Münir AKTOLGA
“ALLAH’IN TUZAĞI” (ENFAL.30) NEDİR, ALLAH NASIL TUZAK KURUYOR?
Sayın Erdoğan’ın son günlerde sık sık tekrarladığı bir söz var, “onların tuzağı varsa Allahın da bir tuzağı vardır”! Aynı deyiş TRT’de yayınlanan “Diriliş-Ertuğrul” dizisinde de tekrarlanınca bu konuyu mercek altına almaya karar verdim.
Ancak, bu yazı daha önce yayınlanan bir çalışmanın[1] içinde, onun bir bölümü olarak yer aldığı için, yazıyı okumaya başladıktan sonra eğer “sistem”, “AB sistemi”, “sıfır noktası” vb.gibi bazı kavramları anlamakta zorluk çekerseniz hemen aşağıda linkini verdiğim çalışmaya dönerek oradan tamamlayıcı bilgileri alabilirsiniz.
İsterseniz önce Enfal Suresi’ni ve bu konuya ilişkin diğer Sureleri bir görelim. Alıntılar internetten-Diyanet’in çevirisinden :
“Ve o inkar edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı. Ama onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) en hayırlısıdır”. (Enfal Suresi, 30)
„Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır“. (Ali İmran Suresi, 54)
„Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah Katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır“. (İbrahim Suresi, 46)
„Onlar hileli bir düzen kurdu. Biz de (onların hilesine karşı) onların farkında olmadığı bir düzen kurduk“. (Neml Suresi, 50)
Sistem gerçekliğinin esasları[2]..
Bu evrende yer alan bütün nesneler-varlıklar- bir sistem olarak ele alındıkları zaman, bunları, kendi içlerinde A ve B gibi iki temel fonksiyonel parçadan oluşan bir bütün-bir informasyon işleme sistemi- olarak düşünebiliriz. Her durumda, sistemin dominant (egemen, belirleyici) kutbu olan A, dışardan gelen etkiyi-informasyonu- sistemin içinde A ve B arasındaki ilişkilerle kayıt altında tutulan bilgiyle değerlendirip işleyerek buna karşı sistemin vereceği cevaba ilişkin bir reaksiyon modeli oluştururken, B de, A’nın hazırlayıp kendisine ilettiği bu reaksiyon modelini gerçekleştiren sistemin „motor“ unsuru olarak bir işleve sahip olur. (Buradaki A ve B rasgele seçilen sembollerdir)..
Her durumda (bütün sistemlerde, A ve B arasındaki ilişkilerin, etkileşmelerin belirli bir andaki denge haline bir “durum” diyoruz) AB sisteminin dominant kutbu olan A, mevcut durumu-statükoyu- temsil eden unsur olduğu için, sistem dışardan gelen etkiyi-informasyonu değerlendirip işleyerek bir üst seviyeye çıkmaya çalışırken o (yani A) buna engel olmaya çalışır.
Bunun nedenini daha önce şöyle açıklamıştık[3]:
Bir AB sisteminde dışardan gelen hammaddeyi A’nın hazırladığı üretim planınına göre işleyerek onu bir ürün haline getirmeye çalışan B -sistemin motor unsuru-, bu işi yaparken, ürünün oluşmasında doğurgan bir anne-ana rahmi- rolünü de oynamış olacağı için, her ürün (çıktı-output), son tahlilde, babasının A, annesinin B olduğu bir çocuk-bir sentez olarak ortaya çıkar!
Bir fabrikada çalışan işçileri düşününüz: Burada işçiler, işveren ve onun görevlendirdiği kişiler-mühendisler vs.-tarafından hazırlanan üretim planını hayata geçiren sistemin motor güç unsurlarıdır. Aynen tek bir hücrenin içinde yer alan o işçi proteinler gibi, onlar da ellerindeki üretim planına göre hammaddeyi işleyerek onu ürün haline getirmeye çalışırlar! Ama hepsi bu kadar değil; onlar-yani işçiler- süreç içinde ürünle bütünleştikleri için, yaratırken kendilerini de yeniden üretmiş-yaratmış olurlar. Ürün onlar için sanki ana rahminde büyüttükleri-oluşturdukları kendi çocukları haline gelir. Ve bu şekilde, üretim sürecinin her adımında, aslında sistemin kollektif ürünü olan o çocuk işçilerin ana rahminde biraz daha büyür-gelişir. Ve sonuçta onlar, tıpkı bir anneyle çocuğu arasındaki ilişki gibi biribirleriyle bütünleşmiş olarak her seferinde yeniden doğarlar. Yani, üretim faaliyeti sona eripte ürün ortaya çıktığı an, işçiler de onunla birlikte aynı “duruma” çıkmış-ürünle birlikte onlar da kendilerini üretmiş olurlar!.
Ama, üretim planını hazırlayan-hazırlatan- sistemin dominant kutbu (A) için durum böyle değildir!. O, mevcut sistemin temsilcisi olarak varlığını ürettiğinden, sonuçta elde edilen ürüne de varolan sistemin içinde sahip çıkmak ister. Yani o, kendi varoluş fonksiyonu -koşulu- gereği ürünle birlikte bir üst denge durumuna çıkıldığını göremez-kabul edemez. Kendi ataleti -varoluş koşulları- mevcut durumu koruma görevi buna engel olur. Motor gücün ürünle birlikte, onu yaratırken kendiliğinden bir üst denge durumuna çıkma yeteneği onda yoktur.
İşte bu yüzdendir ki, üretim süreci mevcut denge halinin inkârı süreci olduğu kadar, aynı zamanda, ürünün oluşmasına paralel olarak, yeni bir denge durumunun eskinin içinde oluşması sürecidir de.
Peki “tuzak” neresinde bunun?
Dikkat ederseniz aslında A, yani sistemin dominant unsuru açıyor inkârın (kendi kendine kurduğu tuzağın!!) kapısını! Çünkü, sisteme dışardan gelen madde-enerjiyi-informasyonu sistem adına içeriye buyur eden (alan) o! Sistemin sahip olduğu bilgiyi kullanarak onu değerlendiren ve bir üretim modelini (hammaddenin nasıl işleneceğini) hazırlayarak gerçekleştirmesi için bunu sistemin motor gücüne ileten de o (alın işte size, A ‘nın kendi kendine kurduğu tuzağın nasıl organize olduğunu!!).. B, yani motor unsur ise sadece bu üretim planını gerçekleştiriyor o kadar (yani, B ‘nin yaptığı, sadece, A ‘nın, üretim faaliyetini başlatarak kendi kendine kurduğu tuzağın ipini çekerek onu hayata geçirmek oluyor!!). Yani, A, önce kendini asacak ipi B’ye ürettiriyor(!);bu şekilde kendi kendine tuzağı gene kendisi kuruyor; sonra B’de bu ipi cekerek onun başlattığı inkâr sürecini gerçekleştiriyor!. Ama tabi, “ava giden avlanır” hesabı, bunu yaparken o, yani B, kaçınılmaz bir şekilde, kendini de inkâr etmiş olacağı için, bu anlamda, ürünü yaratmakla aslında A ve B elbirliğiyle kendi kurdukları tuzağa(!!) yakalanarak ortaya çıkan ürünün-sentezin varlığında yok olmaktadırlar!.Ne güzel değil mi!! „Allah’ın tuzağı“ denilen olay evrensel varoluşun bu amansız diyalektiğidir işte!. Yoksa Allah öyle bir fareyi yakalar gibi falan tuzak kurmuyor!! Olayı bu şekilde anlamak onu-Allah’ı kendi nefsinle kıyaslamaktır!..
O halde, diyalektik anlamda kendini “inkâr” süreci, “ava giden avlanır” misali kendi elinle kendine karşı gönüllü olarak kurduğun bir “tuzak” oyunundan başka birşey değildir!!. Öyle amansız bir “tuzak”ki bu, hiçbir zaman ne onun bir tuzak olduğunu anlayabiliyorsun, ne de ondan kaçıp kurtulmak mümkün; çünkü, bu senin varoluş sürecin, ve de sen mecbursun buna!
Ama A bunu kabul etmek istemez tabi; çünkü varolan “düzen” onun egemenliğine dayanan bir düzendir ve de o memnundur bundan! İşte A ile B arasındaki “zıtlığın”-“çelişkinin” kaynağı tam bu noktada ortaya çıkıyor. B, kolayca, ürünle birlikte kendini de yeniden üreterek onunla aynı “duruma” ulaştığı halde (B’ durumuna geçtiği halde), A, A’ haline gelmeyi, B’ ile yeni bir A’B’ ilişkisi içinde kendini yeniden üretmeyi kabul edemiyor!.
İşte bu süreç (yani kendi kendini üretim süreci) daha AB sisteminin o ilk oluşma “anından” itibaren başlayan bir süreç olduğu içindir ki, AB’nin, ilk oluştuğu (varolduğu) andan itibaren, kendi içinde kendi zıttını (A’B’ olarak kendi inkarını) barındırarak varolduğunu söyleriz. “Sistem gerçekliği zıtların birliği ve mücadelesinden ibarettir” sözünün anlamı buradan gelir. Buradaki „birlikten“ ve „mücadeleden“ kasıt, her AB sisteminin, her an, kendi içinde bir A’B’ ile birlikte-ve onunla mücadele halinde varolmasıdır.
Ancak, her durumda, AB’yi A temsil ettiğinden, A’B’ de B nin ana rahminde geliştiğinden sürece mekanik olarak bakınca-görünüşe bakınca-bütün olup bitenler sanki A ile B arasındaki ilişkiye indirgenir ve denilir ki; her durumda A, mevcut sistemi temsil ederken, B de onun zıttı olarak onun “diyalektik devamı” olan başka bir sistemi temsil etmektedir!!. Sistem-üretici güçler geliştikçe, yeniyi temsil eden B, A ‘yı ve onun temsil ettiği sistemi yok ederek onu yerine kendisinin temsil ettiği sistemi egemen kılacaktır!!.
ŞU “TUZAK” MESELESİNDE HALÂ ANLAŞILMAYAN BİR YAN VAR MI?
Birinci “tuzak” (Enfal 30 Suresinde bahsi geçen, “düşmanların” kurduğu kaba tuzak) mevcut durumu muhafaza etmek isteyen A ile B arasındaki mücadeleye ilişkindir (bunun adı sınıf mücadelesidir); bu açık sanırım!. Bu durumda, varolan statükoyu-denge halini-muhafaza etmek isteyen A, elindeki bütün olanakları kullanarak B ‘yi bu işten vazgeçirmeye-onu engellemeye- çalışır. Ona bildiğimiz tuzaklardan kurar, onu teslim almaya, onun içindeki-mücadeleyi sürdürmek isteyen unsurları yok etmeye çalışır!..
Peki buna karşılık B ne yapar? O da tabi etkiye karşı tepki-ya da reaksiyon-mantığıyla elindeki olanakları kullanarak mücadele eder..
Ama bütün bunların yanı sıra-bu arada- bir de “Allah’ın tuzağı” sözkonusudur!..
A ile B arasındaki “mücadele” devam ederken henüz daha ana rahminde olduğu için ortalıkta görülmeyen o ürünün -sentezin- yeni denge durumunun- sistem merkezini temsil eden sıfır noktasıdır ki, Allah’ın tuzağını temsil eden potansiyel “güç” olarak A ile B arasındaki mücadeleye etkide bulunan -Allah’ın görünmeyen eli rolünü oynayan- da odur işte!.
Peki, neden tuzak? Buradaki “tuzak”ın anlamı nedir?
A, daha fazla ürüne el koymak için üretim sürecini harekete geçirdikçe, hiç farkında olmadan-istemeden- diyalektik anlamda kendi sonunu da hazırlamış olmuyor mu; bu durumda, üretici güçleri geliştirme yönünde atılan her adımla birlikte ana karnındaki o bebek de büyüyecek ve sonunda -doğumla birlikte- A ‘nın egemen olduğu düzenin yanı sıra bir başka düzen daha ortaya çıkmış olacaktır. Ki bu da A ‘nın sonu demektir!..
Lenin bu diyalektiği, işçi sınıfı ideolojisi açısından ele alarak “burjuvazi, kendini asacak olan ipi fabrikada işçilere gene kendisi ürettirir” şeklinde yorumluyordu! O tabi, bu arada -üretici güçler geliştikçe- işçi sınıfının kendisinin de kendi varlığında yok olma sürecinde olduğunu göremiyordu!.. Burjuvaların yok olduğu bir dünyada işçi sınıfının-en azından bir süre daha- halâ var olmaya devam edeceğini düşünüyordu!! Bilgi toplumunun, yada modern sınıfsız toplumun kapitalizmin bağrında geliştiğini, onun, burjuvazinin ve işçi sınıfının kendi varlıklarında yok olarak birlikte yaratmakta oldukları ana rahmindeki o bebek olduğunu göremiyordu!..
İşte, Enfal 30 Suresi’nde geçen „tuzağın“ anlamı budur.. A, hiç farkında olmadan-istemeden- üretim faaliyeti içindeki rolüne bağlı olarak Allah’ın eliyle kendi tuzağının da kurucusu olmuş olur! B’de tabi daha sonra bu oyuna iştirak ederek, A’nın kurduğu tuzağın ipini çekerken kendi ipini de çeker...”Oyun” biter, o ilahi tiyatroda perde kapanır!. Tabi A ve B için..Şimdi oyunun ikinci sahnesinde A’B’ vardır artık sahnede!!..
İşte, İbrahim ve Neml Surelerinde bahsi geçen, „varolan düzene karşı Allah katında oluşan düzenin“ anlamı da buradan gelir... “Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah Katında onlara hazırlanmış düzen (bir karşılık) vardır“. (İbrahim Suresi, 46). „Onlar hileli bir düzen kurdu. Biz de (onların hilesine karşı) onların farkında olmadığı bir düzen kurduk“. (Neml Suresi, 50)
Ancak, burada dikkat edilmesi gereken bir nokta daha var:
Evet, son tahlilde, süreç kendini inkâr yönünde geliştiği için, varolanı muhafaza amacıyla yürütülen bütün o mücadelelere-kurulan kaba tuzaklara- rağmen sürecin nereye varacağı daha işin başında bellidir!. Yani, sonunda “Allah’ın tuzağı” galip gelecek, eskiden beri varolan kendi içinden bir “yeniyi” çıkaracaktır!. Ancak bu, B ‘nin “nasıl olsa “Allah benim yanımdadır, “zalimlerin tuzağı varsa Allah’ın da bir tuzağı vardır” diyerek, kendi temsil ettiği gücün sınırlarını hesap etmeden, sadece “Allah’a güvenip” “Allah Allah” diyerek ortaya atılmasını haklı kılmaz!!. Çünkü, bir ileri düzene geçişi temsil eden gerçek “güç” B’nin kendi nefsinden dolayı değil, onun kendi içindeki (“bir ben vardır bende benden içeri”) o öteki “ben”den dolayıdır. Ki bu da, bebeğin her aşamada ana rahminde ne oranda doğuma hazır hale gelmiş olmasıyla ilgilidir. Çünkü, Hak’kın gücü her aşamada onun gücüyle kendini hissettirir!..
Yazarlar
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023