Mehmet KIRARSLAN
Kimse benim yazdığım üç tane yazıyı takip etmek zorunda değil tabi. Yine de belirtmeden devam edemeyeceğim; bir önceki yazımda “Yoksa, aslen bir görüşümüz, uğruna mücadele verilecek haklılıklarımız yok mu (kalmadı mı?)? O yüzden mi ‘durum muhalefeti’ yapıyoruz.” diye yazmıştım. Şimdi durum değişti, bir haklılık ortaya çıktı. Bakanların çocukları, bir devlet bankası yöneticisi, bir belediye başkanı, iş çevrelerinden kimileri yolsuzluk yaptıkları gerekçesiyle kovuşturmaya uğradı; üç bakan istifa etmek zorunda kaldı. Hükümete, Erdoğan’a karşı güçlü bir “haklılık” ve onun mücadelesi ortaya çıktı. lginç bir tesadüf oldu bu açıdan. Kim yolsuzluğa “iyi bir şey” diyebilir, bizzat karışanlar dışında? Onlar da açıkça savunamazlar, “yapmadım” derler.
Hükümet çevrelerinin ve destekçilerinin, sempati gösterenlerin bu durumdan utanması, diğerlerinin de bu utanç verici durumdan kurtulunması ve her şeyin açıkça ele alınabileceği bir arınma süreci başlamasını desteklemesi beklenir, normal durumda. Böyle olmuyor? Zaten belirlenmiş inatlaşma saflarında bir değişiklik olmuyor, herkes kendi konumunu pekiştirmeye, daha yüksek sesle bağırmaya başlıyor. Neden? Örneğin şundan olabilir mi: Toplumda büyücek bir kesim yolsuzluğu aslında ciddiye almıyor, bunu siyasi hesaplaşmaların bir malzemesi olarak değerlendiriyor? “Karşı çıkabilme hakkımız açıklıkla mevcut iken biz bu hakkımızı niye dolambaçlı kullanıyoruz? Niye “biz AKP’yi alaşağı etmek istiyoruz, çünkü” diye başlayıp asıl istek ve hedeflerimizi dillendirmiyoruz? (Bir önceki yazımdan.)
Kayıt dışı ekonominin, ekonominin yüzde ellisini oluşturduğu iddia edilen bir ülkede (hükümet çevreleri daha az olduğunu iddia ediyorsa da geçen yıl Ali Babacan kayıt dışı ekonomiyle mücadelede yeterince başarılı olamadıklarını itiraf etti) yolsuzluk yaptığı ileri sürülen bakan çocuklarından yola çıkarak “hükümet istifa”ya gelinmesi aslında çok ciddiye alınmıyor olabilir mi? Siyasette alt-üst oluşların, oyun oynamaların-bozmalarının, büyük yargılamaların olduğu bir dönemde, Kürt savaşının kahredici etkisi henüz tarih sahnesinden çekilmemişken, beklemedeyken, “yolsuzluk”la hükümete yönelinmesi toplumsal olarak daha çok stabl (durağan) kesimlerde karşılığını bulabiliyor. Bu kadar karmaşanın içinde durağanı temsil edenler ise büyük çoğunluk açısından pek olumlu bir şey ifade etmiyor.
Ortalık yerde birbirimize içten olmayan haklılıklarımızı bağırmanın bir olumlu etkisi yok, iki yüzlülüğün-çok yüzlülüğün kol gezdiği bir yoğuşmada “haklı” olmanın bize bir getirisi de olmayacağına göre işin gerçeğini konuşmak gerekir, diye düşünürüm. Uzun uzadıya anlatmayacağım ama Türkiye‘de politikayla ilgilenen hemen herkesin bildiği gerçek; hükümetle “cemaat” arasındaki giderek büyüyen bu kavganın asıl nedeninin ne olabileceği sorusudur.
Her iki taraftan da hiç tanıdığım yok, ben de olayları basından izliyorum. Ama birçok kişi gibi (herhalde) yazılanlardan çok yazılmayanları merak ediyorum, onları edinebildiğim bilgi kırıntılarıyla birleştirmeye çalışıyorum. Örneğin şunu merak ediyorum: Hükümete (Erdoğan’a) açık bir savaş ilan eden Fethullahgiller bunu niye yaptı? İlk bakışta hiç akıllıca gözükmüyor. Niye yapsın ki? Malı, mülkü, köşebaşlarında yerleri olan bir kümelenme niye böyle bir şey yapsın? Belli ki bu savaşı (Türkiye’de) kazanamayacak. Etkili olamayacak diye düşünmüyorum ama savaşa katılan her iki tarafın da ağır yaralar aldığı bir savaşın katılımcıları zaferi aslında kazanamazlar, diye düşünüyorum. Üstelik görünen o ki hükümetin eli daha güçlü.
Belki de Fethullahgiller bir savaş kazanmak istemiyor olabilirler mi? Yani olanak olsa kazanmak isterler kuşkusuz ama bunun olanaklı olmadığını gördükleri hâlde bu savaşa giriyorlar, olabilir mi? Belki Türkiye’de kaybedecekleri bir savaşa karşın Dünyanın birçok yerinde elde ettikleri konumları kaybetmemek için bir mücadele içinde oluyor olabilirler mi? Dünyanın birçok yerinde (az değil, 160 ülke diyorlar) örgütlenmesine yeşil ışık yakan, belki de olanak tanıyan kimi dostları onları Türkiye’de kaybedecekleri bir savaşa zorlamış olabilirler mi? Aslında en az kayıpla bulundukları konumları korumaya çalışıyor ya da başka bir anlatımla varlık-yokluk savaşı veriyor olabilirler mi? Dersaneler konusu gibi aslında kimsenin, belki inançlı takipçilerinin bile inanmadığı bir çekişmeyi savaşa katılacak elemanları hazırlamak için bir kışkırtma ve ortam hazırlama malzemesi olarak kullanmış olabilirler mi? Evet, bunları düşünüyorum, merak ediyorum...
Hakllılıkları-yanılgıları ayrı bir tartışmanın konusu olan Gezi eylemleri sırasında ve sonrasında Türkiye’nin Ortadoğu ve özellikle Suriye politikasından düşmesi, “yolsuzluk savaşları” sonucunda ne gibi bir etki azalmasının olabileceği sorusunu sorduruyor bana.
Kimsenin vurgu yapmadığı bir şey daha görüyorum sanki. Cemaati, kaybedeceği bir savaşa sürükleyen dostlarının görmüş olmayabileceği bir silüet beliriyor sanki bu coğrafyada. Sovyet sisteminin yıkılma sürecinden bu yana ilk defa “kimlikler” siyasetinin dışında bir yarılma ortaya çıkıyor. Bir hesaba göre yüzyıllardır, başka bir hesaba göre en az yüz yıl baskı altında kalan “kimlik”lerin ortaya çıkmasıyla her şeyi etkisine alan bir bir siyasi tablonun oluşması dışında “kimlik”ten epeyce uzaklaşan bir “çıkar” çatışmasının izlerini siz de hissetmiyor musunuz? Olanları “İslamcı” iki küme arasındaki uyuşmazlıkla açıklayabilmek olanaklı mı?
Üstelik toplumda karşılığını da buluyor. Toplumun yerleşikleri yolsuzluğun üzerine gidilmesini, hukuğun egemen olmasını isterken, yoksulları-çaresizleri bunun bir “oyun” olmasına itiraz ediyor. Sıkıntının gelip kendilerini vuracağını, bir parça düzelmiş gibi hissettikleri yaşamlarının zehir olacağını hissediyorlar. Söz konusu “düzelme”den yana umutlarını kesmiş olmadıkları gibi, devamını istiyorlar. Popülizm ile açıklamakta zorlanacağımız “sınıfsal” bir yarılmaya-yarılmalara doğru gidiyor olabiliriz.
Müslüman Dünyası’na yukarıdan bakma, küçümseme, öteleme eğilimleri gösterenlerin “akıllı”ları belki eskisi kadar güçlü olmadıkları için her şeye hakim olamıyorlar ve böyle bir “ötekileştirme”ye hem ekonomik hem siyasal-yönetsel gereksinimleri var. Türkiye’de ise akıllı olsalar bile politikanın sıcaklığında AKP karşıtlığını kişiselleştirenlerin gözlerini bürüyen kin ile, Batı Dünyası’na (yoksa Kuzey mi demeliyiz?) bire-bir benzemeyen, kitaplarda yazmayan sınıf hareketlerini doğru yorumlayamama eğilimleri ne yazık ki ağır basıyor. Oysa sanki “gerçek dünya”ya doğru ilerliyoruz. Kimliklerin etkisindeki tarihsel haklılıklardan bugünün, hemen şimdinin sorunlarına doğru ilerliyoruz... Hemen gerçekleşeceğini beklemiyorum ama bu gelişme ile ilk sinyalleri aldığımızı düşünüyorum. Küresel ve yerel düzeyde daha önce bu kadar belirgin olmayan yeni kırılmalara gebe bir zamada yaşıyoruz. Bunun Türkiye’de politika alanında yeni olanaklar ve kısıtlamalar yaratacağı şüphesiz.
Kellesi istenen Erdoğan, Gezi sonrası yaptığı gibi hemen (kendisine destek veren) halka gitti. Uluslararası güçlerden, faiz lobisinden bahsetti. Şimdi de aynı refleksleri gösteriyor. Çatışmanın büyüklüğü ölçüsünde (ki büyük) kendisine yeni “paydaş”lar bulabileceği yegane kesimin toplumun daha önce etkisizleştirilmişleri olacağını biliyor (herhalde). Onları siyaset sahnesine doğru çekerken onların gerçek-yaşayan sorunlarına da eğilim göstermesi gerektiğini biliyor (yine, herhalde). Durum “idare” etmeye, oyalamaya gelecek kadar genişlik içermiyor.
Bu durumun uluslararası karşılığı da olacak gibi gözüküyor. Doğu (yoksa Güney mi demeliyiz?) dünyasının çaresiz halkları gelişmeleri dikkatle izliyor olsa gerekler...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.02.2014
30.12.2013
14.11.2013
27.06.2013
15.06.2013