Hilâl KAPLAN
Geçtiğimiz Temmuz'daki Silvan saldırısı ve aynı güne dek gelen demokratik özerklik ilanından bu yana PKK çevrelerinde Öcalan'ın ismini gittikçe daha az duymaya başlamıştık. Ta ki Başbakan, Ağustos ayının sonlarında, PKK'nın saldırılarını arttırdığı bir dönem olmasına rağmen, gerekirse Öcalan'la görüşmelerin başlayabileceği sinyalini verene ve bu sözünü birkaç TV programında tekrar edene dek...
O kısa süreçte ne olduysa oldu ve PKK'nın direktifi doğrultusunda, özgür iradesini örgüt iradesiyle birleştiren mahkûmlar12 Eylül'de açlık grevine başladı. Şimdiye kadar anadilde savunma veya anadilde eğitim hakkının esas talep olmadığı; asıl meselenin Öcalan'ın avukatlarıyla görüşmesi olduğu sanırım anlaşılmıştır. Yoksa anadilde savunma hakkını bu kadar kısa bir sürede yasalaştırmaya çalışan bir hükümete karşılık, BDP'lilerin "Artık hükümet çözsün" diyerek rest çekmesi ve Meclis'ten çekilerek açlık grevine başlaması anlaşılır iş değil.
Öcalan'ın tekrar denkleme dahil olacağı anlaşılınca 'oyun' yeniden kuruldu Öcalan'la görüşmeleri bitirerek onu İmralı'ya gömen nasıl Kandil olduysa, 'dirilten' de Kandil olacaktı. Böylelikle Öcalan'ın gücünü azaltan ve Kandil'in elini güçlendiren bir sonuç hasıl olacaktı. Oyunu kuran Öcalan değil, Kandil'di ve bunun anlaşılması için en etkin yol da Öcalan'la görüşmelerin devlet inisiyatifiyle değil, Kandil'in baskısıyla gerçekleşmesiydi. Karayılan'ın, açlık grevinin ancak talepler tam olarak karşılık bulursa bitirilebileceği, yoksa Öcalan'ın bile grevi bitiremeyeceğine ilişkin açıklaması da bu okumayı doğruluyor. "Öcalan bile bitiremez" denilerek Öcalan'ın adına konuşmaya ve gücünü test etmeye devam ediliyor. Aynı Öcalan'ın görüşmede devlet yetkilisi olmasını istemediği iddia edilerek, Öcalan yerine talep beyan edildiğinde olduğu gibi... "Madem Öcalan tecrit altında, bu isteğini nerden duydunuz?" diye sormak gerekiyor.
Eğer açlık grevindekiler Kandil'in umrunda olsaydı, Öcalan'ın kardeşi Mehmet Öcalan'la görüşmesinin önüne geçilmezdi. Görüşmelerin sadece Mehmet Öcalan üzerinden sürdürülemeyeceği herkesin malumuyken, en azından cezaevinden tabutların çıkmasını önleyecek bir çağrının Öcalan'dan gelebileceği biliniyordu ve buna engel olundu. Açlık grevi 40. gününe yeni girmişken Mehmet Öcalan "Ağabeyimle görüşme izni versinler, ölüm orucuna çözüm bulunabilir" diye açıklama yapmıştı. Tam Adalet Bakanlığı da yeşil ışık yakmıştı ki o açıklamayı Mehmet Öcalan'a 'yedirdiler'.
PKK'nın Avrupa'daki en etkin isimlerinden Zübeyir Aydar'ın verdiği mesaj çok netti: "Mehmet Öcalan, siyasî sorumluluğu olan, bu kadar ağır bir yükü kaldırabilecek kimse değil."
Bunun üzerine, aynı zamanda BDP Parti Meclisi üyesi olması hasebiyle siyasî kimliği de olan Mehmet Öcalan, söylemini birkaç gün içinde değiştirdi ve önce "Bir düşünüp karar vereceğiz" dedi. Ardından, ağabeyiyle görüşmesinin üzerinden nerdeyse iki ay geçmişken, Öcalan'ın çözüm yolunda adım atılmadığı için kendisiyle görüşmeyi doğru bulmadığını söyledi. Ne olmuştu da ağabeyinin kendisiyle görüşmek istemediğini iki aydır açıklamak aklına dahi gelmemişti dersiniz?!
Öte yandan Diyalog Temas Grubu'nun çabaları sürüyordu. Dönemin Diyarbekir Baro Başkanı olan M. Emin Aktar, bazı grup üyeleriyle birlikte 11 Ekim'de Adalet Bakanı Sadullah Ergin'le görüştü. Aktar'a sonradan İmralı'ya gitmeye hazır olup olmadığı sorulduğunda bir avukat daha yanında bulunursa hazır olduğunu iletti. Önerilen diğer kişilerin de PKK'ya yakın çevrelerden değil, bölgede saygınlığı olan ama mütedeyyin kesimden iki insan hakları savunucusu olduğunu -isimlerini saklamak kaydıyla- başka bir güvenilir kaynaktan öğrendim. Ancak bu süreç devam ederken BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş "Biz Mehmet Öcalan'ın gitmesini değil, Abdullah Öcalan'ın gelmesini istiyoruz" diyerek sağlıklı bir çözüme ulaşılmasının önüne taş koymuş oldu. Ve karşılıklı güven bağı sarsıldığından süreç, ne yazık ki yine tıkandı.
Gelinen noktada, bölgenin psikolojisini hesaba katmayan söylemler yüzünden, cenazelerin çıkması durumunda hükümetin bizzat sorumlu olduğu algısına yol açacak bir dönemdeyiz. PKK sorununun barışçıl yollardan çözümü için hazır olan bir hükümet olmasına karşın, mevcut manzara budur. Yoksa Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın "Çözümün gerçekleşmesi, görüşmelerin yapılması için uygun ortamı hazırlıyoruz. Son süreç de hazırdı. Ama ne zaman elimizi uzatsak, birilerince sabote ediliyor. Yeni Oslo sürecini de bu açlık grevleri olumsuz etkiledi, zora soktu" sözleri, 'Öcalan oyunları'nın nelere mâl olduğunun resmidir.
O yüzden, hükümetin Öcalan'la görüşmeyi sağlaması gerektiği kanaatindeyim. İlk olarak elbette 64. gününe girilen açlık grevindekilerin en az hasarla bu süreçten çıkması için bunu istiyorum. İnsan hayatını ölerek veya öldürerek siyaset aracı yapanlardan ahlâk veya vicdan beklemek bu saatten sonra abesle iştigal etmek olarak görünüyor. Öcalan'ın mevzubahis isimlerle görüşmesine izin verildiği takdirde, şayet Öcalan görüşmeyi reddederse, grevdekilerin sorumluluğu da onun üzerine olur.
Hükümet, açlık grevlerinin arkasındaki iktidar savaşlarını görmesine rağmen, bu görüşmeye izin vermelidir. Zira, bu saatten sonra oyunu bozmanın tek yolu, 'oyuna gelmek' sanılan adımı atmak olabilir.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2019
27.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
24.04.2019
16.04.2019
15.04.2019
12.04.2019
8.02.2019