Yıldıray OĞUR
2001 yılında, henüz AK Parti kurulmamışken, o günkü adıyla Yenilikçi Hareket’in iki önemli ismi Abdullah Gül ve Bülent Arınç, bir konferans için ODTÜ’ye geldiler.
ODTÜ’nün en “solcu” bölümlerinden Siyaset Bilimi Bölümü’nün öğrenci topluluğunun düzenlediği konferans için Çobanoğlu salonu tıklım tıklım dolmuştu.
Herkes bu yenilikçilerin gerçekten yeni olup olmadıklarını merak ediyordu.
Bugün pek mümkün görünmeyen bu davet ve davete icabet o günün şartlarında da epey cesurcaydı.
Sadece bu cesaret bile yeni bir siyaset niyetine işaret ediyordu.
Ama her şey tam da beklendiği gibi oldu.
Altı yıl sonra ülkenin bir numaralı ve iki numaralı koltuklarında oturacak iki isim, küçük bir üniversite konferans salonunu doldurmuş öğrencilere kendilerini anlatmaya, ortak bir dil bulmaya çalıştılar.
Konuşmalarını yaparken önce arka sıralardan sataşmalar başladı.
Soru cevap bölümüne geçildiğinde ise artık işler çığırından çıkmıştı. Sanki bizzat karşılarında failleri varmış gibi öfkeyle onları Kanlı Pazar’dan, Çorum, Maraş ve Sivas Katliamlarından sorumlu tutanlar, takiyye yapmakla suçlayanlar, hatta bir ara kendini kaybedip küçük salonda laiklik, cumhuriyet, Atatürk sloganları atanlar...
Ama her iki isim de toplantı sonuna kadar, bu siyasi kabalıklar karşısında sükunetlerini ve olgunluklarını korumayı başardılar.
ODTÜ’den de salondaki sessiz ve makul kalabalıktan alkış alarak ayrıldılar.
Aslında farklı kesimlerle diyalog çabası muhafazakar kesimde yeni değildi.
80’lerden itibaren Türkiye’deki muhafazakarlar, toplumun farklı kesimleriyle diyalog kurma tecrübeleri edindiler.
Bu tecrübeler sonunda, 90’larda muhafazakarların çıkardığı gazeteler ve kurduğu televizyonlar kapılarını laik kesimden liberal ve sol isimlere açtı. Hatta muhafazakar medya laik medyada yer verilmeyen ya da çeşitli sebeplerle oralardan kovulan isimlerin sığınacağı bir liman haline geldi.
Muhafazakar iş örgütleri, dernekler liberal, sol demokrat isimleri Anadolu’da konferanslarda ağırladılar, dindar akademisyenler liberal demokrat fikirlerle kendilerini ifade ettiler, demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi fikir ve kavramlar muhafazakarların siyaset diline yerleşti.
2001’de AK Parti, 90’lı yıllar boyunca muhafazakar ve laik demokrat mahalleler arasında kurulan bu etkileşimlerin de bir eseriydi. Aynı zamanda muhafazakarların kendi cemaatlerinden çıkıp toplumun merkezine açılma hamlesiydi.
Bu hamlenin ve ittifakının siyasetteki zirvesi ise bugün bir kesim tarafından ısrarla bütün kötülüklerin başı kabul edilen 12 Eylül 2010 referandumu oldu.
O referandumun sonucu olan yüzde 58 “Evet” oyu, hala AK Parti’nin 2002’den beri girdiği 14 seçim içinde ulaştığı en yüksek oy oranı.
(2007’deki düşük katılımlı ve az tartışmalı referandumu saymazsak)
Üstelik AK Parti’nin son üç seçime ittifak içinde girdiği MHP de o referandumda “Hayır” cephesindeydi. O günkü adıyla DTP boykot çağrısı yapmış ama bölge illerinde yüzde 40’larda kalan katılıma rağmen sandıklardan yüzde 90’ın üzerinde “Evet” çıkmıştı. Yani eğer DTP de boykot çağrısı yapmasaydı, muhtemelen sandıktan yüzde 58’in çok üstünde bir “Evet” çıkabilirdi.
AK Parti, 2010 referandumundan sonra bir daha yüzde 58 oy oranını göremedi. Daha sonra MHP’yle ittifaka rağmen alabildiği en yüksek oy oranı da yüzde 53 oldu.
Yani 2010 referandumunda “Evet” oyu veren yüzde 58’in bugün en az yüzde 10’u muhalefet cephesinde yer alıyor.
Herhalde durumu en net o referandumda İstanbul’da çıkan yüzde 55 “Evet” ve yüzde 45 “Hayır” oyları açıklıyor. Son İstanbul seçimlerinde bu tablo tam tersine döndü.
O yüzden bugün başlarına gelen bütün felaketleri 2010 Referandumu’nda ve o referandumunda “Yetmez ama Evet” oyu verenlerde bulanlar, bugün o referandumda “Evet” oyu veren büyük bir kalabalıkla aynı tarafta durduklarının herhalde farkındalar.
O referandumda yüzde 58 Evet’in arkasında da, seçim hileleri, “Yetmez ama Evet”çilerin halkı kandırması ya da Fetullah Gülen’in mezarlarından ölüleri kaldırtması yoktu.
Eski ceberrut sisteme olan tepki vardı.
Evet oyları, AB reformlarından, Kıbrıs’ta çözüme, Kürt meselesinden başörtüsü meselesine kadar her türlü değişim, demokratikleşme, özgürleşme adımının karşısına dikilen, direnen, elleri, kollarıyla siyasetin içine girmiş askerin siyaset üzerindeki gölgesini kaldırmak için verilmişti.
Amaç, üç yıl önce e-muhtırayla, 367 kararıyla iktidar partisine cumhurbaşkanı seçtirtmeyen, iki yıl önce iktidar partisini üniversitelerde başörtüsü özgürlüğü getirmek istediği için kapatmaya çalışan gayrimeşru gücü devreden çıkarmaktı.
En azından paketi hazırlayanların vaadi ve oy verenlerin niyeti buydu.
Eğer tarih 2013 yılında, yine ancak bu askeri vesayetin aradan çekilmesiyle yapılabilen çözüm sürecinde başka bir raya girseydi belki bütün kötülüklerin anası olarak o referandum gösterilmeyecekti.
O referandumdan sonra yapılan HSYK seçiminde FETÖ’nün Bizans oyunlarıyla yargıyı ele geçirmesi, ardından iktidarın askerin çekilmesiyle elde ettiği gücü demokratik siyaseti güçlendirmek yerine , otoriter bir siyasete geçiş için kullanmasının sorumluluğu da herhalde o yüzde 58’e yüklenemez.
Eski sistemi özleyenlerin sandığının aksine referandum öncesi, iktidarları sınırlayan da bir hukuk devleti ya da kuvvetler ayrılığı sistemi değildi, ağırlığın bir tarafında askerlerin durduğu çarpık bir güç mücadelesinin yarattığı bir dengeydi.
Her neyse. İşin bu kısmı üzerinde zaten çok konuşuldu ve konuşulacak.
Ama herhalde Türkiye’deki muhalefetin gözünü alamadığı o referandumdan ve Yetmez ama Evet’ten çıkarması gereken başka dersler var.
O referandumda AK Parti, 2007 seçimlerinde aldığı oyun çok üstündeki bir kitleyle sistemi değiştirmek için ittifak kurmayı başarmıştı.
Ama bunu üç aylık bir referandum kampanyasıyla yapamamıştı.
90’lardan itibaren muhafazakarların toplumun farklı kesimleriyle kurduğu ilişkilerin ve iletişimin bir sonucuydu bu.
Sadece ortak düşmana karşı birleşmekten ibaret olmayan, yeni bir anayasa yapmak gibi pozitif hedefleri de olan bir ittifaktı bu.
Soru şu; CHP toplumun yüzde 58’ine “Evet” ya da “Yetmez ama evet” dedirtecek bir vizyon, hedef ortaya koyabilir mi?
Kılıçdaroğlu uzun bir süredir bunun farkında ve siyasetinin merkezine bu ittifakları kurmayı koydu. İmamoğlu da bu yeni siyasetin en önemli başarı hikayesi ama CHP’nin önünde büyük bir engel var; Kendi doğrularının cennetinde yaşamaya devam eden entelektüelleri ve şehirli tabanı.
CHP’ye yakın entelektüeller ve partinin şehirli, eğitimli çekirdek tabanı, geniş ve kalıcı ittifaklar kurmak için gerekli esnekliğe imkan vermeyen bir katılık içinde.
Çünkü özellikle seküler orta sınıf daha geniş kitlelerle ittifak kurmaya ihtiyaç duyacak kadar gündelik hayatında bir sorun yaşamıyor.
Ülkedeki hak ihlalleri, eksik demokrasi sorunları hala uzaklarda, tweet atılarak tepki gösterilebilecek mesafede olup bitiyor.
Özellikle 15 temmuz ve ardından iktidarın içine girdiği durum, başörtüsü yasaklarını savunmaktan, ordunun, 28 Şubat’ın, 367 gibi kararların arkasına durmaya kadar uzanan utanılacak pozisyonlar için muhasebe yapılmasını gerektiğini değil, tam tersine ne kadar haklı çıktıklarını onlara söylüyor.
Bu aşırı özgüven de zaten içinde yaşadıkları kapalı cemaatleri bir yankı odasına çeviriyor ve mutlak haklılık iddialarını besliyor.
Öyle olunca Cumhuriyet gazetesi muhalif sol-demokrat isimlerle bile yol yürüyemiyor, onları liberal diye tasfiye ediyor, çok takdir edilen Komünist Belediye başkanı şehrine Dersim adını geri vermek isteyince bir anda gözden düşebiliyor.
Seküler kesim kendi mutlak hakikatinden taviz vermeye, yumuşamaya yanaşmıyor.
O yüzden 90’ların Yeni Şafak’ında, Kanal7’sindeki çeşitlilik, bugün Sözcü’de, Cumhuriyet’te, Fox Tv’de yok.
Herhangi bir CHP belediyesi etkinliğinde, bir seküler dernek toplantısında farklı fikirlerden birine rastlamak mümkün değil.
Sekülerler iktidar alternatifi olmak için esnemeye, farklı kesimlerle ittifaklar kurmaya şimdilik yanaşmıyor.
Bütün iktidar olma hayallerini ise onlar için esneyen, ittifaklar kuran Ekrem İmamoğlu’nun insani ve sosyal becerilerine bağlamış durumdalar.
Geçenlerde, ülkedeki kapalı cemaatler arasında iletişim hatları kurulmasına katkı sağlamak gibi naif duygularla katıldığım Ekşi Sözlük’teki canlı sohbette, soruların akması gereken bilgisayar ekranından küfürler, hakaretler, amatör savcıların elinden çıkmış iddianameler gibi suçlamalar akarken 2001’de ODTÜ’deki konferansta yenileşme vaadine militanca direnen öğrenciler aklıma geldi.
Yeniden iktidara gelip, rövanş almak dışında bir gelecek hayali olmayan, bir adım geri çekilip ittifaklar kurmak yerine, herkesin gelip onlardan özür dileyeceği günü bekleyen, hiç bir muhasebe yapmaya yanaşmayan siyasi bir narsisizm bu.
Tek başına Ekrem İmamoğlu’nun sadece tatlı diliyle, bu ekşimiş siyasetin ağızlarda bıraktığı tadı değiştirmesi şimdilik zor gözüküyor.
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.08.2025
2.08.2025
28.07.2025
26.07.2025
23.07.2025
19.07.2025
16.07.2025
13.07.2025
11.07.2025
9.07.2025