Mümtazer TÜRKÖNE

Mümtazer TÜRKÖNE
Mümtazer TÜRKÖNE
Tüm Yazıları
AK Parti neden çok yalnız?
19.11.2025
125

Siyaset, kalabalıklar arasında yalnız kalabilenlerin işidir. Bütün gözler üzerinizde, hem yaptığınız iş icabı dudaklarınıza bir tebessüm yerleştirip maske takmanız gerekir hem de bütün insanlara has mahremiyet ihtiyacınızı o projektörler altında karşılamak zorunda kalırsınız. İlişkilerinizde aşırı dikkat, aşırı titizlik, kendinizle baş başa kaldığınız zaman ruh dünyanızda ağır bir yüke dönüşür. Çoğu siyasetçi error vermeye başlar; yakın çevresi düzeltmeye girişir.

Siyasî partiler de öyle.

Siyasî rekabet, babanın evladını tanımadığı mahşer gününe benzetilir. Siyasî parti ve edindiğiniz siyasî kimlik size sınır çizer, mensup olanları içerirken diğerlerini rakip olarak dışarda bırakır.

Bu yüzden bütün siyasî partiler aslında yalnızdır.

Ruşen Çakır’ın Edgar Şar ile yaptığı “CHP’nin yalnızlığı” başlıklı söyleşi üzerine söylüyorum bunları. Başka bir açıdan bakınca AK Parti’nin iktidarın ve siyasî yelpazenin zirvesindeki yalnızlığı daha çarpıcı görünmüyor mu?

Yine de karşılaştırmak lâzım. Hangisi daha yalnız: CHP mi, AK Parti mi?

Savaşın iki tarafı

Artık resmen ilan edilen ve bütün şiddeti ile devam eden iktidar savaşı, iki tarafı da yalnızlaştırıyor.

MHP lideri, Cumhur İttifakı’na bağlılığını o kadar sık tekrarlıyor ki, asıl vurgunun bir koltuk değneği olmadığını veya AK Parti’nin tamamlayıcı bir unsuru olarak görev yapmadıklarını hatırlatmak olduğunu anlamış oluyorsunuz. MHP ittifak ortağı olsa da sadece ayrı bir hükmi şahsiyete değil, aynı zamanda ayrı bir siyasî kişiliğe ve ideolojiye malik. Bahçeli edebî benzetmeleri ve sıklıkla kullandığı secî sanatı ile bu ayrımı çok kuvvetli şekilde vurguluyor.

AK Parti’de fazladan iktidar olmanın getirdiği tercih edilmiş bir yalnızlık da var. İktidar çemberinin içinde yer alanlar devlet imkânlarını ve ayrıcalıklı statüyü kimseyle paylaşmak istemiyor. Ekonomik krizle beraber pasta küçüldüğü için içe kapanma refleksi daha güçlü seyrediyor.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, AK Parti içinde birbirinden bağımsız yalnızlık adaları oluşturdu. Parti teşkilatı, milletvekilleri, bürokrasi, yerel yöneticiler ayrı ayrı kendi yalıtılmış dünyalarında yaşıyorlar ve aralarında asgari düzeyde bir siyasi partide olması gereken iletişim ağını kuramıyorlar.

Evet, CHP de yalnız; ama AK Parti’ninki gibi kaybetme korkusuyla çevrili, tüketici bir yalnızlık değil, onunki. İçinde zengin potansiyel ve fırsatlar barındıran kıymetli bir yalnızlık. Haklılık-haksızlık faslında ibre CHP’den yana olduğu için, CHP’nin yalnızlığının vakur bir tarafı da var.

Diğer partiler?

CHP’nin önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimini kazanabilmek için, Altılı Masa’nın eski ortaklarının desteğine, hatta bir seçim işbirliğine hiç ihtiyacı yok. İktidarın CHP’yi tasfiye operasyonları, muhalefetin diğer kanatlarında ikili bir sonuç doğurdu. İlk olarak siyaset gerildi, AK Parti-CHP kutupları arasına yerleşti. İkincisi, muhalefet Erdoğan karşıtlığı üzerinden bir eksen oluşturduğu için, bu kanal CHP’yi güçlü, hatta muhteşem bir yalnızlığa itti.

CHP, ideolojik kimliğinden dolayı değil güçlü bir rakip olduğu için hedef tahtasında. CHP’nin gölgesinde diğer partiler de şeytanlaştırılmış durumdalar. Ancak hepsinin varlığı, CHP’nin saldırıları savuşturup ayakta kalmasına bağlı. CHP kalesi devrilirse, DEM’i apayrı bir yere yerleştirirsek Yeniden Refah, Gelecek, DEVA, İYİ Parti, Zafer Partisi gibi partilerin içinde yer aldığı diğer havuzda oksijen kalmayacak. Hatta CHP’nin potansiyel iktidar adayı olarak yer almadığı bir siyasî yelpazede MHP’nin bile hükmünü yürüteceği bir alan olmayacak.

Fatih Erbakan hafta sonu genel kongrelerinde, “İktidara ayrı, muhalefete ayrı hukuk olmaz” dedi. DEM’den Tülay Hatimoğulları CHP’yi adres göstererek “muhalefete olan baskılara artık son verin” uyarısını yeniden dile getirdi. Meşhur iddianame karşısında İYİ Parti’nin duruşu da farklı değil. MHP bile, sürecin hızlandırılmasını ve hukuka uyulmasını şart koşarken sistematik olarak yargılama faaliyetinin bir siyasî şova dönüşmesine itiraz etmişti. Hiçbiri, “bu ne yolsuzluk?” diye CHP’nin üzerine gitmiyor. Hep birlikte, AK Parti’ye isnat edilen ama soruşturulamayan büyük yolsuzluk dosyaları hatırlatılıyor.

Savaşın her türü müttefikleri çoğaltarak, rakipleri azaltarak yapılır. İktidarda böyle bir çaba yok. İhtiyacı olmadığından mı? Sanmıyorum. Gücün zaafa dönüştüğü bir noktadayız. Sandığa gerek yok, halk desteği görünür şekilde azalırsa iktidarlar hükmedemez. İktidarın seferber ettiği güç devletin egemenlik yetkileri, siyasî güç değil. Onlar bu ayırımı yapamıyor.

Propaganda savaşı

23 yıldır, her defasında iktidar açısından işe yaradığı düşünülen algı seferberliği devrede. Bu teknik, gerçeğin hiçbir öneminin olmadığı, önemli olanın algı olduğu varsayımına dayanır. Gündemdeki iddianame bu tekniğe göre sahaya sürülüyor. İşin yargı cephesi bambaşka bir alan, algılar dünyasında defterler alışılagelmiş şekilde karıştırılıyor.

İki gündür iktidar medyası 3.742 sayfalık iddianameden parçalar doğrayarak, algı servisine girişti. Argümanların merkezî bir planlama ve koordinasyonla hazırlanıp, hap haline getirilip mutemet ellere teslim edildiği acayip derecede çarpıcı senkronizasyondan belli. Aşamadıkları güçlü bir çelişki var. İddianame CHP’yi yorup takatsiz bırakmak için bu kadar karmaşık ve hacimli. Aynı sebepten bu metnin etkileyici propaganda argümanlarına dönüştürülmesi çok çetrefilli iş. İddianame göz korkutmak için iddialı, ama halka anlatılmak üzere çok zor bir metin. Öte yandan AK Parti mutfağı çok fazla çaptan düşmüş. İktidar medyasının algı yaratma becerisi bütünüyle tükendi. Kimse bu propagandalara zaman ayırmıyor. Üstelik bir körleşme söz konusu. CHP’nin iktidara gelmek için giriştiği siyasî faaliyetlerin suç oluşturduğuna “bu ne cüret” faslından gerçekten inanmışlar; ama halkı inandıramazlar. İzlediğim çok konuklu propaganda-algı programlarında eş zamanlı tekrarlanan “gizlilik suçu” bu duruma basit bir örnek. Gizlilik neden suç? Maksada bakmak lâzım. Bu argümanı kullananlar, iddialı bir siyasî faaliyet içinde olan kişilerin asgari düzeyde mahremiyete uygun davranması davul zurna ile “gizlilik suçu” diye suç olarak ilan ediyorlar.

Altını çizerek vurgulamalıyım. İktidar medyası, iddianame üzerine inşa edilmiş bir algı-propaganda faaliyetini tek merkezden koordineli bir şekilde yürütüyor. Bu faaliyet tek başına, iktidarın bu yolla CHP’yi oyundan düşüreceğine inandığını gösteriyor. Aslında arka planda, daha işin başında belirlenen ve takip edilen stratejiyi faş ediyor. Yanlış bir hesap. Ekonomideki krizi aşan çürüme alametleri, bu tür bir negatif propaganda ile iktidarın kendini toparlayamayacağını göstermek için yeterli. CHP’yi tasfiye hamleleri, CHP’yi belki umulduğu gibi yıpratabilir; ancak verilen zayiat AK Parti’ye hiçbir şey kazandırmıyor. Rekabet partiler arasında değil kişiler arasında yürüyor. Erdoğan karşıtlığı üzerinden kurulan denge CHP’li isimlere yarıyor. İşte bu yüzden, AK Parti’nin hayat-memat meselesi olarak sarıldığı CHP’yi tasfiye operasyonları tam tersi sonuç verebilir.

Cansu Çamlıbel’in T24’te Necati Özkan’la yaptığı röportaj, sapla saman zaman içinde ayrıştıktan sonra varacağımız yerin işaretlerini taşıdığı için çok yol gösterici. Necati Özkan çok yönlü düşünebilen, mesleğinde mahir bir iletişimci. Aşırı profesyonel bir pencereden bir siyasal iletişimci olarak farklı bir bakış açısı var. İddianamenin vücut bulduğu dünya ile kendi dünyaları arasındaki dağları, denizleri ve uzak mesafeleri samimi bir dille çok iyi anlatmış. Yine de naive bir tarafı var. İddianamenin üzerine bir yargılama inşa edilebileceğini ve orada gerçeklerin ortaya çıkacağını sanıyor.

Sonuca bakalım. Kim daha yalnız?

Cevabı bugüne değil, yarının dünyasına göre vermeyi deneyin.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar