Halil BERKTAY
[15-16 Ağustos 2020] İstanbul Sözleşmesi etrafındaki tartışmaların etkisiyle, tarihte kadın-erkek eşitsizliği konusuna kendimce takılmayı sürdürüyorum. Erkeklerin kadın bedeni üzerindeki paylaşım mücadeleleri olsun, bu tahakkümü rasyonalize etmek için başvurduğu ideolojik gerekçeler olsun, binyıllar boyu müthiş bir devamlılık ve kültürler arası ortaklık alanı.
19. yüzyılın evrimci antropologlarından, örtüşen bir entelektüel momentte Marx ve Engels’ten sonra, Georges Duby’ye gidiyor aklım. Duby (1919-1996), Fransa’nın herhalde Marc Bloch’tan sonra yetiştirdiği en büyük Ortaçağ tarihçisiydi. Ününe saygımın yanı sıra, özel bir sevgi ve yakınlığım da var. (1) Feodal ekonominin esasının küçük köylü üretimi olduğu; (2) canalıcı birimi, senyörün hassa çiftliğinin (İng. demesne, Fr. réserve seigneuriale) değil köylü hanehalkının küçük toprağının (Lat. mansus; manse, virgate, yardland; modern İngilizcede kestirmeden holding) teşkil ettiği; (3) dolayısıyla köylünün artı-ürününün aslen angarya (emek-rant) değil aynî vergiler (ürün-rant) yoluyla çekilip alındığı konusunda gayet netti, nettir, tarım tarihi çalışmalarında (özellikle bkz Mâconnais bölgesine ilişkin doktora tezi, 1952; L’économie rurale et la vie des campagnes dans l’occident médiévale, 1962 ya da İng. çev. Rural Economy and Country Life in the Medieval West 1968; Guerriers et paysans 1973 ya da İng. çev. Warriors and Peasants 1974). Bir o, bir de tabii Rodney Hilton. 1970’ler ve 80’lerde, doktora tezime giden süreçte kafamdaki hemen bütün sorulara kritik cevapları (bazen de tahminlerimin doğrulanmasını) onların kitap ve makalelerinde bulmuştum.
Bu, anmadan geçemediğim kişisel ilişkim. Fakat tabii Georges Duby’nin asıl historiyografik önemi, bu fakire bilmeden yol göstermiş olmasından kaynaklanmıyor. Çok temel bir fikri, belirleyici bir tezi vardı Ortaçağ hakkında. İlkçağdan Ortaçağa geçişte asıl büyük dönüşüm — diyordu — Batı Roma çökerken veya sonraki 500 yılda meydana gelmedi. Yeni bir toplum ve medeniyetin kurulması İS 1000 dolaylarında ve/ya 11. yüzyılda gerçekleşti. Yeni bir toprak beyliği doğdu (seigneurie banale). Yeni bir bağımlı köylü tipi doğdu, Roma köleliğinden çok Germen hür köylülüğünden gelen. Yeni bir savaşçı soyluluk töresi doğdu (şövalyelik). Yeni bir evlilik ve aile tipi doğdu (bkz aşağıda). Yeni bir ideoloji (üç sınıf teorisi) doğdu. Yeni bir sanat (Gotik katedraller) doğdu. Hepsi birbirini tamamladı, içiçe geçti. Feodal toplum ve uygarlık böyle vücut buldu.
Duby’nin bir dizi tematik odaklı çalışmayla oya gibi işleyip geliştirdiği bu vizyon, Feodal Devrim (La révolution feodale) veya Feodal Dönüşüm (Poly ve Bournazel, La transformation feodale) adıyla anılır hale geldi. Kanonik bir nitelik kazandı. Fransız Ortaçağ tarihçiliğinin bir dönem alâmeti farikası oldu. Rönesans nasıl İtalya’nın ve İtalyan tarihçiliğinin malı ise, aynı anlamda Feodal Devrim de Fransa’nın ve Fransız tarihçiliğinin malı sayıldı. Ama Avrupa Ortaçağ Tarihinin fiilen mevcut olmadığı, bir disiplin ve ana bilim dalı olarak esamesinin dahi okunmadığı (YÖK’ün tasnifinde, Ortaçağ deyince İslâm-Anadolu Ortaçağının anlaşıldığı) Türkiye’de, Duby’nin daha çok kâh sanat, kâh aşk ve cinsellikle ilgili küçük kitapları çevrilirken, temel bilimsel katkısı hemen hiç tartışılmadı. 1970’lerde giderek anti-entellektüel bir mecraya giren sosyalist solda da uyanmadı böyle bir ilgi. Oysa solcu bir aydın olarak Duby, realist-materyalist bir tarih metodolojisine yakınlığı içinde, klasik tarihsel materyalizmin içeriğine çok aykırı bir paradigma sunuyordu. İmâ ettiklerini ben belirtikleştirecek olursam: Hani neredeydi, bir üretim tarzının içinden, üretici güçlerin gelişmesi (ilerlemesi) sonucu bir diğerinin çıkması? En azından Avrupa’da, böyle doğmamıştı Feodalizm. Tarihte, salt ekonomik evrimin yanı sıra siyasî olaylar ve üstelik katastrofik siyasî olaylar — imparatorlukların yükselişi ve çöküşü, savaşlar, göç ve istilâlar gibi kesinti ve kopuşlar da çok büyük rol oynuyordu.
Asıl konumuza biraz daha yaklaşırsak, Georges Duby’nin 11. yüzyıl dönüşümünün genel bağlamı içinde özel olarak kadın, evlilik ve aile sorununa eğilen başyapıtı da kim vurduya gitti, Türkiye’nin ve Türkiye Marksistlerinin düşünsel geriliği ortamında. Şövalye, Kadın ve Rahip. Türkçede böyle bir başlık hiç olmadı, olamadı. Le chevalier, la femme et le prêtre 1981’de (ve İngilizcesi The Knight, the Lady, and the Priest başlığıyla 1984’te) yayınlandığında, tarih kadar sosyoloji ve antropolojide de ciddî, sarsıcı bir etki yaptı. Ama bizde, herhalde ilk okuyanlarından olan Şirin Tekeli’nin henüz çok erken bir aşamada kaleme aldığı tanıtım yazısı dışında, bilebildiğim kadarıyla pek de tartışılmadı. Çeşitli nedenleri olabilir bu ihmalin. Bir, gene yukarıda sözünü ettiğim millî sığlık. İki, Avrupa Ortaçağına özgü teknik terminolojinin zorlukları dahil, kitabın çok elit akademik karakteri ve kolay popülarizasyona pek yatkın olmaması. Ya da üç, yaygın Marksist anlayışa ters düştüğünden, bunu yapmanın yolunun bulunamaması. Geçen yazımda da söylemeye çalışmıştım; bütün bir sol gençlik için sosyal bilimlerin klasik Marksizmle başlayıp klasik Marksizmle bittiği yıllardı. Engels göstermişti ya, özel mülkiyetin, patriyarkal çekirdek ailenin ve devletin ezelî olmadığını, ancak insanlık tarihinin belirli bir aşamasında ortaya çıktığını. Daha ötesine ne gerek vardı? Dar aile İlkçağın şafağında türemişti bir kere. Oradan günümüze uzanıyordu.
Bu vülger, basitçi anlayışın belki en büyük problemi, teorik-analitik “durak”ları tek bir evrim çizgisi içinde peşpeşe sıralarken doğrusal bir anlatıma sürüklendiğinin farkına varmaması; tersten söylersek, farklı coğrafyalarda kabileden devlete (ve çekirdek aileye) geçişlerin eşitsizliğine, ya da uygarlığın ikide bir “yeniden icat edilmesi”ne yeterince pay tanımamasıdır. Bir bakıma Engels’ten kaynaklandığı da söylenebilir tabii. Zira 1884’teki sentez denemesinde Engels, ailenin ve devletin Eski Yunan’daki, Roma’daki, sonra Germenlerdeki kökeni diye giderken, yarattığı ortak “teorik zaman”da hepsini birleştiriyor; İlkçağ ile Ortaçağ arasındaki hendeği gözardı ediyordu. Oysa Kavimler Göçü büyük bir hendek, hattâ bir uçurumdu gerçekten. Birinden diğerine evrimci bir geçiş söz konusu değildi. Reel süreçler olarak bakarsak, Ortadoğu, sonra Anadolu, Doğu Akdeniz (Levant), Ege, Yunan, Helenistik Çağ ve Roma uygarlıkları birbirini izleyip İS 4.-5. yüzyıllarda derin bir kriz ve çöküşle son bulmuş; o sırada Kavimler Göçü de dediğimiz Germen ve Slav istilâlarının çıkagelmesiyle yeni bir demografi ve kültür dairesi oluşmuştu. Ancak Germenler Engels’i okumamışlardı ki; ne bilsinlerdi, Eski Yunan ve Roma’da ailenin ve devletin nasıl doğduğunu? Kendi kabileden devlete geçiş süreçlerini ve keza, kendi toplumsal cinsiyet ilişkilerini belirli bir aile tipi içinde kurumlaştırma denemelerini yeniden, bir bakıma sıfırdan yaşayacaklardı.
Ne ki bu, çok daha genel bir anlamda Avrupa’nın da doğuşu demekti. Akdeniz İlkçağı (Yunan ve Roma), Avrupa değildi henüz. Batı Roma çöktüğünde, geriye hiçbir vâris devlet bırakmadı. Germenler gelip Batı Avrupa’da bir dizi yeni krallık kurdu. Slavlar gelip Doğu Avrupa’da bir dizi yeni krallık kurdu. İşte bu yeni devletler ve demografilerdir ki, şu veya bu şekilde günümüze kadar uzandı. Aynı zamanda çeşitli kurumsal ve kültürel devamlılıkların taşıyıcısı oldu.
Georges Duby’nin Şövalye, Kadın ve Rahip’i buna işaret ediyordu her şeyden önce. Evlilik ve aile kurumu, eski Ortadoğu, Yunan ve Roma uygarlıklarından dümdüz Ortaçağa intikal etmiş değildi. İS 1000 dolaylarından itibaren yeniden icat edilmişti. Yeni bir evlilik ve aile kurumuydu. Germen kabile toplumunun savaşçı soyluluğuna özgü, görece özgür ve eşit kadın-erkek ilişkilerine Kilisenin de dahil olmasının sonucuydu. Gene tersten söylersek, güneyden, Ortadoğu’dan ve Akdeniz’den gelen Kilise (Rahip) daralttı ve kısıtladı (ama tamamen yoketmedi) kuzeylilerin önceki, primordiyal serbestliğini. Batıda modern evlilik ve ailenin temeli, kökeni, işte bu yeni formüldü. Duby’nin kitabının İngilizce çevirisi bu yüzden “Modern Evliliğin Ortaçağ Fransa’sındaki Başlangıcı” (The Making of Modern Marriage in Medieval France) alt-başlığını taşıyordu.
(Çok ilerilere sıçrarsak, günümüz açısından önemli bir soru: Peki, bu yeni evlilik ve aile modeli, sonraki kapitalizm yüzyıllarından da geçip tekrar Balkanlara ve Ortadoğu’ya ulaştığında, yani 7.-8. yüzyıllardan itibaren o coğrafyayı Yahudi-Hıristiyan geleneğinden devralmış bulunan İslâmî geleneğin evlilik ve aile anlayışıyla karşılaştığında ne oldu? Ne oluyor? İşte hem İstanbul Sözleşmesi imzalanıyor; hem çıkalım, feshedelim isteniyor; hem de “bize özgü” ara bir formül bulalım hayali zuhur ediyor. Modernitenin ve Osmanlı-Türkiye modernleşmesinin çelişkilerinden birini daha el’an yaşıyoruz.)
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları












































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024