Alper GÖRMÜŞ
Kürt meselesi, onu kuşatan terör boyutunun yoğunluğu ne olursa olsun her zaman özünde sosyal-toplumsal bir sorundu ve bugün de öyledir.
Dün, Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) büyük siyasi riskleri göze alıp çözüm sürecini başlattığında, iktidarı destekleyen yazarlar, “sosyal bir sorun devletin silahlı güçlerinin operasyonlarıyla çözülemez” diyorlardı. Ne var ki bir-ikisi istisna, bu yazarların hemen hepsi günümüzde “Teröristle konuşulmaz”, “son terörist yok edilene kadar mücadeleye devam” çizgisindeler...
Şayet bugün onlar haklıysa, dün çözüm sürecine aynı gerekçeyle karşı çıkanlar da haklıydılar. Fakat ne bugün onlar haklı, ne de dün öbürleri haklıydılar; çünkü Kürt meselesi dün de sosyal bir meseleydi, bugün de...
Bu hakikati, doğası gereği her zaman pragmatik siyasi hedeflerle hareket etme eğilimindeki hükümetlere hatırlatmak mesleği gazetecilik olanların görevi... Ne var ki öyle bir gazetecilik ancak hükümetlerle arasına eleştirel bir mesafe koyabilmekle mümkün. Oysa Türkiye’de iktidarı desteklemek, iktidarın her yaptığını onaylamak anlamına geldiği için dün “sosyal sorun” diyenlerin tamamına yakını bugün “son terörist ortadan kaldırılana kadar mücadeleye devam” diyor.
Gazeteciler öyleyken böyle olabilen bir bürokrat
Peki, Kürt meselesinin terörist öldürmekle halledilemeyeceği hakikatini hükümete hatırlatma görevinin -hükümetle arasına mesafe koymak ne kelime, onun emrindekilerin mesleği demek olan- bürokrasiden biri tarafından üstlenilmesi fevkalade ironik bir duruma işaret etmez mi?
Bana bu soruyu sordurtan şey, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) eski müsteşarı Emre Taner’in Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’ndaki tanıklığı oldu.
Emre Taner’in bürokrat değil, emekli bir bürokrat olduğunu hatırlatarak itiraza hazırlanan okurlar için hemen söyleyeyim: Söylediklerinden anlıyoruz ki, Taner, MİT’in başındayken de sözünü, fikrini esirgemeden hareket etmiş, uğradığı ağır hakaretlere rağmen doğru bildiğinden sapmamış.
Bu tanıklığın özeti gazete haberlerine yansımış olsa da ben onları başlıklar halinde bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Böylece, gerektiğinde en güçlü akıntılara karşı durabilme cesaretine sahip olduğunu gösteren bu adamın sözünün biraz daha fazla duyulabilmesinde benim de küçük bir katkım olacak. (Emre Taner, yıllar boyunca ihanetle suçlanmasına karşı sessizliğini koruduğunu, bir ara televizyonlara çıkıp komisyon önünde söylediklerini kamuoyu önünde söylemeyi düşündüğünü anlatıyor. Belli ki, sözlerinin mümkün olduğu kadar çok kişi tarafından bilinmesini o da istiyor.)
Fakat bu yazıda asıl, Emre Taner’in tanıklığının bir zamanlar benim de üzerinde çok durduğum bir noktası üzerine odaklanmak istiyorum: Çözüm çabalarının, PKK yöneticilerinin önüne bir yol haritası konamadığı için ilerleyemediğine dair bölüm...
Önce, eski MİT müsteşarının tanıklığından önemli bölümleri başlıklar halinde görelim...
Oslo ve Habur
“Açıkça ifade ediyorum: Biz Oslo sürecine yabancılar Kürt meselesini oyuncak yapmasın diye girdik. Şöyle bir baktık, ne kadar yabancı servis varsa hepsi PKK’yla iç içe istedikleri gibi konuyu alıyorlar, veriyorlar, zavallı Türkiye kenardan seyrediyor. ‘Olmaz’ dedim dönemin Başbakanlarına ve diğerlerine, devreye girmemiz lazım, müdahale etmemiz lazım, biz baş başa kalmalıyız bu grupla, problemi kendimiz çözmeliyiz, başkalarına bırakmayalım. Onların niyeti başkaydı, uluslararası bir konferansa götürmek istiyorlardı konuyu.
"Oslo’ya bu yüzden gidildi. Oslo ihanet değildir, bunu söyleyenler yanılır. Her yerde sapına kadar konuşurum bunu, sonuna kadar konuşurum. Oslo ihanet değildir; Oslo, bir kanın durdurulması için yapılmış bir hadisedir.”
Bütün ölümlere hassas olmak
“İnsanlar ölüyor. Şimdi burada ölüler sadece şehitler olarak alınıyor. Değil. Dağda da ölenler var. Çok miktarda insan ölüyor, bunlar korkunç. Yaralar var şu anda. Her ölünün ailesinden 4 kişi ertesi gün dağa çıkıyor. Sayın İlker Paşam bunu söyledi. Dağa çıkışları niye engelleyemiyorsunuz? Bu ölümler devam ettiği sürece dağa çıkışları engelleyemezsiniz. Ailesinden 10, 15 adam ölmüş, 20’si de dağda. Çocuklarının adını bilmeyen insanlar var.”
Silahlar bırakılmadan görüşme olur mu?
(MHP milletvekili Mehmet Erdoğan'ın ‘Silahlar bırakılmadan bu görüşme nasıl yürüyebilirdi ki?’ sorusuna karşılık olarak): "İşte, silahların bırakılmasına çalışıyorduk, bütün mesele buydu, bunun altyapısı sağlanıyordu. Evvela eylemler bırakılacak, ondan sonra silahlar bırakılacak, ondan sonra bu kadrolar olduğu gibi Türkiye dışına çıkacak, daha sonra da bunların rehabilitesi için bir uluslararası program uygulanacak, çözüm süreci budur."
‘İşte çözülüyor, hadi şimdi siz de toz olun’
Geldik, Emre Taner’in tanıklığının bence dile getirilmesi en fazla cesaret isteyen bölümüne... Bunun, çözüm yolunda ilerlenirken, kendilerinin geleceklerine dair kaygı içinde bulunan “yönetici kadrolar”la ilgili olarak bir yol haritasının belirlenememesinin olumsuz sonuçlarına dair olduğunu söylemiştim... Emre Taner şöyle diyor bu bağlamda:
“Örgütün içinde bazı kadrolar çözüm sürecinden ürktü, ben bunları yüz yüze görüştüm bu adamlarla, çok açık ifade ediyorum. Sebep şuydu: 500’ün üzerinde bir yönetici kadro ‘Biz ne olacağız? Çözüm sürecinden sonra biz Türkiye’ye dönersek tutuklanacağız. Ne yapacağız?’ Gidin Norveç’te oturun, gidin İsveç’te oturun. Hangi parayla, hangi pulla, hangi fonlarla? Büyük tereddütler vardı, o gün dağa çıkanlar bugün 55 yaşında. 60 yaşına gelmiş adamlar var. Dağda emeklilik yok, dağda ölüm var bunu biliyorlar, yanaşmak istediler fakat yapamadılar, olmadı çünkü önlerine doğru düzgün bir yol haritası koyamadık.”
Taner’in sözleri, “Kürt realitesi”ni cesur bir biçimde kabul eden AK Parti hükümetlerinin “PKK realitesi” konusunda aynı cesareti gösteremediğinin bir başka ifadesi... AK Parti, çözüm için konuştuğu örgütü her zaman sadece bir tüzel kişilik gibi algıladı, onun insanlar tarafından yönetildiğini görmezden geldi. Tabii iş gelip o insanların ne olacağı sorununa dayandığında da panikledi.
AK Parti hükümetleri, Kürtlerin gaspedilmiş haklarını adım adım iade ederken, her adımda örgütü fiilen yönetenlere zımnen şöyle şeyler söylüyordu: “Sizin meseleniz Kürtlerin hakları değil mi, bakın bunlar bir bir gerçekleşiyor, siz ortadan kaybolursanız devlet bu hakların kalan kısımlarını da hayata geçirir.”
Bu, kesinlikle gerçekçi bir talep değildi. 21 Ekim 2011’de kaleme aldığım “Doğru, PKK ‘bensiz olmaz’ diyor da...” başlıklı yazıda bu yaklaşımı şöyle eleştirmiştim:
“Devletin, Kürtleri nihai olarak tatmin edecek adımlar atmaya hazır olduğu varsayımını bir an için hakikat sayalım ve soralım kendimize: Bu koşullarda dahi PKK’dan ‘uzamasını’, ‘buharlaşmasını’, ‘kenara çekilmesini’ istemek gerçekçi midir?
“Hayır, değildir; meğerki PKK’lılar iktidar hırsları olmayan, yıllardır dağda zor koşullarda yaşayıp savaşmaları karşılığında hiçbir şey talep etmeyen derviş ruhlu insanlar olsunlar.
Oysa değiller... Onlar da insan ve onların da herhangi bir siyasi mücadelenin bütün yürütücüleri gibi, amaçladıkları siyasi-toplumsal düzen gerçekleşme aşamasına doğru ilerledikçe yeni düzen içinde yer alma ve giderek ‘yönetme’ arzuları daha da büyüyor.
Bu sonuç, verili insan malzemesi göz önüne alındığında ‘eşyanın tabiatı’ faslından, kaçınılmaz bir sonuçtur... Hangi mücadelenin önderleri ve fiili yürütücüleri mücadele sona erdikten sonra kenara çekilmiş ve her şeyi, adına savaştıkları halka bırakmıştır?”
Tekrar Emre Taner’in sözlerine dönerek bitireyim: Taner, “Biz ne olacağız” kaygısına kapılan yönetici kadroların önüne “düzgün bir yol haritası konulamadığını” hatırlatırken büyük bir cesaretle demiş oluyor ki, bizim Kürt meselesi dışında bir de PKK(lılar) meselemiz vardır ve bu doğrultuda düzgün bir “yol haritası” geliştiremezsek, Kürt meselesini de çözemeyiz.
NOT. Bugün, “Gezi’den bu yana ‘amigo’ ve ‘düşman’ gazeteciliğin serüveni” başlıklı yazımın devamını yazacağımı söylemiştim. Güncel meselelerden fazlaca uzaklaşacağımı ve zaten ilk yazıda söyleyeceklerimi esasen söylediğimi düşünerek o yazıdan vazgeçtim.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025