Nabi YAĞCI
Sandıkların açılmasına sayılı günler kaldı. Yalnızca seçim sonuçlarına bakarak Türkiye’nin yakın geleceği için umutlu bir durumun çıkacağını söylemek kolay gözükmüyor. Haziran seçimlerinin sonuçlarına az çok benzer sonuçların alınması kuvvetle muhtemel.
Bütün barış çağrılarına rağmen savaş sürüyor, yine her gün ölüm haberleri gelmeye başladı ve “savaş hali” koşulları altında bir seçim yapılacak.
Diğer yandan Rusya’nın Suriye sorununa aktif müdahalesiyle bölgemizdeki siyasi dengeler büsbütün belirsiz bir hale geldi, NATO dahi telaşta, tedirgin. Dolayısıyla dış konjonktür iç politikadaki belirsizliği daha da artıran güçlü bir etmen oluyor.
“Seçimler sonrasında ne olacak sorusu” bu koşullar altında herkesin ortak endişesi haline geliyor.
Soru haklıdır ama belirsizlik ortamında ne olacak sorusuna yanıt aramak zar atmak gibidir. O nedenle ne olacak sorusunun yerine “ne olmalı”, “olmasını istediğimiz ve olabilecek şey ne” sorusunu sormak, gelişmeler karşısında pasif değil aktif tutum almak, politik süreçlere aktif müdahale pozisyonunda olmak anlamına gelecektir. Bu soruyu boş hayallere kapılmadan yanıtlayabilmek için olanı ve olması mümkün olanı soğukkanlı görebilmeliyiz. Bunun için önce elimizdekinin farkında olunmalı.
7 Haziran seçim sonuçlarının ülkemiz barış ve demokrasi güçleri açısından ne anlama geldiği üstüne derin düşünmek için ne yazık ki pek fırsat olmadı. Kamuoyu önce koalisyon tartışmaları içine gömüldü ve ardından yeni seçim gündeme geldi. En abartısız ifadesiyle, Haziran sonuçları HDP ve HDP’yi destekleyen barış ve demokrasi güçleri için azımsanamaz bir başarı oldu, öne konan hedefler fazlasıyla gerçekleşti. Türkiye partisi HDP barajı aştı, Erdoğan’ın başkanlık savı hayal oldu, fazlası ise AKP’nin tek başına iktidar olma şansını yitirmesiydi.
Böylece ne olmuş oldu? Sol ve daha geniş barış ve demokrasi güçleri zorlu bir tepeye tırmanmış, zirveye varmış ve bir mevzi kazanmış oldu. Yani tarihimizde belki de ilk kez “sol ve daha geniş demokrasi güçleri”nin bileşik hareketi, parti olarak katıldığı seçimlerde 80 sandalye kazanarak parlamentoya girmiş oldu. Yeni olan ve kazanıldığına işaret ettiğim mevzi budur. Üzerinde etraflı duramadığımız mevzu da budur.
İki önemli noktayı öne çıkarmak, altını çizmek istiyorum. Birincisi parlamentoya girme başarısı gösteren bu güçlerin karakteri. İkincisi ise bu güçlerin bu başarıyla kamuoyunda kazanmış olduğu meşruiyet.
Haziran seçimleri öncesinde HDP’ye destek için iki yazı yazmıştım, ikincisinde Türkiye partisi hedefiyle siyaset sahnesine çıkan HDP’nin böylece hem parti hem hareket niteliği kazandığını söylemiştim. Yani parlamentoya giren yalnızca bir parti değil aynı zamanda bünyesinde dindarları da, laikleri de, çok geniş bir etnik yelpazeyi, farklı cinsel tercihleri olan insanları da içeren, böylece çoğulcu bir temsil yeteneği kazanan sosyo-politik- kültürel kitlesel bir harekettir. Bu hareket bir seçim ittifakı değildi, önemli yanı da buydu. Böylece şimdiye dek hep merkez dışında kalmış daha doğrusu dışlanmış olan sosyo-politik-kültürel muhalefet şans eseri değil mücadele ederek bileğinin hakkıyla parlamentoya girmiş oldu. Bu muhalefet hareketini sıradan muhalefetten ayırt etmek için ona radikal demokratik muhalefet demiştim.
Bir kez daha soralım, böylece ne olmuş oldu? Tarihimiz boyunca sistemin merkez dışına ittiği, çeperde (periferide) tutulan dışlanmışların en geniş muhalefeti parlamentoya girerekkamusal alanda meşruiyet kazanmış oldu. Yeni olan buydu. Bu kazanım uzak olmayan gelecekte PKK’nin dağa sıkışmışlığına da son vererek yasal siyaset sahnesine çıkmasının yolunu açabilir. Onların da bu geniş perspektifle bakarak HDP’nin siyaset alanını daraltıcı, devletin elini güçlendirici yanlışlar yapmaktan kaçınması, en azından ellerini tetikten çekmeleri gerekir. Böyle bir adım bugünden atılabilirse seçim ortamını daha da sağlıksız hale getirmek isteyen provokasyonlara da engel olur.
Kazanılan bu kamusal meşruiyetin ne kadar önemli ve değerli olduğunu anlayabilmek için solun ve demokrasimizin tarihine derinliğine bakmak ve daha da önemlisi yeni bir gözle bakmak gerekiyor. Böylece bugüne ışık tutacak geçmiş yanılgılarımızın nedenleri daha kapsamlı görülebilir. (Bu yazıda bu konuya giremeyeceğim ama siyasi ortam biraz sakinleşince başka yazımda veya yazılarımda belki bu konu üstüne bazı notlar düşebilirim.)
Tam bu noktada dehşetli bir kaygıma değinmeden geçemeyeceğim.
Yeni seçimlere gidileceği kesinleştiği günlerde Güneydoğu’da, Kuzey Kürdistan’da savaş patlamıştı. Savaşı ilk kim başlattı, ilk kurşunu kim sıktı noktasına fazlaca takılmadım, zira kim başlatmış olursa olsun ister PKK ister devlet, benim açımdan önemli olan başlamış olan savaşın doğuracağı vahim sonuçlardı. İnsani sonuçlar, canımızı yakan Türk-Kürt gençlerimizin ve hatta bebelerin ölümlerinin de ötesinde savaşın doğuracağı siyasi sonuçlar. Bunlar barışı daha da öteleyecek ve dolayısıyla yeni ölümlere neden olacak sonuçlardı.
Kürt halkının yaşadığı bölgelerin asker ve polis tarafından abluka altına alındığı, can ve mal emniyetinin kalmadığı, ölüm haberlerinin geldiği, buralarda ne olup bittiğinin kamuoyunca bilinemediği; Savaşın batıda da etkilerini gösterdiği, toplumun gitgide militarize olduğu, “militer milliyetçiğin” yükseldiği, basın özgürlüğünün ağır bir baskı altında olduğu, gazete binalarının ne idiğü belirsiz çetelerce kurşunlandığı, gazetecilerin tehdit edildiği, dövüldüğü, yazarlara soruşturma üstüne soruşturma açıldığı, HDP’nin parti binalarının saldırıya uğradığı koşullarda “genel ve serbest” seçimler nasıl yapılabilecekti? Dahası seçmen sandıklarının birleştirilmesi gibi niyetin hiç de masumane olmadığı aşikâr olan önlemlerden de söz edilmekteydi.
Kaygım ve korkum haklı tepkiler doğuran bu olumsuz koşullar nedeniyle HDP içinde seçimlere boykot seslerinin çıkması idi. Solun kendim de içinde demokrasiyi koruma konusunda geçmiş hatalarını iyi bildiğim için endişeliydim. HDP yalnız Kürtlerin partisi olmadığı gibi yalnızca solun partisi de değildi ama solun etkili olduğu bir partiydi bu nedenle endişem nedensiz sayılamazdı. Böylesi yanlış bir adım tarihte de örnekleri olduğu gibi yukarıda değindim kazanımı bir anda yok edip, parlamentonun gericiliğe, savaş yanlılarına teslim olması sonucunu doğurabilirdi. Otoritarizmin istediği, kışkırttığı da buydu.
Neyse ki, tüm tahriklere rağmen HDP basiretli davrandı ve bir boykot kararı çıkmadı. YSK’nın bu konuda aldığı karar da ortamı rahatlattı.
Öyle de olsa yeri gelmişken bu konuda birkaç değinme yapmadan geçmeyeceğim. Zira değinmelerim yalnızca seçimlerin boykotu ile sınırlı değil bu tehlike geride kaldı. Esas olarak parlamentonun etkin kullanımı üstünde durmak istiyorum, zira bu durum geçmişi değil esas olarak bugünümüzü ilgilendiriyor ve ne olmalı sorusuna bir yanıt veriyor.
Parlamenter demokrasi konsepti, parlamenter mücadele yöntemleri,seçimlere, parlamentolara (ulusal meclislere) katılıp katılmama konusu tüm dünya solunun öteden beri üzerinde sonu gelmez tartışmalar yaptığı konulardır. Yakın zamanlara kadar solda baskın eğilim parlamenter mücadele yöntemlerine kötü gözle bakmak, bunları revizyonist, oportünist bir sapma olarak görüp reddetmek olmuştur. Bir başka yanılgı iseparlamentoyu yalnızca bir ajit-prop kürsüsünden ibaret görmekti.
Kısacası, parlamento ile halk, kamuoyu, parlamentoyla sokak arasındaki sayısız köprüleri, karmaşık ilişkileri; oy mekanizmasının ve parlamenter kurumların halk için anlamını göz ardı etmek; bu karmaşık ilişkileri içlerine girerek, katılarak anlamak, analiz etmek yerine steril devrimcilik adına kolaycılığa kaçıp reddetmek yada küçümsemek tüm dünya solunun gelenekleşmiş yanlışıdır.
Bu yanılgıların çarpıcı bir örneği bizde de var;1965’ de Melis’e girmeyi başaran Mehmet Ali Aybar liderliğindeki TİP’e (Türkiye İşçi Partisi) karşı TİP dışındaki sol, parlamento dışı muhalefet teziyle cephe almış, onu yalnızlaştırmıştı. Oysa TİP’in parlamentoya girmesiyle sosyalistlerin sesi ilk kez etkili biçimde parlamentoda duyulmuş, halk bu sese kulak vermeye başlamıştı; Üstelik TİP, parlamentoda ses getiren demokratik bir muhalefet yaptığı gibi muhalefetini parlamento içine de hapsetmemişti.
1980’lerden itibaren özellikle Avrupa Marksist solunda, parlamentoyu ret yanılgılarının tarihte yol açtığı vahim yenilgilerin dersleri ışığında uzun ve derin tartışmalardan sonra bu konuda az çok bir konsensüs doğmuş, parlamenter mücadele ile parlamento dışı muhalefetin birlikteliği tezleri güç kazanmıştı.
Özeti şu ki, ulusal meclisler ( parlamentolar) yalnızca egemen sınıfların/güçlerin kendi çıkarlarını halkın gözünde meşrulaştırma aracından ibaret değildir; parlamentolar ezilenlerin, sömürülenlerin, dışlanmışların çıkarlarını, taleplerini de meşrulaştırabilir, ama bunun olabilmesinin koşulu güçlü ve etkili bir demokratik muhalefetin hem parlamentoların içinde ve hem de dışında varolabilmesidir.
Bu tartışmalar, bir örneğini yukarıda verdiğim gibi bize hiç de yabancı değildir; 12 Eylül’ün ağır yenilgisine rağmen sonrasında da pek de verimli sayılamayacak biçimde sürüp gitti. Solun, “devrim mi reformu” türünden polemikler içinde nasıl boğulup kaldığını, marjinallikten bir türlü kurtulamayışının nedenlerini görebilmek için sevgili kardeşim Hüseyin Çakır’ın yeni yayınlanan, belgesel bir çalışma niteliğinde olan kitabına göz atmak yararlı olacaktır.(Solda “Bir”lik Girişimleri ve Sosyalist Birlik Partisi Deneyimi/Belge yayınları)
Bir dizi yasal ve fiili engellerle kapısı bizlere sıkı sıkaya kapatılmak istenen parlamentoya HDP’nin etkili biçimdegirmesiyle ortaya çıkan kamusal meşruiyetin önemine ve değerine dikkat çekişimin nedenlerini umarım bir nebze anlatabilmişimdir. Demokrasimizin geleceği açısından bu kazanım altın değerinde tarihsel bir fırsattır. Haziran seçimleriyle kazanılan bu mevzi muazzam önemdedir. Zira HDP parlamento içi muhalefetle parlamento dışı muhalefetin birleştiricisi ve taşıyıcısı olma imkânını fazlasıyla elde tutuyor.
Ayrıca şu çıplak gerçeği atlamamak gerek; Parlamentodan kaçan HDP değildir, aksine TBMM’yi işletmeyerek, bypass ederek parlamentodan kaçan Tayyip Erdoğan vesayetindeki AKP’dir. HDP’yi parlamento dışına atma çağrıları yapan, seçmenleri korkutup yıldırmaya çalışanlar onlardır.
O halde HDP, barış ve demokrasi güçleri TBMM’ye, dolayısıyla parlamenter demokrasiye inadına sahip çıkmalıdır. Daha fazlasını daha azını koruyarak istemeliyiz.
Erdoğan’ın fiili başkanlığınınengellenmesinin, siyaset üzerindeki vesayetinin kırılmasının Kasım seçimleri sonrasında TBMM’nin parlamenter demokrasinin normlarına uygun biçimde çalıştırılmasıyla mümkün olabileceğini, seçim sonrasında da sürmesi muhtemel savaşın bu yolla durdurulabileceğini, çözüm sürecine farklı biçimlerde de olsa yeniden dönülebileceğini halkımıza bugünden etkili biçimde gösterilebilmesi gerek. Bu geniş açılı siyasi bakış ile HDP Erdoğan vesayetinden kurtulmuş bir AKP ile dahi hükümet olabileceğini söyleyebilmelidir.
Kasım seçimlerinin ortaya çıkaracağı aritmetik ne olursa olsun, kim kiminle koalisyon yaparsa yapsın, isterse sandıktan tek parti iktidarı çıksın, HDP’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde varolduğu her koşulda demokrasimizin geleceği için, barış için umutlu olabiliriz.
Kasım bir son değil, önümüzde uzun zorlu bir yol, kazanılacak yeni mevziler var.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
















































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.09.2022
10.06.2022
9.03.2022
12.09.2021
6.04.2021
17.03.2021
12.02.2021
8.02.2021
6.02.2021
3.05.2020