Mehmet YILDIZ
Çok değişik tartışmalara, polemiklere konu olan ve hakkında çok farklı tanımlamalar yapılan A. Öcalan aniden tüm toplumsal, siyasal ilginin odağı haline geldi. Türkiye’de bugün siyasi açıdan iki numaralı aktör sayılır.
Birinci aktör elbette Başbakan Erdoğan’dır. Başbakan’ın inisiyatifi olmasaydı sokağa düşmüş barış kavramı bu denli bir umut yaratmazdı. Hatta Öcalan tek yanlı bir biçimde “Devlet yetkilileriyle görüşme yapmaya bile gerek duymadan savaşı bitiriyorum, PKK’yı tasfiye ediyorum” şeklindeki bir açıklama yapsaydı yine bu denli ciddiye alınmazdı. Barış sürecinin baş örgütleyicisi AKP Hükümeti olduğu için konuşula konuşula cılkı çıkarılmış “barış” kavramı toplumda bu denli bir heyecan yaratıyor.
Heyecanlanmamak mümkün değil; son barış görüşmelerinden sonra ne “PKK mensubu teröristler etkisiz hale getirildi” ne de “askerler şehit düştü”. Bu insanlık dışı, mide bulandırıcı, ırkçı dili bir tarafa bırakın, silahlı çatışmalar nedeniyle 19-20 yaşlarındaki çocuklar ölmüyor. Önemli olan da bu. Bundan daha önemli ve reel bir gelişme olamaz. Çocukların silahlı bir çatışmada ölmeleri durduruldu. Bir an kendinizi çatışma bölgesinde askerlik yapan askerlerin ve “dağdakiler”in anne babaları yerine koyunuz. Bu durumun sürmesi için elinizden gelen her şeyi yaparsınız.
Sahi 30-40 yıldır çocuklar neden öldürülüyordu? Sadece çocuklar öldürülmüyordu, AKP Hükümeti’nden önce zindan vardı, silahsız sivillerin üzerine topluca ateş açmak vardı, işkence vardı, tecavüz vardı, Jitem vardı, korucu terörü vardı, köyler yakılıyordu, köyler yıkılıyordu, köyler boşaltılıyordu...
Türkiye’de binlerce uzmanı olan bu konuları tartışmakta çok geç kaldık. Bu saatten sonra magazin dünyasından transfer edilmiş uzmanlara, hatta onların sarışın alt kategorisinden şahıslara bile rakip olamazsınız. Onun için bu mevzuları tartışmayacağız.
Dil, kültür, etnik kimlik vb. yüzünden birbirlerini öldüren insanları kimse dünyanın en vicdanlı ve en akıllı insanları saymıyor. İdi Amin ekolünden insanların yapabilecekleri şeyler bunlar. İnsanların dilinden, kültüründen, etnik veya ulusal kimliğinden korkmak çok ilkel bir kimliği, çok barbar bir şahsiyeti, çok manasız bir hayat sürmeyi benimsemek anlamına gelir. Bunu yapan insan öncelikle kendisini aşağılar, kısacık ömrünü heba eder. Alnına yapıştırılmış ve üzerinde “Benim ahlaki ve entelektüel dünyamda bir kalite yoktur, duygu dünyam sefildir, bende duygu, sevgi, aşk, sanat, müzik, felsefe, merak, bilim aramayın. Bendeki rasyonalizm konuşma, bir dil kullanma becerisiyle sınırlıdır” yazılı olan bir bantla gezmeye benzer.
Belli bir yüzdeyle sürekli biçimde, feci bir biçimde (exponential) artan dünya nüfusunun ve sanayi toplumları tüketiminin yerkürenin taşıma kapasitesini çoktan aştığı, artık geriye dönüşün imkansız olduğu, 20-30 yıl zarfında büyük felaketlerin kaçınılmaz olduğu bir aşamada dil, kültür ve etnik kimlik yüzünden birbirlerini öldürüp duran insanlar İdi Amin’den de daha ilkel, daha çirkin, daha akılsızdırlar. İnsanoğlunun dil kullanma yeteneği onun rasyonalizminin kanıtıdır. Kongo gorilleri entelektüel olarak dil kullanan insanoğlundan bir bakımdan geri sayılırlar. Ancak Kongo gorillerinin hemcinsine ve cinsinden olmayanlara gösterdikleri hoşgörü itibariyle günümüzün pek çok “medeni” ulusundan veya halklarından daha ileride oldukları ampirik olarak kanıtlanmıştır.
Asıl konuya dönüyoruz: Abdullah Öcalan kimdir ve onunla barış olur mu? MHP ve ordu çizgisinde olanlara göre bir cani, bir bebek katilidir. PKK/BDP taraftarı Kürtlere göre ise kahraman bir halk önderidir.
Bu iki uç arasında bir dizi tanımlama yapılmaktadır ve bunların her birini bir kelimeyle özetlesek bile özetlemeye yerimiz yetmez. Onun için üçüncü kategorideki tanımlardan biri olarak, bir dönem PKK içinde yer almış ancak Öcalan’ın liderliğine itiraz ettikleri için hareketten kopan kesimin tanımlamasını aktararak konuyu şimdilik geçiyoruz. Bu insanlara göre Öcalan bir MİT ajanıdır. PKK bir devlet projesidir. Öcalan bilhassa Suriye’de iken insanlık dışı binlerce suç işledi.
Bu suçların neler olduğu konusunda daha somut ve ayrıntılı bir bilgi sahibi olmak isteyen okurlara Nasname, Rizgari online ve Kürdistan Aktüel gibi web sayfalarına bakmayı öneririz.
Ortam normalize edilmeden Öcalan’ın siyasi kişiliğinin normal görülmesi kolay kolay hazmedilecek bir şey gibi gözükmüyor. Türk kesimi Öcalan’ı sadece asker ölümleri nedeniyle suçluyor. Oysa Öcalan asıl zulmü Kürtlere ve Dersimlilere yaptı. Sırrı Süreyya Önder o meşhur Adana aksanıyla Urfalı Apo’nun mesajını Diyarbakır’da okuduğunda Tulin Batur, Oya Baydar gibi sosyetik hanımlar bile gözyaşlarına boğulmuş. Hikmeti ilahi işte!
Sonra Aysel Tuğluk kalkıp herkesten özür diledi. “Çocukları 20-30 senedir boş yere öldürdük” dedi. Kaşınak “İmralı’ya gidiyoruz düğüne gider gibi ama güvencesiziz. Kanun istiyoruz” dedi. Hemen hemen bütün gazetelerde eski Aydınlıkçıların büyük katkısıyla Apo 21. yüzyılın en uzak görüşlü, en akıllı, en büyük lideri ilan edildi. Neden? Çünkü devletin yaklaşık otuz yıldır bitiremediği bir savaşı devletten Kürtler için hiçbir şey istemeden bitireceği için.
Savaşın bitmesini yukarıda belirttiğimiz gibi biz de istiyoruz. Hiç “ama” demeden. Şartsız yani. Hak, hukuk, eşitlik, birlikte yaşama, ayrılma savaş yapılmadan konuşulsun.
Siyasi kişiliğini ve geçmişini bir tarafa bırakalım, masadaki bir aktör olarak Öcalan bir “barış ortağı” olabilir mi? Hayır olamaz, çünkü Öcalan ciddi sağlık problemleri olan bir şahıstır. Televizyonlarda yayınlanan mülakatları bu teşhisin ampirik verilerini sunuyor. Öcalan çoğu kez manasız konuşmalar yapıyor. Konuşurken hareketleri insanı şaşkınlığa uğratıyor. Cümleleri gramatik olmadığı gibi, birbirini izlemiyorlar. Konuşurken karşısındaki insanla diyalog kurmuyor, sadece kuruyormuş gibi yapıyor. Karşısındaki insanları saçma sapan konuşmalarını normal bir diyalog olarak kabul etmeye, dolayısıyla kendini bu anlaşılmaz anormal diyaloga “imbed” etmeye zorluyor. Onun için Öcalan’la konuşmaktan gelenler onun saçma sapan konuşmalarını mükemmel konuşmalarmış ve mükemmel bu konuşmaları mükemmel bir biçimde anlamışlar gibi tuhaflıklar sergiliyorlar.
Öcalan kelimeleri sözlük anlamıyla kullanmıyor. Çoğu kez kelimelere kendine göre bir anlam veriyor. Dilbilimcilerin kavramlarını kullanacak olursak kelimeleri lexical anlamıyla kullanmayarak stipulative konuşmalar yapıyor.
Özetle, Apo’nun konuşmalarının ciddiye alınmamasını öneriyoruz. Apo sadece bir barış aracı olacaktır ve AKP Hükümeti bunu akıllı bir “process management” aracılığıyla başaracaktır. Önemli olan çatışmaların son bulması ve PKK’nın silahı bırakmasıdır. PKK silah bıraktıktan ve çatışma, terör ortamı son bulduktan sonra Apo’nun konuşmalarının bilimsel incelenişi pratik bakımdan tümüyle gereksiz hale gelir. Bu aşamada önemli olan Apo’nun konuşmalarının fonksiyonel olduğunu, içeriğinden bağımsız olarak hükümetin amacına hizmet ettiği gerçeğini görmektir. Apo’nun çıkardığı anlamsız sesleri (gibberish) ciddiye alarak manifesto yayınlayanları bir İngiliz komedisindeki karakterlere, Papa Lazarou’nun zoraki eşlerine benzetiyoruz. AKP Hükümetinin Apo ile anlaşarak şeriatı getirmesi veya İkinci bir Çaldıran Savaşı’nı başlatması çok zayıf bir olasılıktır.
Papa Lazarou zorla eş edindiği kadınlardan biriyle birlikte bir hanımefendinin kapısını çalar. Hanımefendi kapıyı hafifçe aralayarak “Buyurun, ne sormak istemiştiniz?” diye sorar.
Papa lazarou: “Merhaba Dave.”
Ev sahibi Hanımefendi: “Kusura bakmayın, burada Dave adında biri yok.”
Papa lazarou (O arada zorla içeri girmiştir): “Karım senin el falına bakmak istiyor.”
Ev sahibi Hanımefendi: “Falıma bakılmasını istemiyorum. Lütfen evimi terk edin!”
Papa lazarou’nun eşi ev sahibi kadını dinlemeden zorla el falına bakar ve kocasına onun dilinde bir şeyler söyler.
Papa lazarou: “Karım senin Dave olmadığını söylüyor.”
Ev sahibi Hanımefendi: “Eee, deminden beri aynı şeyi söylüyorum ya!”
Papa lazarou: “Her neyse Dave. Karım el falına bakmaya devam edecek ancak sen de ona gümüş hediyeler vermelisin. Ben şimdi tuvalete gidiyorum fakat birkaç dakika içinde geri geleceğim, artık ona göre!”
Papa lazarou odadan ayrılır ayrılmaz karısı başındaki örtüyü açarak ev sahibi kadına yalvarır ve kendisine yardım etmesini ister.
Ev sahibi kadın büyük bir şaşkınlık içinde “Nasıl olur? Demin adamla konuştun. Ben seni gerçekten onun eşi sanıyordum” diyor. Talihsiz kadın konuştuğu şeyin bir dil olmadığını, sadece anlamı olmayan bir takım sesler çıkardığını, adamın karısı olmadığını ve esir alındığını, esaret altında böyle davrandığını” söyler. Ve ekler: “Lütfen siz de tıpkı benim gibi davranınız. Onu hiç öfkelendirmeyiniz ve her istediğini yapınız, yoksa size çok kötü şeyler yapar!”
Papa Lazarou tuvaletten dönerek ev sahibi kadını tekrar “Dave” olarak çağırır ve ev sahibi kadın çağrıya çaresizlik içinde bu sefer “evet” diye cevap verir. Sonra da adamın karısının yardımıyla anlamı olmayan bir takım sesler çıkararak, yani Papa lazarou’yla Papa lazarou’nun dilinde konuşmaya çalışarak bir şeyler söyler.
Papa Lazarou sevinç içinde “Elbette bize katılmanı isteriz. Sen benim karımsın artık,” diyor.
Üzülerek görüyoruz ki barış sürecine katkı sağlamak adına çok sayıda insan Papa Lazarou’nun “eşleri” durumuna düşüyor.
AKP Hükümeti Papa Lazarou, pardon Abdullah Öcalan ile anlaşarak PKK-devlet çatışmasına son verebilir. Umudumuz hükümetin bununla yetinmeyerek Cumartesi Anneleri ile de anlaşmasıdır. Cumartesi Anneleri’yle anlaşmadan insan hakları, hukuk devleti, demokrasi, hümanizm, medeniyet gibi hedeflere ulaşmak kategorik olarak olanaksızdır. Türkiye’nin en ileri, en insani, en temiz platformu Cumartesi Anneleri Platformu’dur. Devletin Cumartesi Anneleri’yle anlaştığı ilk gün gerçek özgürlük havasını teneffüs edeceğiz. Cumartesi Anneleri’ni görmezlikten gelen bir devlet ve toplum hümanizm ve medeniyet cephesinde asla yer alamaz.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2014
26.08.2014
15.08.2014
6.08.2014
15.07.2014
22.06.2014
12.06.2014
9.06.2014
7.06.2014
20.05.2014