Oya BAYDAR
Hayır... Dün T24’ün haberleri arasında yer alan “Dersimliler devletten özür dilesin” kapağı ile yayımlanan, “Dersimliler üzülmesin, onlar da dedelerinin yanına gidecek” mealindeki yazıyla Dersim tartışmalarına katkı sunan(!) o karanlık yayın değil benim derdim. Birkaç hafta önceki sayısının kapağında, cesetlerine ip bağlanarak sürüklenmiş iki Kürt gerillayı, kapısında “Vatan Bütündür, Bölünmez” yazılı binanın önündeki Atatürk büstünün altında yerde yatarken gösteren korkunç fotoğrafı “İşte Özlenen Fotoğraf” başlığıyla kapak yapan Türk Solu’ndan söz etmeyeceğim. Atatürk, Deniz Gezmiş ve Che Guevara üçlüsünden 344 sayıdır vazgeçmeyen, kendini sol geleneğe bağlayan; Atatürkçü, solcu, devrimci geçinen; arkasında kimler vardır, neyin aracıdır, her satırı nefret suçuyla doluyken kimler tarafından korunur, desteklenir, en azından bencileyin dışardan kişilerce bilinmeyen Türk Solu, beni Türkiye solunun hal-i pür melali açısından ilgilendiriyor.
Derginin gedikli yazar kadrosu arasında çoğu bir zamanlar Cumhuriyet gazetesi yazarı ve ulusalcı kesimin idolleri olan anlı şanlı Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, bir zamanların solcu tarihçisi Türkkaya Ataöv’ün yanında (bu adları derginin sürekli yazar kadrosunda yer aldıkları, ya da uzunca süre yer almış oldukları için zikrediyorum) tanınmış sanatçılar, yazarlar, siyasetçiler var. Adlarını dergiden bağımsız olarak saysam, yanlış ama yaygın sol kamuoyu algısıyla CHP tabanının ve hatta tavanının kayda değer bölümünün, laik Kemalist kesimlerin, Ergenekon’dan, Balyoz’dan yargılanan emekli generallerin, Atatürkçü Düşünce Dernekleri çevrelerinin, bir zamanların Cumhuriyet mitingleri kotarıcılarının (katılımcıları demiyorum) kendilerine yakın buldukları, teşriki mesai yaptıkları; sorulsa, Atatürkçü, solcu, devrimci diye niteleyecekleri, öyle olduklarına da inandıkları adlar. Onlar Atatürk’ten başka lider, cumhuriyetten başka devrim tanımayan, asılmasında payları olan Deniz Gezmiş’e, Che’ye hayran, kendilerini bu kahramanlarla özdeşleştiren kişiler. Ve işte özledikleri tablo, amaçladıkları Türkiye, savundukları görüşlerin özeti, yukarda alıntıladığım iki dergi kapağında gizli. Onları kendi yazıları bağlar, dergi kapağı değil, diye itiraz edebilirsiniz. Ancak hem yazdıkları yazılar bu suç kokan kapakların biraz daha kibarcası ve akıllıcası, hem de durumları lağım çukuruna düşen kişinin kurtulmayı çalışmak yerine, pisliğe alışıp orada yüzmeye başlamasına benziyor.
Bir süredir. Türk Sosyalizminin Eleştirisi başlıklı bir derleme için istenen yazıyı yazmaya çabalıyorum. Konuya, klişe değerlendirmelerle yetinmeyip, tarihimize ve kaynaklara dönüp sübjektif yargılardan ve duygusallıktan arınmaya çalışarak yaklaşmayı deneyince, kendi içinizde de pek çok tabuyu kırmanız gerekiyor. Eğer benim gibi soldan/sosyalizmden geliyorsanız ve insanlığın hâlâ Marksizmin ve sosyalizmin özünde varolan eşitlikçi, adil, barışçı bir dünya tasavvurundan daha ileri bir tasavvur geliştiremediğini¸ kapitalizm aşılmadıkça bu sistemin Marksçı eleştirisinin özünü koruyacağını düşünüyorsanız, solu sorgulamak ve sosyalizmle yüzleşmek kendi kimliğinizle de yüzleşmek oluyor. Ayrıca, sola ve sosyalizme karşı, bu kavramları itibarsızlaştıran “sol” adına bir özür borcunuz olduğunu hissediyorsunuz.
Şu günlerde Türkiye’de sol ve sosyalizm konusunda giderek yaygınlaşan tartışmalar, tartışmaların gazete sütunlarına, televizyon ekranlarına taşınması rastlantı değil. Demokratikleşme, Kürt sorununun çözümü, tarihimizle yüzleşme, dış siyasal ilişkiler, bölge siyaseti, daha iyi bir dünya arayışları, en önemlisi de mevcut iktidara alternatif olabilecek, en azından toplumda yankı bulup güçlü bir muhalefet oluşturabilecek bir hareketin yaratılması gibi hayati sorunlar, bir yanıyla Türkiye solunun bugünkü trajik durumuyla bire bir ilişkili.
Eşyayı Adıyla Anmak
Şu günlerde solcu sanılan, daha doğrusu kendilerine solcu, hatta sosyalist diyen kimi kişi ve cevrelerin eylem ve söylemlerine bakınca, İdris Küçükömer’in 1970’lerdeki “Türkiye’de bugün sol sağdır, sağ da soldur” değerlendirmesi önem kazanıyor. Gerçekten de hepsi aynı potaya konup sol olarak nitelenen örgütlerin, çevrelerin, zihniyetlerin bir bölümü (yukarda Türk Solu adlı yayın ve onun yazarları örneğinde, CHP’nin zavallı durumunda, solculuğu, sosyalistliği, devrimciliği hatta komünistliği lafta kimselere bırakmayan marjinal çevre ve partilerin düşünce ve eylemlerinde görüldüğü gibi) solumuza soğan sağımıza sarımsak asmamızı gerektirecek kadar solun değerlerinden uzak. Lafı gevelemeden söyleyecek olursam: etnik ve/veya siyasal ulusalcı (milliyetçi), devletçi, seçkinci, vesayetçi, izolasyonist (kendi içine kapanmacı), tek tipçi (asimilasyonist) bir zihniyetin 21. yüzyıl Türkiyesi’nde sol sayılması; sol genelde devrimcilikle özdeşleştirildiği için de kendini devrimci sayması durumuyla karşı karşıyayız.
Sol denince: eşitlikçi, insanların refahını gözeten, emek-sermaye çelişkisinde emekten yana taraf olan, muktedirlerin baskı ve zulmüne karşı ezilenlerin haklarını ve özgürlüklerini savunan, böyle olduğu için de kurulu düzeni değiştirmeyi hedefleyen düşünce ve pratikler anlaşılır. Evrimci sosyal demokrasiden sosyalist sola, halkçı-popülist soldan Marksizme, özgürlükçü soldan proletarya diktatörlüğüne, Leninist uygulamaya, silahlı mücadeleden darbeciliğe kadar, kavramın içini çeşitli model ve yöntemlerle doldurabilirsiniz. Hangi sol? sorusu tam da bu yüzden anlamlının da ötesinde, zorunludur. Ancak ne yaparsanız yapın sol torbasına sokamayacağınız iki şey vardır: 1-Değişimin önünde durmak; statükonun, düzenin korunması ve savunulması; 2- ırk, din, dil, kültür farklılıklarını yok etmek için halklara karşı zor kullanmak.
Tarih boyunca devrim ve sol adına işlenen suçlara, devrimci (!) amaçlarla insanları telef eden ve özgürlükleri kısıtlayan böylece solun ilkelerini inkârla kendi sonlarını da hazırlayan uygulamalara rağmen, solun teorik özü değişmemiştir.
Bizim Solun Kaderi
Peki Türkiye’de, solun, hele de sosyalist solun olmazsa olmazlarının reddiyesi bir düşünce ve ruh hali nasıl sol sayılmakta, kendini sol olarak adlandırmaktadır? Bu sorunun cevabını Türk ulus-devletinin kuruluş sürecinde aramamız gerekiyor diye düşünüyorum.
Ne İttihatçılar ne de Mustafa Kemal ve Cumhuriyet’in kurucu kadroları kendilerini solcu olarak tanımladılar. Dahası, 1920’lerde 30’larda sosyalistler-komünistler üzerindeki ağır baskılarla solu, sosyalistleri sindirdiler, yasadışına ittiler. Sol urbası, Kemalizme ve devlet partisi CHP’ye daha sonra giydirildi. Çünkü Türkiye solunun ana damarı sayabileceğimiz akımlar, sosyalist solun ağırlıklı kesimleri de dahil, gerek o zamanlar gerekse sonraları, Kemalizm olarak adlandırılabilecek Türk modernleşmesi projesinin ana fikir ve doğrultusunu paylaşıyorlardı. İttihat ve Terakki çizgisinden gelip Cumhuriyet’in kuruluşuna varan süreç (sünni) Türk ulus-devletinin Batı modernleşme projesi doğrultusunda inşaıydı. Ulus-devlet kuruluşunun motoru olan ulusal burjuvazinin ve dayanağı olan milletin yeterince gelişmediği bir tarihsel ortamda, onların görevlerini Cumhuriyet devriminin asker-sivil seçkinleri, bürokratik oligarşi yüklendi. Kendini devletin sahibi ve gelişmemiş halkın vasisi saydı. Bu geç kalmış modernleşme projesinin ayrılmaz parçası olan ekonomik kalkınmacılık devletçilikle sağlanmaya çalışılırken o dönemlerde Türkiye’nin yanıbaşındaki Sovyetler Birliği’nde uygulanmakta olan Leninist modernleşme projesinden de ilham alıyordu. 60’lar sonrasında sosyalist sol bile Marksizmi büyük insanlık ve gelecek tasavvuruyla, yeni bir dünya yaratma hayaliyle değil, 1917 devrimi ve Leninizm imbiğinden geçmiş bir kalkınma modeli olarak kavrayıp benimsedi.
Öte yandan ulus-devletin gücünün ve güvenliğinin kaya gibi mütecanis bir milletle sağlanabileceği fikriyle Anadolu toprakları üzerinde yaşayan farklı etnik grupların, halkların, dillerin, inançların sünni Türk potasında eritilmesi, erimeye direndiklerinde de ezilip yok edilmeleri yoluna gidildi. Modern (çağdaş,Batılı) ulus-devlet projesi, “cahil, ilkel, hurafelerin elinde oyuncak yerli halkı” çağdaşlaştırmayı, medenileştirerek (!) projeye katmayı hedefliyordu. Son günlerde çok tartıştığımız Dersim olayının özü özeti budur aslında.
Kökleri ulusal bağımsızlıkçı Kurtuluş Savaşı’na ve Cumhuriyet’in kuruluş dönemine uzanan, zihniyet dünyası o dönemin izlerini taşıyan, ulus-devlet kuruluşunun ideolojisi kadar pratiklerini de tevarüs eden Türkiye solunun ana damarı kuruluştaki modele uygun olarak ulusalcı, devletçi, vesayetçi, tepeden inmeci, otoriter, Batıcı modernist, kalkınmacı oldu. 1960’lar sonrasında gelişen sosyalist düşünce ve siyasetlerin bir bölümü bu çizgiden bağımsızlaşmaya, toplumdaki değişimi görerek kurucu ideolojiyi aşmaya çabaladılarsa da, ana akım olamadılar. Ulusalcılığın ve devletçiliğin sol sanılması, geleneksel bürokratik elitin vesayetinin kimi zaman gerekli sayılması, halkın uygarlaştırılacak, aydınlatılacak bilinçsiz kitle olarak kavranması ulusalcı devletçi solun kuruluş ideolojisinden tevarüs ettiği değerler olarak kaldı. Kitlelerin gözünde ceberrut devletin ve modernitenin taşıyıcısı olarak görülen böyle bir sol, yaş haddinden olmasa bile tarihî miadını doldurup malulen emekli oldu.
AKP’ye alternatifsizlikten şikayet edilirken, Dersim katliamının hesabını sormak AKP’ye kalmış ya da bırakılmışken, yıllardır sürüp giden bir savaşta onbinlerce insanımızı kaybetmişken ve daha çok kan akacağa benzerken, demokratik, özgürlükçü gelişme umutları giderek gerilerken, neoliberal-İslamcı muhafazakâr AKP dipten gelen değişim dalgalarını ve dünyadaki değişimi bizim geleneksel soldan çok daha iyi kavrayıp kendi iktidar ve çıkarları uğruna biçimlendirirken, kör dövüşü yerine bütün bunlar üzerinde düşünmemiz, tarihi günahlarımızla hesaplaşıp, yüzyıllık papağan ezberlerimizi aşıp 21. yüzyılın insani, vicdani, özgürlükçü solunu hayal ve inşa etmemiz gerekmiyor mu?
Türk Solu dergisine yazar ve abone olma seçeneği de var tabii...
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024