Nevzat CİNGİRT
Düzce’de 17 yıllık belediye hizmet binasının yıkılıp yerine Bedesten tarzı ticari bir yapı yapılacağı açıklanınca, haftalardır süren bir tartışma başladı.
Mevcut belediye yönetimi ve destekçileri, bu yıkıma itiraz eden herkesi aynı torbaya koyarak “istemezükçü” diye yaftaladı. Oysa yıkıma karşı çıkanların profiline bakıldığında tablo çok daha renkliydi: farklı siyasi görüşlerden, farklı sosyal çevrelerden, hatta birbirine tamamen zıt düşüncelerden gelen birçok insan aynı noktada buluşmuştu.
Ortak talepleri netti — Düzce’nin hafızasına dokunulmaması ve eğer illa yıkılacaksa da Cedidiye Meydanı projesinin devamı olarak alanın yeşil kalması.
Yaklaşık iki haftadır süren tartışmalar, hukuki süreç tamamlanmadan; binadaki eşyalar boşaltılmadan, camlar sökülmeden dozerin kolonlara girdiği görüntülerin sosyal medyaya düşmesiyle daha da büyüdü.
O kareler, Düzce kamuoyunda “Ne oluyor?” sorusunu yüksek sesle sordurdu.
Bir kere şu gerçeğin altını kalın çizgilerle çizmek gerekiyor: Belediye yönetimi süreci iletişim açısından doğru yönetemedi. Gelen tepkilerin ardından belediye, projenin artılarını ve gerekçelerini anlatmak için AK Parti il yönetimine özel sunum yapmak zorunda kaldı.
Yetmedi, sosyal medyada adeta “olağanüstü hâl” ilan edilerek projenin Düzce’ye kazandıracağı iddia edilen artılar görseller eşliğinde paylaşılmaya başlandı.
Böylesine flu ve her kafadan sesin çıktığı bir ortamda, yıkıma farklı gerekçelerle karşı çıkan kesimler sosyal medya üzerinden örgütlenerek geçtiğimiz cumartesi günü Anıtpark’tan belediye binasına kadar yürüyüş düzenledi.
Ancak bu kez tartışma “Yıkım doğru mu, yanlış mı?” ekseninden çıktı; “Katılım az mıydı, çok muydu?” polemiğine dönüştü.
Kimine göre “dağ fare doğurdu”, “miting fiyasko oldu”, “Düzceliler mitinge gitmeyerek Faruk Özlü’nün projesine destek verdi.”
Kimine göre ise sayı 250–300 civarındaydı.
Düzce’de muhalefetin toplam oy oranı yüzde 60 civarındayken bu katılım gerçekten az mıydı? Evet, bana göre de azdı.
Elbette hava yağmurluydu, serindi. Ama Düzce’de bir mesele gerçekten yüreklerde karşılık bulduğunda, ne yağmur ne soğuk kimseyi durdurur.
O yüzden sorun havada değil, heyecanda, inandırıcılıkta.
Vatandaşa “yıkılmasın” denirken, “Peki yerine ne olsun?” sorusuna kim cevap verdi?
Muhalefet, belediye tarafından “oldu bittiye getirildik” diye şikâyet ederken, aslında kendisini dar bir siyaset alanına sıkıştırıyor.
Sürekli günübirlik olaylara tepki veriyor; oysa ister beğenelim ister eleştirelim, mevcut belediye yönetimi son beş yıldır uzun vadeli kararlar alıyor — hem de hiçbir dengeye bakmadan, şehri “bir yere” götürüyor.
CHP’den İYİ Parti’ye, Yeniden Refah’tan Saadet’e, DEVA’dan Gelecek’e ve Anahtar Parti'ye kadar muhalefetin buna verebildiği doyurucu bir yanıt yok.
Halkı arkanızda görmek istiyorsanız, önce bu şehri nereye götürmek istediğinizi anlatmanız gerekir. CHP’nin başını çektiği muhalefet, “yüzde altmış”ın belediye yönetimine karşı olduğu için kendisini otomatik olarak tercih edeceğini düşünüyor.
Oysa kazın ayağının öyle olmadığını cumartesi günü gördük. Katılanların sayısı 300 kişi civarındaydı belki ama, oradaki çeşitlilik çok daha öğreticiydi.
TEKRARLAYALIM: YÜZDE ALTMIŞI TEMSİL ETTİĞİNİ SÖYLEYEN MUHALEFET ŞU SORUYU KENDİNE SORMALI:
“Mevcut belediye yönetimi her şeyi doğru yapsaydı, ben ne yapardım?”
Eğer cevabı “hiçbir şey”se, siyasetin sadece garnitürüdür.
“Bilmiyorum” diyorsa, alternatif olma vasfını yitirmiştir.
Ama “ne yapardığımı biliyorum” diyorsa, o zaman neden yapmadığını, neden alternatif projeyle sahaya inmediğini sorgulamak zorundadır.
Fakat bu da yetmez. Düzce’de “istemezükçü” olarak yaftalananların, bu şehir için tutarlı, gerçekçi ve inandırıcı bir gelecek tahayyülü ortaya koyması gerekir.
Bu da ancak doğru insanlar tarafından, samimiyetle taşınırsa anlam kazanır.
Yoksa sular durulur, bina yıkılır, yerine “Bedesten” adı verilen bir betonarme yapı dikilir; biz de bir sonraki yıkıma kadar aynı soruları konuşuruz.
Bir şehir, hafızasına gerçekten sahip çıkmak istiyorsa, önce o hafızayı temsil edenlerin samimiyetine inanmalıdır.
Çünkü samimiyetin olmadığı yerde, üç yüz kişi bile çok gelir bazen.
Ve biz, her kriz öncesi ve sonrası aynı döngüde dönüp dururuz.
Olan ise yine bu şehrin çocuklarına olur.
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTYASAK… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargıda HSK sorunu 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRMilyar dolarlık bataklık! 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciNe çocuğu… 9 doğuruyoruz ya! 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHeidegger’in Kulübesi’nin Heidegger’in Felsefesi ile ilgisi var mı? 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGülümsemeyi unuttuk; siyasiler unutturdular… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESüreci kim, neden istemiyor? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİAtatürk için mevlit okutulmasından niye rahatsızlar? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBu evlerde kaç çocuk yaşar? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKokan tuzdan memlekete bir hayır gelmez 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Sosyal medya olsaydı Hayırlı Cumalar olmazdı” 10.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyasetteki durgun-durağan tablo ile anlamı 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuk siyasetçinin kucağında uyuyor... 7.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREnflasyonla mücadelede Milei ve Şimşek 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.11.2025
7.11.2025
6.11.2025
4.11.2025
2.11.2025
28.10.2025
23.10.2025
23.10.2025
23.10.2025
16.10.2025