Erol KATIRCIOĞLU

Erol KATIRCIOĞLU
Erol KATIRCIOĞLU
Tüm Yazıları
Şike, hayali ihracat ve Dersim
10.12.2011
2565

 Bu ülkenin “yaşanmış tarihi” ile “yazılmış tarihi” arasında çok büyük farklar olduğunu biliyoruz. Zaman geçtikçe “yaşanmış tarihin” yaşanmışlıkları gün yüzüne çıktıkça “yazılmış tarihin”harfleri dökülmeye, cümleleri anlamsızlaşmaya başlıyor. Geçtiğimiz günlerdeki “Dersim” tartışması böyle.


“Yaşanmış tarihle” “yazılmış tarih”
 arasındaki farkların giderilmesi işinin toplumsal bir hamle gibi yapılmasını istiyor insan ama maalesef bu süreç şimdilik yalnızca siyasi çekişmelerin yarattığı dinamik üzerinden yürüyor.

Yani insan, bu ülkenin siyasi elitinin daha iyi bir Türkiye için daha özgür ve daha demokratik bir Türkiye için bu temizlenme, arınma, karşılaşma sürecini başlatmasını istiyor, tıpkı bir tür seferberlik gibi, ama maalesef böyle bir adım bugün hiçbir siyasetçinin ve siyasetin gündeminde değil.

O nedenle de genel olarak siyasetçilerimizin çoğu Dersim tartışmalarıyla başlayan tartışma sürecini, bu satırların yazarının da çeşitli vesilelerle belirttiği gibi “yazılmamış tarihin” başka konularına da uzanmasını pek istemiyor. Örneğin bir 1915 Ermeni katliamını, Kürt isyanlarını, Varlık Vergisi olayını ya da 6-7 Eylül olaylarını, daha yakına geldikçe de Maraş, Sivas gibi katliamları ya da diğerlerini konuşmayı pek istemiyor.

Başbakan bile Dersim konusunu gündeme getirdikten sonra diğer konular üzerinde hiç ses çıkarmadığı gibi Kılıçdaroğlu’nun kendisine yönelttiği “Bu gidişle Ermeni diasporasının soykırım iddialarını da kabul edecek” sözlerine verdiği cevapla kendi sınırlarını da ortaya koydu. “Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ı Ermeni diasporası ile aynı yere oturtacak olanın alnını karışlarım. Haddini bileceksin” demesi bu sınırın da nereden geçtiğini göstermekte.

Son günlerdeki şike tartışmasının da bence bu çerçevede tuhaf bir yanı var. Tabii ki herhangi bir biçimde “şikeyi” meşrulaştırmak gibi bir niyetim olamaz bunu baştan belirteyim ama mesela Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yasayı veto etme gerekçesi olan, “...halen yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında bulunan kişilere yönelik özel bir düzenleme olduğu intibaını uyandırdığı” gerekçesi üzerine bir düşünelim.

Haydi bırakalım Başbakan Erdoğan’ın parlamentoya girebilmesi için “kişiye özel” sayılabilecek bir yasanın çıkarılmış olması olayını, hafızalarınızı bir yoklayın, bu ülkede, bu ülkenin en önde gelen işadamları, şirketleri için ne “özel yasalar” çıkarılmış olduğunu bir hatırlayın!

Çok da eskilere gitmeye de gerek yok. 1980’lerin başından bu yana “hayalî ihracat” yapmaktan suçlanmış nice ünlü işadamını düşünün ya da sahte belgelerle döviz kredisi kullananları ya da bankalarını batıranları. Bunların hemen hemen hepsi de Özal’ın önerdiği “Ekonomik suça ekonomik ceza olur” ilkesi uyarınca çıkarılan yasalarla kurtarılmamışlar mıydı?

Sahte belgelerle yapmadıkları ihracat için devletten vergi iadesi alarak, dövizin kıt olduğu günlerde sahte belgelerle döviz kredisi kullanarak ya da bankalarını batırıp ne yapalım battı diyip devlet desteği alarak zenginliklerine zenginlik katanların yaptıkları da bir tür “şike” değil miydi?

Tabii ki “geçmişte bu türden şikeler de oldu ama şimdi devam mı etsin” gibi bir soruya cevabım “etmesindir” kuşkusuz. Ama hangi zeminde yürüdüğümüzün de farkında olmamız gerekir diye düşünüyorum.


Bugün Dersim’i konuşmak yalnızca Dersim’i konuşmak olarak kalacaksa, bugün “şike” yalnızca bugün yapılmış bir olay gibi konuşulacaksa “yazılı tarihle” “yaşanmış tarih” arasındaki açığı kapayıp gerçek bir toplum olmamız da pek mümkün değilmiş gibi geliyor bana.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar