Baskın ORAN
Bu yaşıma geldim, tevellüt 1945, derhal ölmesini gönülden dilediğim 2 insan oldu.
İlki, beni annesiyle evlendiren canım oğlumuz Hasan idi (d. 1974).
İki sene önceydi, beyin ameliyatını yapan doktor on beş gün çabaladıktan sonra, “Yaşayabilir, ama bir et yığını de kalabilir elimizde” dediği an diledim bunu. Hasan’ın nasıl bir delikanlı olduğunu bilenler anlayabilir ancak.
İkincisi, haftada en az bir defa Melbourne’de Skype’tan konuştuğumuz canım kardeşim Rafi (d. 1948) için bikaç gün önce diledim bunu. Üç çocuğu adına benimle sürekli temas eden büyük oğlu Aret arayıp o olayı haber verdiği o an.
Yalnız, bunu anlatmak için konuyu biraz başından almam lazım.
***
Yıl 2002. Avustralya’nın yetmiş küsur dilde yayın yapan devlet radyo ve tv’sinden benim hafta-aşırı raporlarımı dinleyen Türkiyeliler Sydney ve Melbourne’e davet etmişler.
Giderken, Feyhan’ın kuzeni ve benim enseye tokat dostum Ahmet diyor ki, “Adam gibi bir adam tanımak istiyorsan, orada benim Ermeni dostum Rıfat’ı bulacaksın.”
O bizi buluyor. Sabahın köründe Melbourne havalimanında karşılıyor. Orada kaldığımızın her sabahı, kaçta kalkarsak kalkalım, Rıfat otelin kapısında. “Bişeye ihtiyacınız olursa diye…” diyor. İnanılır gibi değil.
Sonradan başkalarından öğreniyoruz, biz varmadan bir hafta önceden itibaren sabahın körlerinde başlamış telefon etmeye ora Ermenilerine, “Baskın Oran geliyor, siz hâlâ uyuyor musunuz!”
Daha havaalanındayken sordum, senin asıl adın ne yahu, dedim. “Rafael, hocam; Rafi de derler” diyor.
Beni yeni tanıyor diye bu isim meselesini ayrıntılandırmıyor olabilir ama, Agos’un o zamanki yönetmeni Rober Koptaş’a açılacak 2012’de:
“Ortaokul ikide İbrahim Gobi diye bir hoca vardı. Adımı öğrendikten sonra okulu bırakana kadar enseme çöker, ‘Dürzü!’ diye yüzümü sıraya sürterdi. Ben de okulu bıraktım. Bütün tahsilim bu. Gınkahayr’ımın [vaftiz babamın] yanına kolonyacı çırağı girdim. Dedi, senin ismin pazarda böyle söylenmez, sana Rıfat diyelim, ismim öyle kaldı.
***
Kalıyor da, çare olmuyor.
“İlkokulda sırayla sayıyor Nermin Hoca, 282 Erol, kalk oğlum diyor, baban kim, ne iş yapar? Selahattin, Şekerspor'un başkanı. Arkasından, 283 Ra-Ra-Ra-fael Demircan, kalktık ayağa. Bu ne ismi? Ermeniyim. Nereden geldiniz? Nereden geldik bilmiyorum ki, çocuğum, cahilim. Babanın adı ne? Tatyos. Bütün çocuklar başlıyor: Rafa! Rafa! Tatyos!”
Ulus’ta vaftiz babasının yanında çırak, Ramazan ayı gelmiş, dükkanlar iftar zamanı kapatıyor. Bunlar kapatmayınca, “Oruç tutmazlar bişey yapmazlar. Herkesin dükkanı kapalı, gavuroğlu parayı götürüyor!”
68’de askere gidiyor. “Koğuşçu onbaşı Antepli Yaşar sordu: İsmin ne? Diyorum, Rafael. Tekrar, ismin ne, Rafael deyince bi tane destekli geçirdi. Yerden kalktım, ağzımı oynatamıyorum. Meğer çenemiz kırılmış. Ondan sonra geç de olsa, bir torpilim vardı, Ankara’ya gönderildim, hava değişimi alıp bitirdim.”
Bu gibi neler.
***
Ama hiçbir zaman ne Ermeniliğini saklıyor, ne de kendini ezdiriyor; zaten horoz gibi bir oğlan. Mesela ilkokulda alay eden öğrencilerin tümüne o ilk dersin teneffüsünde girişiyor, önlük-yaka dağılmacasına ve dağıtmacasına.
Ramazan olayında, patronuna “gavuroğlu” diyen Bulgaristan muhacirine “Sen de Bulgar tohumusun!” diyor. “Sandalyeyi aldığı gibi attı kafama. Patırtı, gürültü, birden elli kişi oldular orada. Ermeni diye çullandılar üstüme; daha çocuğum halbuki.”
Diğer yandan, bardağın hep dolu tarafını görmeye programlanmış bir kişiliği var. Mesela bu son olay hakkında: “Bir üsteğmen kurtardı beni kalabalığın elinden. ‘Bende Ermenilerin çok emeği vardır’ dedi. Yani böyle bir dünya, elli kişi seni linç etmeye çalışıyor, biri seni kurtarıyor.”
***
Rafi safkan bir Ankara Keçiören çocuğu. Çoğu Ankaralı Ermeni gibi o da Türkçeden başka lisan bilmiyor ve en önemlisi, babasından miras, Gençlerbirliği dedin mi çıldırıyor.
“Gençlerbirliği var Ankara’da, babam da hastası, hem nasıl hastası. Ben zaten girdiğimden beri üye kayıt kurulundaydım. Yönetime girmezdim ismimi kimse görmesin diye, R. Demircan diye geçerdi kayıtlarda adım.”
Tam Cebeci Stadı’nın tahta köprünün çıkış yerinde tuhafiyeci açmış, bizim Mülkiye’ye taş çatlasa üç yüz metre, işleri iyiyken oyunculara cepten prim dağıtıyor maç kazanılınca. Takım da onu “uğurlu” biliyor, her deplasmana mutlaka gelsin istiyor. En büyük öğünmesi de şu:
“Git, beni Ankara’da Gençlerbirliği camiasından, Cebeci Cumhuriyet fırınından, Keçiören’deki Mecidiye durağından bi sor, herkes Baba Rıfat der başka bişey demez”.
Ama söylüyor ya, yönetime girmiyor ismini görmesinler, takıma sorun çıkmasın diye. Futbolcuların yanında, kulübede oturuyor hep. Kulağına gelecek şekilde laf çarpmalar: “Bu Ermeni hep böyle takımın başında mı çıkacak!”
Takım mahalli ligden kurtulup da tamamen amatör çabalarla selamete erdikten sonra patlak veriyor asıl tepkiler: “Takım 1. Lige çıkınca benim Ermeniliğim göze batmaya başladı. 85’teki kupadan sonra dışlandığımı hissettim. Gitmedim bir daha… Sonra da kendimizi Avustralya’da bulduk.”
***
Avustralya’ya gidiş şöyle oluyor:
“Takımda, Ermeni olduğumu bilen iki kere seviyor, bunun farkındayım; ama güzel hocam, senin Agos’ta yazdığın travma yılları geldi çattı. Asalası bitiyor Pekakası başlıyor. Cebeci’nin Baba Rıfat’ı en ufak fırsatta Müsü Rafael yapılıyor. Bunu yaşamayan bilmez. Pişkin, kalender, yırtık olmama rağmen dayanamadım ve çocuklarım ne olacaklar diye çok geceler düşündüm ve onlar için buraya geldim”.
“Çocuklarım için”in anlamı: Çocuklarını zorla din dersine sokuyorlar Ankara’da okulda. Rafi’nin dinle filan ilişkisi yok, ama kimlikle var. 1988’de 40 yaşındayken eşi Asgik (32), oğulları Aret (16), Arev (15) ve kızları Selin’i (10) alıyor, arkasında “binlerce akraba, arkadaş, hatıra bırakarak ağlaya zırlaya” Avustralya’ya göç ediyor.
***
Geldiklerinin on beşinci gününde işsizlik sigortasından haftada 500 Avustralya doları bağlıyor devlet:
“Güzel hocam, hepimiz çok memnunuz. Ama ben alışamadım buraya. Gözüm arkada. Bir Keçiören görüyorum, bir Cebeci. Ancak Türkiye’ye ara sıra gidip gelirsem oturabilirim burada, diyorum”.
Ne gidip gelmesi? Asgik Hanım’da mide ağrıları başlamış. Kanser. “Geleli on sekiz ay olmuş. Dünyalar başıma yıkıldı. Dil yok, yol bilmem. Dayan Rafi; Allah’ın kollamadığını peygamber sopayla kovalarmış dedik, kolları sıvadık”.
Asgik’i hastaneye yatırıyorlar. Altı saatlik ameliyat sonunda midesinin beşte dördü alınıyor. Mide yeniden oluşsun diye Rafi ona günde sekiz defa azar azar yediriyor.
Bedava devlet lojmanı sıraları gelmiş, tam da Asgik kilo almaya başlamış derken, “Kontrole gitmişiz, doktor bizim hanımın karnına elini bastırdı, adamın suratı buruştu. Şimdi yandık. On kiloluk uru aldılar, eve çıkardık, ama aklını kaybetti. Kimseyi tanımaz. Yemek yemez, su içmez, teskin edici ilaçlar fayda etmez. Sabah çocukları okula götürürken beni bırakmayın diye ağlar. Evden çıkaramam. Çocukların yemeği, çamaşırı, bulaşığı; bende uyku kalmadı, titriyorum. Çocuklar da başlar ağlamaya.”
Üçüncü ameliyatta Asgik Hanım’ın gözleri fırlıyor. Dördüncüden sonra felç geliyor, altını tutamaz oluyor.
O sırada Rafi de sancılanmakta. Kalın bağırsağından sürüyle polip alınıyor. Derken, Asgik ”22 Aralık 1992 öğlen saat 1’de” gözlerini yumuyor.
“Burada papazlıktan kovulma Türkiyeli bir papaz var, bütün paralarını yarışta yemiş, boynuma sarıldı, Rafi dedi, Asgik’in bu dünyada işi bitmiş, o artık Allah’a lazım, dedi. Asıl bana lazımdı, bize lazımdı be, dedim. Öyle değil mi güzel hocam?”
***
Aradan az bi zaman geçiyor, memurlar dayanıyor kapıya: “Çocukların bakımını devlet üstleniyor, sizden alıyoruz”. Rafi bunları kendi tabiriyle “derhal siktir” ediyor. Kovalıyor. “Yakın kontrolde olacağız” deyip çekiliyorlar.
Bi süre sonra yine geliyorlar, ne deseler beğenirsiniz? “Sizi emekli ettik, emekli maaşı bağladık, çocuklara çok iyi bakıyorsunuz”. Oysa tek bir gün çalışmamış orada. Doktor kadın % 95 çalışamaz raporu vermiş.
***
Çocuklar büyümeye başlamış, işler rutine girmekte, fakat meşguliyet azalınca Rafi kurtlanıyor.
“O zaman hocam, ben tozuttum. Mümkün değil duramayacağım. Türkiye’yi arkadaşları aradım, ben geliyorum dedim. Oğlanlar biz Selin’e bakarız, git baba dediler. 93’ün altıncı ayında Türkiye’ye indim. Sivas olaylarıyla aynı gün. Her gün telefon açıyorum çocuklara. Birinci gün iyiyiz, ikinci gün iyiyiz, üçüncü gün Selin ağlıyor dediler.”
İlk uçakla dönüyor. “Çocuklarım havaalanında karşıladılar ki, yüzleri gözümün önünden hiç gitmez.”
***
Artık oğlanlar evlenebilecek yaşa gelmiş. Selin lisede. Rafi tam bir Engürülü:
“Bi akşamüstü Selin’i almaya okula gittim, bi baktım kucağında kocaman bir buket kırmızı gül, yanında oyuncak bir beyaz ayı. Bu ne kızım dedim, abilerim akşama söyleyecek baba, dedi. Akşam oğlanlar dediler baba, Albert var ya, eee var, işte dediler o Selin’e arkadaşlık teklif ediyor senden izin istiyor.
“Ulan Selin daha 17 yaşında yok be. Ben arkadaş falan tanımam! Neyse, Albert geldi, bizim şimdiki damat, Kayserili. Gel lan, ne iş yaparsın? Diş doktoru abimin yanında diş teknisyeniyim. İyi, zaten benim ön dişler takma, sallanıyorlar. Anan baban biliyorlar mı, gördüler mi, gördüler. Nerede gördüler? Orada burada, plajda. Güzel hocam, adamlar Kayserili; kızımı yarı çıplak görüp öyle karar vermişler!
“Albert’e git lan babanı gönder dedim. Babası önce bi naz yaptı, hemen bi siktir çektim, uçtu gitti. Hemen sözünü kestik 97’nin dördüncü günü. Arkasından büyük oğlanın düğününü 24 Mayıs 97’de, küçüğünkini 8 Haziran 97’de yaptık. Düğünler çok güzel oldu. Herhalde millet çok içmişti, salya sümük ağlayıp bizi de ağlattılar.
“Selin’im de liseyi bitirince 10 Mayıs 98’de onu da nişanladım. Arkasından düğününü yaptık. Bu arada 8 Ocak 2000’de ilk torunum Cesinta doğdu. Göbek adı da Ermenice galiba. Aret’le Arev’e de bir altın zincir atölyesi açtık hiç sermayesiz, biraz da borçla. Hiç ummadığımız kadar iş oldu, çok sevindik tabii.
***
Fakat Rafi yine kurtlanıyor:
“Benim yine Türkiyem geldi, ama göndermiyorlar. Aman baba, hele dur. Burada onların çok işine yarıyorum. Bir de ikinci torunum oldu 15 Aralık 2000’de, Olivia. Onun da göbek adı Ermenice galiba. Güzel hocam, Allah’tan bir şey isterdim: Ben konuşamadım, çocuklarım konuşamadı, bari torunlarım Ermenice konuşsun dedim. Vallahi İngilizce, Ermenice, Türkçe üç dil konuşuyorlar.”
Torunlar içini açıyor Rafi’nin, ama aklı memlekette. Benim ardımdan Hrant da oraya gitmiş, artık mest olmuş bizimki, 2006’da reziller Hrant’ın “zehirli kan” yazısını utanmadan çarpıtıp çapraz ateş açtıklarında Cumhurbaşkanı Sezer’e arzuhal döşeniyor:
“Sayın Cumhurbaşkanım, Hrant Dink Türkiye’nin, Ermenistan’ın, insanların yan yana iyi yaşamasını isteyen, bu yolda çalışan, didinen bir aydındır. Hrant Dink’i düşman ilan edenler Türkiye’nin düşmanlarıdır. Türkiye’ye asırlardır zarar verenlerdir.”
***
Sonunda Rafi dayanamıyor, atlayıp geliyor. Esenboğa’da Gençlerbirliği’nden koca bir heyet tarafından karşılanıyor. Sonra gelip Bodrum’da bizi ve Ahmet’i buluyor.
Bahçedeki bungalovda misafir etmek istiyoruz, gidip Ahmet’te kalıyor çünkü iki Ankara serserisi karşılıklı oturup bekarlık anılarını yad ederken zincirleme sigara tüttürecekler; ikisi de hastası sigaranın.
Sonradan öğreneceğiz, “Geride kalan, ilk gidenin mezarına bir paket sigara bıraksın!” diye kavilleşmişler; o derece yani.
***
Fakat döndükten sonra içine kapanmaya başlıyor Rafi. Artık çok meraklısı olduğu at yarışlarına da gitmiyor. Tek meşgalesi Facebook’tan yazışmak. Bağırsaklardan devamlı polip aldırmak yüzünden Türkiye’ye de gelemiyor; sürekli bakım, doktor, ilaç... Hâlâ Türkçeden başka lisan bilmediği için oradaki ilişkileri de sınırlı.
Sanki işlevini bitirmiş, hayatta sanki artık fazlaymış gibi bir ruh haleti içine girdiğini sanıyorum. Skype konuşmalarımız çok seyrekleşti. Cevap vermeyince, uyuyor farz ediyorum; zaten aramızda 7 saat var.
***
Ve günlerden bigün Aret arıyor: “Hocam, babamı arıyorum arıyorum, iki gün telefon açılmayınca gittim, yerde yatıyor sırtüstü. Evde ne kadar ilaç varsa içmiş. Hemen hastaneye kaldırdık. Ama uzun süre yatıp kalınca sırtında ve bacaklarında yaralar açılmış …”
***
Uzatmak istemiyorum, zaten bunları yazarken çok kötüyüm, hastaneden çıkınca çocukları Rafi’yi tam teşekküllü, bir resmî huzurevine yatırıyorlar çünkü onların yanında kalmak istemiyor.
Yaralardan belindekinin derinliği on santim. Acı veriyor Rafi’ye. Artık tekerlekli sandalyede. Kalkıp yürümediği için de bacakları gittikçe zayıflıyor, yapabilse de yürümek istemiyor. Bahçeye tekerlekliyle sabah akşam çıkıp sigara tüttürüyor.
Bu arada Skype sohbetlerimiz bi süre sonra yine başlıyor şükür. Ama eski sıklığı ve tadı katiyen yok. Sanki beni mutlu etmek için açıyor aleti, konuşuyor. Bazen hiç açmıyor. Akıllı telefonu olsa Whatsapp’tan arayacağım ama istemiyormuş, beceremem diyormuş. Aret’i arıyorum, “Tamam hocam, ben yanına gittiğimde benim telefondan ararız” diyor.
Diyor ama, şunu da diyor: “Haftanın dört günü gidiyorum, fakat yarım saatten fazlasını istemiyor. Artık git, diyor. Telefon ettiğimiz zaman, hadi kapatın artık diyor.”
Ah, nasıl iyi anlıyorum canım kardeşimi. Ben 71’de cezaevindeyken ziyaretçilerin uzun kalması huzursuz ederdi. Konuşacak şey biterdi. Artık gitsinler isterdim.
***
Ağustos’ta bi aradığımda Aret diyor ki, “Babam aslında bayağı kuvvetli. Sadece, kendine yakıştıramıyor bu halini.”
Ona özgüven getirecek bişeyler yapmamız lazım, diyorum. “Bu biraz zor işte. Hiç bişey yapmak istemiyor” diyor.
Diyorum ki, yaraları iyileşse de bi Türkiye turu yapsa? “Onu yaraları durdurmuyor ki. Tekerlekli sandalyeyle orada sizlere yük olacağı düşüncesi durduruyor. Bakalım hocam. Yakında at yarışlarında Melbourne kupası var. Yaz geliyor, babama da belki biraz moral gelir…”
İlave ediyor: “Her ‘Yeter artık bıktım’ dediğinde ben ‘Sensiz ne yaparım’ diyordum, sonradan böyle dememeye başladı, iyiye gidiyor herhalde…”
***
Ve, geçen haftanın başında Aret’ten bir telefon:
“Hocam, tatsız bir haber vereceğim. Babam Gençlerbirliği-Trabzonspor maçını izlemek için kalkıyor, burada sabahın 03’ü, sandalyesiyle bahçeye çıkıyor, yine sigara yakıyor, beklerken uyuya kalıyor, sigara bacaklarının arasında düşüyor, naylon giysi alev alıyor, elleriyle söndürmeye çalışırken kolları da tutuşuyor, bacak ve kolları kaslara kadar yanıyor. Hemen hastaneye kaldırdık, ameliyata aldılar. Doktorlar umutlu, ama yanıklar üçüncü derece.”
Zaten yaşamak istemeyen benim canım kardeşim bir de cayır cayır yanıyor. Ben nasıl istemeyeyim derhal ölmesini?
***
Çocukları durumu saati saatine rapor ediyor bana. Ben de Ahmet’e.
Geçtiğimiz 19 Perşembe günü gelen telefon canım kardeşimin acılarının dindiğini bildiriyor:
“Hocam, başımız sağolsun, nur içinde yatsın.”
***
Ahmet de perişan, ama derdi başka, diyor ki: “Cenaze kalktı mı? Bilgin var mı? Rıfat ile birbirimize sözümüz vardı, geride kalan mezara bir paket sigara bırakacak diye. Senin fikrini alayım, bunu Aret’e söylesem mi?”
Yarabbi sen bana sabır ver. Sinirle diyorum: “Hah, söyle de, çocuk senin ananın avradının hatırını sorsun. Tabii, müeddep olduğu için, içinden…”
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.04.2025
28.03.2025
14.03.2025
27.02.2025
27.12.2024
14.11.2024
1.11.2024
25.10.2024
18.10.2024
27.09.2024