Yalçın AKDOĞAN
Herkes soruyor, ‘referanduma götürülen anayasa değişikliğinin millete ne faydası var’ diye… Bu değişikliğin sayısız faydası kampanya süresince anlatılacaktır, bence tek bir husus var ki, her şeye değer. O da Cumhurbaşkanlığının bir vesayet odağı olmaktan çıkıp bir hizmet ve icraat makamı haline gelecek olmasıdır. Cumhurbaşkanı, aslında yürütmenin başıdır. Yürütme deyince akla gelen icraat, hizmet, yatırım, sosyal-kültürel politikalar vs’dir. Ancak Türkiye’de ‘yürütmenin başı’ olarak tanımlanan Cumhurbaşkanlığı icraatın başı değil vesayetin başı olarak konumlanmıştır.
Cumhurbaşkanını halkın seçmesi ve Erdoğan’ın ilk defa halk tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı olarak bu görevi ifa ediyor olması bu olumsuzluğu ortadan kaldırmış ve bu faydayı belli oranda sağlamış olabilir. Ancak bu hal, Erdoğan’ın şahsından kaynaklanan bir haldir.
Sistem, Cumhurbaşkanlığını hükümetin üzerinde bir vesayet makamı olarak kodlamıştır. Bu kodlama halkın oyuyla seçilen hükümetin ve siyaset kurumunun iradesine karşı bir ayar çekme fonksiyonu üretir. Halk veya seçtikleri statükoyu değiştirmeye kalkarsa devreye Cumhurbaşkanı girer ve balans ayarı yapar. Statükonun muhafızı şeklinde bir vesayet görevidir bu. Milletin iradesine statüko adına ayar çekmek...
CHP’nin ‘rejim elden gidiyor’ yaygarası aslında ‘statüko ve onun muhafızlık makamı elden gidiyor’ anlamına geliyor. Kendisini devleti koruma kollama misyonunun sahibi gibi gören anlayış, orduyu ve cumhurbaşkanını bu işin enstrümanı olarak algılamıştır. Korunan ise demokratik rejim değil seçkinci bir tabakanın ideolojik mülahazaları olmuştur.
Bugüne kadarki Cumhurbaşkanlarımızın önemli bir kısmı asker kökenliydi. Atatürk ve İnönü’den sonra Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk ve Kenan Evren asker kökenliydi. Celal Bayar, Özal ve Demirel siyasetten gelen Cumhurbaşkanlarıydı. Ahmet Necdet Sezer ise Anayasa Mahkemesi Başkanlığı yapmıştı.
Özal’ın Cumhurbaşkanlığı vesayet odaklarının hiç de hoşuna gitmemişti. Özal demokratik çıkışlarıyla statükoyu sarsan bir etki yapıyordu. Rahmetli Demirel ise statükonun siyasi darbelerini defalarca yiyen bir isim olmasına rağmen statükonun yüce makamına ermiş bir kişi olarak davranıyor, vesayet odaklarının kullanımını kabullenmiş bir görüntü veriyordu. Demirel, özellikle 28 Şubat sürecinde takındığı tavırla vesayet fedaisi kesilmişti.
Statükonun sarsıntı geçirmesine sebep olan ilk olay, Abdullah Gül’ün, yani muhafazakâr ve AK Partili bir ismin bu makama gelmesiydi. Gül, dönüştürülebilecek veya teslim alınacak bir isim değildi. Vesayet ilk darbeyi, Gül gibi bir ismin Cumhurbaşkanı olmasıyla yedi. Hükümet-Cumhurbaşkanı uyumu birçok olumsuzluğun aşılmasına sebep oldu.
Statükonun sarsıldığı ikinci olay, halkın cumhurbaşkanını seçmesine yönelik referandumdan evet çıkmasıydı. Artık halkın yapacağı bir seçimi manipüle etmek, vesayetin asık yüzlü ve soğuk bir bürokratını bu makama taşımak mümkün olamayacaktı.
Statükonun asıl büyük darbeyi yediği üçüncü hadise, R. Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasıdır. Vesayet odaklarıyla mücadelede Erdoğan demokrasi güçlerinin başını çeken isimdi. Onun ne dönüştürülmesi mümkündü, ne teslim alınması, ne korkutulması, ne sindirilmesi… Yapılan tüm saldırılara karşı dimdik ayakta kalan bir isim, devletin tepesine çıkıyordu. Erdoğan demokratik duruşuyla, hizmet ve icraat perspektifiyle, halkla kurduğu yakın temasla Cumhurbaşkanlığı’nın vesayet enstrümanı olarak kullanılmasının önünü kapattı. Ancak bu durumun şahsa bağlı olmaktan çıkıp kurumsal bir nitelik kazanması önem taşıyor. Bu yüzden statükoya karşı dördüncü hamlenin yapılması, yani hükümet sisteminin değişerek vesayet ve dayatma fonksiyonunun etkisizleştirilmesi gerekiyor.
Referandumda oylanacak olan düzenleme Cumhurbaşkanlığının bir vesayet enstrümanı olmaktan çıkartılmasıdır. Bu başlı başına tarihi önemdedir. Millet iradesinin bürokratik ve kurumsal tasalluttan kurtulması ve statükonun önemli bir vesayet enstrümanını kaybetmesi küçümsenmeyecek bir gelişmedir.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
22.05.2019
17.05.2019
8.05.2019
2.05.2019
1.05.2019
19.04.2019
17.04.2019
12.04.2019
11.04.2019
4.02.2019