Ümit Fırat
1927 yılında Diyarbakır’da doğmuş. İlk şiirleri, 1948 – 51 yılları arasında DTCF Felsefe Bölümü öğrencisiyken, bazı edebiyat dergilerinde yayınlanmış. 1952–53 yıllarında hapiste yatarken, kendisinden uzun zamandır haber alamayan Diyarbekir’ deki annesi oğlunu merak eder ve kız kardeşlerinden ağabeylerinin durumunu sorar. Önceleri annelerini oyalamayı deneyen kız kardeşleri, bir süre sonra bunu artık başaramazlar ve ağabeylerinin hapiste olduğunu itiraf ederler. Suçunun da komünistlik olduğunu söylerler. Ama bunun ne olduğunu bilmediklerini söylerler. Annesi bir fırsatını bulup tanıdık bir bakkala gider ve komünistliğin ne olduğunu sorar. Aslında bakkal da komünistlik nedir doğru dürüst bilmemektedir; ama ortalıkta dolaşan sözlerden falan edindiği kadarı ile bunun gizli ve devlete karşı bir iş olduğunu biraz sezgi, biraz algı ile de olsa kavramıştır. Anneye de “ gizli bir faaliyet işidir, herhalde devlete karşı bir iştir” açıklamasını yapar. Anne rahatlamıştır; zaten sevgili oğlunun ne kadar dürüst ve kimsenin malında mülkünde gözü olmadığından ve yüz kızartacak bir faaliyetinin olamayacağından emindi. Daha sonra Ahmed’ inden haber alıp almadığını soran komşularına, göğsünü gererek, “ Oğlum İstanbul’ da hapishanededir, suçu da komünistlikmiş” der. Komünistliğin ne olduğunu merak eden komşularına da “devletten gizli-mizli yapılan bir iş olduğuna göre, her hal kaçakçılık gibi bir şeymiş; namuslu adamdır benim oğlum. Kimsenin malında namusunda gözü yoktur, kötü bir şey yapmaz benim Ahmedim.” cevabını verir.
Ahmed Arif’le ilk kez, 1970 yılında Ankara Devrimci Doğu Kültür Ocağı (DDKO)’ da kendisiyle sohbet için düzenlediğimiz bir toplantıda karşılaşıp tanışmıştım. 1973 yılında Ankara Zafer Çarşısında bir kitapçı dükkânı açtıktan sonra da yakınlığımız çok daha ilerledi. O sırada Ankara da öğleden sonraları yayınlanan “Yeni Halkçı” isimli akşam gazetesinde çalışıyordu. Gazete çıkışından sonra, akşamüzerleri çarşıya gelirdi. Bir süre sonra gazete kapandı. Bir süre için isteğe bağlı sigorta ödeyerek emeklilik hakkını kazandı ve artık emeklilik dönemi başladı. Böylece hafta içi hemen her gün sabah 11.00 sularında dükkâna gelmeye başlamıştı. Üzerine fazla titrediği için “görmemişin oğlu” olarak adlandırdığı sevgili oğlu Filinta’sını sabah bıraktığı Ayşe Abla isimli yuvadan çıkış saati 15.30’ a kadar dükkânda oyalanır, kendisiyle tanışmak, sohbet edip sorular sormak, kitap imzalatmak isteyen gençlerle vaktini değerlendirirdi. 1979’da dükkânı kapatmama kadar böyle devam etti.
Bir defasında tatil için gittiği Antalya’da dolaşırken, kendi şiirlerinden dizeler bulunan kartpostallar gördüğü bir tezgâhın önünde birkaç gençle karşılaşmış. Gençler yanına yaklaşmışlar ve Ankara’da üniversite öğrencisi oldukları yıllarda kendisini Ümit Fırat’ın dükkânından tanıdıklarını söyleyerek elini sıkmışlar. O sırada ben cezaevindeymişim. 1986 Mart ayı sonlarında infaz yasasında yapılan bir değişiklik sonucu tahliye olduğumda evine yemeğe davet etmişti. Yıllardır içki içmemiş olduğunu, ama bu akşam çare yok perhizi bozacağını söyleyerek sofraya getirdiği rakı şişesinin üzerindeki etiket fiyatına baktığımda, gerçekten yaklaşık 5 yıldır elini sürmediği anlaşılıyordu. Bana dönerek,
“Ulan senin şöhretin beni geride bırakmış, baksana nerede beni tanıyan biriyle karşılaşsam, beni senin dükkânından tanıdığını söylüyor!” demişti. Yemekte TMMOB yöneticilerinden Oğuz Türkyılmaz’la eşi de vardı. Birkaç gün sonra Oğuz Türkyılmaz’la ortak dostumuz rahmetli Avukat İbrahim Tezan’ın ofisinde tesadüfen karşılaştığımızda, “yahu ben Ahmed Ağabeyin evine yaklaşık 4 yıldır sık sık giderdim ve bu adamla hiç rakı içemedim, o gün beraber içtik. Üstelik siz aranızda durmadan Türkçe konuşuyordunuz, bunu fark ediyordum; ama konuştuklarınızdan hiçbir şey anlamıyordum, nasıl bir dildi bu?” diyerek aramızdaki özel muhabbetin tanımını yapmaya çalışmıştı.
Cumartesi öğlenleri Ankara’nın en güzel lokantası olan, Kızılay Bayındır Sokak’taki Körfez Lokantası’na gider ve rakımızı açardık. Gece 23.30 – 24.00‘e kadar oradaki masamızdan kalkmayacağımız için, dükkânımdaki yardımcım Fevzi Gavremoğlu, o gün bizi arayan arkadaşları Körfez’e ve doğal olarak da masamıza yönlendirdi. Pek içmese de, bazen içki masalarında oturup güzel sohbetinden bizi mahrum bırakmayan rahmetli ağabeyimiz Canip Yıldırım da masamızı şereflendirirdi. Birkaç kez sevgili dostumuz İsmail Beşikçi’yi de masamızda ağırlamıştık. Böylece daha önce hayatında hiç içmediği rakının tadını öğrenmek zorunda kalmıştı. Ahmet Ağabeyin rakı içme teklif ve ısrarına ilk tepkisi direnmek olmuştu; ama Ahmet Ağabeyin “Haydi âlim, senin şerefine!” diyerek, sırtını sıvazlayıp kadeh kaldırmaya azmettirmesi sonucu, ter içinde kalan hoca, fazla direnemedi, çözüldü ve miktarı az da olsa rakının tadını öğrenmek zorunda kalmıştı. İsmail Hocanın ilk kez rakı içmesi ülkede büyük bir mesele olmadı, ama yıllardır kendilerinin başaramadığı bir olayı bizim gerçekleştirmemize kıskançlık duyan başta rahmetli kardeşimiz Zülküf Şahin olmak üzere bazı ortak dostlarımızla aramızda bir ihtilafa neden olmuştu.
1975 yılında Rızgari dergisinde, Fikret Otyam’ ın Nisan 1967’de Cumhuriyet’te yayınladığı bir haber-röportajda, Eruh ilçesinde “Barzani adına vergi toplayan ağa” başlığıyla Halil Çiftçi adındaki bir Kürdü ihbar etmesine yer verilmişti. Dönemin İçişleri Bakanı namı diğer Zehir Hafiye Faruk Sükan olaya el koymuş ve soruşturma açılmış; yıllarca sonuçlanamayan dava dosyası 12 Mart döneminde Diyarbekir Askeri Savcısına intikal etmişti. Aleyhte şahit olarak Fikret Otyam’ ın ifadesine başvurulmuş, Halil Çiftçi’ye çete kurup yönetmekten sekiz yıl 4 ay ağır hapis ve Afyon Vilayeti’nde 3 yıl emniyeti umumiye nezareti (sürgün) cezası verilmişti. Mahkeme başkanı, karar metnini okurken, tek kelime Türkçe bilmeyen ve metindeki Afyon Vilayeti kelimelerinden başka hiçbirini anlayamayan Halil Çiftçi, Avukat Şerafettin Kaya’ ya dönmüş ve Kürtçe “Yahu Şeref Bey, bunlar bizi Sivas’tan bu tarafı bölüp ayırmak istemekle suçluyorlardı, şimdi bu Afyon Vilayeti falan da nereden çıktı?” tepkisiyle unutulmaz bir espri yapmıştı.
Tabii Rızgari dergisinin her sayısı çıkar çıkmaz toplanırdı. Ben de polislerin toplatma kararıyla ilk geldikleri dükkânlardan birinin sahibi olarak polise vermek üzere 2-3 tanesini ayırıp gerisini ciddi bir arama dışında pek de göze çarpmayan bir yerlere gizlerdim. Dergideki yazıyı okur okumaz Fikret Otyam’la çok yakın bir arkadaşlığı olduğunu bildiğim için Ahmed Ağabeye söyledim. Fikret Otyam yakın bir tarihte düzenlediği bir fotoğraf sergisinde fotoğraf altlarına Ahmed Arif’in şiirlerinden dizeler yerleştirmiş ve fotoğraflarla oldukça uyumlu olan dizeler nedeniyle, sergi neredeyse Fikret Otyam - Ahmed Arif ortak sergisi gibi değerlendirilmişti. Ahmed Arif, olaydan emin olmak için avukat Ruşen Arslan’dan ve Halil Ağa’nın infaz için yattığı Adana cezaevindeyken orada yatan yayıncı arkadaşımız Abdullah Nefes’ ten de soruşturarak, çok eski ve en yakın arkadaşı olan Otyam’la ilişkilerini kesti ve ölünceye kadar da bir daha barışmadı.
1 Mayıs 1990 gösterilerinde yaralanan Gülay Beceren isimli genç bir üniversiteli ile hastanede küçük bir röportaj yayınlanmıştı. Felçli olarak hastanede ölüm kalım mücadelesi veren Gülay’ın başucunda ‘’Hasretinden Prangalar Eskittim’’ kitabı vardı ve bu, Ahmed ağabeyi çok etkileyip duygulandırmıştı. Kendisini hastanede ziyaret etmek ve kitabını imzalamak için İstanbul’a gelmek istediğini söyledi. Arkadaşlar da bu vesileyle Cumhuriyet Kitap Kulübünde bir imza günü düzenleyip İstanbul’a gelmesine ayrı bir vesile daha yarattılar. Çok yağmurlu bir günde Cumhuriyet’ten Esat Pala kendisini havaalanında karşılayıp Cağaloğlu’na getirdi. Oradan hep birlikte Çapa Tıp Fakültesi Hastanesinde Gülay Beceren’i ziyarete gittik. Gülay’ın başucunda durup elini tuttu ve bir şiirini okudu. Bildik bir şiiriydi, ama sanki ilk kez dinliyormuş gibi bir heyecana kapılıp duygulanmıştık; şiir bittiğinde hastane odasında bulunan hepimizin gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
Kasım 1990’da Tüyap Kitap Fuarı için İstanbul’a gelmişti. Cem Yayınevi sahibi Ali Uğur, akşam birlikte yemek yenileceğini bildirdi. Şair Refik Durbaş’ı da ben davet etmiştim. Daha önce Ahmed Arif’le pek bir doğrudan ilişkisi olmamıştı ve kendisini daha yakından tanımaktan memnun olacağını söyledi. Yemeğe otururken Refik’e bir uyarıda bulunarak, -Kulaklarını iyi aç, Ahmed Ağabey konuşurken kullandığı cümleleri iyi dinle ve kafanda alt alta dizmeye çalış. Bir şair olarak alt alta dizdiğin cümlelerin sonunda bir şiir olduğunu göreceksin. Refik mest olmuştu. Mutlaka bir röportaj yapmak istediğini, çok katı davrandığını bildiği için de bu işi benim ayarlamamı istedi. Yalvar yakar kabul ettirebildiğim röportaj, önce Cumhuriyet gazetesinde tefrika edildi ve sonra da kitap olarak yayınlandı. Kendisiyle yapılmış en uzun röportaj da bu oldu. Çok da iyi oldu tabii.
Yıllarca bir ağabey kardeş olarak süren yakınlığımıza rağmen bazı konuları hiç konuşmamıştık. Son görüştüğümüz (27 Mayıs 1991) gece bir sürü soru sordum. Şiirlerindeki aşkının kahramanının kim olduğunu, bu şiirleri yazdığında Aynur Ablayla henüz tanışmadığını ve bu şiirlerin hayal mahsulü ve içi boş aşk şiirleri olmadığını söyledim. Şiirlerinde ifade ettiği sevdanın mutlaka gerçek bir muhatabı veya muhatapları olmalıydı. Bunları sordum. Sanki içine doğmuş gibi o soruları sormamı belki de yakın bulduğu ölümüyle ilişkilendirmiş ve bana Leyla Erbil’i ve bilmediğim birkaç hikâyesini anlatmıştı. Sanki bunları mezara götürmeden öğrenmek istemiştim. Mutlu bir evliliği, saygı duyduğu bir eşi ve canından çok sevdiği bir oğlu vardı ve bu sırlarını kimseyle paylaşmazdım. Ertesi sabah Ankara’ya döndü.
O gece bana bir de müjdesi olmuş, yıllardır beklenen yeni kitabını hazırlamaya ve Kasım ayındaki TÜYAP Kitap Fuarına yetiştirmeye karar verdiğini söylemişti. Bir arkadaşım, ölümünden sonra yayınlanmak üzere Uluslararası Pen Kulübü arşivi için Ahmed Arif’le bir belgesel çekimi yapmak istediğini ve bu teklifini uygun bir dille kendisine anlatıp ikna edecek yegâne insan olduğumu da belirtmişti. Bunu O’na nasıl anlatabilirdim? O gece iletme şansı yakaladım. Yine kendisinin de tanıdığı bir başka arkadaşım daha belgesel yapmak istiyordu, onu da söyledim. Hüzünlü bir ifadeyle olur dedi; ama hele önce ikinci kitap çıksın diye ekledi.
Belgesel için bir senaryo yazılacaktı. Dağlarına bahar gelmiş ve çiçekler açılmış olduğunda memleketimize gidip çekimlerin bir bölümünü gerçekleştirecektik. Ama hayal ettiğimiz o bahar bir daha gelmedi.
5 gün sonra 2 Haziran Pazar günü eşi Aynur Abla telefonla aradı ve sözü uzatmadan, “Ümit! Bu sabah Ağabeyini bir kalp krizinde kaybettik, cenaze töreni yarın öğlen Maltepe Camii’nde” dedi.
Son zamanlarında bazen artık fazla ömrü kalmadığını söylerdi. Her defasında da durumunu abarttığını, tıpkı yıllarca böbrek hastalığını abarttığı gibi, kalp yetmezliğini de abarttığını söyler ve sözlerini ciddiye almazdım. Hiç beklemediğimiz ve hazır olmadığımız bir olaydı ve bu kez haklı çıkmıştı. Erken bir ölümdü, daha yapılacak, tamamlanacak epeyce işi vardı.
Benim hayatımda ne kadar değerli bir yeri olduğunu biliyordum. Ama yine de O’na, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi davrandığımı öldükten sonra fark ettim. Keşke yaşanmış bazı anılarımızı tazeyken bir yerlere kaydetmeyi akıl edebilseydim. Günün birinde benim de kendisi hakkında bir şeyler yazabileceğimi akıl edememişim.
Ahmed Arif’le ilgili yaşanmış belki de en zengin anılara sahip olmama rağmen, yıllar sonra bunları eksiksiz olarak aktarabilmek pek mümkün değil tabii. Ne kadar önemliymiş meğer yaşadıklarımız, şimdi daha iyi anlıyorum. Elinizdeki gazetede bana ayrılan koca bir sayfada ancak bu kadar anlatabildim; belki ilerde başka bir yazıda biraz daha detaylı şeyler yazabilirim.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları





































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2019
26.12.2018
18.12.2018
15.12.2018
29.11.2018
20.11.2018
14.11.2018
6.01.2018
30.10.2018
23.10.2018