Ümit KIVANÇ
1996’ymış. Hatırlamıyorum tarihi. Çok zaman oldu, diyebilirim yalnızca. O zaman tanıştık. Ne istediğini bilen, nasıl yapacağını bilmeyen biriydi. İstediği benim de isteyeceğim bir şeydi, yardıma gittim. Gazeteyi tasarlarım, iki hafta çıkmasına yardımcı olurum, dedim.
Sanırım dört-dört buçuk ay geçirdim AGOS’ta. Herkes yeniydi, herkes tecrübesizdi. İki günlük işi dört-beş günde yapabiliyorduk, geceyarılarına kadar çalışıyor, boyuna sabahlıyorduk.
Daha önüne koyduğum logo alternatifleri arasından seçme yaparken kapışmaya başladık. Öyle bir inatçıydı ki.
Ben çoğu işte sinir bozucu bir profesyonelimdir. Kusur, biliyorum, gözüm işi görür, işi yapanları görmeyebilir. Oyun değildi, düpedüz gazete çıkarıyorduk. Dost ve düşman gözlerin üstünde olduğu bir gazete. Mükemmeliyetçilik, dakiklik gibi takıntıların elinde tutsak olan ben, sabaha karşı birden, o ana kadar yaptığımızı heba etmeye yolaçacak bir taleple ortaya çıkan acemi genel yayın yönetmenine kızıp duruyordum. Gazeteyi şu saate kadar göndermezsek basılamayacağı gibi acı gerçekleri öğrenmeye niyetli gözükmeyen, “Baba sen halledersin yaa…” diye yanaklarımı sıkıştıran bu adama, “Oğlum sen şehirli Ermeni falan değil Türk köylüsüsün,” diyordum birinci ayın sonunda. Daha sonra, onun “sözde Ermeni” olduğunu da dilime doladım. Birçok insana öyle tanıştırdım: “Hrant Dink. Sözde Ermeni” diye.
Birlikte çalıştığı insanları çok kızdırabilen bir yöneticiydi. Hiç mi hiç sistematik değildi. Disiplin altına girmekten doğal bir güdüyle kaçar görünüyordu.
Kalkıştığı işin her gün, her gece, hele gazetenin hazırlandığı günlerde her dakika, onu nasıl bir cendereye sokacağını öngörmemişti.
Öngörmemişti, derken, nasılını kastediyorum; yoksa, cenderenin ne olduğunu çoktan biliyordu zaten. İşte bu sayede, aslında pek kısa bir zaman içerisinde, yoktan, derli toplu bir gazete yaratmayı başardı.
AGOS’a, hele başlangıçta, çok kişinin emeği geçti. Onlar olmasa bu gazete çıkamazdı, denebilecek çok insan var. Ama AGOS’un ruhu Hrant’tı. Bu kelimeye yüklenebilecek bütün anlamlarla inat mı demek gerekir azim mi? Bilmiyorum. Ama AGOS’u yaşatanın Hrant’ın direnci olduğu inkâr edilemez.
Ve bu direnç çok sağlam bir kaynaktan besleniyordu.
Hrant’ı kaybettikten sonra onun bu memlekete sevgisine dair çok laf edildi. Çoğu doğrudur. Hrant’ı kaybettikten sonra onun Ermeni milliyetçileriyle de nasıl uğraştığına dair çok laf edildi. Bunlar da doğrudur.
Hrant, yaşama kuvvetini acıların bilediği bir hınçtan alan azınlık mensubu kimliğiyle bakmıyordu memleketine. Üstelik sadece devralınmış acılar değildi yaşama şevkini kavruklaştırabilecek düşman kuvvetler; kendi horlanma tecrübelerini de edinmişti. Bunlar yön vermiyordu ona. İnsanlar daha güzel yaşasın isteyenlerdendi. Acısını taşımayı göze almıştı. Üstüne giyip dolaşmak için değil, inkâr üstüne inkâr etse de, suçu örtbas etmenin yürek çarpıntısı yüzünden en beklenmedik zamanda eli ayağına dolanan çoğunluğa dert anlatmayı aklına koymuştu.
Evet, disiplin sevmez biriydi. Ama sorumluluk denen şeyin düşüncesinden çok duygusuna sahip olmasa, o sırat köprüsünde, kendi isteğiyle sırtına aldığı yükü bu kadar kollayarak nasıl yürüyebilirdi?
Hrant’ın bu yükü tarif edişi ve üslûbu, Türklerin Ermeni meselesini, Ermenilerin Türklerle meselesini çözebilmesi için, görebildiğim kadarıyla, şimdiye kadar ortaya çıkmış biricik sahici imkândı.
Televizyon tartışmalarında, onu köşeye sıkıştırmaktan başka amaç gütmeyen kıt akıllı zalimlere bile laf yetiştirmeye çabalarken gözlerinin dolup sesinin titremesi de bu üslûbun doğal parçasıydı, gece vakti gazete genel yayın yönetmeni odasından şort-fanilayla çıkıp terliklerini sürüye sürüye gelişi de.
Yakaladığını şap diye öpmesi de.
Genellikle kızdırdıktan kısa süre sonra.
Böyle bir anda ona, “Sen ahparik değil şappariksin!” dedim. Demez olaydım. Onu aramızdan nasıl cahilce, nasıl şuursuzca, sırf eğlence olsun diye kedi asan, kuş kafası koparan çocuk hainliğiyle çekip aldıklarını, ben de çekip gidene kadar mütemadiyen hatırlatacak bir simge kaldı ortada.
AGOS’un temiz pak bir şekilde çıkmasına katkıda bulunduğum için on yılı aşkın zamandır gizliden gizliye gurur duyuyorum. Öbür tarafta, “Hele gel bakalım, sen ne iyi işler yaptın dünyada?” diye sorduklarında ilk ağızda sayacağım şeylerden biri budur.
Şunu hemen ekleyeceğim ama: “Valla ben hayatın nasıl yürüdüğünü anlayabilmiş biri değilim. Üstüme gelmeyin, nereye koyacaksanız koyun.”
Açıklayayım.
Uzun zamandır AGOS’la ilgilenmiyordum. Çünkü bana göre nihayet bir yerde bir iş halledilmiş, rayına oturmuş gidiyordu. Başlangıçta bir ucundan tutmuş olanların pek çoğu olmadan da gazete çıkıyor, sürüyordu. Yaşıyordu.
Başlayamadan bitmiş, yarı yolda kalmış, akamete uğramış, uğratılmış onlarca girişimin içinde yeralmış biri değilseniz bu duyguyu anlayamazsınız. Size ihtiyaç duyulmuş bir işin siz olmadan da sürebiliyor olması, hayata karşı tam anlamıyla bir zaferdir, benim gibi, mütemadiyen ambulans, itfaiye vs. rollerine çıkmış biri için.
Arkamı dönmüştüm. AGOS orada, Hrant oradaydı. Yaşıyorlardı işte.
Şimdi biri yaşıyor.
“Kahpe” lafı, güya ırkçılığın olmadığı memleketimizde birileri için sık sık kullanılır. Aslında bu sıfatı hakkıyla hak eden, hayat bence. Arkanı dönmeye gelmiyor. Kesiveriyor bir damarını.
Hayat mı kabahatli, bundan da emin değilim. Belki kör bir öfkeye kapılmamak için kaçış yolu arıyorumdur.
Çünkü zaman, meselâ, kendi başına suçlu değildir. Biz onun içini doldurup tarih haline getirdiğimizde ne kadar kirli, ne kadar suçla dolu, ne kadar taşınmaz hale geliyor. Zamanı ölçüp biçip dilimlere bölüyor ve içinde yaşayacağımıza arkasından yetişmeye çalışıyoruz, bu yüzden de tatminsizlikten tatminsizliğe, telaştan umutsuzluğa sürükleniyoruz.
Hayat dediğimiz de, insana geçiş aşamasını tamamlayamamış yaratıkların her türlü saldırısına açık. Kendi tehdit altında değilken başkasının hayatına kast etme hakkını kendinde bulanların bir insan topluluğu oluşturması nasıl beklenebilir? Biz, hak ettiği bütün öteki sıfatlar bir yana, her şeyden önce millî olan eğitim sistemimiz aracılığıyla, ne tür canlılar yetiştiriyoruz? Donanımsız bırakıyoruz ki, kullanabilelim.
Bunlar mazeret olamaz; hayat yine de kahpe.
Onu terbiye etmek, kahpeliğini gidermek için Hrant’ınki gibi çabalar lâzım.
Ermeni soykırımı meselesini uluslararası alanda Türkiye’yi sıkıştırmak için kullanıyorlar. Güzel. Niye sıkışıyoruz ki? Biz çalmadıysak, kaçıp saklanmamıza gerek yok.
Hrant’ın katledilmesinden sonra, geriye doğru eşik atladık. Hrant, “1915 metrelik çukurdan” çıkarmaya çalışıyordu insanları. Biz niye uzaklaşacağımıza çukurun ağzına doğru adım atıyoruz?
Gerisini Dostoyevski getirmeli belki de.
Hrant’ı öldürmek, hem Türklerin hem Ermenilerin geleceğine karşı bugün işlenebilecek en ağır suçtu. İşlendi. Şimdi çoğunluk bir de bu suçu inkâr gayretinin ağırlığı altında ezilecek. Çünkü suçun ağırlığı, taşınamaz bir ağırlık. Vaktiyle bize yaptıkları gibi, biz de doğmamış çocuklarımıza böyle bir uğursuz miras bırakıyoruz.
Hrant’ı, söylemediği ve asla söylemeyeceği, söylemediği bilirkişiler, başsavcılar tarafından doğrulanmış sözleri söylediği için mahkûm edebilmek, doğa yasalarına döndükçe safra haline gelen, adına vicdan dediğimiz insanlık şartım anayasa dışında bırakmadan olmazdı. İnsanı insan yapan, tek başına bilinç değildir. Vicdanın sarmalamadığı bilinçle, atom bombası yapar, yoksulları ebediyen yoksul bırakacak ve buna razı edecek düzenekler kurar ya da iyi planlanmış cinayetler işleriz. Bunlar bazen toplu kıyım biçiminde olur bazen bir insanı sokak ortasında ensesinden vurarak.
Aslında sırf bilinç bile, Hrant’ı öldürmekle Türkiye’nin ne kaybettiğini anlamaya yetebilirdi. Kör güdülerle iğdiş edilmiş olmasa.
Maalesef böyle, iğdiş edilmiş.
Bilinç, iğdiş edilebilen bir şeydir.
Vicdansa, iğdiş miğdiş edilmez. Ancak fırlatır atarsınız.
Türkiye’nin sorunu akılla değil. Aklı bozan, beşikten mezara kadar süren millî eğitim. Bu düzeltilebilir pekâlâ.
Türkiye’nin sorunu, esas iktidar mevkilerine vicdanı bir yana bırakmadan çıkılamıyor oluşu. Hükümetten bahsetmiyorum. Hükümet ne ki?
Esas iktidar mevkileri, katillerin bayrak önünde klibinin çekildiği yerlerden bizim göremediğimiz hatlarla ulaşılan ve asla sanıldığı gibi karanlık dehlizler falan olmayıp, floresan veya tasarruf ampulleriyle donatılmış bürolardır.
Bunları yerle bir etmek de iş değildir aslında, insanın üçüncü şartı ezilip hurdahaş edilmiş olmasa. Cesaretten bahsediyorum.
Tıpkı bilinç gibi, vicdanla birleşmediğinde insanı sadece basitçe hayvan yapmakla kalmayacak, ondan canavar yaratacak güç, cesaret.
Devlet politikasının aslî önceliği yurdu korumak falan değil. Toplumdan cesareti söküp atmak. Kaynaklarını kurutmak.
Bu yüzden de Hrant’a çok diş bilemişlerdir. Fransızların utanç verici “sözde” yasasına direnirken gördüklerinde, “Eyvah,” demişlerdir. Bu “eyvah”, kendini fısıltıya mahkûm etmiş bir toplumun içinden bas bas bağıran bir adamın çıktığını gördüklerinde dillerinden dökülen “eyvah” tan daha okkalı olmalıdır.
Masasının üstü Hrant kadar dağınık birinin böylesine ölümcül bir siyaset hattında bu kadar dosdoğru yürüyebildigine inanmak zor.
Şöyle düşünebiliriz belki: Her şeyi de o kadar ince ince planlayıp yapmıyordu; içinden öyle geliyordu.
Tam da bu yüzden eşi zor bulunur cinsten bir enerji yayılıyordu ondan etrafa.
Hrant’ı kaybettikten sonra onun “samimiyeti” üzerine çok laf edildi. Buna verdiğim anlam yukarıdaki gibidir.
Şunu tekrarlamak isterim: Yirmi birinci yüzyılda kendini kendine metal direkli dev bayraklarla ispata çalışan Türkiye, ne kaybettiğini anlamaktan acizdir.
Hrant ve AGOS birlikte yaşıyorken Türkiye daha zengindi, daha da zengin olabilirdi.
Artık sadece biri yaşıyor.
AGOS’a omuz vermeye çalışıyoruz şimdi. Orası hemen hep kalabalık. Ama içeride bir gürültü eksik. Kahkahası da bağırıp çağırması da koridorları odaları dolduran biri eksik.
Ve bu eksiklik nasıl hissediliyor biliyor musunuz… Tarif edemem.
Hrant’ın inadı bari kalmış olsun koridorlarda.
Ben o Pangaltı-Osmanbey arasının kaldırımlarını oldum olası hiç sevmedim zaten.
Kaynak: Birikim, Sayı 214, Şubat 2007
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024