Mehmet TIRAŞ

KADIN CİNAYETLERİNİN DURMAYACAĞINI…
20.01.2025
234

“BU YAZIDAN ÖĞRENECEKSİNİZ”

Nereden biliyorsunuz dediğinizi duyar gibiyim…

Anlatmaya başlayayım…

13 Ocak 2025 Tarihli “Kadın Cinayetleri” başlıklı bir yazı kaleme aldım, yazı yayınlandıktan sonra.

Yazı ne kadar okunmuş diye baktığımda sadece 40 kişi tıklamış.

Şaşırdım ve gözlerime inanamadım ve tekrar baktım yanlış mı görüyorum diye.

Yazılarımın ortalama okumasının çok altında…

Çünkü benim yazılarım ortalama 200-250 kişi tarafından okunur.

Yazılarımı sosyal medya hesabımdan da hep paylaşırım ve ortalama okuma ve yorum sayısı belirli bir istikrar gösterir.

“Kadın Cinayetleri” yazısına Sosyal medyada da ilgi az.

Önce arşivimi taradım, Kadın konusunda yazdığım yazıları geçmişteki ilgiyi araştırdım.

Ve maalesef geçmişte de “kadın üzerine yazılarım” ve “Kadın üzerine tanıttığım kitaplarda” da en az ilgi görenler olarak karşıma çıktı.

Ortada sistematik olarak günde 2 kadın erkekler tarafından öldürülüyor ve toplumsal bir cinayet var ama toplum buna omuz silkiyor.

Sarsıcı…

Hatta dehşet verici…

Kadınların erkekler tarafından katledilmesine toplumun neden duyarlı olmadığının, daha derin “sosyolojik araştırmalara”  ihtiyaç olduğunu hissetim…

Düşünmeye ve araştırmaya başladım…

Ailede kız çocuklarının nasıl yetiştirildiğini…

Miras hukuku var ama kadınlar miras hakkından niye yararlandırılmadığını…

Sorular, sorunları ortaya çıkartmaya başladı.

Ama her birimizin bu konularla ilgili gözlemleri var.

Örneğin benim gözlemlediğim özellikle kırsal kesimde ve gecekondularda, kız çocukları erkek çocuklar arasında belirgin bir cinsiyet ayrımının, yıllarca uygulandığı ilkel bir kültür yaşanıyor.

Gene aileler eğitimde önceliklerini erkek çocuklarına veriyor.

Meslek edinme ve iş bulmada da erkek çocuklarının geleceği daha fazla önemseniyor.

Neden mi?

Çünkü genellikle bu aileler Kız çocuklarını okutmak ve meslek sahibi olmasına değil, 15-16 yaşlarından itibaren evliliğe hazırlıyorlar.

 Kızların hayatlarını nasıl idame ettirecek, kendi ayakları üzerinde nasıl duracak gibi düşünülmüyor.

Kızların evleneceği erkek sigorta gibi kabulleniyor.

Ne kadar çağ dışı ama adeta kız çocukları evlenecekleri erkek ve ailesine Modern köle olarak uğurlanıyor.

Kadınların miras hakkı anayasal hak olmasına rağmen, miras haklarını istediklerinde veya aramaya kalktıklarında; “Aile ve Akraba çevresi tarafından izole edilip,kadınla görüşmeyerek yalnızlaştırıyorlar.”

Anadolu’nun pek çok taşrasında hala kadınların erkek kardeşlerinden miras almaları toplum tarafından kınanan bir kültür, şaşırtıcı ama gerçek.

Kadınlar miras haklarına sahip çıkmaya kalkınca aile ve akraba baskısının karşısında direnemiyorlar.

Ekonomik bağımsızlıkları olmadığı için, miras hakkını istemeyerek te olsa erkek kardeşlerine bedelsiz devretmek zorunda kalıyorlar.

Değişmeyen sonuç?

Kız çocukları ailede cinsiyet ayrımına uğrayarak yetiştiriliyor.

Ama birey olarak yetiştirilmiyor.

Kadının evlendiği erkek tarafından hakaret ve şiddet görmesi ailede doğal karşılandığı için, sıradanlaşıyor.

Aileler Kadının kocasından gördüğü şiddet ve hakaret karşısında tepkisiz kalıyor ve kadınlara sahip çıkmıyorlar.

Kadın kendini yalnız hissettiği için, bir de çocuğu varsa uğradığı hakareti ve şiddeti ömür boyu çekmek zorunda kalıyor.

Hala bu ailelerde kızlarının kocası tarafından hakaret ve şiddet karşısında boşanmaları kabullenilemediği gibi, çevreleri tarafından da ayıplandığı görülmekte.

Kadınlar kocalarından gördükleri şiddet karşısında ailesi ve yakınları bunda ne var;kocan değil mi severken iyi de döverken kötümü oluyor diye, teselli ediyorlar. Kocası değil mi bugün döver yarın da sever diye de şiddeti ve hakareti adeta evliliğin doğal bir uygulaması olarak görüyorlar.

Bir gazetede okumuştum;kadın kocası tarafından şiddete uğradığı için polise başvuruyor, polis,bacım  şikayetçi olma  yuvanı bozma evine git.Kocanın vurduğu yerde gül biter bugün döver yarında sever diye evine gönderdiğini yazıyordu.

Görüldüğü gibi devlette kadına aileler gibi bakıyor.

Toplumda Kadınların cinsiyet ayrımına uğradığı ve olağan sayıldığı “dayağın cennetten çıkma olarak görüldüğü”  kadınların da sessiz kaldığı bir ülkede, şiddeti ve kadın cinayetlerini önleyemezsiniz.

Bizde olduğu gibi Eril iktidarların hüküm sürdüğü yerlerde “din üzerinden siyasete yön veren siyasal İslamcılar”, “dinci partiler ve cemaatler” toplum üzerinde çok etkinler.

Diyanet İşler Başkanlığından, Cami imamlarından ve cami cemaatinden kadın katliamları üzerine kitlesel bir eylem yapması bir tarafa, bir basın açıklaması dahi yapmazlar.

Bu kesimlerin lügatinde eşit vatandaşlık hukuku,kadının miras hakkını yok sayan,cinsiyet ayrımının uygulanmasını kabul etmiyoruz diye, ağızlarından bir çift söz çıkmaz.

Kadın hakları gündemi geldi mi bu yapılar “Aile kurumunun zarar göreceği” yaygarasını koparırlar.

Yakın tarihimizde bunu kadınların sigortası olarak bilinen “İstanbul sözleşmesinin” iptalinde yaşadık.

Kadına uygulanan şiddet ve cinayetlerin  “İstanbul sözleşmesinin” iptali ile siyasette nasıl vücut bulduğunu da gördük.

Siyasal iktidarla ortaklık yapanlar ve destek verenler seçimlerde  “İstanbul  sözleşmesini iptal edersen”  destek veririz diye, AKP hükümeti ile  pazarlık yaptılar ve İstanbul sözleşmesini de iptal  ettirdiler.

İstanbul sözleşmesi kadınlara ne getiriyordu; ”Kadınlara karşı her türlü ayrımcılıktan  tutun da, ev içi ve kamuda olmak üzere her türlü şiddetin ortadan kaldırılmasını. Kadınların özlük haklarının erkeklerin egemenliği altında olmasına karşı  hukuksal güvence veriyordu.”

İstanbul sözleşmesinin iptalini isteyen partiler  sandıkta  aldıkları oy ile karşılığını buldu.

İstanbul Sözleşmesini iptal eden siyasal iktidar ve ortaklarının parlamentodaki toplam oyları, “yüzde 50’nin üzerinde olması” da bunu teyit etmiyor mu?

Kadınlar cinsiyetinin bilincinde örgütlenerek birey olmayı, ekonomik bağımsızlıklarını kazanmayı ve bedel ödemeyi göze almadıkları sürece; erkeklerin birer cinsel objesi ve hizmetçileri olmaya devam edeceklerdir.

Yukarıda ortaya çıkan ve kadınlara uygulanan ilkel yapı değişir mi?

Kısa süre içerisinde de değişecek gibi de görünmüyor.

Hâlbuki  Kadın cinayetlerinin önlenmesi ve kadın haklarının hayata geçmesi, eşit vatandaşlık hukukunun ayrılmaz bir parçası, değil mi?”

Bütün yollar evrensel hukuka çıkıyor.

Sorun birey ve azınlık haklarına sahip çıkan bir hukuk toplumu olabilecek miyiz?

Kadın düşmanlığı ve kadın cinayetleri sona erecek mi?

Ben de yazıma gelecek tepkiyi çok merak ediyorum.

Siz de konuyu dipli ve köşeli düşünür müsünüz?

Ortaya çıkan tabloyu okuduğunuzda sizce kadın cinayetleri durur mu?                                                                                                                      

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)
  • Faruk kılıçoğlu

    Faruk kılıçoğlu

    21.01.2025 15:40

    Herşey gün gibi aşikar; Düşünülmesi gereken en önemli mesele kadınlarımızın kendi hak ve hukuklarına sahip çıkmamalarıdır.

Yazarlar