Murat BELGE
Yazıya gene Gramsci'den başlayayım: Hani Gramsci'nin ünlü "manevra savaşı/siper savaşı" metaforundan. Birinci Dünya Savaşı ve 1917 Devrimi ertesinde Gramsci, kendini hapiste bulmuştu ve oradan yeni biçimlenmekte olan dünyayı analiz etmeye çalışıyordu. 1917 Devrimi şüphesiz bütün komünistleri sevindirmişti. Ama Gramsci kendi ülkesi İtalya'da ve Batı Avrupa'da 1917'nin bir tekrarı olabileceğine ihtimal vermiyordu. Rusya gibi, sivil toplumun uzun boylu geçmişi olmayan, despotik bir ülkede Napolêon çağının "manevra savaşı" türünde bir siyasî mücadele tarzı geçerliydi. Savaşan taraflar toplayabildikleri bütün gücü toplar ve bir meydan savaşında olacağı gibi, çarpışırlardı. Güçlü olan kazanırdı. Bolşevikler 1917'de bu şekilde kazanmıştı.
Oysa sivil toplum gelenekleri olan Batı Avrupa toplumlarında siyaset Birinci Dünya Savaşı'nın insanlığa armağan ettiği "siper savaşı" şeklinde yürümek durumundaydı. Öyle tek tek çarpışma, çatışmalarla sonuç alınamazdı burada. Zaten "çatışma" ile de sonuç alınmazdı çünkü "savaş meydanı" ideolojiydi. Savaşın yöntemi inandırmak, ikna etmekti. Siperlerin el değiştirmesi gibi, ileri gitmenin yanısıra gerilemek de vardı bu mücadele tarzında.
Gramsci'nin bu ayrımını anlamlı bulan Althusser bunu şöyle geliştirdi: "A" tipi toplum, "B" tipi toplum yerine modern devletin yaslandığı, üzerinde temellendiği yapılara baktı: 1) "Devletin baskı aygıtları" ile "Devletin ideoloji aygıtları" ayrımını yaptı: Her devlet için geçerliydi bu: Birincisinde "asker-polis-yargı-cezaevi" vb. kurumları sayıyordu; ikincide başta "eğitim," ideoloji üreten, "basın-medya" hattâ "aile"yi sayıyordu. Gramsci'nin "manevra savaşı"na uygun gördüğü yapılanma türüne sahip toplumlarda birinci türden aygıtlar, "siper savaşı"na uygun gördüklerinde "ideoloji üreten aygıtlar" baskın rol onuyordu.
Şimdi Gramsci'yi, Althusser'i yerlerinde bırakıp şu son dönemde Türkiye'de ne olduğuna bakalım. İlginç bir dönüşümden geçtiğimizi sanıyorum.
Uzun süreden beri Türkiye'nin "siper savaşı" metaforuna daha çok yaklaşmış bir toplum olduğunu düşünür ve savunurum. Tam değil şüphesiz; Türkiye ne bir Fransa, ne bir İsveç. Ama Uganda ya da Birmanya ya da Paraguay'dan çok onlara yakın. Hindistan, Meksika, Arjantin gibi toplumlarla aynı kulvarda diyebiliriz.
AKP böyle bir toplumda seçim kazandı, iktidar oldu. Bu iktidarın görece erken yıllarında sanki "Gramsci"ci bir yöntem uygulandığını yazmıştım: Bir öneri getiriyor, ortam kolluyor; o sıralarda AKP ne derse desin itiraz edecek bir kesim var ve bu üslubu egemen muhalefet biçimi haline getirmiş durumdalar. İtiraz sesleri yükselince AKP duralıyor, ısrar etmiyor, ama tepkilerin gücünü ve yaygınlığını ölçüyor. Başka bir alanda başka bir öneriye geçiyor; ama öncekini unutmuş değil. "Punduna getirme" yeniden ortaya çıkıyor. Bu sonraki ortaya çıkarmalarda sanki tepkiler de hafifliyor. Toplumu alıştırıyor AKP. Bir yandan tabanını genişletmeye, güçlenmeye bakıyor.
Türkiye'de AKP gibi bir partinin gücü ve etkililiğinde İslâm'ın önemli bir rolü var. Tam anlamıyla "İslâmcı" bir parti olduğunu ya da oy verenlerin yalnızca İslâmi gerekçelerle oy verdiğini söylemiyorum. Ama önemli bir payı var çünkü bu toplumda başka yaygın bir ideoloji, yani bir anlamlandırma sistemi yok. Başka bir "normatif sistem" de yok, çünkü seküler bir etik geliştirememişiz. AKP bu ideolojik yapılanmayı olduğu gibi alıp kabul ediyor, onun içinden konuşuyor. Onun için de bu toplumda en yaygın konuşulan dilde konuşuyor, en bilinen ve kabul gören referanslarla konuşuyor.
Yani, denebilir ki, Gramsci'nin "siper savaşı toplumu" dediği yapılanmayı bir hayli ilerletmiş bir toplumda Althusser'in "ideoloji üreten aygıtları"nda ağırlığı daha fazla olduğu için iktidarı da gittikçe daha sıkı kavrıyor.
"İlginç bir dönüşüm" dediğim şey burada karşımıza çıkıyor. Tayyip Erdoğan'ın siyaseti bu Gramsci'ci yöntemle başladı ve güçlendi: Ama güçlendikten sonra Gramsci'nin "manevra savaşı" tipolojisine giren toplumların yöntemlerini kullanmaya başladı. Düşünün, Gezi’den beri bu toplumun hayatında polisin tuttuğu yer ne kadar fazlalaştı! Polisten başka askeri de siyasî iktidarın askeri haline getirmek üzere bir şeyler yapılıyor. Hızla bir yapı değişikliğine gidiliyor.
Ama bunların yanında, belki bunlara paralel biçimde, Erdoğan resmen devletten maaş almayan bir de milis gücü kurma çabasında. Bu milis gücünün üyesi olmaya aday birilerinin yaptığı şeyler hakkında söylenmiş hiçbir sözü yok: Can Dündar'a silâh atan, şortlu kadına tekme atan, döner bıçağıyla ortalığa atılan ve daha niceleri. İktidarın belki biraz "haşarı," ama iyi niyetli çocukları. Böyle bir "vigilante" ordusu hazırlanıyor.
Yani "ideoloji" kuvvetiyle iktidarını pekiştiren AKP şimdi "devletin baskı aygıtları"nın çabalarıyla iktidarını sürdürüyor. Onu tutukla, bunu tutukla, onu sustur, bunu sustur! Göz çıkartan tarafgirlikler, partizanlıklar! Bunlar tabii protestoları davet ediyor. Protesto olunca da tamamen "orantısız" bir polis şiddetiyle bastırılıyor. "Kozumuzu burada paylaşalım" daveti gibi bir şey. O düzeyde kalınca da sonuç belli.
Düşünecek, söyleyecek çok şey var da, bunların arasında, AKP'nin bir zamanlar neredeyse tamamen egemen olduğu ideoloji alanında kaybetmeye başlamış olabileceğinin de ipuçları var mı?
Şimdiye kadar AKP'ye o verenler, her geçen gün dozu yükselen şiddeti onaylıyor mu? Dış dünyadan gelen eleştiri onların da bir kulağından girince, aynı hızla öbüründen çıkıyor mu?
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları






















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.12.2025
1.12.2025
24.11.2025
25.08.2025
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025