Mehmet KIRARSLAN
Üç yıl boyunca Elmadağ’ın, coğrafi olarak da gelir dağılımı açısından da “aşağı” sokaklarında oturdum. Cihangir’deki işyerime bu üç yıl boyunca yürüyerek gidip geldim. Bazen günde ikişer kez. Gezi parkı yolumun üzerinde değil ama kenarındaydı. Elmadağtarafından geldiğimde solda ilk işyerlerine gelinceye kadar parkın girişini, yeşillik alanı, ağaçları görmek olanaklıydı. Yanında akıp giden yol çok yoğun bir yol olmuştur hep. Her türden kent insanı, yol üzerinde sürekli koşuşturuyor haldedir. Bu yoğunlukla kıyaslayınca Gezi Parkı’nın bu tarafından girişinde yürüyenleri neredeyse parmakla sayılacak kadar az görmüşümdür, çoğu zaman da kimse olmazdı. Çimenlerin üzerinde kent yoksulları oturur, yatar, eyleşirlerdi. Bazen ben yolumu değiştirip Gezi Parkı içinden geçtiğimde de durum farklı olmazdı. Hemen yanıbaşımızda cadde üzerinde akan insan tipolojisiyle buradaki insan tipolojisi; Beyoğlu sokakları ile Tarlabaşının Aksaray yönüne vurduğumuzda kaldırımda gördüklerimiz kadar farklıydı. Tarlabaşı’ndakine daha yakın ama sanki ondan daha varoşlara aitti. Meydana doğru banklarda boylu boyunca uzanmış, bazen ayakkabısını çıkarmışinsanlar görmek her zaman olanaklıydı. Belli ki bir işleri yok ve belli ki geceyi rahat uyumamışlar ve belli ki de bu kentte yeterince tutunamamışlardı. Kadınlar oldukça azınlıkta, banklarda elleri dizinde erkek arkadaşlarıyla konuşan mahçup görüntülü başörtülü bir-iki kız haricinde modern kentli görüntüsü taşıyan kadınları anca hızlı hızlı yürürken belki nadiren görmek olanaklıydı. Gezi’nin içindeki küçük -küçücük- çocuk parkında biraz kadın olurdu. Yaz ayında uzun pardesülü ve başı yazmalı kadınları küçük çocuklarını salıncakta sallarken ya da üstleri başları dökülen ama çocuk neşeleri ve enerjileriyle koşturan yaramazları bankta oturup bekleyen kadınlar... Bazı geceler evden Gümüşsuyu’na giderken ya da dönerken kestirme diye parkın içine girmişliklerim olurdu. Geceleri de boşolurdu gezi parkı. Tam boşsayılmazdı aslında; meydana yakın, meydan ışıklarını alan yerlerin bir-kaç müdavimi olurdu. Sanki günden geceye oradan hiç kalkmamışlar gibi. Bir de daha içlerde Gezi’nin orta yerlerinde iki-üç kişilik küçük kümeleşmeler. Ne yapıyorlar diye yakından bakmaya çağırmazlardı yoldan geçenleri. Ürkütücüydü duruşları. Bu sıralarda eminim ki hemen yanıbaşımızdaki Taksim binlerce, onbinlerce belki bazen daha da fazla insanı ağırlıyordu...
Yanılmışım... Gezi Parkı’nın çok seveni varmış. Gitmeselerde, görmeseler de Gezi Parkı’na ve ağaçlarına ilgiliymişler. Günün birinde Taksim’den, Beyoğlu’ndan, Cihangir’den, üniversite ve liselerden Gezi Parkı’na akacakları günleri bekliyorlarmış. Şöyle küçük bir olasılığı da atlamışdeğilim, ne yalan söyleyeyim: Belki yakınından, içinden geçmediğim son bir yıldır benim anlayamadığım bir şekilde Gezi Parkı hemen yanı başındaki kalabalıkları içine çekmeyi başarmıştır. Malum, Türkiye çok hızlı ilerliyor...
İşte ben bu ilerlemeye pek ayak uyduramıyorum sanırım. Yine ne yalan söyleyeyim, öyle olmalı ki arkadaşsayım (tamam biraz ilginç bir tanım oldu ama derdimi anlayın artık) giderek azalıyor. Popüleri yakalamakta zorlanıyorum. Bu yüzden olsa gerek ki “Emek Sineması Direnişi”ni de anlayamamıştım önceleri. Son işletmecisi bayanın, Emek’çi göstericiler için kullandığı, bu kadar ilgiyi, sinemaya gösterselerdi iflas etmişolmazdık türü yakınmaları bana daha anlaşılır gelmişti.
Aslında, azalmakta olan çevreme son bir yıldır, bütün yaşamım boyunca gördüğüm en yalancı insan ilişkilerine tanık oluyorum dememişolsaydım, bunun niye böyle olduğu üzerine düşünmemişolsaydım gerçekten her şey anlaşılmaz derecede karışık olurdu benim için. Şimdi o kadar değil... Paniğe kapılmıyorum.
Çevremizdeki insanları, onların sosyal-siyasal-kültürel ilişkilenişlerini hep merak etmiş, üzerinde hep kafa yormuşumdur aslında. Doğal çevremde iyiye gitmeyen şeyleri görmüşlüğüm yeni değil. Üçüncü kuşak kentli, laik, solcu (tamam hepsi bu değil ama başka nasıl anlatabilirim?) olarak sürekli cepten yediğimizi, bizi üstün tutan moral değerlerin bir yüzyıl geride kaldığını, yerine yeni ve iyi bir şey koyamadığımızı düşünürdüm. Tam bu minval düşüncelerle uğraşırken geçen yaz arkadaşlarımın yanına Datça Palamutbükü’ne gittiğimde tanık olduğum bir görüntü beni daha derine indirdi (umarım boğulmam). Yaz gecesi, kıyıya sıfır hatta sıfırın altı-içi gündüz çay bahçesi gece canlı müzikli lokantada oturmuşdemleniyorduk. Bizimkiler saz heyetinde. Yemek ve şarap karşılığı müzik yapıyorlar. Gündüz ağırlıkla Sözcü nadiren Birgün okunan masalar hınca hınç dolu. Bir neşe bir neşe... Hemen karşımda çokça neşeli bir abi var, 55-60 yaşlarında, iştahı yerinde, rakıları kütür kütür götürüyor, ağzı boşaldığında yüksek sesle şarkılara-türkülere eşlik ediyor. Abi müzik aralarında istekte bulunuyor ama herkes istekte bulunduğu için ne dediğini anlayamıyorum. Çok da merak ediyorum. Taktım bir kere ona. Bir süre sonra olsa gerek, sesini müzisyenlere duyurabileceği bir an buldu. Biz de duyduk: Aç insanlar uyur mu, aha Memmed Emmi...
Evet artık başka bir dünyadaydık. Yoksulun çığlığı Palamutbükü’nün evden devşirilmişküçücük havasız mutfaklarında üç kuruşpara için gündelikçi çalışanlarından yükselmiyor ya da oradan oraya koşturan uykusuz göçmen garson yamaklarından...
Sizin de çok tanık olduğunuz çok sıradan bir şey anlattığımın farkındayım. Belki üzerinde siz de düşündünüz, belki de artık düşünülmeyecek kadar sıradanlaştı bu çelişki. Ben burada, bu küçük örnekte çok şey görüyorum nedense. Abinin bir isyanı var tabi, bu anlaşılıyor. Neşesi yerinde olsa da, alttan bir şey “unutmadım” diyor. Çığlık atan türküde kendini buluyor. Onun haklı çığlığını bir kere daha duymak, duyurmak istiyor... ama kendi artık başka yerlerde... Ben görmedim ama yüzünden ter aka aka oraya buraya koşturan garsona, siparişi zamanında gelmediği için bağırmışda olabilir. Kimbilir belki de onunla empati kurmak istiyor. Kim bilir (!).
Gezi parkı ondan hiç yararlanmayan, oraları kent yoksullarına terk etmişseçkin ve duyarlı eylemcilerce işgal edildi. Sonrasını biliyoruz, aşırı şiddetle “bastırıldı”. Memleketin doğusunda Kürt dağlarında kan akması henüz kesilmişken, herkes biraz geri çekilmiş, hassas, çok temkinli bir toplumsal hava içerisinde yegane eylemlerin Silivri kapılarında ve akil insanlara karşı yapıldığı bir sırada (demokrasi manzarası) meğerse ne çok duyarlı ve özgürlükçü toplumsal dinamiklerimiz varmış. Kusur bende, tam iyi izleyememişim. Anlayamadım önce, bir tertip sandım. Neşeli abimize gösterdiğim ilgiyi bu kesimden esirgemişim. Herkesten özür dilemem gerekir. Nedense o neşeli abimi ve onun daha gençlerini görür gibi oldum birden, kusura bakmayın. Biraz kafalar karışık, zaman gidip geliyor ondaki gibi. Çevre duyarlılığı ve sonrasındaki insan hakkı ihlalleriyle başlayan bir “haklılık” unutulmayan ama bir türlü yerli yerinde ortaya çıkmayan bir öfke seline döndü. Böyle bir haklılığı yakın zamanlarda yakalayamamıştık. Allah’ın sopası yok ki, yakaladık işte. Son damlasına kadar, bitirene kadar kullanmak hakkımız. “Sen hâla anlayamadın mı, haydi gel”. Fakat ben anlayamadım. Çokça çaba gösteriyorum aslında. Şunu anladım, birikmişbir öfke var. Özellikle Başbakana karşı birikmiş, biriktirilmişbir öfke var, bu anlaşılıyor. Sorun şu ki öfke tarif edilemiyor. Çevre duyarlılığı ile başlayan ve sonrasında orantısız şiddete tepki ile devam eden eylemler 17 gün boyunca ülkeyi esir alan tersi tarden ”orantısız” bir tepkiye dönüştü. Süreç devam ediyor. Orantısız ve de sahibi yok.... ve de hedefi belli değil. Onbinlerce insanın biriktirdiği öfke bir türlü tarif edilemediğinden bunca zamandan sonra yine çevre duyarlılığı tepkisine geri çekildi. Pazarlıklar, istekler bunun üzerinden yürüyor. Çevre duyarlılığı ise yaşadıklarımızı hiç anlatmıyor. Bana anlatmıyor ama Batı dünyası onları anlıyor... Ne gam.
Bu kadar kaotik gelişmeye sert kutuplaşmalara, çatışmalara Taksim Gezi Parkı neden oluyor. Çevreciler o kadar ısrarcılar ki “çevre”yi görüyorlar içindeki insanı görmüyorlar... Ne Kürt sorunu var ne anayasa... Daha da inat ederseniz yakarız diyorlar.
Ben okuduklarımdan, yaşadıklarımdan büyük kitle hareketlerinin ya da kitlesel duruşların kitlenin analiziyle ele alınmasının yaşadıklarımızı anlamlandırmak için olmazsa olmaz olacağını düşünenlerdenim. Yani sınıfsal olarak. Kabaca bir bakışla burada çevreden merkeze doğru değil, merkezden çevreye doğru bir hareket görüyorum. Merkezde olanların desteklediği ve merkezde olmayıp ama kendini merkezle özdeşleşmişonun sıkı tedrisatından geçmiştoplumsal kesimlerin hareketi bu. Bu yüzden fazlaca bencil. Toplamı hesap etmektense kendini ifade etmeyi seviyor. Çay bahçesinde yanımda tavla oynayan üniversite öğrencisi gencin gelen telefona verdiği yanıt çok şeyi özetliyor: “Ya, gündüz hareket olmuyor, canım sıkılıyor, gece gideceğim, daha hareketli”. İçinde sayısını bilemediğimiz kadar örgüt, parti, dernek, STK olsa da totalde apolitik bir hareket. Çünkü politik tavrı belirsiz. Politik tedrisatlardan geçmişolanlar öğrendiklerinin hiç bir işe yaramadığını, çaresiz kaldıklarını görüyorlar ama bu “tarihi” eylemden kopmak onlara iflas bayrağı çekmek gibi geliyor. Peki herkesin farklı haklılıkları olsa da merkezden çevreye bir tepki eylemi olsa da, aslen çevrenin durdurulamaz ilerleyişine yani bir bakıma ayrıcalıklarının ellerinden gitmesine tepki gösteriyor olsalar da gösteri yapma hakları yok mu? Var derim. En doğal hakları derim. Tek kusurları, “çevre”nin buna ne tepki göstereceğini hesap edemiyor oluşları demeyi de eksik etmem. Bu kadar apolitik olmalarını yaşadığımız büyük toplumsal olaylara duyarsız olmalarını, kendi karşıtlarını yaratıyor olduklarının farkında olmayışlarını gelecekleri ve ne yazık ki hepimizin geleceği için tehlike görürüm.
Geziye sermaye çevrelerinin, merkez medyanın uluslar arası medyanın ve bunların etkilediği kamuoyu desteğinin etkisi geçicidir. Sermaye çevreleri ve merkez medya hemen çarkedebilir. Nihayetinde destekleri ateşe odun atma şeklindedir. Uluslar arası çevrelerin etkisi ise bir süre sonra buralarda “dinime küfreden müslüman olsa” etkisi yaratacaktır. Bu etki de aslına bakarsanız iyi bir etki değildir.
Gezi Parkı’ndan öteye geçememişbir doğal konsensusla yürütülen bu mücadele sahici ve daha büyük mücadeleler arasında kaynayıp gidecek, bundan eminim. Tek korkum, dağılırken kötü bir anılar toplamı olarak, yavaşça da olsa ilerlemekte olduğumuz toplumsal barışmalara zarar verecek birikimler bırakması.
Ne yazık ki buradan çıkışı yukarıda anlattığım nedenlerle park eylemcilerinin gerçekleştirebilmesi olanaklı değil. Yine ne yazık ki park eylemcileri kendi selametleri için bile karşısında durdukları örgütlü iradeye (ne kadar örgütlüyse) muhtaçlar. Karşısındakiler, bu serseri mayın hareketini bu öfke kaosunu politik alana çekmeyi başarmak zorundalar. En büyük tehlike onu bastırmaya çalışarak aslında daha anlamsız bir büyümeye neden olmaları olur. Onun politik temsilcilerinin oluşmasına izin vermek gerek. Bu olanaklı olursa yaşayan gerçekler üzerinden konuşabilir, politika yapabiliriz.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.02.2014
30.12.2013
14.11.2013
27.06.2013
15.06.2013