Yasemin ÇONGAR
* Yasemin Çongar’ın bu yazısı YA DA köşesinde değil, EX LIBRIS / DÜNYA BUNLARI OKUYORadlı köşede yayımlanmıştır.
***
Başlangıçta şiddet vardı. Başlangıçta borç vardı. Bugünü kavrama çabasıyla başlangıca uzanan bir kitap okuyorum şimdi. Âdil bir küreselleşme ihtimali üzerine, “devlet” ve “piyasa”kavramlarının birer deli gömleği misali zihinlerimizi bağlamasına izin vermeden düşünmenin yolunu ararken, “Buraya nasıl vardık” sorusunu kendine kılavuz edinmiş bir kitap.
İlhamı “işgalciler” verdi. Şimdilik tek kelimeye, üstelik de “işgal” (occupy) gibi zorbalık çağrıştıran bir kelimeye sığdıklarına bakmayın siz. Onlardan öğrenebileceğimiz çok değerli bir şey var: Kuzey Amerika’da ve başka yerlerde, “Biz yüzde doksan dokuzuz” diyerek, parkları, meydanları, caddeleri tehditkâr olmayan bir kararlılıkla doldururken, kendi aralarındaki “siyasi anlaşmazlıkların berraklaşmaya, olgunlaşmaya ve yön bulmaya engel değil yardımcı olduğu” inancıyla hareket ediyorlar. Ertesi günümüzü bilemem ama yarınımız, geçen asırdaki nice siyasi hareketin bireyi mecbur kıldığı aynılaşmaya, tekilleşmeye hepten direnirken, özlemlerinin geniş ufku ile fırsatlarının dar sınırı itibarıyla “yüzde doksan dokuzun parçası” olduğunu da idrak etmiş olanlarımızın “bugünü” nasıl geçirdiğine göre şekillenecek bence.
1999’da Seattle’da sokakları keserek Dünya Ticaret Örgütü’nü protesto edenlerin başlattığı hareket, günlük haber dilinde “küreselleşme karşıtları” deyip geçilen eylemcilerden ve “yeniyi kurmaktan ziyade, mevcudu yıkmaya dönük” gibi algılanan eylemlerden oluşuyordu. Oysa, bugün yerküreye yayılmış olan “küresel adalet ve vicdan” taleplerinin harcında o eylemcilerin ve eylemlerin “dönüştürücü” etkisini görmemek imkânsız. Şimdi, aynı şekilde, hareketin bizatihî“mesaj” işlevini gördüğü bir süreçten geçiyoruz ve “işgalciler”in uçurumun tepesinden kendilerine bakan imtiyazlı “yüzde bir”e hatırlattığı gerçek de, her şeyden önce eşitsizlik keyfiyetinin kendisi ve bu keyfiyete itiraz etmenin ahlakî üstünlüğüdür.
İnsanlar arasındaki rabıta olarak para
İşgal Hareketi (Occupy Movement ), hepi topu altı aydır, o da aralıklarla sesini duyursa da, içinde yaşadığımız tarihsel ânın sahipleri arasına kendini katmayı başardı. Harekete, sadece günceli belirleyen bir dinamik olarak değil, “geleceğin harcına katkı sağlayan” bir disiplin gözüyle bakanlar giderek artıyor. Columbia Üniversitesi antropoloji profesörü Hannah Appel, mesela, bu sömestr, uygulamalı bir “Wall Street’i İşgal Et” dersi vermeye başladı. Dersin online olmasını çok isterdim doğrusu. ZiraOccupy ’ın bir fikirden ziyade, bir farkındalıktan yola çıkmasını ve dört başı mâmur devrimci bir program yerine dönüşüm imkânlarının araştırılmasına yönelik kuvvetli bir niyet beyanı sunmasını –benim gibi— önemseyenlerin, geçtiğimiz sonbahardaki Wall Street protestolarının kamp yeri olan Zuccotti Park’ın “gazilerinden” Appel’i dinlemeyi, onunla tartışmayı ve onunla anlaşmazlığa düşerek berraklaşmayı özellikle seveceklerini sanıyorum. Belki de yakında, Appel’in ders notları siberuzayda seyrüsefere başlar, kimbilir.
Ben şimdilik, özlemleri ile fırsatları arasındaki boşlukta kendi üzerine kapanıp kalmayı reddeden meraklılara, David Graeber’la uzun bir seans öneriyorum. Elimdeki kitap bu iş için birebir; adı Debt: The First Five Thousand Years (Borç: İlk Beş Bin Yıl) ve adına uygun şekilde sizi İsa’dan üç bin küsur yıl öncesinden bugüne taşırken, öncelikle “bir soyutlama, bir ölçü, insanlar arasındaki bir rabıta” olarak ele aldığı parayı –daha doğrusu “sanal para”yı—takip ediyor.
Graeber’ın kişisel hikâyesini biliyor olabilirsiniz. 1961 New York doğumlu bu ünlü antropolog, Zuccotti Park eylemi vesilesiyle Batı’da uzun süre gündemde kaldı. Amerikan Tekstil İşçileri Sendikası’nda aktif olarak çalışmış işçi bir anne ile İspanya İç Savaşı’na katılmış ve ABD Komünist Partisi’nde görev almış, yine işçi bir babanın çocuğu olan Graeber, zekâsını ödüllendiren burslar sayesinde parlak bir eğitim ve akademik kariyer yapma şansına sahip olmuş, ancak daha sonra müesses nizama toslamış bir adam.
Graeber, Yale Üniversitesi’nde sekiz yıl ders vermiş, 2006’da doçentlik sırası geldiğinde ise sözleşmesinin yenilenmemesi üzerine büyük bir kavgaya girmişti. Üniversite siyasi mülahazlarla hareket ettiğini sonuna kadar reddetse de, on altı yaşından itibaren kendini “anarşist” olarak tanımlayan ve on yıldır Alter-Globalisation (alternatif küreselleşme) hareketinin öncüleri arasında yer alan Graeber’ın, Yale elitine “aykırı” düştüğü anlaşılıyor. Üniversitenin, Graeber’ı gönderme kararını 4500’den fazla akademisyen imza vererek protesto etti; Britanyalı tanınmış antropolog Maurice Bloch, Yale’e yazdığı mektupta, “Graeber’ın kendi kuşağının en iyi antropolojik teorisyeni olduğunu düşünüyorum” dedi. Sonuç değişmedi, ama Graeber ertesi yıl London School of Economics’te, prestijli Malinowski Konferansı’nı vermeye çağrıldı, şu anda da Londra Üniversitesi’nde hocalık yapıyor. Tabii, “Biz yüzde doksan dokuzuz” sloganının Graeber’a ait olduğunu da belirtmeliyim.
Debt ise bir aktivistin değil, bir akademisyenin kitabı; sloganlardan ziyade sorularla ilerliyor, tezlerini beşerî tarihe ilişkin fiziksel bulguların, saha çalışmalarının üzerine kuruyor. “Borcun ilk beş bin yılı” deyince akla küresel mali sistemin evriminin kuru bir kronolojisi gelmesin; Graeber geriye gittiği kadar derine de inerek, her türlü kavramı basitleştirerek yazıyor, onun bütün tariflerinde önce insanı görüyorsunuz. “Borç” kelimesini mesela, “Birbirini esas olarak çok farklı türden iki varlık olarak görmeyen, birbirinin en azından potansiyel düzeyde eşiti olan ve hâlihazırda bir eşitlik konumunda bulunmayan, ancak bu meseleyi çözüme kavuşturmalarının bir yolu olan iki insan arasındaki ilişki” diye tanımlıyor. Bu bakışla, “borçlanmak” deyince bir para alışverişi yerine, alışverişin temelindeki ilişkiyi düşünmeye başlıyorsunuz; özdeki eşitliğe rağmen oluşmuş fiilî eşitsizliğin ve bunun aşılma ihtimalinin belirlediği bir ilişki bu; insanî, yani ahlakî ve siyasi bir ilişki. Bu tür bir tanım, zihinsel huzurunuzu kaçırabiliyor ama, en konforlu görünen fikirleriniz birden yerlerinde kıpraşmaya başlıyor; mesela, borcu “namus” saymama, bankaları “olmazsa olmaz” kurumlar olarak görmeme, giderek, ekonomiyi “tamamen bireysel ve bencil güdülerle yapılan bir işlemler dizisi” gibi algılamama ihtimalini düşünürken yakalıyorsunuz kendinizi.
Borç imparatorluğunun çocuklarıyız biz
Graeber, paranın tarihini “ilk ziraî imparatorluklar” saydığı Mezopotamya uygarlığı, Firavunlar Mısır’ı ve Bronz Çağ Çin’i (İ.Ö. 3500-İ.Ö.800): ardından Hindistan’ın parçalandığı, Çin’in kendi içinde savaştığı, Roma İmparatorluğu’nun yükselip çöktüğü, bütün büyük modern dinlerin doğduğu Eksen Çağı (İ.Ö. 800- İ.S. 600): Ortaçağ Avrupası (600- 1500): sonrasında, “Avrupa’da imparatorluklar çağı” dediği dört küsur asırlık dönem (1500-1971): ve nihayet, eski ABD Başkanı Richard Nixon’ın doların altına çevrilebilirliğine resmen son vererek, mevcut dalgalı kur sistemini fiilen başlattığı 15 Ağustos 1971’den beri devam eden dönemi kapsayacak şekilde beş fasılda inceliyor. Son döneme, “borç imparatorluğu” adını veriyor Graeber, hâlâ ilk demlerini yaşayan bu imparatorluğun çocuklarıyız bizler.
Farklı fasıllara damgasını vuran ilişkileri ve değişimin yönünü izleyen Graeber’ın temel çıkarımı şu cümlelerde özetini buluyor: “İktisadî tarihi incelerken şiddetin rolünü; savaşın ve köleliğin bugün ‘ekonomi’ adını verdiğimiz temel kurumların yaratılmasında ve şekillendirilmesinde oynadığı mutlak sûrette belirleyici rolü sistematik olarak gözden ırak tutuyoruz... Çıkış noktaları önemlidir. Şiddet, gözle görünmez olabilir, ancak hâlihazırda iktisadî sağduyumuzun özündeki mantığa, ve çağdaş devletin sürdürdüğü şiddet tekeli –aynı zamanda sistematik şiddet tehdidi– olmaksızın asla ve kat’â varolamayacak olan kurumların tabiatına kazınmış halde duruyor.”
Graeber’a göre para ve borç, genel kabulün aksine, malların değiş-tokuşunu kolaylaştırmak için ortaya çıkmadı; “ilkel para” doğrudan insanlar arasındaki aidiyet ilişkisinin bir ürünü. Savaştığı düşman karşısında teslim olan ilk insan, hayatını teslim ediyordu aslında; ya öldürülecekti ya da düşmanı onu esirgerse, hayatını borçlu olacaktı ona; “mutlak, sonsuz ve ödenmesi imkânsız bir borç!”Düşman, öldürmemeyi seçtiği insanın canının, ömrünün ve sahip olduğu herşeyin sahibiydi artık. Mülkiyet başlamıştı, savaş köleliği doğurmuştu. İşin ironik yanı, mülkiyetle birlikte borç ilişkisinin de nitelik değiştirmesi... Bir köle alınıp satılabildiğine göre, kölenin sahibine olan borcu da “mutlak, sonsuz ve ödenemez” değildi artık; yeni sahibin ona biçeceği fiyatla eşdeğerdi. Graeber’a göre, bizim bildiğimiz anlamda paranın ve borç ilişkisinin kökeni de, el değiştiren ilk köleye kadar uzanıyor.
Kölelik bir borç ilişkisi. Öte yandan, borç da köleliğe yol açıyor. Bir Babil köylüsü mesela, karısı olarak aldığı kadının ailesine, izdivaca resmîyet kazandırmak üzere bir avuç gümüş veriyor. Başlık parası, köylünün karısını “alıp satabileceği” anlamına gelmiyor ama. Ne zaman ki köylü, bir başka köylüye borçlanıyor ve aldığı iki inekle, iki atın bedelini gümüş olarak ödeyemiyor; o zaman alacaklısı, önce köylünün tavuklarına, sonra eşyalarına, sonra kulübesine, sonra gerekirse karısına ve çocuklarına el koyabiliyor. Adına “para” dediğimiz rabıta biçiminin bugünkü işlevini kazanması “borç” sayesinde oluyor; aynı şekilde, Graeber’ın “her şeyin alınıp satılabildiği, bütün nesnelerin (tıpkı köleler gibi) eski sosyal rabıtalarından kurtuldukları ve sadece para ile ilişkileri dahilinde var oldukları bir alan” olarak tarif ettiği “piyasa” da yine borçlanma ânında oluşmaya başlıyor.
Tabii, köle ile efendi arasındaki parasal bağın ilerki aşamalarını; kralla tebâ, devletle vatandaş arasında buluyoruz. Öz, pek değişmiyor. Savaşın ve istilanın – hâsılı şiddetin– sağladığı mülkiyet hakkıyla, diyelim ki altın ve gümüş madenlerinin zaten sahibi olan hükümdarın, bunlardan sikke yaptırıp, üzerlerine kendi resmini bastırmasının, sonra da onları halka dağıtıp, ardından vergi olarak geri almasının ilk andaki mantıksızlığı, hükümdarla tebâ, devletle vatandaş, toplumla birey arasındaki ilişkiyi “sınırsız bir borç” gibi algılayınca açıklanabilir bir hal alıyor.
Graeber’ın lafı nereye getirdiği aşikâr: “Bugün hepimiz, bizi yetiştiren, besleyip büyüten, giydiren topluma, dilimizi ve geleneklerimizi icat eden çoktan ölmüş atalarımıza, bizim varolmamızı mümkün kılan herkese karşı sınırsız bir borçla dünyaya geliyoruz.” Tek alacaklının Tanrı olduğunu sandığımız günler geride kaldı artık; onun rolünü kutsal devlet üstlendi, devlete kurban kesmek yerine vergi veriyor, hayat borcumuzu askerlik yaparak ödüyoruz. Para dediğimiz şey de, kökendeki şiddeti unutup, kendimizi adeta kutsayarak söylediğimiz “vatan borcu ödüyorum” nev’înden cümlelerde ifadesini bulan toplumsal yükümlülüğün cisimleşmiş halinden ibaret!
Graeber, paranın şiddete dayalı kökeninin “tesadüf” olmadığını, devletlerin de piyasaların da bugün hâlâ “sürekli şiddet tehdidi” sayesinde ayakta kaldıklarını sık sık vurguluyor. Ve tabii soruyor:“Bunun bir alternatifi yok mu, olamaz mı?”
Sizi, küresel adalet arayışının göbeğine taşıyabileceği gibi, yeni anarşizmin kıyısına da bırakabilecek olan bu soruyla başbaşa bırakmak istiyorum. Zira ihtimaller üzerine düşünmeye başlamak, cevaplarda karar kılmaktan daha önemli bence. Graeber’ın kitabında yaptığı en hayırlı iş de zaten, bu soruyu binbir ayrı şekilde sorabileceğimizi hatırlatması: Mesela, insanın birine borçlu olması niye dünyanın en kötü şeyi olsun? “Tabii ki, sosyal hizmetleri sınırlamak iyi bir şey değil ama ne yapalım çok borcumuz var” diyen devlete niye hak verelim? Bir diktatörün uluslararası bir bankadan aldığı borçları geri ödemek, niye o diktatörün ezdiği masum halkın masum çocuklarına düşsün? Alacağını tahsil etmek adına, bir ailenin evine zorla el koyan muktedir bankayı hangi ahlak kolluyor? Ya tarihin ve toplumun, bize en “doğal” seçenekmiş gibi bellettiği bir davranış biçimi o kadar da “doğal”değilse? Çağlar boyu kendini yeniden üreten şiddetin şartladığı toplumsal reflekslerimizin neresi kutsal?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.12.2013
24.09.2013
27.07.2013
29.05.2013
1.04.2013
8.12.2012
1.12.2012
17.11.2012
10.11.2012
3.11.2012