Ümit KIVANÇ
Kovit-19 salgını konusunda Türkiye’yi yönetenlerin bugüne kadarki kararları ve uygulamaları, gerçek bir ulusal sorun ve birçok kişinin yargılanmasını gerektiren suçlar içeriyor. Eğer hemen bütün hayatî konuların toplumca düşünülmesini taşınılmasını engelleyen o ceberrut işi bahane, hayatta tek mevzuda bahane olmaktan çıkıp ciddîye alınır sebep kimliği edinebilecekse, o da bu. “Millî Güvenlik” ve bu defa bolca şekerin üzerine krema ilavesi mahiyetinde yanına katılan “Ulusal Çıkar”ın birlikte yarattığı ortam, evet, iç bayıcı, mide bulandırıcı; lâkin bu defa bu kavramları ortaya sürmeyi meşru kılan iktidar zafiyeti var ortada. Ve hepimiz biliyoruz ki, bu zafiyet, dizginsiz tahakküm iştah ve afiyetinin mahsûlüdür. Yani zafiyet değil marifetten sözetmeliyiz.
“Millî Güvenlik”in “Millî”sinin milleti değil yalnız devleti ifade ettiği, “Ulusal Çıkar” deyince çıkarından bahsedilenin de ulus falan değil, ulusa hükmederek çıkarını koruma-geliştirme kudretine sahip zümreler olduğu hepimizin mâlûmu. Hangimizin bunu söyleyeceği, hangimizin saklayacağı, konjonktüre ve esas olarak iktidarda kimin bulunduğuna bağlı. Fakat muktedirlerle ilişkisi nasıl olursa olsun herkes bilir ki, her iki kavram da toplumun kaderine dair kararlara toplumun kendisini yaklaştırmamak için tedavüldedir.
Oysa millî güvenlik ve ulusal çıkar diye birşeyler elbette var ve hepimizi ilgilendiriyor. Onlar ilgilendiriyor, tamam da, bizim onlarla ilgilenebilmemiz için siyasetin konusu olmaları gerekiyor. Yani siyasî partiler, hareketler, zihni fikir üreten, ağzı laf yapanlar, ülkenin millî güvenliğinin nasıl daha iyi sağlanacağına, ulusal çıkarların nasıl korunup geliştirileceğine dair farklı yaklaşımlarını, önerilerini çarpıştıracaklar ki, siyaset olsun.
Fakat bizim toplumumuz siyasetin bu aslî alanlarına adımını atmaya kalktığı anda cezalandırılacağını bilir. Hem bu yüzden hem her türlü ilahın yerine devleti geçirmenin hikmetine inanmışlık yüzünden hem de bazı adımların bedelinin birilerinin gelip bacaklarını kırması olduğunu bilecek kadar yaşamışlık görmüşlük yüzünden, herhangi bir mevzunun bu iki kavramdan birine iliştiği hissedildiği anda herkes bunlardan uzak durur. “Höyt, Ulusal Çıkar o!” diye haykırıldığında, “Şşşt! Çek ulan elini oradan, Millî Güvenlik orası!” diye bağırıldığında işin bitmiştir. Çünkü haykırılması, bağırılması bile gerekmeksizin bu aşağılayıcı oyuna katılmak, ömrünü devletin hışmını üzerine çekmeden tamamlayabilmenin önkoşuludur.
Tabiî aynı tedbir ve çekincelerin siyasetçiler, siyasî partiler için de geçerli oluşu, bireylerin nemelazım sağduyusunun yolaçtıklarıyla kıyaslanmayacak çapta sonuçlar doğurur: Siyaset, yapılması gereken alanın onda birine sıkışır ve esas meselelerin hiçbirini içermez. Önüne dosya koyarlar, kanlısı kansızı her türlü sabotajı yaparlar, şehrini başına yıkarlar, artık kimsen ona göre…
Virüs salgını ve buna karşı ne yapılacağı, şüphesiz “ulusal” çapta meseledir. Daracık muktedir çevresi dışında kimsenin erişemediği odalarda, kimsenin öğrenemediği gerekçelerle alınan fakat herkesin uymak zorunda olduğu kurallar, bizim ülkemiz için tipik olanın da ötesinde “millî güvenlik” ve “ulusal çıkar” manzaraları yarattı.
'BİLİM KURULU' MUAMMASI
Karşımıza “bilim kurulu” diye sahiden bu işteki “bilim” unsurunu temsil edebileceği görülen birileri çıkarıldı. Basitçe, hiçbirimiz, hangi kararın bu kurulun yetkisinde olduğunu uzun süre bilmedik. Böyle bir kurulun varlığının bilinmesinin tek etkisi, yönetenlerin kararları bu bilimciler heyetinin önerileri doğrultusunda aldığı yanılsamasını yaratmak oldu. Ancak mevcut yönetim tarzımız, baştaki tek-adam dışında birilerinin -bırakın sahiden almasını- karar alıyor gözükmesini bile kaldıramıyor. Bu yüzden orada, tepede, nasıl bir ilişkinin kurulduğunu asla anlayamadık. Günün birinde, bilim kurulunun -en azından bazı üyelerinin- bazı karar ve uygulamaları doğru bulmuyor olabileceğine dair sızıntılar arttığında, sağlık bakanı çıkıp, açıkça, bilim kurulunun karar yetkisinin bulunmadığını söyledi. Bütün bu süre boyunca, bilim kurulundan kimsenin -şeklen değil, içerikçe- açık-net itirazına, hele -bünyemize yabancı bir Japon âdeti olduğu için belki de asla beklemememiz gereken- istifasına şahit olmadık.
Oysa bazı hekim dostlarımız, bilim kurulundaki meslektaşlarının uzmanlığına güvenilebilecek kimseler oluşlarına dayanarak, salgına karşı mücadelenin bizim koşullarımıza göre nisbeten düzgün yürütülebileceğini umduklarını söylemişlerdi başlangıçta. Gördüğümüz nedir? Ölüm istatistiği düşürebilmek için 65 yaş üstüne uygulanan aşağılayıcı ayrımcılığı, devlet masrafa girmesin diye ergen yaştaki çocukların bütün gün eve tıkılmasının yolaçacağı vahim problemleri görmezden gelen, milyonlarca işçinin hayatının gözen çıkarılmasını dert etmeyen birtakım bilim insanları! Eğer böyle değilse, itirazın belirtisi nerede? Kimseye haksızlık etmek istemeyiz (herkesi bağlamayayım, ufak bir azınlık grup olarak istemeyiz yani), ancak bu bilim kurulunda yeralan herkes, sadece sağlık sorunundan da ibaret olmayan devâsâ bir toplumsal sorunda, yalnız ve yalnız muktedir çıkarı ve devlet otoritesi korumaya yönelik olarak yürütülen uygulamadan sorumlu hale düştü. İlle kavga kıyamet rezalet çıkartılması gerekmiyordu ki! Nazik dille de dikkat çekilebilirdi yapılan yanlışlara.
Şimdi sosyal-demokrat veya liberal usûlü ara bulmacı zihniyet şöyle itirazları besleyebilir: Canım, belki toplantılarda falan söylüyorlardı eleştirilerini, ama işte, mâlûm, tek-adam, vesaire…
Bize ne? Sahiden bize ne? Çünkü olan oldu. Bizzat bilim insanlarının “şöyle yapmazsak şöyle olur” dediği her şey olmakta.
SORUMLULUK ALANI
Çünkü devletin imkânları böyle bir felaket durumunda toplumu, insanları korumaya değil, muktedirler zümresinin hakimiyet araçlarını güçlendirmeye, o zümreyi besleyen çıkar çarkını büyütmeye, yurttaşlar üzerindeki denetim-gözetim ağını yaygınlaştırıp derinleştirmeye, iç güvenlik aygıtını daha da daha da daha da büyütüp silahlandırmaya, silaha, savaşa, yabancı ülke topraklarında ordular kurup donatmaya ve bir türlü tasarruf edilemeyen her türlü “itibar”a harcanıyor. İşte bu, bütün boyutlarıyla siyasetin konusu olması gereken, gerçek millî güvenlik ve ulusal çıkar sorunudur.
Gerekli tedbirin alınmayışının sebepleri elbette bilim kurulunun sorunu değil. Ama alınmayışının sonuçları doğrudan onların sorumluluk alanına giriyor.
Tıpkı “ulusal çıkar” bahanesiyle aylar boyunca hepimize yalan söylenmesi gibi. Bunun farkında mı değildiler? Biliyor idiyseler, buna ne uğruna katlandılar? Deprem yardımıyla uğraşırken, bazı acil durumlarda, yetkili insanların gözümüzün önünde halka yalan söyleyişlerine tanık oluyor, sesimizi çıkarmıyorduk. Diyelim kaymakam, söz vermişti, şuradaki çadırkente kepçe gönderecekti, ses etmeyelim, yollasın da insanların işi görülsün, varsın yalan söylesin, ne yapalım, falan diyorduk. Bilim kurulu böyle bir yaklaşımla mı davrandı? Sesini çıkarmadan orada oturup, hepimize yalan söylenişini mi izledi? Zaten tedbirsizliğe, şuursuzluğa bunca meyyal ahalimizi ürkütmeyecek şekilde çizilen tablonun salgının yayılma hızını katlayışı karşısında ne hissettiler, ne düşündüler?
Di’li geçmişle konuşuyoruz, çünkü artık bunların önemi kalmadı.
Türkiye’yi yönetenler salgın politikasına ilişkin şöyle ilkeler benimsediler, gördüğümüz üzre: (1) Hasta sayısı, özellikle ölü sayısı az gösterilecek. (2) Parasız her türlü hizmetten olabildiğince kaçınılacak, (3) Uzun boylu kapanmaya girişilmeyecek.
Bunların gerisinde yatanları da şöyle özetleyebiliriz, anlayabildiğimiz kadarıyla: (1) Muktedirler, ayrıcalıklılar, zenginler, sesi çok çıkacak, mesele yaratacak kalburüstü ahali büyük kayıp vermeyecektir, (2) Hastalıktan yoksullar (işçiler!) öldü diye toplumdaki siyasî dengeler fazlaca oynamaz, hele devlete bağlılık azalmaz, (3) Devlet imkânlarının kullanılışındaki öncelik alanlarıyla oynamak iktidar yapısını tehlikeye sokar, buna gerek yok, (4) Yine de propaganda önemli, infiale meydan verilmemeli: başarı izlenimi için salgının yaygınlığını ve ölü sayılarını az göstermeliyiz.
Normal olarak, şunları sayıp dökünce akla şöyle sorular gelmeli: Peki bu böyle gider mi? Nereye kadar gider? Yerli-millî felsefemizde bu sorulara zaten pek yer yoktu, iç-dış bütün politikaların yalnız iktidarın bekâsına hasredildiği son birkaç yıldır “uzun vade” kavramı anca ertesi sabah namazına kadar uzanabildiğinden hiç yer kalmadı. “Gitmezse o vakit düşünürüz.” Budur. Evet, bu kadar. Sahiden böyle olduğuna inanmayan, başından sonuna S-400’ler macerasını gözünün önüne getirsin. (Bu açıdan zorlanmayacak, çünkü şimdi ABD yaptırımlarıyla birlikte mevzu daha da ilginç şekillerde, sahiden ötesinin berisinin hiç mi hiç düşünülmediğini kanıtlayarak tekrar ortaya geliyor.)
Toparlayayım: Toplumu koruma dışında, bambaşka amaçlarla bize yalan söylendi. Bu tutum salgının daha da yayılmasına yolaçtı. Devlet imkânları vatandaşı korumak için seferber edilmedi, edilmiyor. (Burada da işyerlerinin, sermayelerin el değiştirmesi gibi çirkin emeller güdülüyor mu, açıkçası şüphelenmek hakkımız.) Yani ortada üç suç var: (1) Yalan, (2) Fazladan hastalık ve ölüme yolaçma, (3) Vatandaşı riske atma.
(Güya politik olsun diye yapılırken apolitikliğe sürükleyen, felaket tellallığının ötesine geçemeyen kendini ispat ayinlerinden birini daha düzenleme peşinde değilim, bunları yazarken. Bilim kurulunun bu sürece katılış tarzının beni özellikle üzdüğünü belirterek bitirmek isterim. Bireysel iyilik-kötülük dışında bir meseleden bahsettiğimiz umarım açıktır.)
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024