Mustafa PAÇAL

İktidarı sürdürebilmenin iki yolu…
26.08.2020
1996

 Her iktidar sahibi siyasetçi, iktidarını korumak ve sürdürmek ister.

Bunun iki yoldan yapabilir.

İlki, ekonomik refah ve toplumsal kalkınma, gelişmiş bir demokrasi ve işleyen bir hukuk devleti ile iktidarını korur ve sürdürür.

İkincisi müjde ve masal ile tehdit ve terör ile…

Ak Parti iktidarı ilkini tercih ederek 2003-2010 tarihleri arasındaki yedi yıl içinde ekonomik büyüme ve demokratikleşme alanında attığı önemli adımlarla sürdürmeyi başardı.

Bu süreç içinde 367 sorunu ve Cumhurbaşkanı seçiminin mecliste engellenmesi ve durumun Ak partinin kapatılmasına kadar tırmandırılması ve 27 Nisan post-modern darbe sürecinin yarattığı mağduriyetler ile iktidarını koruduğu gibi oy oranlarının da artmasına neden oldu.

Türkiye için tüm zamanların en parlak ekonomik ve demokratik gelişmeleri bu dönem içinde gündeme geldi.

AB ilişkileri canlandırıldı ve tam üyelik müzakerelerine başlamaya kadar ilişkiler geliştirildi.

Kürt sorunu için çözüm süreci başlatıldı. Bu süreç iki yıldan fazla sürdü. Çatışmalar durdu. Bölge ekonomisi hareketlendi. Ülkede barış havası egemen olmuştu.

Yeni, demokratik bir anayasa süreci başlatıldı. 12 Eylül darbe anayasası yerine geniş katılımlı demokratik bir tartışma süreci sonunda yeni bir anayasaya sahip olmak herkesi ve her kesimi heyecanlandırmıştı.

Öyle ki Ergun Özbudun hocamızın başkanlığında bir anayasa yazım kurulu bile kurulmuş ve yeni bir anayasa taslağı ortaya çıkarılmıştı.

Komşularla “0” sorun, karşılıklı çıkar ve iyi komşuluk ilişkileri geliştirmeyi amaçlayan barışçı dış politika, hem bölge ülkeleri ve hem de dünya ülkeleri arasında ülkenin itibarını arttırmıştı.

İçerde sivil toplumun güçlendirilmesi ve örgütlenme alanında sağlanan yasal düzenlemeler ve kimi kanayan fonlar gibi sosyal sorunların çözülmüş olması her açıdan geleceğe daha güvenli bakan bir toplumsal ortam yaratmıştı.

Ekonomi gerçekten şaha kalkmış, cumhuriyet tarihi boyunca yılda ortalama 750 milyon dolar sabit yabancı sermaye girişi olan ekonomiye sadece 2007 yılında 21 milyar dolar bir yıl içinde girmişti.

800 milyar dolardan fazla bir GSMH ulaşılmış,4 bin dolar olan kişi başı milli gelir 10 bin dolar seviyelerine çıkmıştı.

Hatta, bu dönem içinde sanatta ve edebiyat alanında da önemli gelişmeler olmuş ve Orhan Pamuk 2006 yılında Nobel ödülünü kazanan ilk yazarımız olmuştu.

Tüm bunlar Ak Parti ve Erdoğan’ın her girdiği seçimde oyunu arttırarak başarıyla çıkmasına neden oldu.

Haziran/2011 genel seçimleri adeta bu sürecin sonuna gelindiğinin ve bu günkü otoriter rejimin başlangıcı olmuştu.

Zaten bu durum da seçim sonuçlarına nispeten yansımıştı; bir önceki seçimlerde %50’ye yakın oy alan Ak Parti, bu seçimde yaklaşık %4 oy kaybına uğrayarak seçimleri kazanabilmişti.

2011-2013 arası genel olarak reformcu bir görünümden giderek uzaklaşan Ak Parti, toplumsal alanda artan huzursuzluğun sonucu 2013 yazında, Gezi direnişi ile karşı karşıya kaldı.

Gezi eylemleri ve sonrası artık daha hızla güven kaybeden bir iktidar vardı…

2014 yılında ilk kez halk oylamasıyla %51 oy oranıyla Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan, siyasi yaşamının en üst sırasına gelmeyi başarmıştı.

Ayrıca bu seçimde muhalefette gösterdiği aday ile Erdoğan için çalışmıştı.

Ve gerilemenin daha çok sonuçları 2015 genel seçimleri sonrası daha belirgin durum almış ve 2003-2010 sürecinde ki tüm parametrelerde geriye gidiş başlamıştı.

Diğer yandan Mısır’da ve Suriye’deki süreçte Erdoğan’ın bölge üzerinde daha etkili olma hesapları yapmasına neden olmuştu.

Bölgede bir Müslüman Kardeşler iradesini hakim kılma hesapları yapılmıştı.

Yalnız, günümüzde bu hesapların hepsinin ham bir hayalden öte bir anlam taşımadığı ortaya çıktı.

2015 sonrası ortada ne yeni anayasa arayışı, ne AB’ye tam üyelik müzakeresi ve ne de Kürt sorunun çözümü için tek bir şey kalmamıştı.

Türkiye bir karanlığın içine doğru sürükleniyordu.

Ve nihayet şifreleri halen çözülememiş olan bir darbe girişimine tanık olduk.

15.Temmuz.2016 akşamı gündeme gelen bu girişim sonucu Türkiye daha da bir bilinmezlere doğru gidiyordu.

Erdoğan bu girişimi “Allah’ın lütfu olarak” niteledi.

Doğru bir tespit yapmıştı aslında bu girişimin tüm sonuçları ona ve iktidarına yaradı.

Türkiye artık bir rejim değişikliğine gidiyordu.

Parlamenter sistemden 2018 Temmuz ayında Cumhurbaşkanlığı Hükümet modeline geçildi.

Ve devletin tüm dengeleri bozuldu.

Zaten kör topal yürüyen kuvvetler ayrılığı yerini tek adam yönetimini fiilen devretmiş oldu.

Ekonomi bu gidişat içinde ilk olumsuz tepkisini veriyordu.

Ancak ekonomi dahil her şeyin iyi gittiği yönünde her fırsat değerlendiriliyor ve iktidar medyası ile ak troller cansiperane çalışıyorlardı.

Evet, Ak Parti iktidarını korumak ve sürdürmek için ikinci yola girmişti.

Yani ekonomi ve hukuk alanında olsun. Uluslararası itibar olsun. Demokrasi ve insan hakları alanında olsun. Söyleyecek sözü anlatacak bir işi kalmamıştı.

Geriye yapacak bir tek müjde ve masal ile tehdit ve devlet terörü kalıyordu.

Ayasofya şovundan sonra bir düşünün son bir haftada gündeme taşınanları…

Karadeniz’de gaz bulundu müjdesi ki uzmanlar kaçıncı defa bulundu bu gaz diyorlar.

Üstelik bugün Amerikan petrol şirketi Chevron “o gaza yarı yarıya ortağız” diye açıklama yaptı.

Diğer yandan Petrol Mühendisleri Odası Enerji Politikaları Grubu Başkanı Necdet Pamir “Değerlendirme yapmak için erken olduğunu rezerv rakamı üfürmek ve onu dolarla çarpmak bilimsel değil (…)ve kaldı ki rezerv ilk günden öğrenilecek bir şey değil” dedi.

Bir de işin dolar kurunun artışını frenleme gibi bir yanı var ki müjde bile kur artışını engellemeye yetmedi.

Joe Biden, Newyork Times gazetecilerine “Erdoğan’ı darbeyle değil seçimle göndermek lazım” demiş… Ne zaman peki demiş, sekiz ay önce demiş…
Fitch Rating, Türkiye’nin ekonomik görünümünü negatife çevirmiş, peki neden bunu tam “gaz” müjdesi gününde yapmıştı..

Fitch, Türkiye’nin de içinde olduğu ülkeler hakkındaki raporunu, ta Aralık 2019 tarihinde 19 Ağustos 2020’de açıklayacağını ve açıklamadan beş gün öncede ilgili hükümete raporunu “son olarak bir diyeceğin var mı” anlamında göndereceğini bilen biliyor.

Ama Ak Parti sözcüleri pişkin pişkin “Bunu Türkiye’nin önünü kesmek için yapıyorlar” deyiveriyor.

2019 yerel seçimleri Ak Parti için önemli bir siyasi sonuç ortaya çıkardı.

Artık iktidar masalla, müjdeyle ve tehdit ve devlet terörü ile ülkeyi yönetecek durumda değil…

Sıra bunun muhalefet partilerinin de anlamasında…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar