Ümit KIVANÇ
Rusya’dan alınacak S-400 savunma sistemi konusu, daha doğrusu “aldık bitti” sorunu, şeffaflıktan uzak yönetim sistemimiz ve akıl dışı lafları çay söyleme rahatlığında uluorta sarf edebilen yöneticilerimiz sayesinde, ürkütücü muammaya dönüştü.
ABD yaptırımları belli ki şu ya da bu sertlikte, er ya da geç gelecek. Ve öncelikle zaten bozuk ekonomiyi daha da bozacak, sırtımızdaki yükü ağırlaştıracak. Sonra: Türkiye’nin NATO içerisindeki konum ve ilişkilerinden, uluslararası düzlemde göreceği muameleye kadar bir dizi alanda devleti -dolayısıyla ülkeyi- bugüne kadarkinden farklı zorluklara sürükleyecek. Rusya’ya bağımlılık gibi bir meselemiz olacak, yükü hafifsenmeyecek cinsten.
Gayet ciddî bir stratejik sıkışmanın eşiğindeyken, bizi yönetenlerin ağızlarından dökülenler, bunca yaşadıklarımızdan sonra bizim bile gerçekliğine inanmakta güçlük çektiğimiz bir gayriciddî manzara yaratıyor.
Kapıda bekleyen ABD yaptırımları tehdidi nasıl aşılacak? Buna cevap (ya da formül) aranıyor. İktidar hem ABD’yi yatıştırıp yaptırımlardan yırtmayı sağlayacak bir çizgi tutturmaya çalışıyor hem de dışarıda attığı her adımın aslında içeri yönelik oluşu kuralına uygun şekilde, kuyruğu dik tutma, âleme posta koyma edâsından taviz vermeyip sezon finali yapamadan sonlandırılmış “Dik Dur Eğilme” dizisine rating kazandırmaya çabalıyor.
DEVREYE GİRMEYECEK DE AKTİF ŞEKİLDE KULLANILACAK
Yatıştırma makamında sazı önce Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu aldı: S-400’ler için, “acil bir durum olduğu zaman devreye girecek” dedi. “Durup dururken S-400’ler neden devreye girsin?” Hakikaten, niye girsin? Bakan şunu ekledi: “Bir defa maliyeti çok yüksek.” Gerçi elinde oklarla içeride İslâm’ın son kalesini müdafaa ederken deplasmanda cihan hakimiyetine doğru koşan, polisi bin, jandarması iki bin, ordusu üç bin -yeni öğrendik ki, çiğköftesi de üç bin- senelik bir devlet için maliyetin ne önemi var? Fakat mâlûm, şu sıralar biraz nakde sıkışık ülke, 2,5 milyar dolar da az para sayılmaz…
Dışişleri bakanından birkaç saat sonra saz Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’a geçince, o bambaşka makamdan daldı: “Aktif bir şekilde kullanılacak,” dedi. Nasıl yani? “Devreye girme” ile “aktif şekilde kullanılma” arasındaki ayrım iktidarın ince diplomasi maharetinin göstergesi mi? Değildir; böyle bir şey yok ki göstergesi olsun…
HAZIR TUTULACAK DA AÇILMAYACAK
Çözümü, onlarca yıllık devlet tecrübesiyle, Hürriyet gazetesi buldu. Askerî vesayet döneminin “amiral gemisi”, cami yıkılsa da mihrabın yerinde olduğunu kanıtlarcasına, “S-400 hava savunma sistemlerinin Türkiye’ye hangi formül altında yerleştirileceği belli oldu,” diye yazdı. “Buna göre S-400 hava savunma sistemi, komuta kontrol araçları, radarları ve lançerleriyle 24 saat her an kullanıma hazır tutulacak. Sistem tüm bileşenleriyle aktif hale gelecek şekilde kurulacak ancak barış zamanlarında, bakım, tatbikat gibi olaylar dışında açılmayacak.”
Böylece bir de “her an kullanıma hazır tutulma” ile “açılma” arasındaki ayrım girdi, S-400 sayesinde birden gelişen literatürümüze. Fakat Hürriyet bununla yetinmedi, araya bir “Depoda kalmayacak” arabaşlığı yerleştirip müstakbel cihan hakimiyeti seferleri için milletimize moral verirken, devamını da şöyle getirdi: “S-400’ler sadece çevresel güvenlik risklerinin yoğunlaştığı dönemlerde veya savaş durumlarında açılacak. Ankara’nın ‘Barış konuşlanması’ diye tanımlanan bu formülle ABD ile yaşanan S-400 krizinin hafifletilmesi için orta yolu bulmayı amaçladığı öğrenildi. Bu yöntemin, S-400’lerin Rusya’dan alınmasına rağmen depoya kaldırılarak kilitli tutulacağı anlamına gelmeyeceği vurgulandı. Herhangi bir bölgeye veya bölgelere kurulacak olan sistemler çok kısa bir reaksiyon süresi içinde aktif hale gelebilecek.” Ne anlatılıyor? Olmayacak şeyler. Tamam, doğru yerdeyiz.
COĞRAFÎ MESAFE NEDENİYLE
O halde “bölge veya bölgeler” meselesine geçebiliriz: “İlk ünitenin konuşlanacağı yerle ilgili teknik çalışmaların son aşamaya geldiği öğrenildi. Kulislerde sistemin Ankara’nın Kahramankazan ilçesindeki Mürted Hava Üssü’ne kurulma seçeneğinin ağır bastığı konuşuluyor. Mürted Hava Üssü’nün teknik altyapı donanımı, stratejik konumu ve olası hava saldırılarına karşı coğrafi mesafesi nedeniyle tercih edildiği ifade ediliyor.”
Literatür genişlemesinden yoğun bakımlık olabiliriz. Seçilen yer, 15 Temmuz’un ana üssü. Artık Akıncı denmiyor, eski adına dönüldü, Mürted diye anılıyor. Burada yine bir nevi Nazi sembolizmiyle iktidar destekçisi kitleye uyarıcı gaz mı sıkılıyor? Hürriyet’in haberini kaleme alan merciye bakılırsa hayır. Burası, “hava saldırılarına karşı coğrafî mesafesi” nedeniyle tercih edilmiş. Coğrafî mesafenin ölçü alınması iyi olmuş, zira başka mesafeler ilişkilerde soğukluğa filan yol açabilirdi. Neyle ölçülecekleri de sorun olabilirdi.
VE ESAS SORU
Dönüp dolaşıp karşısına geçtiğim ve bir türlü mâkûl, en azından idare eder cevap bulamadığım, aslî soruya geleyim. Şu: Türkiye bu savunma sistemini niçin alıyor? S-400 konusu ortaya atıldığından beri hemen bütün uzman görüşlerine kulak veriyor, bütün tartışmaları izlemeye, ilgili ne varsa okumaya çabalıyorum. Yaratacağı başka sonuçlarla karşılaştırıldığında, Türkiye’nin bunları almasının mâkûl herhangi bir sebebini, açıklamasını göremedim. Aksine, bilumum silah-savaş uzmanları, S-400 girişimine mâkûl sebep bulmaya çalışıyor, bu sistem alınırsa nelere yarayabileceğine dair senaryolar geliştirmeye uğraşıyorlar.
Gerçi Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü’ne bakılırsa S-400, “NATO sistemi içerisinde yer alan güvenlik sistemimize bir tehdit ya da tehlike oluşturacak bir savunma sistemi değil”; lâkin Ankara’daki yetkililerin söyledikleriyle hakikat arasında tercih mecburiyeti söz konusu olduğunda ikincisini seçmeye artık herkes teşne olduğundan ve insanların ağzı torba olmadığından, dolayısıyla büzülemediğinden, birçok kişi, “Biz NATO uçağını düşman olarak tanımlayan bu sistemi kendi hava kuvvetlerimize karşı mı kullanacağız?” diye soruyor.
S-400, bütünlüklü bir sistem ve Türkiye’nin dahil olduğu NATO savunma sistemiyle bir araya getirilemez. Türkiye’nin kendi (NATO) uçağı sahiden de bu sisteme göre, haliyle, yabancı madde. Sistemin Rusya’dan bütünüyle bağımsız kullanılıp kullanılamayacağını da kesin olarak bilmiyoruz. Kaydettiği bilgiyi Rusya’nın da edineceği varsayımına dayalı bir sürü tartışma yapıldı.
KOMPLOCU OLMAYA DOĞRU
Bugün, dışişleri bakanı başta, yetkililerin bu konuda yine ipe sapa gelmez tavırlarını izler ve haberleri okurken, arada gözüme çarpan bazı ayrıntılar, eskiden olsa ‘ne saçmalıyorum!’ diye kendime kızıp derhal kenara atacağım birtakım abuk subuk fikirlerin zihnime üşüşmesine yol açtı. Bizi yönetenlerin söyledikleri giderek saçmalaşır, gülünçleşir, problem rezalete dönüşürken, saçma deyip geçemeyeceğimiz bir denklemin ortaya çıkmakta olduğunu fark ettim. Şu anda iktidara, idareye ve ortama hakim olan akıldışılık ve mantıksızlığa azıcık ayak uydurup zihnini buna göre yamultunca pekâlâ “neden olmasın?” dedirtiyor insana, akla gelen fantastik ihtimal.
S-400’ler için başlangıçta öne sürülen, “bunları sarayı korumak için alıyorlar” iddiası olmayacak şey gibi görünüyordu. Bugün öyle görünmüyor. Şu sözler gözüme ilişti orada burada: “15 Temmuz’da cumhurbaşkanının uçağını aradılar gökyüzünde”, “tepemizde cirit attılar”!.. S-400 konusu geçerken birilerinin zihninde bunlar dolaşıyorsa, bu ne mânâya gelir?
Saçmalığı vurgulamak için, “Kendi uçaklarımıza karşı mı kullanacağız canım bunları?” deniyordu. S-400 alıp Ankara’ya konuşlandırmanın gerekçesi 15 Temmuz’a dayandırılırsa bu soru pekâlâ sorulabilir olmuyor mu? İçinde yaşadığımız akıldışılık ortamına azıcık uyum sağlayabilirsek, Mürted sembolizmini bu soruya destek sayamaz mıyız? Komplocu düşünüşün hazla dolu karanlıklarına mı sürükleniyoruz? “NATO uçaklarıyla yapılması muhtemel darbe girişiminden sizi-bizi Rusya savunma sistemi korur” diye fısıldayan birilerinin tepedeki tek karar merciini ikna etmiş olması ihtimal dışı mı? Ya da Putin’in, “Bizim sistemimiz seni korur,” deyip masaya birkaç anlaşma taslağı koyduğunu varsaymak çok mu abes?
Bu ülkede, başka pek çok durumda aklı başında sanacağınız pek çok insan, “Amerika”nın her an her yerden fırlayacak “içimizdeki” ajanlarıyla her an her şeyi yapabileceğini, sürekli bir gizli tertipler, komplolar ağı içerisinde yaşadığımızı düşünüyor. Düşünceden çok takıntı, hezeyan vs. olarak nitelenmesi, meselâ bazı propaganda bülteni yöneticilerinin veya televizyon kuşu eski askerî istihbaratçıların şahsında, ileri derecede patolojik vaka muamelesi görmesi gereken yaygın davranıştan iktidarın tepesindekiler hiç muaf değil. Hele 15 Temmuz kâbusu hayatımıza girdiğinden beri.
Ankara’ya, iktidarın cisimleştiği mekânın yanı başına, oracığa, NATO uçağını vurabilecek Rus füzesi koymanın vereceği hissi, kışın yere oturup usulca yanaşılan sobadan yayılan sıcaklığa benzetip içi ısınan birileri olmasın oralarda bir yerde?
Muhtemelen birtakım askerîye uzmanları şu yazdığım akla sığmaz ihtimal yüzünden beni tefe koyacaklar. “Bir defa şu şununla şöyle olmaz” filan diyecekler. Zaten uzun süredir diyorlar, biz de dinliyoruz. Demedikleri ya da şöyle deyiverip üzerinde durmadıkları, “Yahu kardeşim, biz bunları neden alıyoruz, şu sıkıntılı zamanımızda milyarla dolar verip?” sorusunun bedeli saysınlar, toplam saçmalama kapasitemize nâçizâne katkımı.
Yazarlar
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024