Ümit KARDAŞ

Anadiliyle yaşamak
11.07.2013
4006

 Her bireyin, grubun ve topluluğun anadiliyle yaşamak hakkı vardır. Anadiliyle yaşamak, sadece eğitim hakkı ve yargıda savunma hakkı ile sınırlı olabilir mi?

Siyasetçiler, akademisyenler, entelektüeller, gazeteciler anadiliyle yaşamak hakkının neleri kapsadığından ya haberdar değiller ya da hakkın tamamının tanınması yönündeki öneriyi maksimalist bir talep olarak gündemlerine almamaktalar. Ortada tanınması gereken bir hak varsa, bunun bir pazarlık konusu olarak tartışılması ya da bu hakkın unsurlarından bir veya ikisinin tanınması ile yetinilmesi, taleplerin ve ihtiyaçların görmezden gelinmesi düşünülemez. Kendi düşüncelerine, üstelik haklar ve özgürlükler konusunda, maksimalist olmamak uğruna kırmızı çizgiler çizmek düşünce üreten kimseye yakışmaz.

Peki, anadiliyle yaşamak deyince ne anlamalıyız? Bunun için, Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı’na bakmamız gerekir. Avrupa Konseyi’nin temel amaçları arasında Avrupa kültürel mirasının çeşitliliğinin ve zenginliğinin geliştirilmesi ve korunması yer almaktadır. Şart, 25 Haziran 1992 tarihinde Bakanlar Komitesi tarafından bir sözleşme olarak kabul edilmiş, 1 Mart 1998 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. Bu şartı aralarında Kıbrıs, Ermenistan, Sırbistan, Karadağ, İtalya gibi ülkelerin bulunduğu 24 ülke imzalamış, Danimarka, Finlandiya, Almanya, Hollanda, İsveç, Avusturya ve İngiltere imzalayıp yürürlüğe sokmuş, Fransa deklare etmiş, Türkiye ise imzalamamıştır.

Şart’ın amacı, Avrupa’daki tarihsel azınlık ve bölgesel dillerini korumak ve geliştirmektir. Bu şart, bir yandan Avrupa kültürel mirasını ve geleneklerini geliştirmek ve sürdürmek, öte yandan özel ve kamusal yaşamda bölgesel ya da azınlık dillerini kullanma hakkının yaygın ve devredilmez biçimde tanınmasına saygı göstermek için kabul edilmiştir. Şart, kamusal yaşamda bölgesel ve azınlık dillerinin kullanımını cesaretlendirmeyi ve kolaylaştırmayı düzenleyici bir dizi önlemi içermektedir. Diller Şartı, ulusal egemenlik ve toprak bütünlüğü ilkelerine sadık kalan bir yaklaşımı da esas almakta, resmî dillerle bölgesel ve azınlık dilleri arasındaki ilişkilerin rekabet ya da düşmanlık açısından değerlendirilmeyeceğini ifade etmekte.

Şart’ın 8. maddesiyle taraf ülkelere, okul öncesi, ilkokul öğretimi, ortaöğrenim, mesleki ve teknik eğitim, üniversite öğrenimi ve yetişkin eğitimi gibi eğitimin tüm basamaklarında bölgesel ve azınlık dillerinde eğitim yapılmasını sağlamak, teşvik etmek ve izin vermek sorumluluğu yüklenmiştir. 9. Madde’yle yargı alanında, mahkemelerin taraflardan birinin isteği üzerine davanın bölgesel ve azınlık dillerinde yürütülmesini sağlamak, tanıkların bu dilleri kullanmasına izin vermek, yasal işlemlerle ilgili belgeleri bu dillere çevirmek ve ek ödeme istememek gibi imkânlar getirilmiştir. Bizim bu konuyu sadece ceza hukuku alanında savunma kapsamında değerlendirmemiz, ne kadar sınırlı düşündüğümüzü göstermektedir.

10. Madde’yle kamu hizmetlerinde, idari makamların bu dilleri kullanmalarının, bu dillerde başvuru yapılmasının, cevap alınmasının, bölgesel meclis görüşmelerinde bu dillerin kullanılmalarının sağlanması, resmî belgelerin bu dillerde yayınlanması, bölgeye atanacak memurlarda bu dilleri bilmeleri şartının aranması öngörülmüştür. 11. Madde’yle medyanın her alanında, 12. Madde’yle kültürel etkinlikler ve hizmetler alanında ayrıntılı haklar getirilmiştir. 13. Madde’yle taraf ülkelere, ekonomik ve sosyal yaşam alanında, iş sözleşmelerinin, teknik belgelerin, mali mevzuat ve bankacılık alanındaki çek, poliçe ve diğer mali belgelerin bu dillerde hazırlanmasına izin vermek sorumluluğu yüklenmiştir.

Avrupa dışında da dünyada birçok ülkede, anayasalarda yer almış birden çok resmî dil ya da bir veya birden çok resmî dil ile birlikte birçok bölgesel dil uygulaması bulunmaktadır. (Meksika’da İspanyolca dışında 67 ulusal dil, Bolivya’da 37 resmî dil ve bölgelerde başta İspanyolca olmak üzere ikinci resmî dil kullanma zorunluluğu, Arjantin’de İspanyolca ile birlikte Guarani dili ikinci resmî dil ve Güney Afrika’da 11 resmî dil ve bölgelerde iki dil kullanma zorunluluğu.)

Bölgesel ve azınlık dillerinin korunup, anadil bağlamında yaşanır kılınması insani ve demokratik bir değerdir ve bunun sıkıntısını en çok Kürtler çekmiştir.. Ancak başta belirttiğimiz gibi “anadiliyle yaşamak” hakkı ve bunun dünya uygulamaları tam bir karartma altında tutulmakta, bu önemli demokratik değer anadilinde eğitim ve savunma hakkıyla sınırlanıp, hakkın kendisi marjinalleştirilerek barış sürecinin dışına çıkarılmaktadır. Türkiye, kalıcı barışa ulaşabilmek için bu şartı imzalayıp, yürürlüğe sokmalıdır.



[email protected]

www.umitkardas.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar