hevesi birleştiriyordu ki, yakaladıkları o dalga boyuna imrenmemek mümkün değildi.

Herkesin, çok karışık bir ailesi olan benim bile, bir “köken” duygusu var. Hayalî, hayalet kökler çoğu kez bunlar.

Mesela, ben Kafkas oyunlarına ayrı bir yakınlık duyuyorum; doğduğum yer Ankara, büyüdüğüm yer İzmir olmasına rağmen.

Kıvılcım’ın gösterisinin ertesi günü, 21 mayısta, 1864’teki “Büyük Sürgün”ün anma törenleri düzenlendi. Yani, topluca “Çerkes” adıyla andığımız Kafkas halklarının, ÇerkesAdigeAbzeh,AbhazaKaraçay-BalkarLezgitİnguşDağıstanÇeçenKabartayların; Rusya’nın bir imparatorluk olarak, hâkimiyet çabalarına karşı isyanın kademe kademe hüsranla sonuçlanması sonucu yaşanan dramın, kaç kuşak sonra yeniden hatırlandığı törenler.

Benim de, babamın ninesi, bir Çerkes sürgünü. Şeyh Şamil ile beraber savaşan Çerkes komutanlardan birinin kızı. 1864 sonrası, üç yaşında bir bebek olarak, annesi ve kız kardeşleriyle, İstanbul’a ulaşmak için yollara düşüyor; ailesinin tüm diğer fertleri ölmüş. Yolda, annesi de ölüyor. Hayatta kalan çocuklar, saray himayesinde, kendilerini evlat edinen bir başka sürgün Çerkes ailenin yanında yaşamlarını yeniden kuruyorlar; Üsküdar’da.

Hayatta kalanların, aynı travmanın bin bir farklı mağdurunun ailelerinden geçmişi sahiplenenler, köklerini hâlâ arıyorlar ki, kimsenin kökünü aramasına bir teşvik olmamasına rağmen, bir sürü Kafkas dansları toplulukları var.

Çerkes mirasıyla fazla alakası olmayan ben bile, Kıvılcım’ın “oynadığı” tüm güzel oyunlarda ama özellikle de her Doğu Anadolu/ Kafkas dansında ayrı bir heyecanlandım.

Benim, Çerkes geçmişimizle ilgili çok az bilgim var; ailede tarihçiler olsa da, kendi “dünleriyle” ilgilenmemişler. Belki de unutarak yeni bir hayata başlama, belki biraz Cumhuriyet’in “yeni modern bireylerinden” biri olma kaygısıyla, geçmişe değil geleceğe bakma şartlanmasıyla, diller, oyunlar, gelenekler unutulmuş.

Bugün de, savaş halindeki Kafkasları anımsatacak, benim de en sevdiğim dans; Lezginka. Kafkas halklarının tümünün ayrı bir söyleyişi var; ZilgaLovzargİslameyÇeçenŞamileyİsteme... Siz, nasıl tercih ederseniz.

Efsaneler biraz da inanmamak için; hikâye öyledir ki, Şeyh Şamil tutsak düştüğünde, Rus askerler, eğlence olsun diye “hadi oynayın” derler. Şamil ve diğer tutsaklar da, “Bıçaklarla olursa tamam” diye yanıtlarlar. Dans ederken de, her askerinin önüne bir bıçak saplarlar. Son bıçak da saplanınca, ölümcül dövüş başlar.

Bugün, bir de, erkek dansçının bıçakları, yere uzanmış bir kadın dansçının göğsündeki tahtaya ağzıyla sapladığı hâli var.

19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başında Rus dil bilimci Vladimir Propp, efsaneler ve masalların “özündeki” motifleri, hangi temaların tekrar tekrar kullanıldığını ve bunların ne manaya geldiğini araştırmıştı.

Propp, Rus halk efsanelerinde 31 tip senaryonun farklı farklı motiflerle oynandığını, sekiz ayrı ana karakter tipolojisinin de masallarda hep belirdiğini ortaya koymuştu.

Mesela, “Senaryo 7”yi ele alalım; “Kahramanımız kandırılır, bilmeden kötülere yardım eder...”

Propp, masalların, dile getirenden bağımsız bir ifade tarzı olduğunu, kendi başına buyruk, özgür bir tarzları olduğunu öne sürmüştü. “Bilinçsiz senaryo” diye nitelemişti efsaneleri...

Halk dansları da aynen böyle aslında; başına buruk, azade...

Çocuklar da, kıpır kıpır, çok yetenekli ama mütevazı ve şirinler; onları değil de, kimi ayakta alkışlasın insan.


Bir bebek için...

Okuduğum üniversitede, üç aylık bir bebeğin, “Ağır Kombine İmmünyetmezlik” tanısıyla hastalandığını öğrendim. Bu, ciddi bir bağışıklık sistemi rahatsızlığı. Doktorlar tek çözümün ilik nakliolduğunu ifade ediyor. Erken teşhis nedeniyle Mahir bebeğin genel sağlık durumu şu an için iyi, ilaç tedavisine başlandı ancak normalde etki etmeyebilecek enfeksiyonlar, onun için ölümcül olabiliyor.

Anne-babası diyor ki; “Bu hastalık vesilesi ile öğrendik ki, Türkiye’de kemik iliği donör sayısı çok komik rakamlarla ifade ediliyor. Dünyada 15 milyon donör varken Türkiye’de bu sayı 30-35 bin civarında. Türkiye’den hastalar, yabancı donörlere muhtaç. Hatta kimi zaman Türkiye’nin uluslararası veri sisteminden çıkarılması bile dile getiriliyor. Zira Türkiye genelde ‘alan’ konumunda. Hep alıyoruz ancak vermeye gelince sıkıntı var. Bu noktada hasta birisine akraba olmayan bir donörden ilik uyması ihtimalinin, 40 binde bir olduğunu belirtmek gerekir.

Biz de bütün bunları maalesef başımıza gelince öğrendik. Ülke olarak acınacak bir haldeyiz... Bu konuda yanlış bilgiler ve ön yargılar var.

Son günlerde maddi anlamda önemli gelişmeler var. Özellikle Ankara’daki ilik bankası şu anda gönüllü verici bekliyor. 1500 kişi için malzeme, altyapı ve finansal kaynak hazır. Mahir vesilesi ile dünyanın herhangi bir yerinde birilerine (Mahir dâhil) umut olmak istiyor iseniz Ankara’da çok kolay bir şekilde ilik donörü olabiliyorsunuz. Ankara’da bu işlemleri İbn-i Sina hastanesi yapıyor.”

Herhangi bir ücreti yok. 18-50 yaş arası sağlıklı herkes donör olabiliyor.

Daha detaylı bilgiler için bkz: (http://www.kokhucrebagisla.com/AnaSayfa.aspx), 
(http://www.kokhucrebagisla.com/S%C4%B1k%C3%A7aSorulanSorular.aspx), (http://www.kokhucrebagisla.com/Bas%C4%B1ndaTRAN.aspx)


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar