Arife KÖSE
"Eğer, kapitalist sistemde, beyaz bir erkek olarak çok pis bir trende yolculuk ediyorsam, canım kenarındaki koltuğa ben otururum. Bir kadın ya da siyah cam kenarından uzak bir yerde ve benden çok daha kötü durumda bir koltukta seyahat eder. Fakat asıl sorun trendir. Hepimizi birden uçuruma götüren trenin sürücüsü üzerinde hiçbirimizin kontrolü yoktur"1
Türkiye'nin baş döndürücü politik atmosferi içinde büyük resmi görmek bazen gerçekten çok zor ve yorucu olabiliyor. Bir gün başörtüsünü tartışırken ertesi gün kendinizi insanın dudağını uçuklatacak kadar absürd bir "kızlı-erkekli kalınan öğrenci evleri" tartışmasının içinde bulabiliyor ve bir yandan da yapılan her duvarın bir gün yıkıldığı gerçeğine aldırmadan hala duvar ören bir zihniyetle karşı karşıya kalabiliyorsunuz. Zor gerçekten.. O yüzden b u yazıda aslında nasıl bunların hepsinin birbirini kesen, ortaklaşabilen mücadeleler olabileceğini, olması gerektiğini tartışmaya çalışacağım.
Başörtüsü ve Marks
"Şafak Pavey: Kibirden küfelik olmuş bir zihniyetin sayıklamaları" başlıklı bir önceki yazım hakkında çok sayıda mesaj aldım. Hakaret içerenleri saymazsak içlerinde Türkiye'deki demokrasi mücadelesi açısından yapılması gereken tartışmaları barındıranlar da vardı. Ben öncelikle din, gericilik ve başörtüsünün gericiliğin simgesi olduğu tartışmasıyla başlamak istiyorum. Ama hiç de az olmayan insanlık tarihinde bu tartışma yeni olmadığı için filmi biraz geriye sararak anlatmak istiyorum.
1818'de şu anda Almanya'nın parçası olan Prusya'da doğan Marks'ın ilk yıllarındaki en belirleyici mücadelelerden bir tanesi din konusunda gerçekleşti. Prusya'daki Yahudiler sistematik olarak ayrımcılığa uğruyorlardı. Yasalarda Yahudilerin nerelerde yaşayabilecekleri ve hangi işlerde çalışabilecekleri ayrıca belirtilmişti. 1840'larda Yahudilere eşit haklar tanınması konusunda, bugün dünyada Müslümanlara tanınan haklar konusundaki tartışmaya benzer bir tartışma vardı.
O dönemde, Marks'ın tartıştığı isimlerden birisi olan Bruno Bauer ve Genç Hegelciler dini ve Hıristiyanlığı ağır bir şekilde eleştiriyorlardı. Genç Marks ise Yahudilerin bu mücadelesini desteklerken, Bauer, dinin düşman olduğunu, Yahudilerin eşitlik talebini desteklemenin dine teslim olmak ve Yahudi azınlığa özel bir ayrıcalık tanımak anlamına geldiğini söyleyerek Yahudilerin bu talebine karşı çıktı. Ona göre Yahudiler dinlerinden vazgeçtikleri takdirde ateist liberallerin desteğini kazanmayı hak edebilirlerdi. Seküler bir devlette, din gibi ikinci kimliklere boş alan kalmazdı, çünkü din, politik özgürleşmeyle ve insan hakları fikriyle çelişirdi.
Marks, 1844 yılında yazdığı Yahudi Sorunu Üzerine adlı makalesinde Bauer'e yanıt verirken şunları anlattı: Dini inanç, daha genel bir baskının nedeni değil sonucudur. Din sorununa odaklanmak, daha geniş manzarayı görmemizi engeller, enerjimizi gerçek bir toplumsal mücadeleden ziyade, steril bir dini tartışmaya harcamamıza neden olur.
Ne ilginçtir ki Marks ilerleyen dönemlerinde işçi sınıfı devriminin teorisyeni haline gelirken, Bauer 1870'lerde Almanya'da ortaya çıkan ve Yahudilerin gaz odalarında katledilmesinin önünü açan anti-Semitist görüşün önde gelen isimlerinden birisi haline geldi.
Bugün dünyada genel olarak Müslümanlık ve Türkiye'de başörtüsü konusunda yaşanan tartışma, o yıllarda Yahudiler üzerine yapılan tartışmaya benziyor. Müslümanlığın teröristlikle eş görenler, ya da başörtüsü takan kadınları örümcek kafalı olarak niteleyenler ve başörtüsü takmanın yaygınlaşmasıyla bir şeriat rejiminin kurulabileceğini düşünenler hepimizi bir din tartışmasının içine çekerek genel manzarayı görmemizi engellemeye çalışıyorlar. Halbuki bugün sorun bir din sorunu değildir. Bugün sorun, başörtüsü takan kadınların, Kemalizmin "makbul vatandaş" politikaları sonucunda ötekileştirilmiş olması, dolayısıyla başörtülü olmanın bir kimlik mücadelesi, yani bir hak mücadelesi olarak ortaya çıkmış olmasıdır. Din tartışması yapılamaz mı? Tabii ki yapılabilir. Ama din tartışması başörtüsünü bir hak olmaktan çıkarmaz ya da başörtüsü takan kadınların verdiği mücadeleyi başka herhangi bir kimlik ya da hak mücadelesinden daha değersiz kılmaz.
Başörtüsü yasağının kaldırılması talebi bir reform talebidir, çünkü bu devletin statükocu kurumları ve ordusu tarafından uygulanan bir baskının kalkması talep edilmektedir. Çünkü bu ülkede başörtüsü taktığı için okula gidemeyen ve çalışamayan kadınlar vardır. Dolayısıyla, bu yönüyle suni değil, gerçek bir sorundur. Sosyalistler, bu tür baskıların olduğu her yerde kadınların başörtüsü takma hakkını savunurken, aynı zamanda tıpkı 1979 İran devriminde olduğu gibi, başörtüsü takmak istemeyen kadınların da başörtülerini çıkarma hakkını savunurlar. Burada önemli olan başörtüsü takıp takmamak değil, var olan sistemin uyguladığı baskıya karşı verilen özgürlük mücadelesini desteklemek ve bunu bir adım ileriye taşımaktır. Bu başörtüsünü takmak da olabilir, çıkarmak da. Dolayısıyla mesele, başörtüsü yasağının kalkması tartışmasını, daha geniş bir hak ve özgürlükler mücadelesi çerçevesine oturtabilmektir.
AKP'ye karşı nasıl bir muhalefet
Ama tartışma din meselesiyle bitmiyor tabii ki. Bazıları da bu talepte bir haklılık görseler bile bu hakkın ve benzeri daha birçok aslında kazanım olan adımın (darbecilerin yargılanması gibi) AKP'nin değirmenine su taşıdığını, onun iktidarını güçlendirmekten başka bir işe yaramadığını düşünüyor ve dolayısıyla pozisyonunu her ne yaparsa yapsın AKP'ye karşı olmak üzerinden belirliyor. Dolayısıyla, başörtüsü örneği özelinde söyleyecek olursak, bu yasağın kalkmasında başörtülü kadınların zaman zaman AKP'ye karşı dahi (Erdoğan'ın, son seçimlerde başörtülü milletvekili girişimini provokasyon olarak nitelendirdiğini unutmayalım) verdiği mücadeleyi tamamen görmezden geldiği gibi sırf bu nedenle bir kazanım olarak da görmüyor. Bu zihniyet zaman zaman öyle bir noktaya varıyor ki tarihi toplumsal mücadelelerin değil AKP'nin yaptığına inanası geliyor insanın. Türkiye'de bir kısım muhalefetin yarattığı iktidar miti, zaman zaman iktidarın kendisi için yarattığı mitten bile daha güçlü oluyor.
Bu bakış açısının yarattığı en büyük sorun ise toplumsal mücadeleler arasındaki bağı koparması, bu mücadelelerin birbirinin önünü açma potansiyeli arasındaki bağı görmemesi oluyor. Darbecilerin yargılanması ile Kürt sorununun çözümü süreci arasındaki bağı görmüyor. Başörtüsü yasağının kalkmasını mecliste pantolon giyilmesinin serbest olmasının önünü açabileceğini ya da bunun başka demokrasi mücadelelerini besleyebileceğini düşünmüyor. Dolayısıyla toplumda mücadele alanları AKP'nin işine yarayıp yaramamak üzerinden kategorize ediliyor, bu alanların daha ilerisi için sunduğu olanaklar görmezden geliniyor.
Peki bir demokrasi denizinde mi yüzüyoruz? Tabii ki hayır. Erdoğan'ın daha dünkü "kızlı erkekli evler" konusundaki açıklamasından tutun da demokrasi paketine, Nusaybin'de örülen duvara, Kürt sorununda çözüm sürecinde gelinen noktaya kadar, anayasanın değişmesine kadar her yerinden su alan bir demokrasimiz var. Ama bunların hepsi birer mücadele alanıdır zaten. AKP'nin son noktayı koyduğu ve her şeyi kendi istediği gibi şekillendirdiği alanlar değildir. 1968 kuşağının en önemli bileşenlerinden olan öğrenci hareketi Fransa'da Orsay, Lyon, Marsilya, Nantes ve Nanter'de öğrenci yurtlarında disiplin ve tüzük yönetmeliklerine, özellikle de karşı cinsten öğrencilerin birbirinin odasına girmesini yasaklayan uygulamalara karşı başlamadı mı? Ama 68'i 68 yapan öğrenci hareketi ile işçi hareketi ve bu ikisiyle birlikte savaş karşıtı hareket, kadın özgürlüğü mücadelesi gibi mücadele alanları arasında bağ kurulabilmiş olmasıydı. Bu bağı kurabilmek için ise öncelikle muhalefet hattını AKP'nin işine yarayanlar ve yaramayanlar üzerine kuran zihniyetin ne kadar yanlış ve yenilgici bir ruh halinin ürünü olduğunu anlamalıyız.
Birleşerek kazanabiliriz
Başörtüsü yasağının kalkması ile "kızlı erkekli evlere yasak konulmasına" karşı mücadeleyi, Kürt sorunun çözümü, Nusaybin'e duvar yapılmasına, eşcinsellere karşı uygulanan ayrımcılığa karşı çıkmayı demokrasi ve özgürlük mücadelesinin aynı derecede değerli, birbirinin önüne geçmeyen, birinin diğerinin önkoşulu olduğu bir mücadelenin parçası olduğunu görememenin bize bedeli kaybetmek olur. Çünkü ancak birleşirsek kazanabiliriz. Tony Cliff'in en baştaki sözünden yola çıkarsak, trende cam kenarında oturana, "sen neden cam kenarında oturuyorsun"un hesabını sormak yerine, trenin kontrolünün ikimizde de olmadığını hatırlayıp birlikte trenin kontrolünü nasıl ele geçireceğimizi düşünmeliyiz. Bu bağı nasıl kuracağımız, nasıl birleşeceğimiz de bir sonraki yazının konusu olsun.
Arife Köse
1. Tony Cliff, Marxism at the Millennium (Bookmarks, 2000), syf49.
http://marksist.org/yazarlar/arife-kose/13156-yahudi-sorunu-basortusu-ve-kizli-erkekli-evler
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları








































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.02.2018
8.02.2017
15.04.2016
11.04.2016
15.02.2016
5.02.2016
10.01.2016
28.12.2015
8.02.2015
4.02.2015