Ümit KIVANÇ
“Gaziantep'te IŞİD'e canlı bomba yeleği üreten atelye” haberi! Sonradan öğrendik ki, IŞİD'in kendi girişimiymiş. Fakat ilk anda “asla olmaz” diyebildik mi?
- Abi, bunlar bu yelekleri nereden alıyo ya?
- Yaptırıyorlar olum, hazırı olur mu bunun?
- Tamam işte, nerede yaptırıyorlar?
- N'apacan lan?
- Abi, bombalı kamyonla her gün kaç kontrol noktası uçuruyorlar, köye kasabaya dalıyorlar, mitinglere şuraya buraya intihar bombacısı yolluyorlar...
- Ee?
- Bu işe mi girsek? Çok gider bunlardan! Brandacıya diktiririz.
- Hakkaten lan! Yalnız paket teslim yapalım, daha fazla kazandırır.
- Bombası dahil diyosun?
- He. Bilyesini de koyarız, tek ambalajda teslim! Heriflere hesaplı gelir, zahmeti de yok, Tak-Çalıştır!
Kabul edelim ki bu diyalog gerçekçidir. “IŞİD'çiler nasılsa bizi değil onları öldürüyor” diyen birileri bilyeli-bombalı intihar eylemcisi yeleği “işine” girebilir. Sanayide “bombalı kamyona zırh yapılır” levhası görsek kaçımız şaşırırız? Potansiyel müteşebbislerin tek kaygısı, müşterinin gözü dönmüşlüğü, gaddarlığı, sipariş zamanında teslim edilmez veya mal çürük çıkarsa kendilerinin başına iş gelebileceği olur. Toplumca da bundan herhangi bir rahatsızlık duyacağımızı düşünmek için sebep yok.
Çaresizlik bizi öldürmelerinde, hapse atmalarında değil, burada esas.
Çaresizlik, hiçbir hastalığımızın farkında olmayışımızda. İnsan haklarıyla, insan hakları ihlalleriyle uğraşanlar, toplumsal hastalıklarımızı en iyi görenler, bilenlerdir. Şebnem Korur Fincancı, onyıllardır ruhumuzu zehirleyen, ama bizim -ne ilginç!?- yokmuş gibi yaptığımız, en feci hastalık kaynaklarından birine dikkat çekti; “Ahlâkî zedelenme” başlıklı yazısıyla [ şurada: http://goo.gl/l0f0bx ]:
“...Şiddet uygulayıcıları, özellikle de savaş ortamlarındaki şiddetin uygulayıcılarında doğru-yanlış algısında ortaya çıkan zedelenmeler ve aslolarak ‘ahlâkî zedelenme’olarak tanımlanan bir durum...”
Onyıllardır, Kürtleri öldürerek sindirmeyi kafaya koymuş devlet yöneticilerine, siyasetçilerine umutsuzca seslenirken, nâçizâne, ben de kimbilir kaç defa, “sadece gençleri öldürmüyorsunuz, aynı zamanda gençleri katil ediyorsunuz” diye yazmıştım. Ötesini berisini bilerek, derinliğini idrak etmiş olarak değil şüphesiz; kulak kesen, işkence yapan, zulmeden, öldürenin de derin ve onmaz yaralar aldığını hissederek. Kaç kuşaktan binlerce gencin ruhunu bu yaralarla bezerseniz, toplumsal hastalıklarınız da artar; kaçınılmaz.
Üstelik siz her şeyi, temizlenilmemiş, arınılmamış, gaddarca sahiplenilmiş bir 1915 belasının üzerine koyuyorsunuz. O zehri daha da ince, kılcal damarlarımıza yayıyor, tesirini artırıyor her yapılan. Ermeni lafını küfür gibi kullanan şahsı değil, bu davranışa “iğrenç” diyen Hayko'yu mahkum ediyor Türk yargısı. “Hastalık falan yok, aslan gibiyiz” demenin yoludur. Saygı duruşu ıslıklamanın başka versiyonudur; o da ayrı.
Şebnem Korur Fincancı, bana kalırsa kibarca ve ölçülü bir ifadeyle “ahlâkî zedelenme” diye adlandırdığı halin“Savaşlar sonrası askerlerde görülen ruhsal bozukluğun tanımlanmasıyla başlayan ve sonrasında ‘Travma Sonrası Stres Bozukluğu’ olarak adlandırılan tablodan farklı” olduğuna dikkat çekiyor ve bu hali anlamak için “tıbbî” açıklamanın yetersiz kaldığını söylüyor:
“...ahlâkî değerler yitimi olarak karşımıza çıkan, savaşta şiddet uygulayan ile sınırlı olmayan, aile bireyleri ile başlayıp dalga dalga topluma yayılan” bu durum, on-on beş yıldır “ruh sağlığı çevrelerinde çokça araştırmaya konu olmuş, epey tartışılan bir konu. Duyarsızlaşma, öfkede ve şiddet eğiliminde artış tanımlanıyor araştırmacılar tarafından.”
Fincancı soruyor: “Ne kadar tanıdık geliyor, değil mi?”
“Duyarsızlaşma, öfkede ve şiddet eğiliminde artış...”
Öyle. “Bilyesini de koyarız, tak!, paket teslim!”
Sınır tanımayan, rastgele şiddetin meşrulaşması, olağanlaşması, kendinden farklı, “şiddet uygulanabilir” görülene karşı mutlak bir duyarsızlık, umursamazlık, “Türkiye Cumhuriyeti” adı altında bir devlet, ülke ve -yersen- toplum olarak örgütlenmiş bütünlüğü bitirecek olan etkendir. Ben ölünce sen seviniyorsan birlikte yaşayamayız. Bundan daha basit bir gerçek tahayyül edemiyorum. Bombası kendinden ceket işine girebilecek olanların oranı çok yüksek. (Kimileri gazetede yazıyor, kimileri televizyonda program yapıyor, kimileri dergi çıkarıyor.)
“Bitirme”den kastım bu ülkenin, devletin ortadan kalkması değil. Yaşar burası. Daha çok yaşar.
Ama böyle yaşar!
Her gün, ahlâk namına elinde kalmış ne varsa onu da çiğneyerek, riya içinde, zulüm içinde. Bedeninden ruhundan parça koparıldığında hissetmeyerek, başkasının parçası diyerek, düşman bilerek, düşman bilirse parçasının eksilmeyeceğini sanarak. Kendinden saymadığına yapılan zulme göz yumarak, dahası bundan memnun olarak, buna katılarak, üstünlük tadarak, ganimet umarak...
Demokrasi sadece bir yönetim biçimi falan değildir; insanların onurlu yaşayabilmesinin yollarından biridir. “Toplumun yarısını yok sayarım, bunu kabul etmeyeni de yok ederim” diyerek yaşayabilmen için tek vazgeçmen gereken şey demokrasi değil. Onurundan da vazgeçmelisin. Nitekim...
Onurundan vazgeçmiş insan her şeyi yapar. Bugün sayısız örneğini görüyoruz. Basbayağı zorbalıkla elkonmuş şirketin başına geçip onbinlerce lira maaş alır meselâ. Vurduğu genç ölsün diye yanına ambulans yanaştırmaz meselâ. Talimat alır, baş sallar, birilerinin hayatını karartır meselâ. Arkadaşlarını bombayla parçaladığı gençleri içeri atar meselâ. Gözümüzün içine baka baka mütemadiyen yalan söyler meselâ.
Hastalıklarımızı ciddiye almazsak tedavi olamayız. Ve bizim hastalıklarımız bir değil iki değil. Duygudaşlık yoksunluğu, umursamazlık, acımasızlık, dışlama, yok sayma, buradan yok etmeye geçiş... gibi karakter özelliklerimizin temelinin 1915'te atıldığını düşünüyorum. (Evet, bunu bin defa daha tekrarlamaktan bıkmayacağım.) 1990'larda kesilen ve kemerlere asılan kulaklar, 6-7 Eylül'de şehirli “açık” kadınlarla kamyonlara bindirilip getirilmiş dindar köylülerin beraberce yağmaladığı kumaşların üzerine serildi, modern soykırım sanatından postmodern güncel sanata geçiş böyle sağlandı. Hesaplaşılması, yüzleşilmesi halinde iyileşebileceğimiz ne mesele varsa ellenmesin diye hepimizi başka bir fay hattına gönderip her an deprem olacak korkusuyla tedirgin, teyakkuz halinde yaşamamızı sağladılar.
Kulaklı kumaşlar enstalasyonunu Diyarbakır'da, ben bu yazıyı yazmakta iken yanmakta olan Kurşunlu Cami'de sergilemek ilginç olabilir; Esedullah Timi lütfeder de beş yüz senelik Cami yerinde kalırsa. Ortayere de Dört Ayaklı Minare maketi; bir ayağına postal, öbürüne mes, üçüncüsüne koltuk değneği. Dördüncüsü kana bulanmış...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024