Ümit KIVANÇ
Burada her gün başımıza gelen veya tanık olduğumuz kötülükler yüzünden fazla imkânımız olmuyor; oysa insanlık olarak pek çok şeyi yeni baştan, temelden düşünmeli, hal çareleri, öneriler tasarlamalı, geleceğe dönük girişimler hazırlayabilmeliyiz. Fakat evvelâ şu dünyada ne olup bittiğini anlamış, her şeyi çözmüş olduğumuz yanılsamasını terk etmeliyiz.
Nikolay Çavuşesku diktatörlüğünden kaçıp ABD’ye gelmiş bir Romanyalı, “Amerikalı aydınlar kendilerini ateist sanıyor,” demiş vaktiyle. “Değiller. Hiçbir şeye inanmayan adam nedir, Romanya’da görürdün.” [https://www.theatlantic.com/ideas/archive/2018/12/maga-is-americas-new-religion/578110/ ]
“Başarısızlığa Uğrayacak Tanrılar” başlıklı yazısında bu sözü aktaran, The Atlantic yazarı Graeme Wood’a göre, ABD’li aydın tipi, “varoluşsal uçurumun kıyısına” geldiğinde bunun bir dibi olduğunu, sadece oradan görülemediğini düşünüyor ve aşağı bozuk para atınca dileklerinin yerine geleceğine inanabiliyor. Oysa gerçek nihilizm, yazara göre, Trump yönetiminin “gerçekçilik” diye tanımladığı günlük pratiğinde. Wood, Trump ve etrafındakilerin, George W. Bush yönetimi gibi “soylu yalanlar” söylemekle yetinmediklerine, savunulamayacak, meşrulaştırılamayacak, “aşağılayıcı yalanlar” söylediklerine, “bütün ahlâkî sınırları” aştıklarına dikkat çekti.
Wood’un yazısı, hepimizin uğraşması gereken aslî güncel meselelerden biri etrafında dönüyordu: Politikanın, başta din, her türlü “aşkınlık”la ilişkisi. Ya da, aşkınlık iddiasındaki her türlü dünya görüşü, inanç vs. diyelim.
Bunları Josef Stalin’in doğumgünü civarında (dündü) konuşuyor olmanın elbette ayrı bir anlamı olacaktır. Kendisi, aşkınlık iddiası ve coşkusuyla kitleler seferber edilir, koca bir ülke yoğurulurken, bütün bunların idare edildiği kumanda odasında, kendisini oraya taşıyan dahil herhangi bir inancın son zerresine kadar ortadan kaldırılabileceğini göstermiş siyaset adamıdır.
Hitler, Mussolini, Franco… 1920’ler, ’30’lar, kimilerinin söylediği gibi inancın yeniden şahlanışına değil, onun yerini zorbaya teslimiyetin alışına sahne oldu. Yeniden alışına. Bu defa hikmeti kendinden menkûl eski zorbalar değil, kendi kendinin mâmûlü yeni zorbalar sözkonusuydu. Yani akıl da devreye girmişti. Kâfi miktarda.
Kitlelerin seferber edilmesi işleminin içini dolduran ve onu mümkün kılan aşkınlık iddialarının bu tür seferberlik hareketlerine liderlik edenler için ne ölçüde geçerli olduğu, onların düşünüşlerine, davranışlarına sahiden ne kadar yön verdiği, tam bu noktada sorulması gereken sorular. “Zulmeden dindar hükümdarda Allah korkusu var mıdır?” mevzuu, asla üstünden atlanır konu değil. Bu yazıda değil, ama döneceğiz buna. Şimdi başka yöne sapalım: Kitlelerin seferber olması için illâ aşkınlık iddiaları mı gerekli?
Bu sorunun cevabı sözkonusu “seferberlik”ten ne anladığımıza, hangi hedeflerle, ne çapta bir seferberlik tasarladığımıza göre değişecektir. Ama kalabalıkları yekvücut hale getirmeyi öngören herhangi bir seferberlik için, kitleye nasıl seslenilecek, hangi ortak kimliğe hitap edilecek, en önemli husus. Kimileri, bizde daha çok “gruba aidiyet ihtiyacı” olarak konu edilen ortak kimlik arayışının insan için olmazsa olmazlığına kesin gözüyle bakıyor.
ORTAK KİMLİK VE İNANMA İHTİYACI
Oysa Modernite, Aydınlanma, insanlara aksini önermişlerdi.
Ancak herhalde bunu tek tek bireyleri tenhada kıstırıp yapamadıkları, insanlığa topluca birarada bulunuş ve yaşayış tarzı olarak da dayattıkları için, insanları her ne yapacaklarsa bunu başkalarıyla birlikte yapma mecburiyetinden kurtaramadılar. Zaten, aslına bakarsanız, krala karşı er meydanına çıkan “millet”, başlıbaşına bir kimlik-inanç kompozisyonu değil miydi? Belki öbür yanda dünyanın değişik topraklarındaki yerlileri kendi kültürlerinden, inançlarından kurtarmakla meşgûl oldukları için vakit ve enerji kalmadı; bilemiyoruz.
Aydınlanma kocaman kamyon römorkuna doluşur gibi ortak kimliğin içine atlayıp üstüne bastıklarında kendilerini güvende hissetme zaafiyetinden insanları kurtaramadı. Aydınlanma, ışıl ışıl birtakım gönüllülerin yoksullara karşılıksız akıl dağıttığı bir hayır cemiyeti değildi. Römorktan dışarı düşersen yolda kalıyordun. Aksini tasarlayabilme, başka tercihlere yönelebilme şansı yalnız direksiyondakilerde ve özel araç sahiplerinde oldu hep. Bu da Aydınlanma’nın değil, akranı kötü çocukların kabahatiydi; bahsedeceğiz bundan.
Aydınlanma bizi bir şeyden daha kurtaramadı: inanma ihtiyacından.
Dönülüp dolaşılıp inanılacak şey aranması bir yana, aklın, akılcılığın doruklarında gezinen görüşler, düşünceler, kavramlar, inanç nesneleri, hattâ inanç sistemleri haline getirildi. “Bilime inanmıyor musun!”, Türkiye’de ne kadar sık duyduğumuz laftır.
DÖNÜŞ YOLU
Üzerinden Aydınlanma geçmiş insanlık, bugün “kaza öncesi”ne dönüş yolunda. Bu asla “geleceğe dönüş” değil. Ancak geçmişe dönüş de olamayacak.
Çünkü ilkin, “başka türlü olabileceğine” dair düşünce de zaman içerisinde çoğumuzun içine inanç hücreleri serpiştirdi ve pekâlâ başka türlü olabileceğine inanmaya da başladık. Bu, “tarihin şaşmaz akışı”na dair anlatıdan çok daha sağlam bir iç kuvvet. Kaldı ki, şaşmaz akışın başlı başına inanç meselesi olup olmadığı tartışılır. Şaşmaz akışa aklen fikren ikna olup da mı eşitlik-adalet mücadelelerine girişiyoruz? Yoksa onun öyle olacağına inanarak, onu isteyerek mi?
(Dünün Stalin’in doğumgünü olduğunu bir de burada hatırlatsam mı? Konuma dönmeden? Onu hatırlamamak imkânsız, çünkü kendisi gelmiş geçmiş en yaratıcı ve eleştirel düşünce sistemi Marksizmi, hammadde yuvasından tarih sokunca mâmûl çıkışından sosyalist iktidar elde edilen bir “sarsılmaz bilim” ucûbesine çevirmeyi başarmış kimse.)
“Pekâlâ başka türlü olabileceğine” dair inanç, akla karşı konumlanan inancı hükmedenlerin güvencesi olmaktan çıkarıyor. Bu belki en yanlış, en eksik kavradığımız gerçeklerden biri gibi görünüyor. İnancın insan varoluşuna dair bir temel olgu değil, azıcık akıl fikir püskürtülünce dağılacak bir kötü koku olduğunu sanmak, hükmedenlerin etki alanında yaşayan kalabalıkların oraya niye kazık kaktığını anlayamayışımıza yol açıyor. Zira inançlarının yerine aklı fikri geçirmeyi aklından geçirmeyen, çünkü işin aslı, böyle bir imkâna sahip olmayan büyük kalabalıklar, onlarla aynı inançlara sahip olduğunu ileri süren muktedirlere kendilerini daha yakın hissediyorlar. Bu muktedirler aynı zamanda onlara onları değiştirmemeyi, dönüştürmemeyi vaat ediyor. “Siz siz olduğunuz için kıymetlisiniz,” diyorlar. Sonra bu “öyle olduğunuz için üstünsünüz”e gidiyor. Kim istemez? “Siz bana biat ettikçe ben kulaklarınıza başkalarından üstün olduğunuzu fısıldayacağım. Açmayın gözünüzü. Uyandığınızda herkesten üstün olduğuna inanıyor olacaksınız. O zaman meydanda toplanın. Üstünlüğünüzü herkese ilan edeceğim. Gün sizin!”
BERİ TARAFTA MESELE ÇOK
İşin bu tarafında çok anlaşılmaz durumlar yok. Beri tarafsa bir türlü hakkınca deşilmeyen meselelerden geçilmiyor.
İnançlarını terk etmelerini isteyenler, insanlara ne önerdiler? Aklınızla, tercihlerinizle hareket edin, vs.. Kimi yerde kitleler bu öneriyi beğendi. Ne de olsa hepsinin kurtulmak istedikleri çeşitli prangalar vardı.
Talihsizlik, insanları akıllarını ve bireysel kişiliklerini geliştirmeye çağıranlarla kapitalizm adlı eşitsizlik-adaletsizlik sistemini kurup geliştirenlerin akran ve kısmen ahbap oluşu. Bu kötü tesadüf -ya da çirkin ilişki-, bireysel özgürlüklerin genişletilmesi ve başlıbaşına değer -yani inanılabilir kavram!- haline gelişiyle kitlelerin acımasızca köle edilmesini akraba kıldı. Liberalizmin içerdiği yapısal şuursuzluk, umursamazlık olarak görüldü. Bireysel özgürlüğü, aklı, iradeyi esas belirleyici kuvvet yapmaya çalışanları, henüz meleklerin yerine akılları fikirleri yerleştirmemiş, tanrının yerini kendi bedenindeki bir organın alabileceğine gönlü de aklı da yatmamış kitlelerin gözünde, eşitsizliği teorize edip meşrulaştıranlar haline getirdi. Acısı şimdi çıkıyor.
Kalabalıklar, nâdir devrim zamanları dışında -ki, o zamanlara bu yüzden devrim zamanları diyoruz- her zaman, inançlarını terk etmeleri karşılığında kendilerine kendi kuracakları bol riskli muhayyel gelecek vaat eden fedakâr, gözüpek “okumuş çocuklar”a karşı, kendilerine hiç de iyi gözle bakmayan birilerine yakınlık duydu. Neden? Neden dünya ülkelerinin çoğunluğunda normal şartlarda hep sağ partiler seçim kazanır? Sanırım derinini kurcalamamak ve bunu kitlelerin “kandırılması”na bağlamak da okumuş çocukların en büyük hatasıydı. Acısı çoktan beridir çıkıyor.
Kalabalıklar, akılla beyinle alâkası kalmamış bir vecd ortamında, arslanların önüne atılmış garibanı yuhalıyor, yarı-tanrı gibi takılan muktedirlerin gözünde ilâhî ışığın parıltılarını seçiyor, uyuduklarında bile o ışığı gözden kaybetmedikleri, “aşkın” bağımlılık halinin esrikliğini yaşıyorlar.
“İlliberal demokrasi” falan da denen yeni otokrasilerin yükselişinde aranması sorulması gereken şeyler, birilerinin oturup geliştirdiği doktrin ya da dünyayı idare eden mâhut gizli güçlerin operasyon odalarında yapılmış planlar değil; insanın ne olduğuna, hayat amacı taşıyıp taşımadığına, akıl fikir dediğimiz şeyin onca zenginlik ve parlaklığına rağmen neden insan çoğunluğunun başlıca itici ve şekillendirici gücü olamadığına dair, bambaşka sorular.
* * *
Değerli okurlar, kötü bir karanlığın içindeyiz. Kötülük karanlığı. Üstelik bu memleketimizle sınırlı olmayan, çok daha büyük bir felaket. Burada her gün başımıza gelen veya tanık olduğumuz kötülükler yüzünden fazla imkânımız olmuyor; oysa insanlık olarak pek çok şeyi yeni baştan, temelden düşünmeli, hal çareleri, öneriler tasarlamalı, geleceğe dönük girişimler hazırlayabilmeliyiz. Fakat evvelâ şu dünyada ne olup bittiğini anlamış, her şeyi çözmüş olduğumuz yanılsamasını terk etmeliyiz. Özellikle de insanların eşitlik ve adalet içerisinde, barış içinde yaşaması gibi bir hayat gayesi, yalnız bu dönemin diktatörlüklerinden, insan haklarının hiçe sayıldığı keyfî zorbalık rejimlerinden değil, esas şu korkunç kapitalizmden kurtulmamız gibi bir derdi olanların.
(Murat Sevinç’in “kötü hissetme”ye dair yazısı şu dediklerimi -umarım- bi düşünmenize eşlik etsin; [ https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/12/18/kotu-hissetmek/ ] şurada.)
Yazarlar
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları











































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024