Cengiz AKTAR
Cumhurbaşkanının AB’ye hitaben “biz yolumuza, sen yoluna” çıkışı ve AB Bakanı Bozkır’ın terör tanımını değiştirme koşulu karşısındaki tıkanma ifşaatı vizesiz Avrupa hayaline bir nebze limon sıktı.Zaten oluru olmayan bir iş başlamadan bitebilir. Yine de meselenin özü ile olası akıbetine, siyasî pazarlığa nasıl kurban edildiğiyle AB tarafının utanç verici ikiyüzlülüğüne ve mâkul olan çarelere dair birkaç not düşelim.
Özünde, vizenin mağduru devlet değil vatandaştır
Vizesiz seyahat herşeyden önce, seyahat ve dolaşım özgürlüğü kapsamında ele alındığında bir insan hakkıdır. Türkiyeliler bu haktan devletin kötü yönetimi dolayısıyla men edildiler. Almanya ilk önce Türkiye vatandaşlarına vizeyi 12 Eylül darbesi öncesindeki yaygın şiddet ortamı sonucunda Avrupa’ya iltica eden Türkiyelileri engellemek için koydu. Darbe ile birlikte vize kalıcılaştı. Vize uygulamasının başında devlet temsilcileri Avrupa’ya şikâyetlerde bulunsalar da bunun arkası gelmedi. Hatta yakında vefat eden Almanya eski Dışişleri Bakanı Genscher’e atfen rivayet olunur ki 12 Eylül cuntası vizeden rahatsız değilmiş.Siyasî kaosla gelen vizenin kalıcılaşması karşısında zaman içerisinde hükümetler kıllarını kıpırdatmadılar. Umursamazlık karşısında vatandaşlar kendi başlarının çaresine baktılar. 1963 Ankara Anlaşmasının 1973 Katma Protokolüyle elde edilen hizmet sağlama ve iş kurma haklarında vize mecburiyetiyle yaşanan kötüleşmeye aynı Protokolün 41. Maddesi uyarınca itiraz edip binlerce dava açtılar. Davaları Avrupa mahkemelerinde çoğu zaman kazandılar. Kararlar emsal teşkil etti. Ne var ki muhatap oldukları Avrupa ülkeleri kararları uygulamadılar, diğer benzer mağduriyetlere teşmil etmediler. Devlet de bu kazanımların arkasında durmadı. Ta ki 2013’te AKP işe el atana kadar… AKP hükümeti “vizesiz seyahat Türkiyelilerin hakkı” diyerek yola çıktığında ise Avrupa’daki siyasî ortam elverişli olmaktan çok uzaklaşmıştı. Muafiyet artık bir hak hukuk meselesi değil içinden çıkılmaz bir siyasî mesele olmuştu. AKP olabilecek olanı yani ilk aşamada Avrupa ile sürekli irtibatta olanlara muafiyeti isteseydi vatandaşın mağduriyetine deva olabilirdi. İmkânsız olanı isteyerek oy devşirme hesabı yaptı. Eğer mucize olur koşulların tümü yerine getirilir, AB ülkelerinde İslâm ve Türkiye fobisiyle beslenen siyasî koşullar ansızın değişir ve vize muafiyeti başlarsa bu sefer girişte Türkiyelileri olabildiği kadar Schengen bölgesine sokmamak için kurulacak özel Türkiye kapılarında vize kuyruklarını aratacak kuyruklar oluşacaktır. Eğer muafiyet gerçekleşmezse gerçekten ihtiyacı olan grupların mağduriyeti artarak sürecektir. Her iki durumda da kaybeden vatandaş olacak, kazanan ise “vize fatihi” veyahut “kahpe Avrupa” sloganları üzerinden devlet ve iktidar olacaktır.
Vize siyasî pazarlığa kurban edildi
16 Aralık 2013’te başlayan vize muafiyet süreci mülteci meselesine endekslenince iş çığrından çıktı. Komisyon’un ilk izleme raporu 20 Ekim 2014’te yayımlandı. Rapor daha çok uzun bir yol olduğunu açıkça gösteriyordu. Bu yılın 4 Mart’ında yayımlanan rapor daha iyi değildi ama iki rapor arasında mülteci pazarlığı yapılmaya başlanmıştı. 4 Mayıs’ta yayımlanan üçüncü ve son rapor ise Ankara’ya övgüler düzen, yapılmamış işleri yapılmış gibi göstermeyi tercih eden, fahiş hatalarla dolu bir metin. AB Komisyonu mülteci anlaşması uğruna vize muafiyeti için kendi getirdiği koşullardan vazgeçti. Ankara da yolsuzluk ve terör gibi konularda asla yerine getirmeyeceği koşulları mülteci anlaşması sayesinde AB’ye yutturabileceğinin hesabını yaptı. Sonuçta bir bakıma vize koşulları, Suriyelileri burada zaptetme koşuluna bağlandığı anda çöktü.
Basında, konuya hâkim olmayan veya resmî kaynakların her dediğini doğru kabul eden haberciler geriye sadece 5 koşul kaldığını bunların da eli kulağında olduğunu yazmaktan çekinmediler. Sözkonusu 5 koşul yolsuzlukla mücadele konusunda GRECO tavsiyelerine uyulması, Kişisel Verileri Koruma Kanunu’nun 14 Nisan’da çıkan AB yönetmeliğine uygun olması, AB ülkeleri ile yargı alanında işbirliğine gidilmesi, polis teşkilatı Europol ile işbirliği ve terör tanımında Avrupa standartlarına uyum sağlaması için içeriğinin tekrar gözden geçirilmesi.
Oysa rapor yakından incelendiğinde pekçok koşulda Türkiye’nin ve mültecilerin gerçekleriyle kat’iyen uyuşmayan birçok veri, bilgi ve görüş olduğu görülüyor. Özellikle 24,26,27, 32,38,39,52,57, 63 ve 64 koşullarda fahiş hatalar, abartılı güzellemeler, kimi zaman da bariz yalanlar mevcut. Bir iki örnekle yetinelim. Zikredilen maddelerdeki ifadelere göre Türkiye’nin iltica mevzuatı her ne kadar coğrafi çekinceyle malul ise de yeni yasa ve yönetmelikler Suriyelilere çok tatmin edici ve uluslararası standartlarda bir koruma sağlıyormuş! Mültecilerin çalışma, barınma, eğitim, sağlık ve istedikleri yere yerleşme hakları varmış. Avrupa Konseyi Karapara Aklama Sözleşmesi kuralları ve OECD’nin Malî Eylem Gücü FATF’nin tavsiyeleri yerine getirilmek üzereymiş. MASAK güçlendirilmiş. Bütün vatandaşların seyahat ve yerleşme özgürlüğü tammış. Türkiye’de Roman hakları mükemmel gözetiliyormuş. Kolluk kuvvetlerinin görevlerini ifa ederken olası hak ihlallerini izleyen ve başında İçişleri Bakanlığı müsteşarının bulunduğu komisyon tam bağımsız değilmiş ama yakında bağımsız olabilirmiş.
Sonuç olarak Merkel’in muazzam baskısı altındaki Komisyon bir ay gibi çok kısa bir zaman içerisinde, alelacele, yalap şalap torbalara doldurularak çıkartılan yasalar ve kurulan kurumları “başarı” olarak nitelemek istemiş. Sahtekârlık şu kiAB’nin “iyi polisi” Komisyon aslında muafiyetle ilgili son kararın Konsey’den çıkamayacağını bile bile tüm AB adına Suriyeli mültecilerin olabildiğince engellenmeye devam edilmesi için zaman kazanmaya ve yazı çıkarmaya çalışıyor.Hesap muhtemelen, yaz içerisinde Suriye’de sağlanacak kalıcı ateşkesin içsavaş tanımını değiştirmesi vasıtasıyla Suriyelilere otomatik mülteci statüsünün verilmesini sonlandırmak.
Bundan sonra ne olur?
Evde yapılan yanlış hesaplar çarşıya uymayabilir ve nitekim uymuyor da. Birkaç hususun altını çizelim.
Birincisi, hukuk devleti olmaktan çıkmış bir Türkiye’de çıkarılan yasaların hiçbir kıymet-i harbiyesi yok. Mesele yasa çıkarmak değil, o yasaları uygulamak. Dolayısıyla 72 koşulun tam anlamıyla yerine getirilmesi bile bir şey ifade etmez.
İkincisi Erdoğan’ın terör yasaları uyumuna karşı ettiği son laflar gidişata ket vurma potansiyeli taşıyor. İşin başından beri 72 koşul arasında yolsuzlukla mücadele ve terör tanımının daraltılması konularının sorun yaratacağını söylememin nedeni buydu ve geldik o kapıya dayandık. İktidar ve yurtdışında kulis yapan borazanları özellikle terör tanımı konusunun Türkiye için çok zor olduğunu vurgulamaya başladılar. Ne var ki bu koşulun sulandırılması mümkün görünmüyor, üstelik Erdoğan varolan tanımı “silahsız terör örgütü” ve “bireysel terör” ifadeleriyle genişletmeye hazırlanırken. Israrın nedeni AB’nin, Türkiye’deki demokrasinin bekası endişesi değil, vize kalkarsa kaşının altında gözü olanın terörist sayıldığı bir ülkeden gelecek Türkiyeli mülteciler.
Bu şartlarda Komisyon’un tavsiyesi Avrupa Parlamentosunun önüne gelemeyecek. AB Konseyi ve üye devlerin ulusal parlamentolarına hiç intikal edemeyecek. Yani, iş başlamadan bitecek. İktidar ve yurtdışında yazan borazanlarının açıkça veya üstü kapalı “siz mültecileri yeniden üstünüze salıverdiğimizde görürsünüz” yollu şantaj mesajlarının ise tamamen ters tepeceğini düşünüyorum. AB kamuoyları vize muafiyeti meselesini 4 Mayıs’ta öğrendi ve cevabı şimdilik gayet olumsuz. Almanya’da hükümetin mahcup güzellemelerine rağmen muafiyete karşı olanlar ilk yoklamalarda % 60lar mertebesinde. Şantaj bu oranı ancak artırır. Yine bir mucize oldu karar nitelikli çoğunlukla Konsey’den geçti varsayalım, Fransa başta olmak üzere muafiyete karşı olan pekçok AB ülkesi Schengen bölgesine katılımlarının askıya alınmasını (opt-out) isteyecektir. Bu kriz olasılığını küçümsememek lazım; üstüne üstlük vize muafiyetinin Brexit referandumuna olacak olumsuz etkisi AB’de dillendirilmeye başlandı.
Üçüncü olarak bu kadar olumsuzluğa rağmen hem vize hem mülteci meselesi konusunda mâkul olan nedir diye düşünmek lazım? Vize konusunda AB derhal belli gruplara, işinsanları, akademi dünyası, Schengen ülkelerinde akrabası olan vatandaşlara vize kolaylığı getirmelidir. Türkiye ile olan ilişkisini de “72 koşul” gibi ad hoc anlaşmalara değil, AB müzakere sürecine ve Kopenhag kriterlerine dayandırmalıdır. En başta da gümrük birliğinin gözden geçirilmesine yoğunlaşılmalıdır. Mülteci konusunda ise Lübnan ve Ürdün başta olmak üzere Türkiye ve Yunanistan’dan doğrudan iskân (resettlement) yegâne ciddî, gerçekçi, yapılabilir ve sürdürülebilir çaredir. Uluslararası uzmanlığın diğer iltica ülkelerinde olduğu gibi burada da mültecilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere icraatta bulunabilmesi, verilecek malî desteğin tek koşulu olmalıdır. Bunlardan fazlasını beklemek veya istemek ham hayaldir.
Zira aksi halde Suriyelilerin Türkiye’deki istikbalsizliği ve AB’nin Türkiye’nin gayridemokratik gidişatına gösterdiği ahlaksız müsamaha sonucunda AB Suriyelilerin ilticasını durduramayacağı gibi Türkiyeli mültecilere de kapı açmak durumunda kalacak. Vize yoluyla veya vizesiz…
KAYNAK: CENGİZ AKTAR / HABERDAR
Yazarlar
-
İsmet BerkanTrump’ın Gazze Planının Ak Parti çevresinde yarattığı derin çatlak 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTrump kuzulara şah olunca… 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsıl sorunumuz TL değil dolar enflasyonu 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasOrtada aslında bir ‘plan’ yok 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.01.2022
18.05.2021
10.05.2021
24.04.2021
24.03.2021
23.02.2021
20.01.2021
12.01.2021
28.12.2020
22.12.2020