Yıldıray OĞUR
Çok farkında değiliz ama Türkiye’de son bir yılda siyasette İngilizce tabirle ‘game changer’ olacak en kritik gelişme demokrasi, hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı, tek adam yönetimi gibi dar bir kesimin şikayetleri olarak kalan eleştirilerin ete kemiğe bürünmesi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ürettiği sorunların geniş kitlelerin hayatında da hissedilmesi oldu.
Ekonomi ile demokrasi arasındaki ilişki artık uzun ve entelektüel izahlara gerek duyulmadan çıplak gözle görülebiliyor.
Bunu geniş kitlelere gösteren de her eve giremeyen muhalefetten çok her eve giren virüs oldu.
Dün Karar TV’de konuğumuz olan Metin Karabaşoğlu, 99 Depremi’nin devletin beceriksizliği ve zayıflığını ortaya çıkarmasına benzeterek buna “Bir makyaj çözücü olarak musibetler” dedi.
Özellikle bir kesim var ki dertlerin onların kapısını çalması, onların bu eleştirileri dillendirmeye başlaması siyaseten yıkıcı sonuçlara neden olabilir:
Esnaflar.
2020 rakamlarıyla Türkiye’de kayıtlı 1 milyon 954 bin esnaf ve esnaflara ait 2 milyon 103 bin iş yeri var. Kayıtsızlar hariç.
Ama bu toplumda esnaf, sayısından daha büyük bir güce ve role sahip olmuştur.
Her ne kadar son yıllarda sosyal medya rol çalsa da kamuoyu dediğimiz şey hala büyük oranda pazarda esnafın konuştuğudur.
Esnafın rahatsız olması kritik bir eşiğin aşılması anlamına gelir.
1651’in Ramazan’ında devrin vezir-i azamı askere ulufe dağıtmak için Hazine’deki düşük ayarlı parayla, esnafın elindeki değerli parayı değiştirmek isteyince önlerine zorla Şeyhülislam’ı katan İstanbul esnafı adalet nidalarıyla Topkapı Sarayı’nın kapısından girmiş ve IV. Mehmet’in karşısına çıkmıştı.
Bu isyan prototipi daha sonra da Osmanlı tarihinde tekrarlandı ve genelde sonuç aldı.
İdris Küçükömer’in meşhur sağ-sol tarifinde Yeniçeri-esnaf-ulema üçlüsü Batıcı bürokratik kanadın karşısındaki doğucu-İslamcı halk cephesini temsil eder.
Şerif Mardin de erken zamanlarda Osmanlı’da sivil toplumu anlamak için esnaf üzerine araştırmalar yaptı.
Hala Türkiye’de özellikle Anadolu’da siyaset esnaf üzerine kuruludur. Merkez sağ iktidarların bel kemiği esnaftır. İslami hareketler, tarikatlar, cemaatler esnafa dayanır.
Türkiye’de esnafın oyunu almadan iktidar olunmaz. O yüzden siyasetçiler için esnaf ziyareti ana siyasi faaliyettir.
Esnaf çok şikayet eder, konuşur ama genelde istikrarın ve iktidarın yanında durur, kapısından herkesin girmesini istediği için radikal pozisyonlar almaz, merkezde kalmaya çalışır.
Ama esnaf bile rahatsız olduğunda taşlar muhakkak yerinden oynar.
Türkiye’de son bir senedir yaşananlar esnafın da rahatsızlar arasına katılmasına neden oluyor, kritik bir eşik aşılıyor.
Zaten uzun süredir büyük marketlerin, internet satışlarının vurduğu esnaf, kötü ekonominin sonuçlarıyla boğuşurken şimdi buna kötü yönetiminin somut sonuçları da eklendi. İkisi arasında açık bir ilişkisi olduğu da görülüyor. Belki bunu gazeteden okuyamıyor, televizyondan izleyemiyorlar ama bizzat yaşıyorlar.
Bunun geçen hafta somut iki örneği yaşandı.
Tam kapatmanın hemen öncesinde aralarında bir futbolcunun da olduğu bir grup milletvekilinin son dakika verdiği önergeyle torba kanuna giren çek ertelemesi bir günlüğüne piyasayı altüst etti.
Yükselen şikayetler sonucu Meclis’ten geçirilen kanun, yönetmelik değişikliğiyle revize edilmek zorunda kalındı.
İçişleri Bakanlığı’nın önceki gece yayımlandığı marketlerde temel ihtiyaç ürünleri dışında satışı yasaklanan ürünlerle ilgili yeni genelgesi de böyle mantıksız bir kararın yeni yasaklarla toparlanmaya çalışılmasından ibaret.
Sonuç irrasyonel ama şikayetler rasyoneldi.
Örneğin bir züccaciye dükkanınız var, tam kapatmada dükkanınız kapatılmış ama sizin sattığınız ürünlerin aynıları açık olan büyük zincir marketlerde satılıyor.
Ya da kırtasiyeniz, ayakkabıcınız, çorap sattığınız mağazanız kapatılmış ama sattığınız ürünlerin hepsini köşedeki marketten almak mümkün.
Apaçık bir haksızlık, mantıksızlıktı bu.
Ama en mantıksızı bu değildi.
Günlerdir Antalya’dan sebzelerini sokaklara, çöplere döken çiftçi, hal esnafı görüntüleri geliyor haber merkezlerine.
Çünkü belli bir raf ömrü olan sebze ve meyveler satılmıyor.
Çünkü açık pazarlar da tam kapatmada kapatıldı.
Ama aynı ürünleri kapalı marketlerden almak mümkün.
Genelgeyi hazırlayanlara göre açık pazarda salatalık alırken bulaşan virüs, kapalı markette salatalık alırken bulaşmıyor.
Ya da bir dükkandan sınırlı sayıda müşteriyle züccaciye, kırtasiye, ayakkabı almak bulaşıcılık açısından riskli iken aynı ürünleri yüzlerce insanın olduğu bir markette sıraya girip almak salgın önlemi oluyor.
İşte bu mantıksız kararlar büyük bir esnaf tepkisine neden oldu.
İktidar da tepkilerden çekinip gece yarısı yeni genelgelerle vaziyeti toparlamaya çalıştı.
Tonlarca ürün çöpe gittikten sonra pazar yerlerinin cumartesi günü açılmasına izin verildi.
Marketlere konan ürün satış yasaklarıyla da esnafla marketçi yasakta eşitlendi.
Ama mantıksızlıklar ve haksızlıklar yasaklarla bitmiyor.
Çünkü marketlerde satılması yasak olan bütün bu ürünleri internetten almak mümkün. Nasıl olsa kargocular harıl harıl evlere ürün taşıyor.
Sonuç itibarıyla tam kapatma neredeyse esnafları tam kapatmaya dönmüş durumda.
Sokağa çıkma yasağından muaf kişi ve yerler listesinde 43 madde var.
En büyük kalabalığı 7. maddedekiler oluşturuyor.
“Üretim ve imalat tesisleri ile inşaat faaliyetleri ve bu yerlerde çalışanlar.”
Yani madde diyor ki; fabrikalar, daha küçük üretim tesisleri, atölyeler, şantiyeler açık, işçiler, kalfalar, mühendisler, üretim yapan müteşebbisler, işadamlarına evde oturmak yok.
Ama onlar üretime devam ederken, bunun ticaretini yapanlar kapalı.
DİSK’in araştırmasına göre 26,8 milyonluk istihdamın yaklaşık yüzde 61’i (16,4 milyon) kapanmadan muaf sektörlerde çalışıyor. İstihdamın yaklaşık yüzde 22’si (6 milyon) kapanmadan kısmen muaf sektörlerde ve yaklaşık yüzde 17’si (4,4 milyon) ise kapanma kapsamındaki sektörlerde çalışıyor.
Tam kapatılmayla eve kapatılan 4.4 milyonun yarısını esnaflar oluşturuyor.
Peki dükkanı kapatılan ve evinde oturan esnafa devlet maddi olarak kendilerine herhangi bir faydası olmayacak, ancak morallerini düzeltecek yasakta eşitlik dışında ne veriyor?
Geçen hafta IMF’nin açıkladığı rapora göre Türkiye, salgında vatandaşına milli gelirinin yüzde 2,5’undan azını “ilave destek ve vazgeçilen gelir” olarak veren ülkeler liginde. Haritada Türkiye’nin boyandığı kırmızı renkli ülkelerden en çok Afrika’da var.
Bu harita o kadar utandırıcıydı ki Anadolu Ajansı aynı rapora dayandırarak “Türkiye, G20'nin yükselen ekonomileri arasında GSYH’sine oranla salgında en fazla likidite desteği sağlayan ülke oldu” diye bir alternatif gerçeklik haberi bile yaptı. “Likitide desteği” kavramının arkasına saklanan ise krediler ve garantilerden ibaretti. Koşullu yükümlülükler, kredi ertelemeleri de buna dahil.
Milli gelirin yüzde 1.9’una denk gelen doğrudan destek kalemlerinin önemli bir yekûnunu ise kimlerin alabildiği belirsiz, Türkiye’nin en düşük gelirli ilinin en sarpa muhitindeki bir dükkanın kirasını bile karşılamayacak 1000, 750, 500 TL'lik kira yardımları ve Hazine'den değil, işsizlik fonundan karşılanan kısa çalışma ödeneği oluşturuyor.
Banka kredilerinin en yaygını ve işlevseli Halkbank aracılığıyla pandeminin başında bütün esnaflara verilen 25 bin TL’lik TESKOMB kredisi olmuş.
2 milyon esnaf bu krediye başvurmuş. Ama kredilerin geri ödemesi gelince dükkanlar hala kapalı, piyasaya hala salgın şartlarında olduğu için geri ödemeler yapılamadı. Bu yüzden en son 240 bin kişinin 1 milyar TL’lik borcu ertelendi. Borcun toplamı bilinmiyor. Son yardım paketinde bu kredilerin taksitleri de ertelenmek zorunda kalındı.
Ama kredi taksitini ertelemek dükkanı kapalı esnafın cebine para sokmuyor.
Aylık kirayı, vergileri, sigorta primlerini, faturaları da ödemiyor.
Onlara erteleme, kolaylık yok. Dükkan sahipleriyle, kiracı esnaflar karşı karşıya gelmiş durumda.
Tam kapatmayla birlikte “Esnafımıza müjdeler” diye sunulan KOSGEB üzerinden verilen 5 milyar TLlik yeni destek paketinin şartnamesi ise dün sosyal medyada dolaşan bir tweet'te yazıldığı gibi Sevr’den bile ağır...
Duyurularda “müjde” büyük puntolarla “bütün esnafımıza” verilirken, daha küçük puntolarla yazılmış şartnameyi okuyunca desteğin sadece imalat sektörü ve teknoloji alanındaki start-uplara yönelik olduğunu görüyorsunuz.
Diyelim ki pek çok şirketin ilk elemede eleneceği Nace kodunu tutturdunuz, imalat yapıyorsunuz. Ama bu daha ilk engel.
2019 net satış hasılatınızın en az 75 bin TL olması, 2020’nin ilk beş ayında geçen seneye göre en az yüzde 25 cironuzda gelir kaybı görünmesi gerekiyor.
Bunlar da tutuyorsa, sırada en zor engel var: Türkiye’de çok az şirkete nasip olan vadesi geçmiş, tecil ya da taksitlendirilmiş SGK ve vergi borcunuz da olmamalı.
Ve tabii neredeyse bütün esnafların başvurup aldığı Halkbank’tan 25 bin TL'lik krediyi de almamış olmanız gerekiyor.
Bu kriterleri taşıyan esnafın zaten bu desteğe de ihtiyacı olmaz.
Bu destek paketi daha öncekilerin de benzeri. Doğrudan desteğin Afrika ülkeleri düzeyinde kalması da zaten bu yüzden.
Sonuç; intiharlar, çay kazanını dükkanının önüne atan kahveciler, sebzelerini çöpe döken halciler.
İlk kez iktidar en güçlü olduğu esnaf cephesinden kan kaybediyor. Homurtu sesi artık pazardan yükseliyor. Muhalefet bu sesi duyuyor ve iyi temsil edebiliyor mu henüz şüpheli.
Ama sonuçları itibarıyla bütün siyaset oyununu değiştirebilecek bir gelişme yaşanıyor...
Yazarlar
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSiyasetin altın kuralını unutanlara hatırlatırım 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Öcalan misyonu” 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLU31 Mart’tan 19 Mart’a neler değişti? 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları




































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
29.10.2025
27.10.2025
21.10.2025
18.10.2025
13.10.2025
11.10.2025
8.10.2025
6.10.2025
4.10.2025