Nabi YAĞCI
Sandıkların açılmasına sayılı günler kaldı. Yalnızca seçim sonuçlarına bakarak Türkiye’nin yakın geleceği için umutlu bir durumun çıkacağını söylemek kolay gözükmüyor. Haziran seçimlerinin sonuçlarına az çok benzer sonuçların alınması kuvvetle muhtemel.
Bütün barış çağrılarına rağmen savaş sürüyor, yine her gün ölüm haberleri gelmeye başladı ve “savaş hali” koşulları altında bir seçim yapılacak.
Diğer yandan Rusya’nın Suriye sorununa aktif müdahalesiyle bölgemizdeki siyasi dengeler büsbütün belirsiz bir hale geldi, NATO dahi telaşta, tedirgin. Dolayısıyla dış konjonktür iç politikadaki belirsizliği daha da artıran güçlü bir etmen oluyor.
“Seçimler sonrasında ne olacak sorusu” bu koşullar altında herkesin ortak endişesi haline geliyor.
Soru haklıdır ama belirsizlik ortamında ne olacak sorusuna yanıt aramak zar atmak gibidir. O nedenle ne olacak sorusunun yerine “ne olmalı”, “olmasını istediğimiz ve olabilecek şey ne” sorusunu sormak, gelişmeler karşısında pasif değil aktif tutum almak, politik süreçlere aktif müdahale pozisyonunda olmak anlamına gelecektir. Bu soruyu boş hayallere kapılmadan yanıtlayabilmek için olanı ve olması mümkün olanı soğukkanlı görebilmeliyiz. Bunun için önce elimizdekinin farkında olunmalı.
7 Haziran seçim sonuçlarının ülkemiz barış ve demokrasi güçleri açısından ne anlama geldiği üstüne derin düşünmek için ne yazık ki pek fırsat olmadı. Kamuoyu önce koalisyon tartışmaları içine gömüldü ve ardından yeni seçim gündeme geldi. En abartısız ifadesiyle, Haziran sonuçları HDP ve HDP’yi destekleyen barış ve demokrasi güçleri için azımsanamaz bir başarı oldu, öne konan hedefler fazlasıyla gerçekleşti. Türkiye partisi HDP barajı aştı, Erdoğan’ın başkanlık savı hayal oldu, fazlası ise AKP’nin tek başına iktidar olma şansını yitirmesiydi.
Böylece ne olmuş oldu? Sol ve daha geniş barış ve demokrasi güçleri zorlu bir tepeye tırmanmış, zirveye varmış ve bir mevzi kazanmış oldu. Yani tarihimizde belki de ilk kez “sol ve daha geniş demokrasi güçleri”nin bileşik hareketi, parti olarak katıldığı seçimlerde 80 sandalye kazanarak parlamentoya girmiş oldu. Yeni olan ve kazanıldığına işaret ettiğim mevzi budur. Üzerinde etraflı duramadığımız mevzu da budur.
İki önemli noktayı öne çıkarmak, altını çizmek istiyorum. Birincisi parlamentoya girme başarısı gösteren bu güçlerin karakteri. İkincisi ise bu güçlerin bu başarıyla kamuoyunda kazanmış olduğu meşruiyet.
Haziran seçimleri öncesinde HDP’ye destek için iki yazı yazmıştım, ikincisinde Türkiye partisi hedefiyle siyaset sahnesine çıkan HDP’nin böylece hem parti hem hareket niteliği kazandığını söylemiştim. Yani parlamentoya giren yalnızca bir parti değil aynı zamanda bünyesinde dindarları da, laikleri de, çok geniş bir etnik yelpazeyi, farklı cinsel tercihleri olan insanları da içeren, böylece çoğulcu bir temsil yeteneği kazanan sosyo-politik- kültürel kitlesel bir harekettir. Bu hareket bir seçim ittifakı değildi, önemli yanı da buydu. Böylece şimdiye dek hep merkez dışında kalmış daha doğrusu dışlanmış olan sosyo-politik-kültürel muhalefet şans eseri değil mücadele ederek bileğinin hakkıyla parlamentoya girmiş oldu. Bu muhalefet hareketini sıradan muhalefetten ayırt etmek için ona radikal demokratik muhalefet demiştim.
Bir kez daha soralım, böylece ne olmuş oldu? Tarihimiz boyunca sistemin merkez dışına ittiği, çeperde (periferide) tutulan dışlanmışların en geniş muhalefeti parlamentoya girerekkamusal alanda meşruiyet kazanmış oldu. Yeni olan buydu. Bu kazanım uzak olmayan gelecekte PKK’nin dağa sıkışmışlığına da son vererek yasal siyaset sahnesine çıkmasının yolunu açabilir. Onların da bu geniş perspektifle bakarak HDP’nin siyaset alanını daraltıcı, devletin elini güçlendirici yanlışlar yapmaktan kaçınması, en azından ellerini tetikten çekmeleri gerekir. Böyle bir adım bugünden atılabilirse seçim ortamını daha da sağlıksız hale getirmek isteyen provokasyonlara da engel olur.
Kazanılan bu kamusal meşruiyetin ne kadar önemli ve değerli olduğunu anlayabilmek için solun ve demokrasimizin tarihine derinliğine bakmak ve daha da önemlisi yeni bir gözle bakmak gerekiyor. Böylece bugüne ışık tutacak geçmiş yanılgılarımızın nedenleri daha kapsamlı görülebilir. (Bu yazıda bu konuya giremeyeceğim ama siyasi ortam biraz sakinleşince başka yazımda veya yazılarımda belki bu konu üstüne bazı notlar düşebilirim.)
Tam bu noktada dehşetli bir kaygıma değinmeden geçemeyeceğim.
Yeni seçimlere gidileceği kesinleştiği günlerde Güneydoğu’da, Kuzey Kürdistan’da savaş patlamıştı. Savaşı ilk kim başlattı, ilk kurşunu kim sıktı noktasına fazlaca takılmadım, zira kim başlatmış olursa olsun ister PKK ister devlet, benim açımdan önemli olan başlamış olan savaşın doğuracağı vahim sonuçlardı. İnsani sonuçlar, canımızı yakan Türk-Kürt gençlerimizin ve hatta bebelerin ölümlerinin de ötesinde savaşın doğuracağı siyasi sonuçlar. Bunlar barışı daha da öteleyecek ve dolayısıyla yeni ölümlere neden olacak sonuçlardı.
Kürt halkının yaşadığı bölgelerin asker ve polis tarafından abluka altına alındığı, can ve mal emniyetinin kalmadığı, ölüm haberlerinin geldiği, buralarda ne olup bittiğinin kamuoyunca bilinemediği; Savaşın batıda da etkilerini gösterdiği, toplumun gitgide militarize olduğu, “militer milliyetçiğin” yükseldiği, basın özgürlüğünün ağır bir baskı altında olduğu, gazete binalarının ne idiğü belirsiz çetelerce kurşunlandığı, gazetecilerin tehdit edildiği, dövüldüğü, yazarlara soruşturma üstüne soruşturma açıldığı, HDP’nin parti binalarının saldırıya uğradığı koşullarda “genel ve serbest” seçimler nasıl yapılabilecekti? Dahası seçmen sandıklarının birleştirilmesi gibi niyetin hiç de masumane olmadığı aşikâr olan önlemlerden de söz edilmekteydi.
Kaygım ve korkum haklı tepkiler doğuran bu olumsuz koşullar nedeniyle HDP içinde seçimlere boykot seslerinin çıkması idi. Solun kendim de içinde demokrasiyi koruma konusunda geçmiş hatalarını iyi bildiğim için endişeliydim. HDP yalnız Kürtlerin partisi olmadığı gibi yalnızca solun partisi de değildi ama solun etkili olduğu bir partiydi bu nedenle endişem nedensiz sayılamazdı. Böylesi yanlış bir adım tarihte de örnekleri olduğu gibi yukarıda değindim kazanımı bir anda yok edip, parlamentonun gericiliğe, savaş yanlılarına teslim olması sonucunu doğurabilirdi. Otoritarizmin istediği, kışkırttığı da buydu.
Neyse ki, tüm tahriklere rağmen HDP basiretli davrandı ve bir boykot kararı çıkmadı. YSK’nın bu konuda aldığı karar da ortamı rahatlattı.
Öyle de olsa yeri gelmişken bu konuda birkaç değinme yapmadan geçmeyeceğim. Zira değinmelerim yalnızca seçimlerin boykotu ile sınırlı değil bu tehlike geride kaldı. Esas olarak parlamentonun etkin kullanımı üstünde durmak istiyorum, zira bu durum geçmişi değil esas olarak bugünümüzü ilgilendiriyor ve ne olmalı sorusuna bir yanıt veriyor.
Parlamenter demokrasi konsepti, parlamenter mücadele yöntemleri,seçimlere, parlamentolara (ulusal meclislere) katılıp katılmama konusu tüm dünya solunun öteden beri üzerinde sonu gelmez tartışmalar yaptığı konulardır. Yakın zamanlara kadar solda baskın eğilim parlamenter mücadele yöntemlerine kötü gözle bakmak, bunları revizyonist, oportünist bir sapma olarak görüp reddetmek olmuştur. Bir başka yanılgı iseparlamentoyu yalnızca bir ajit-prop kürsüsünden ibaret görmekti.
Kısacası, parlamento ile halk, kamuoyu, parlamentoyla sokak arasındaki sayısız köprüleri, karmaşık ilişkileri; oy mekanizmasının ve parlamenter kurumların halk için anlamını göz ardı etmek; bu karmaşık ilişkileri içlerine girerek, katılarak anlamak, analiz etmek yerine steril devrimcilik adına kolaycılığa kaçıp reddetmek yada küçümsemek tüm dünya solunun gelenekleşmiş yanlışıdır.
Bu yanılgıların çarpıcı bir örneği bizde de var;1965’ de Melis’e girmeyi başaran Mehmet Ali Aybar liderliğindeki TİP’e (Türkiye İşçi Partisi) karşı TİP dışındaki sol, parlamento dışı muhalefet teziyle cephe almış, onu yalnızlaştırmıştı. Oysa TİP’in parlamentoya girmesiyle sosyalistlerin sesi ilk kez etkili biçimde parlamentoda duyulmuş, halk bu sese kulak vermeye başlamıştı; Üstelik TİP, parlamentoda ses getiren demokratik bir muhalefet yaptığı gibi muhalefetini parlamento içine de hapsetmemişti.
1980’lerden itibaren özellikle Avrupa Marksist solunda, parlamentoyu ret yanılgılarının tarihte yol açtığı vahim yenilgilerin dersleri ışığında uzun ve derin tartışmalardan sonra bu konuda az çok bir konsensüs doğmuş, parlamenter mücadele ile parlamento dışı muhalefetin birlikteliği tezleri güç kazanmıştı.
Özeti şu ki, ulusal meclisler ( parlamentolar) yalnızca egemen sınıfların/güçlerin kendi çıkarlarını halkın gözünde meşrulaştırma aracından ibaret değildir; parlamentolar ezilenlerin, sömürülenlerin, dışlanmışların çıkarlarını, taleplerini de meşrulaştırabilir, ama bunun olabilmesinin koşulu güçlü ve etkili bir demokratik muhalefetin hem parlamentoların içinde ve hem de dışında varolabilmesidir.
Bu tartışmalar, bir örneğini yukarıda verdiğim gibi bize hiç de yabancı değildir; 12 Eylül’ün ağır yenilgisine rağmen sonrasında da pek de verimli sayılamayacak biçimde sürüp gitti. Solun, “devrim mi reformu” türünden polemikler içinde nasıl boğulup kaldığını, marjinallikten bir türlü kurtulamayışının nedenlerini görebilmek için sevgili kardeşim Hüseyin Çakır’ın yeni yayınlanan, belgesel bir çalışma niteliğinde olan kitabına göz atmak yararlı olacaktır.(Solda “Bir”lik Girişimleri ve Sosyalist Birlik Partisi Deneyimi/Belge yayınları)
Bir dizi yasal ve fiili engellerle kapısı bizlere sıkı sıkaya kapatılmak istenen parlamentoya HDP’nin etkili biçimdegirmesiyle ortaya çıkan kamusal meşruiyetin önemine ve değerine dikkat çekişimin nedenlerini umarım bir nebze anlatabilmişimdir. Demokrasimizin geleceği açısından bu kazanım altın değerinde tarihsel bir fırsattır. Haziran seçimleriyle kazanılan bu mevzi muazzam önemdedir. Zira HDP parlamento içi muhalefetle parlamento dışı muhalefetin birleştiricisi ve taşıyıcısı olma imkânını fazlasıyla elde tutuyor.
Ayrıca şu çıplak gerçeği atlamamak gerek; Parlamentodan kaçan HDP değildir, aksine TBMM’yi işletmeyerek, bypass ederek parlamentodan kaçan Tayyip Erdoğan vesayetindeki AKP’dir. HDP’yi parlamento dışına atma çağrıları yapan, seçmenleri korkutup yıldırmaya çalışanlar onlardır.
O halde HDP, barış ve demokrasi güçleri TBMM’ye, dolayısıyla parlamenter demokrasiye inadına sahip çıkmalıdır. Daha fazlasını daha azını koruyarak istemeliyiz.
Erdoğan’ın fiili başkanlığınınengellenmesinin, siyaset üzerindeki vesayetinin kırılmasının Kasım seçimleri sonrasında TBMM’nin parlamenter demokrasinin normlarına uygun biçimde çalıştırılmasıyla mümkün olabileceğini, seçim sonrasında da sürmesi muhtemel savaşın bu yolla durdurulabileceğini, çözüm sürecine farklı biçimlerde de olsa yeniden dönülebileceğini halkımıza bugünden etkili biçimde gösterilebilmesi gerek. Bu geniş açılı siyasi bakış ile HDP Erdoğan vesayetinden kurtulmuş bir AKP ile dahi hükümet olabileceğini söyleyebilmelidir.
Kasım seçimlerinin ortaya çıkaracağı aritmetik ne olursa olsun, kim kiminle koalisyon yaparsa yapsın, isterse sandıktan tek parti iktidarı çıksın, HDP’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde varolduğu her koşulda demokrasimizin geleceği için, barış için umutlu olabiliriz.
Kasım bir son değil, önümüzde uzun zorlu bir yol, kazanılacak yeni mevziler var.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.09.2022
10.06.2022
9.03.2022
12.09.2021
6.04.2021
17.03.2021
12.02.2021
8.02.2021
6.02.2021
3.05.2020