Enver SEZGİN

Zorlukları aşmak
2.07.2013
2316

 Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın 22 Ekim 1993 tarihinde gittiği Lice’de alnından yediği tek kurşunla öldürülür. Resmî kayıtlara “PKK ile çatışmada şehit düşen en yüksek rütbeli asker” olarak geçer. Oysa daha sonra yakalanan Yüksekova Çetesi üyelerinden birinin ifadesi olayda JİTEM parmağı olduğunu işaret eder.

Aydın’ın öldürülmesinden sonra Lice abluka altına alınır. Onlarca sivil öldürülür. Dört yüz yirmi ev ve iki yüz yirmi işyeri ateşe verilir. Şehir yerle bir edilir. Dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal bir başçavuş tarafından ilçe girişinde geri çevrilir. Lice otuz yıl devam eden çatışmalardan en çok etkilenen ve bu işin çilesini çeken yerleşim birimlerinden biridir.

Hassas bir yöre anlayacağınız.

Ve bu yörede çile devam ediyor.

İlçeye bağlı Kayacık Jandarma Karakolu’nun yeni binasının yapımını protesto eden gruba ateş edilmiş ve bu ateş sonucunda bir genç hayatını kaybetmiştir. Sebep ne olursa olsun bu olayın başta Lice olmak üzere tüm bölgeyi olumsuz bir biçimde etkilememesi mümkün değildir. Diyarbakır Borusu Başkanı Tahir Elçi, jandarmanın “gereksiz, ölçüsüz ve keyfî bir şiddet kullandığını” ifade etmiştir.

Esasen böyle bir olayın olacağı çok önceden belliydi. Daha önce Van, Şırnak, Hakkâri ve Tunceli’de de benzeri eylemler yapılmış ve herhangi önemli bir olay olmadan sonuçlanmıştı. Ama bunun böyle sürmeyeceği ve bir yerlerde istenmeyen sonuçlarla karşılaşacağımız apaçık ortadaydı. Tehlike geliyorum dedi ve olan oldu. Buna rağmen gerekli önlemler alınmadı.

Şimdi, göstericilere “ölçüsüz” bir biçimde müdahale edilmesini sağlayan ve bir insanın ölümüne sebep olan görevliler hakkında soruşturma açmak, sorumluların yargı önüne çıkmalarını sağlamak hükümetin boynunun borcudur.

Evet, bu hadise çözüm sürecine zarar vermiştir. Ancak sadece buradan yola çıkarak sürecin akamete uğradığını ileri sürmek doğru olmasa gerek.

Benzeri şekilde, Gezi Parkı olaylarının patlak vermesinden hemen sonra çözüm sürecinin sona erdiğini ileri süren görüşler ortaya atılmış ve artık süreci ileri götürmenin mümkün olmadığı iddia edilmişti.

Gezi Parkı gösterileri sırasında polisin aşırı güç kullanımı, Başbakan’ın sert söylemleri barış atmosferine zarar vermiş olabilir, ancak Barış ve Çözüm Süreci’nin bir dinamiği vardır ve bu dinamik esas itibariyle gücünü bizzat halkın ihtiyaçlarından ve (yine halktaki) çözüm iradesinden almaktadır.

Gezi Parkı olaylarından sonra Abdullah Öcalan’ın sürecin büyük zarar gördüğü yönünde bir açıklama yapacağını bekleyenler az değildi. Lakin öyle olmadı.

Öcalan yaptığı açıklamada; “Bazı güçlerin engellemelerine rağmen süreci ilerletmekte kararlıyım. Ve başarılı olacağımıza inanıyorum,” diyerek kimi beklentileri boşa çıkarmış oldu.

Elbette Lice’de meydana gelen üzücü olay barış yürüyüşüne zarar vermiştir. Üstelik gerekli önlemler alınmadığı takdirde benzer olayların olması ihtimal dâhilindedir.

İşin bu aşamasından sonra hükümetin alacağı tutum, atacağı adımlar belirleyici olacaktır. Belirttiğim gibi olayın gerçek nedenini ve suçluları ortaya çıkarmak çok önemlidir.

Ama yetmez.

Özellikle sınır boylarında bulunmayan karakolların yapımına en azından bir süreliğine ara verilebilir diye düşünüyorum.

Öte yandan ‘koruculuk sistemi’nin geleceği ile ilgili belirsizliğin sürmesi Kürt halkında var olan birtakım endişelerin artmasına neden olmaktadır. Dahası, örneğin Van’da 960 kişinin korucu kadrosuna alınması sürece zarar vermekten başka hiçbir işe yaramamaktadır.

Olan olmuştur.

Şimdi yapmamız gereken, Lice olayının yarattığı olumsuz havayı dağıtmak ve çözüm yolunda ilerlemeyi sağlamak olmalıdır. Şahsen BDP yönetiminin bu olay karşısında takındığı sorumlu tutumun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Olaydan hemen sonra Selahattin Demirtaş’ın, “Bütün halkımıza ve herkese dikkatli olmalarını, provokasyonlara karşı duyarlı olmaları çağrısı yapıyorum” demesi, (a) tansiyonun daha fazla artmasına engel olduğu gibi; (b) bizlere birtakım olumsuzluklara rağmen bu partide sağduyunun egemen olduğunu da göstermiştir.

Çekilme süreci ile ilgili tartışmalara gelecek olursak:

PKK güçlerinin kaçta kaçının sınır dışına çıktığı yönündeki tartışmalar gereksiz bir güvensizlik ve kötümserlik ortamını körüklüyor. Kendi adıma bu tartışmaların faydasız olduğunu düşünüyorum. Esas olan çekilmenin devam edip etmediğidir. Bu bağlamda hükümet, demokratik adımlar atmak için son silahlı unsurun sınır dışına çıkmasını beklemek zorunda değildir. Bir kere “Demokratik Reformlar” halkın ihtiyaç duyduğu ve herhangi bir koşula bağlı olmaksızın atılması gereken adımlardır. Ayrıca eğer var olan ve pek de güçlü olmayan güven ortamının güçlenmesine yardımcı olacaksa bir an önce harekete geçmenin ne gibi bir zararı olabilir ki?!

Lice’ de meydana gelen olaylar bize bir kez daha Barış ve Çözüm Süreci’nin o kadar kolay devam etmeyeceğini göstermiştir.

Zor olan barış yapmak değildir; asıl zorluk, barışın önündeki engelleri ortadan kaldırmakta yatıyor.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar