Ümit KIVANÇ
Osman’ı bir defa daha orada bırakıp geldik. Üstelik bu sefer katıksız zulümden başka hiçbir mesnedi, anlamı, işlevi olmayan bir iş yaptılar, duruşma tragedyasının sonunda: Salonu boşaltana kadar Osman’ı kimsenin göremeyeceği şekilde, arkasına dizilmiş jandarmaların ötesinde, ulaşamadığımız o yasak bölgede beklettiler, çıkarken iki saniyeliğine selamlaşmamızı, onlarca metre mesafeden karşılıklı el sallamamızı engellediler. Baştan da, içeri önce onu, sonra başka herkesi alarak en ufak duygu alışverişini önlemişlerdi. Ne olursa olsun kaybolmayan, bir yerlere saklanıp varlığını hissettiren beklenti, bunun üzerinde durmamızı önleyebilmişti. Sondaki ulaşamazlık, böyle olmadı. Bize “çıkın” dediler ve bir boşluk oluştu.
Haksız hukuksuz esarete devam kararı üzerimize çığ gibi abanıp hepimizi soluksuz bırakmış, soluksuzluğa münasip kıpırtısızlık içerisinde, Osman’a el sallamayı bekliyorduk. Kimse birbirine bakmıyordu. Göz göze gelenler bakışlarını hemen yere indiriyor, yukarı kaldırıyor, hiçbir şeyi göremediği, seçemediği hepsi birbirinden bulanık yerlere çeviriyordu. Tarif edilemez duygu karışımı havanın şeffaflığını yok eder, bizi nereye baksak boz bulanık şekilsiz karaltılar görür hale getirirken şeklini koruyan yalnız karşımıza sıralanmış jandarmalar ile ellerinde uzun coplardı. Âmir bir üniformalı, “Salonu boşaltıyoruz!” diye tekrarlıyordu zalimâne buyruğu. “Salonu boşaltıyoruz!” Üçüncüsünde, dördüncüsünde jandarmalara bize doğru yaklaşmalarını işaret etti. Osman’ı seçemiyoruz. Arkasındaki jandarmaların sırtından duvar, görebildiğimiz. Bir ara, aralarından, Osman’ın oturduğu yerde kıpırdandığını, neler döndüğünü anlamaya çalıştığını fark edebildim. “Salonu boşaltıyoruz!” Biraz daha yüksek sesle, bu sefer.
Haksızlığa mâruz kalıp da elinden hiçbir şey gelmemesinin yarattığı beyhûdelik ve kilitlenmişlik içerisindeki izleyiciler zaten çıkarılmış. Biz, içeride öyle kalakalanlar, gazeteciler, gözlemciler, milletvekilleri, herhangi bir özel görevle orada bulunanlar. Jandarmalar karşılarındaki topluluğa bakıyor. Nasıl davranacaklarını bilemiyorlar. Amir eliyle bize doğru yaklaşmalarını işaret ediyor. Az sonra iş “süpürün”e gelecek. Gelemiyor. Süpürülecek olanların donmuşluğu durumu saçmalaştırıyor; temassızlık yaratıyor; süpürmeye kalksalar süpürgeler boşa sallanacak gibi. Kapıya doğru ağır akan renksiz eriyiğin içinde sessizce sürüklenmeye başlıyoruz. İzleyen, mecburen yavaş yavaş çıktığımızı sanacak. Oysa koşmaya çalışıyoruz. Kâbustaki gibi. Zorla oynatabiliyoruz uzuvlarımızı. Hava öylesine ağırlaşmıştı ki, durulamaz olmuştu içerisi. Havayla beraber hepimizin hareketleri ağırlaşmıştı. Osman’ı bizden tecrit etmek için örülmüş jandarmadan duvar zaten kıpırtısız. Bizim kollarımız yanlara sarkık, gövdemiz sabit, ayaklarımızın kalkıp az öteye konması öylesine uzun sürüyor…
Saydamlığını yitirmiş, kötü bir eriyik haline gelip pelteleşmiş havanın içerisinde adımlarımızı atmaya çalışarak uzaklaşıyoruz kötülük ayininin tapınağından. Kızarmış gözlerden akan gözyaşlarıyla karşılaşıyorum dışarıda. Aşağılanmışlığın, karşı koyamadığın darbeler yemişliğin ezikliğiyle sürükleniyorum sonbahar rüzgârında. Sürüklenen herkesin arasında. Keşke vücuduma pençelerini geçirmiş bir canavarla boğuşuyor olsaydım. Adaletsizlikle haysiyetsizlik havayı içlerine çekiyor, kendileri şiştikçe şişiyor, hepimizi havasız bırakıyorlar. Yapabildikleri zulümle kendinden geçen muktedirlerin, daha fazlasına imkân kalmadığı için bir türlü orgazm olamadıkları, bir türlü doruğa ulaşamadıkları için giderek daha sık tekrarladıkları, daha sık tekrarladıkça tatminsizliklerini kendi elleriyle büyüttükleri o aşağılıkça ayinden, bilmediğimiz yerde yapılan o kendine tapma töreninden etrafa saçılan zehir takatimizi kesiyor. Tatları bozan, kokuları pisleştiren, renkleri solduran bir tesirdir bu. Hayatı istenmez hale getiren. Birer hayvan olarak doğal içgüdülerimizle savaşmak zorunda kalıyoruz. Yaşama içgüdümüzün bileği yavaş yavaş bükülüyor. Sevdiklerimize bağlılıklarımız, yükümlülüklerimiz, vicdanımız, izanımız kolayca kenara atılamıyor Allahtan.
Ve neyse ki başka hayat kaynaklarımız da var. Tragedyanın mağdurları ve pasif seyircileri olmaya doğru yola çıkmadan önceki kısacık uykuya yatmadan öylesine hayat enerjisi biriktirmiştik ki, birkaç büyük darbe atlatabilirdik. Müzik tılsımlıdır. Osman’ın geçici eksikliğini dünyaya hissettirmemenin -ne kadar olabilirse- başarılabildiği, muhteşem bir yaşantı oldu, Ermeni müzik adamı Gomidas’ın 150. doğum yılı dolayısıyla düzenlenen konser. Mardinli soprano Pervin Chakar’ın, yüreğinin derinliklerinden desek sığ kalacak biryerlerden bize doğru savurduğu acılı haykırışın bir yandan bizi sarhoş edip oturduğumuz yere mıhlarken öbür yanda nasıl olup da gözlerimizi ve bütün duyargalarımızı açtığını mı anlatmaya çalışsam; müzikal ustalığın ete kemiğe bürünmüş hali Ara Dinkjiyan’ın, yanında gürül gürül çağlayan biricik Aynur başta, hepimizi mest eden tevazusunun nasıl başlıbaşına muazzam bir sanatçılık öğretisi olduğuna dair üç beş kelam etmeye mi uğraşsam; Goght’un karanlık enerjisiyle ruhlarımıza bilmediğimiz birşeyler zerk edişini mi çözmeye uğraşsam yoksa bu zorlu işlere hiç girmeyip, arkadaşlarım Vomank’çıları izlerken nasıl bir “veli” ruh haliyle heyecanlandığımı mı tarif etsem.
Gecenin sonunda Osman’ın gülen yüzüne -çoğu gözyaşları içinde- bakıp onu uzun uzun alkışlayan seyirci -ve sanatçılar- topluluğu birinci resmimiz. Silivri mahkeme salonunda, direniş olsun diye değil, sahiden Osman’la karşılıklı gülümseyip el sallaşabilme isteğinin bile ezilişine şaşkın, adaletsizliğin zulümle böylesine kolayca içiçe geçebilmesi yüzünden hayret içerisinde, kötülüğün sıradanlığının dehşetine uğramış kıpırtısız kalabalık, ikinci resmimiz.
İkisi de biziz. Ve kötülüğe karşı iyilikle, zulme karşı dirençle hayat bulmaya çalışmaktan başka çaremiz yok. Şahsen, kırk küsur senelik arkadaşımın bugüne kadar insanlara anlatabildiklerini, hissettirebildiklerini gördükçe canlanıyorum. Osman, haysiyetli iyi insan olmanın anlamını ne kadar çok insana anlatabilmiş! Topraklarımızda yetişmeyen bir ürünü, nezaketi, kimbilir nerelerde, hangi usûllerle büyütebilmiş. Onunla kısacık da olsa temas kurmuş herkesin hakkında söyledikleri birbirini tutar. O gece, elbette yalnız alkıştan falan değil, bir defa daha anladım ki, Osman’ı tanıyan herkesin ona olan saygısının sarsılmaz temeli var: Herkes ondan saygı görmüştür, öncelikle. Osman’ın “yeniden kıymetlendirilme”ye ihtiyacı yok; onun herkese verdiği değerden azar azar toplayıp biraraya getirin, kavrayamayacağınız büyüklükte bir şey çıkar ortaya. Yılların bin türlü tecrübesine sahip muhteşem Tilbe Saran’ı sahnede gözyaşlarını zor zapteder hale sokan nedir?
Osman, o gece orada da vurgulandığı üzre, memleketimizdeki kültürel yelpazenin zenginliğini ve bunun toplumumuza ne kadar renkli, ne kadar ferah ve sağaltıcı bir istikbal vaat ettiğini çoğumuzdan evvel fark etti. Tabiî bugün üzerine hışımla gelinmesinin bir sebebi -belki asıl sebebi- de bu. Çünkü burada, devletin bize göre tarifinin esas unsurlarından olan bir güç ilişkisi hüküm sürer, bu topraklarda -ve herhalde fethedilmeye kalkışılacak yeni topraklarda- iktidarın temelidir ve bu ilişki, ne yapsan yok edilemeyen yelpazeyi de zenginliği de en karanlık çukurlara atıp üzerine asit dökmeyi icap ettirir. “Ne mozayiği ulan!”, bir devlet ve toplum örgütlenmesi felsefesidir. Hukuk içermez, adalet hiç içermez. Asit çukuruysa, yönetim biçimi.
Adaletin aranmadığı, hukukun kendi inkârının aracı olarak kullanıldığı yerde şüphesiz kimse suç ispatıyla yükümlü değildir ve “delil” dünyanın en mânâsız lafıdır. Şu anda burada “yargı” denen şey, hukuk âleminin kâh şurasına kâh burasına park edilip, savcılarca fezlekeden mâmûl, uyduruk iddianamelerle infilâka hazır hale getirilen, savunmalara asla kulak vermeyen, iddianamelerin daha baştan çürütülüşünü görmezden gelen hakimlerin önceden belirlenmiş kararlarıyla patlatılan bomba yüklü araçlar filosudur. Sanık avukatlarının bütün taleplerinin reddedilmesi ve Osman’ın ömrünün gasp edilmesine devam kararlarında, dökülmüş boyalarına, yırtıklarından mahrem yerlerinin olduğu gibi görünmesine rağmen ortaya sürülen “mevcut delil durumu” kavramı, zalimâneliği bir yana, müthiş vurdumduymazlık içinde, memleketin yarını hiç düşünülmeden hoyratça sürdürülen hukuku ilga, adaleti imha sürecinin simgesi olarak tarihe geçecektir.
8 Ekim günü Silivri’de “duruşma” adı altında yürütülen etkinlikten notlarla devam edeceğim.
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024